"uludağ" sözlükte bu başlığın açılmamış olması beni cidden hayrete düşürdü.
kısmet bizeymiş demek ki. o halde ufaktan başlayalım.
fotoğrafçılığa yeni merak salan bir çok kişinin dikkatini gece çekilen samanyolu fotoğrafları çekmiştir. gerçekten iyi çekilmiş ve kurgulanmış bir samanyolu fotoğrafı herkesi etkiler. peki bu nasıl yapılıyor. dilerseniz ilk önce ekipmanlardan bahsedelim, sonra teknikten ve en sonra da editlemeden ve kompozisyondan...
gerekli malzemeler;
1: fotoğraf makinesi (kamera)
2: tripod (kamerayı tüm sarsıntıdan etkileyecek herhangi bir şey de olur ama tripod hareket olanağı da sağlar, gerekli kompozisyonu kurmanızı kolaylaştırır)
3: ışık (gece çekim yapacaksınız, gözünüzün önünü görmeniz lazım değil mi)
4: Bu özel bir madde (benim gibi tiryakiler için yedek sigara paketi)
Ekipmanlarımız tamam, düşüyoruz yola ancak o da ne samanyolunun nereden doğacağı, hangi saatte doğacağını bilmiyoruz. daha yeni başladığımız için nereye odaklama yapacağımızı nasıl bileceğiz? gök yüzü de "oyun hamuru gibi ka... bir o camda bir bu camda" diye endişe etmeyin. hemen cep telefonunuza sky view free uygulamasını indiriyorsunuz ve hangi yılızın, hangi gezegenin saat kaçta hangi açıda olacağını öğreniyorsunuz. bunun için başka uygulamalar falan da var ama bu ücretsiz uygulama şimdilik bize yeter. bölgemizde bulunan en karanlık noktaya gidiyoruz. yakınında yerleşim birimi olmayan mümkünse yüksek bir dağa. gözleriniz direk görmese bile yerleşim yerlerinin üstü aydınlıktır ve gök yüzünü pozlarken oralardan çok fazla ışık patlaması olur. neyse mekan tamam, ışık kirliliği az olan yerleri tespit ettiğimiz için oraya gittik. tabi ki karanlık basmadan çok daha önce yerimizde oluyoruz. uygulamamızdan samanyolunun hangi taraftan doğacağını çözüyoruz ve kameramızı oraya doğru hazırlıyoruz. konaklama işi de tamam bir çay demleyip termusa süzüyoruz ki gece ışık kirliliği yaratmayalım.
kompozisyon için de dağ, ağaç çadır, tarihi eser bir şeyleri odağımıza alıyoruz. olay tamam, hazırız mayk.
kamera ayarlarına geldi mi sıra. kameramızın lensi ilk başlayanların tahmin ettiği gibi zum lens olmayacak tabi. en geniş diafram aralığına sahip geniş açılı bir lens tercih edeceğiz a dostlar. bunun için kamera yanında ciklet gibi verilen kit lensler bile yeterli gelebilir. hele bir öğrenin sonra özel lenslere geçersiniz.
kameramızı tripoda sıkı sıkıya bağlıyoruz. en ufak titreşim istemiyoruz. bir tüyo daha vereyim, mümkünse askı aparatını sökün, rüzgar olduğu zaman bu aparatlar çok oynuyor.
hala ayara geçemediğimin fark ettim. dur sigaramı yakayım halledeceğim o işi.
neyse her lensin kendine göre maksimum pozlama aralığı vardır ve bunu 300 kuralı diye özetleyebiliriz. googleye sorun 300 kuralını görürsünüz. kit lensler 16 mm civarında başladığı için 15, 20 saniye aralığı yeterli gelecektir. zaten 20 saniyeden fazla pozlama yaparsanız yıldızların hareketinden kaynaklı bulanık bir görüntü elde edersiniz. ben genelde 15 saniyeyi kullanıyorum.
manuel pozlama modunda 15 saniyeyi kurduk. iyi de iso değeri ne olacak. ha işte o da kameraya göre değişir ama modern aynasız makineler görünü bozulmadan (noise) ortalama 3200 isoya kadar izin verebiliyorlar. makinenizi tanıyın ve ona göre bir iso değeri seçin. kameram kurulu zaman ayarı 15 saniye iso değeri 3200 peki ya odaklama. manuel odak seçiyoruz ve kadraja yaklaşan en parlak yıldıza göre odaklama yapıyoruz. onu beceremediyseniz siz hiç yoktan iyidir deyip sonsuzluğa odak açın. iso tamam, süre tamam peki diafram? diaframı açabildiğiniz kadar açın. milyonlarca ışık yılı uzaklığındaki yıldızı çekeceğimiz için alan derinliği gibi bir derdiniz yok. sensöre olabildiğince fazla ışık çekmeye çalışacağız. açın diaframları... her şey tamam, samanyolu önümüzde hemen bir dağ sırtının üzerinde, basıyoruz tetiğe ama o da ne, görüntü çok bulanık. tabi bulanık olur kumanda ile basmadık deklanşöre ve kamera titredi. kumandamız da yok ne yapacağız? hemen süre ayarına geçiyoruz ve 2 sn ye gecikmeyi ayarlıyoruz. deklanşöre bastıktan 2 saniye sonra çekim yapacağı için titreşim önlenmiş oluyor. tekrar basıyoruz deklanşöre ve çayımızdan bir fırt çekiyoruz. merakla 15 saniyenin bitmesini bekliyoruz. ohaaa o da ne gök yüzünde görmediğimiz milyonlarca yıldız var kamerada. keyifleniyoruz ve bir sigara yakıyor tekrar basıyoruz deklanşöre. isoyu düşürmeyi deniyoruz, yükseltmeyi deniyoruz, deniyoruz da deniyoruz. en iyi sonucu alana kadar onlarca kare çekiyoruz ve yarım paket sigara bitiyor. termusun dibi görünüyor. çekimi raw formatında yaptığımızı söylememe gerek yok. raw, jipeg ne diye de sormayın neticede kameranız var. o kadar şey debilin. çekmek kadar editleme de önemli. heyecanla çekilen fotoğrafları düzenleme isteği uyanıyor tabi herkeste. tamam sabah oldu zaten hemen koşun eve gidip ve bir düzenleme programı satın alın. aksi takdirde emekler heba olacak.
ben yoruldum. az uyuyayım akşam gene çekim yapacağım diyenler de olacak.
sadrazamların resmi dairelere ve genellikle de nezaretlere gönderdiği tezkirelere sedaret tezikresi "tezkire-i sâmiyye" denir. bunların içinde oldukça meşhur olanlar vardır. hele ki bir tanesi içeriğinden bağımsız ikinci meclisin kapatılmasına gerekçe olmuştur.
not: müsait bir ara cumhuriyete geçiş sırasında kapatılan ve yeniden açılan meclisler konusunu yazdığımızda konuya ayrıntılıca değiniriz.
(bkz: hasan can) isimli komedyenin sunduğu (bkz: konuşanlar) programının bütün bölümlerini seyrettim. çocuk en mahrem konuları bile ergen edasıyla cinsiyet ayırt etmeden rahat rahat konuşuyor. bunu yaparken de konsepti gereği liseli küfürlerini ağzından eksik etmiyor. işinde de gayet başarılı bir yazar kardeşimiz.
programda temel bir kaç sorusu var ve konuklarının neredeyse hepsine aynı soruyu soruyor.
karşı cinste aradığınız özellik nedir?
genel cevapları aşağıda toparladım.
zeki olmaları
öz güvenli olmaları
komik (espirili olmaları)
genelde uzun boylu olmaları
bu cevapları veren özellikle kızlara baktığımda neredeyse hepsinin özel üniversitelerde pazarlama taktiği olan yüzde 25 yahut 50 bursla okuduklarını görüyorum. acaba kendilerinde olmayan zekayı karşı taraftan bekliyor olabilirler mi demeden geçemiyorum.
öz güven nedir abi? öz güvenin ne demek olduğunu izah edemeyecek, babalarının parasıyla dünyayı gezen bu ablalar öz güvenli ve zeki adam arıyorlar. yaşam tarzları, verdikleri cevaplardan yahut programın konseptinde olan "sıçma hikayeleri" neden hemen anlaşılan bu arkadaşların yaşı kaç olursa olsun defalarca aldatıldıklarını görüyoruz.
kızlarımız, kadınlarımız, ablalarımız lütfen size bir şekilde dayatılan şu "kriter" adı altındaki kalıplaşmış cümlelerden uzak durunuz. pazardan elma, galericiden araba almıyorsunuz. kriterim şu, beklentim şu dediğiniz her şeyin içi maalesef boş.
komik değil de hoş sohbet adam arasınız mesela... zeki derken neyi kast ediyorsunuz? öz güven dediğiniz şey size "köpek çekmesi" mi? saygılı kişi arasanız. evet saygılı. insana, hayvana, çocuğa, işçisine patronuna, komşusuna... yani saygılı adam ya. boy pos, göz rengi, kıllı olması vs bunlar nasıl kriterler allahınızı severseniz biriniz açıklasın. verdiğiniz cevaplar içinde insan olmaya yönelik en ufak emare yok...
her zaman ki gibi konuyu dağıttım.
not: kadına verdiği sözün ısrarla arkadında duran biriyim.
edit. toparlama.
- neden seni işe alalım?
- ilan açmışsınız eleman lazım diye. şartları taşımıyor muyum yoksa?
- yok taşıyorsun. senin diğerlerinden farkın ne?
- diğerlerini bilmiyorum ki. diğer adaylar hakkında atıp tutayım mı yani?
- diğer adaylardan farkın ne?
- diğerlerini de beni de gören sizsiniz. işinize gelen kimse onu alacaksınız. hangi cevap fikrinizi değiştirecek? herkes ezberleyip geliyor karşınıza. bedava çalışırım mı diyeyim?
- beş yıl sonra kendini nerede görüyorsun?
- şu an işsizim. inşallah o zaman da iş arıyor olmam
- seni işe alırsak 5 sene sonra kendini nerede görüyorsun?
- sırtında semer taşıyan değil, sizin gibi semer vuracak elemanlar ararken.
öğrenciliğin serkeşliğiyle farklı görüşmelerde yaşanmış farklı diyaloglar.
Not: bu işler de öyle ahım şahım işler değil. garsonluk benzeri günlük harçlık çıkarmalık işler. o zamanlar nedense herkeste bir kurumsallaşma etiketi vardı.
şahsımın bizzat yaptığı eylem. şimdiye kadar uludağ sözlükte bu konu neden hiç işlenmemiş anlamadım. evet yaklaşık 200 metre civarı rakımdan başlayarak ve hiç düzlük yahut iniş görmeden, 1850 metre rakıma kadar yapılan bir tırmanış etkinliğidir bu. iyi bir bacak gücü, sağlam irade, geniş ciğerler, kondisyon ve tabi ki bir bisiklet gerektiren bir eylemdir efendim.
bisikletin bütün ayarlarının, sürüş ve oturma pozisyonunun kişiye özel ayarlanması sitemine verilen addır. düne kadar bu tür ayarlar el yordamı, ipler ve ve metreler yardımıyla gerçekleşirken günümüzde, vücuda bağlanan çeşitli sensörler sayesinde bilgisayar yardımıyla yapılabilmektedir. istanbul'da bunu yapan şimdilik üç yer var. zamanla anadolu'da da yaygınlaşacağı kanaatindeyim.
bu bikefit ne işe yarar? efendim malum bisiklet vücudun neredeyse tüm eklemlerinin kullanılmasına ve bu eklemlere çeşitli yüklerin binmesine sebep olan bir spor. ilerleyen zamanlarda vücutta yanlış pozisyondan kaynaklı bir takım rahatsızlıkların gerçekleşmemesi için kullandığınız bisikletin sizin vücut yapınıza göre ayarlanması şarttır. satın alınan bisikletler üç en fazla dört farklı boyda üretilmektedir. herkesin vücudunun da marangozhaneden çıkma gibi tek ve sabit ölçüde olmadığını düşünürsek, uzun süre bisiklet kullanan kişilerin muhakkak bu ayarları profesyonel kişilere yaptırması elzemdir.
biraz özel bir mesele olmasına rağmen nedense bunu sizinle de paylaşmak istedim sözlük camiası. sanırım endorfin hormonundan kaynaklı bir gerzeklik bu yapacağım.
başlığa dün diye yazdım ama olay olalı bir kaç gün oldu. eşim evlendiğimizde çok ama çok zayıftı. doğal olarak parmakları falan incecikti. hani iki parmağı benim bir parmağım seviyesinde diyebilirim. bu arada eşim benim ilk sevgilim ve ilk kız arkadaşımdır. sağ olsun bu evlilik öncesi de her konuda (özellikle maddi) bana yardımcı oldu ve hiç üzmedi, onu isterim bunu isterim demedi. evlenelim gerisini daha sonra birlikte hallederiz kafasındaydı hep. bu anadoluda kolay göreceğiniz bir durum deiğildir. evlilik arifesinde ritüellere bağlı kalınarak bir tek taş bir de alyans alındı. malum, biri nişanlılık döneminde diğeri evlilik döneminde takıldı. aradan yıllar geçti, mevlam bağışlasın bir de evladımız oldu. eşim de üç dört kilo aldı ve parmakları az da olsa genişledi. daha önce alınan yüzükleri kullanamaz, kullansa da çok rahatsız oluyordu. ancak kendisi bunları kullanma konusunda çok hassas ve yanlış anlaşılmaktan hep korkar. bir de erkek ağırlıklı bir yerde çalışyor olmasının verdiği bir korunma iç güdüsü var sanırım. bir kaç kez en azından alyansı yenileyelim dedi ama bir türlü yüzüğe para ayıramadım. ödemelerimiz ve çocuğun bakıcı parası falan beni bir hayli yoruyor. iki hafta önce arabayı sattım ve ödemelerde ciddi bir yere sahip olan araç ödemesinden kurtuldum. borçları sıfıra yaklaştırdık daha küçük bir araba aldık ve rahatladık. tabi ben de eşimi mutlu etmek adına elimde kalan bir miktar parayla daha önce istediklerini almaya çalışıyordum. çocukla birlikte bir avm ye gittik ve eşim yüzüklere bakmak istediğini söyledi. ben çocukla ilgilenirken kendisine sen git bak ben bunu az oyalayayım sonra yanına gelirim dedim. çocuğun oyuncağını aldık ve eşimi aramaya başladık. bir takı dükkanında kendisini görüp içeri girdim. yüzüklere bakıyordu. bana bir kaç model gösterdi. ben de beğendiğim modeli söyledim. neyse birini almaya karar verdi ve ben dükkan sahibiyle daha önce neler konuştuklarını bilmediğim için altın mı bu başka bir şey mi dedim. adam tebessüm ederek "abi 15 tl ye altın mı olur" dedi. benim haberim yoktu dedim ve cidden altın alacak zannediyordum dedim. sonra daha kalitelilerini göster dedim. altınla ayırt edilemeyen modelleri gösterdi ve içlerinde gerçekten çok güzel modeller vardı. bir tanesini aldık 40 tl ödedik ve dükkandan çıktık. eşime "neden altın almadın" dedim. o da "altınımız zaten var. amaç parmakta görünmesi, daha önceki yüzükleri rahmetli baban aldı anısı var, satamayacağımıza göre altın almaya lüzum yok."dedi. inanın altın almaya hazırken bile eşimin bu davranışı beni kat ve kat mutlu etti. sonra iyi ki seninle evlenmişim sultanım diye içimden geçirdim. mutlu mesut oğlumuz eşim ve ben eve döndük.
arkadaşlar bir birinizi üzmeyin, birilerinin üzeinizde oluşturduğu pırlanta şu bu baskısına yenilip aranızı bozmayın. birlikte mutluluğu arayın. bunu da metalarla yapmamaya çalışın. biz öyle yaptık ve toplam 15 yıllık birlikteliğin 8 yıllık evliliğin içinde bir kez bile ciddi tartışma yaşamadık.(çok şükür)
sonradan not: en başta yazdığım başlığı, uygunsuz olması sebebiyle değiştirmek istedim ama beceremedim.
1. bisiklette kullanılan lastik performans açısından iyi olsa da patlamak için resmen bahane arıyor. biraz kullandıktan sonra ivedilikle lastikleri değiştirmeniz gerekecek. gerçi bu tüm performans lastikleri için geçerli bir durum ancak yüksek meblağa alabileceğiniz bazı lastikler sizin bu derdinize çare olabileceklerdir. kış aylarında basıncını 110 da tutmanızı öneririm. lastik değerleri 85-145 arası. ıslak zeminde kullanacağınız için zemini kavramasını ancak jant üzerinde gidiyormuş hissini almak istemiyorsanız en ideali 110 dur.
2. frenleri değiştirmek gerekiyor ancak burada da bir sorun söz konusu. kadrodaki delikler maalesef tiagra frenler için uygun değil. oldukca dar kalıyor. hatta sadece tiagra için değil bir çok orta ve üst seviye fren ayaklarına uymuyor. işini bilen profesyonel bir bisiklet tamircisinin oradaki deliği genişletmesi gerekecek. tek pivot kaliteli bir fren ayakları takacaksanız iyi profesyonel birinin bunu yapması şart. aksi takdirde turda bisikleti elinize alırsınız.
son olarak; bu fiyata alabileceğiniz bir bisikletten çok şey beklememek gerekir. lastikler evet kötü ama iyi bir lastiğin çiftinin bile 300 tl den başladığını düşünmek gerek. muadilleri arasında tercih edilebilir bir fiyata sahip.
çok şükür futbol sezonu açıldı da rahatladık. meğer ülkenin tek sorunu futbolsuzlukmuş. günlerce yorumlanan 90 dakika sayesinde terörden tutun da devlet içindeki yapılanmalara kadar hepsi bitti gitti. o değil de fenerbahçe şampiyon olur mu bu sene.
islami açıdan mucizeler daha çok, kendilerini tebliğ için gönderilen peygambere inanmayan halkın dikkatini çekmek, doğruluğunu onların dünyasına göre ispat etmek için gerçekleşir. Allah dostu diye tabir edilen evliyaların yahut kimi zaman sıradan Müslümanların gösterdiği olağanüstü eylemlere de keramet denir.
Mucizeler Allahuteala’nın eseridir, bu mucizeyi gösteren peygamberin değil. Buna bütün Müslümanlar inanmışken neden sürekli, Peygamber efendimizden önce gelen diğer peygamberlerin mucizeleri, yahut bizden çok önce yaşamış insanların kerametleri üzerinde hayranlıkla duruyoruz? Müslümansak zaten inanmış insanlarız ve gösterilen mucizeye şaşırmamızın sebebi ne? Mucizeleri allahuteala’nın yarattığına inanıyorsak hangi mucize bize evrenden daha fazla hayranlık uyandırabilir, hangi mucize bize solunum sistemimizden, sindirim sistemimizden veyahut bir arının faaliyetlerinden daha fazla hayranlık uyandırabilir? Mucizelerle, kerametlerle çoğalan cahil sohbetlerinden kurtulup halkı islamın özü olan fikirlerle beslememiz gerekmektedir. Bu konuda okumuş ebeveynlere, cami imamlarına, diyanete ve islami değerler üzerinden hizmet yürüttüğünü iddia eden tüm Müslümanlara çok büyük görevler düşmektedir. Artık masallar, hikayeler kıssalar değil kıssaların özünü anlatmanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Belki bilinçli belki cahillikten bilmiyorum ama halkın islami değerlerden uzak kalmasının temelinde bu başarısız din eğitimi sosyolojinin yattığı kesindir.
insana bir iç uyanması kazandırmak, islam'ın en baş gayesi.
Hakk'ı "şah damarından daha yakın" bilmenin verdiği bir imkan, hattâ mecburiyete rağmen, O'nu sırf "haricî bir varlık" haline getirmek, islam'ın ruhunu imha etmekle eşdeğer. Bütün ibadet ve taat hayatının ana gayesi bu: Kendindekine uyanmak, "kendini hak etmek", bir adım daha: Kendini Hakk etmek! Daha açıkçası, "Kendindekinin mahiyetine dönüşmek"! Allah'ın rengine boyanmak, O'nun ahlakıyla ahlaklanmak...
Tabii bu tahakkuk, öz değerimiz olan "Nefha-i ilahî" sayesindedir.
Bu ahlaklanma sürecinde hiç kimse bizim yerimize geçip anlıyamıyacak, bizim yerimize mükellef olamayacaktır. Îman da anlama da tek kişilik bir gayretin eseridir. Ruhban o sebeple yasaktır: Aslında imkansız olduğu için...
***
Biz şimdi dualar ediyoruz!
Dualarımıza dikkat edelim! Harice mal ettiğimiz, daha ziyade göklere hamlettiğimiz bir ilah'a açıyoruz ellerimizi...
O "ilah"tan bizim yerimize geçip, her ihtiyacımızı ifa etmesini diliyoruz.
Ama her türlü ihtiyacımızı!
Dua ederken tasavvurumuzdaki "ilah"ı emrimize almak, süper bir uşak gibi her türlü dilemelerimizi anında yerine getirmesini umuyoruz!
"Dua eden" asıl "özne"deki Nefha-i ilahi'nin "kendine bakma, kendini bilme, gizliliklerini görme" adına bir "bakan göz, tutan el, yürüyen ayak..." olma imkanı hiç aklımıza bile gelmiyor. Yeter ki bizim atâlet zevkimiz bozulmadan, uhrevi ve dünyevi dileklerimiz yerine gelsin...
"Dualarınız olmasa neye yarardınız"dan kasıt, "Hakk'ı nefse hizmete koşmak" mıdır? Dua edenle edilen arasındaki yakınlığı (buna yakınlık demek bile bir uzaklık ifade ediyor) duyurmak mı? O "yakınlık"ın hasıl edilebilmesi o "dua mahremiyeti"nin en derinden duyulmasına bağlı.
"Kendinde kendiymiş meğer!" çığlığını duymasına, idrakine bağlı duacının!
***
ibadetlerimiz de, dualarımız da artık birer seramoniye dönüşmüş, yakınlık değil uzaklık, idrak değil akıl düşmanlığı üretiyor!
***
Bu hale baksa ve toplu tapınmaların birer toplu intihar seansına, en primitif putperestlerin dahi aklına gelmeyen, sübjektif alanlara hükmedebileceği vehmine mağlup islamcılıklara baksa, "kalbini mi yarıp baktın" diyen o "Zat", bu ümmete küserdi sanırım...
En olmayacak yerde, camide ve tekkede bile artık yarı uykulu cemaatin uykusunu kaçırmadan, sırtında bir zaman daha kendini taşıtmak isteyen bu "kasıtlı zihniyet"e, "bilinçli cehalet"e karşı uyanmalıyız artık...
Hiç bir şekilde "yakınlık" tesisine yanaşmadan, vereceği sadakalarla ahiretini ve dünyasını garantileyeceğine inandırılmış sürüler olmaktan çıkmalıyız. Mâ Hüve, mahiyetin aslıymış. O olmaklık!
"Keyfiyet" tahakkuk etmedikten sonra burnun secdeden kalkmasa ne yazar!
Hz. Peygamber Fusus'da "Ferdiyet" kavramıyla tanıtılır!
*
Etrafa bakın...
Şahsiyet sahipleri bu günün en mağdur insanlarıdır!
Mağduriyeti kim üretiyor? Ehliyet ve kişilik sahiplerini hazmedemeyen muktedir dinî çevreler! Milletin emanetini mülkleri sananlar!
Cemaat kimlikleri müslüman ve mü'min kişiliğimize kasdediyor arkadaş!
Orduların önce bu "Bilinçli Cehalet Vadisi"yle, "Sorumsuzluk Tepeleri"ne tevcihi gerekmiyor mu?
***
Hayırlı sabahlar efendim...--spoiler--
günümüzde artan hırsızlık olaylarına ve amaç dışı kullanılmasına karşı alınan tedbirlerdir. ancak amaç ne olursa olsun allah'ın evi diye halk arasında genel kabul görmüş bir mekanın namaz harici saatlerde kilitli tutulması caminin ruhuna ve amaçlarına aykırıdır. camiler sadece namaz kılınan ibadetgahlar değildir. bir çok işlevi olması gereken kurumlardır. yolcunun barınma yeridir, müslümanların toplanma yeridir, vs...
bu diğer amaçları bir kenara bıraksak ve camiyi sadece ibadetgah olarak görsek bile kilitli tutulması gene aynı amacına aykırı düşer. mesela itikafa girmek de bir ibadettir ve camide kalmayı gerektirir.
böyleleri etrafımızda yeterince var. bir üründen memnun olmamayı yahut yetersiz bulmayı o ürünün üreticiliğine girmeyi gerektirdiğine inanıyorlar sanırım bunlar. halbuki birisi satarken sen de alıcısın. sana verilen her şeyi beğenmek zorunda değilsin. şair şiirini satar, zuckerbergise facebook. bir şairin şiirini beğenmemek için illa şair olmak yahut facebook uygulamasını beğenmemek için de zuckerberg olmak gerekmez.
evet başlık doğru. bu coğrafyada işidi durdurmak neredeyse imkansız. belki yarın bir gün ismi değişir ama bu ve benzeri örgütler her zaman bu coğrafyada bu ülkede olur. türkiye yıllardır terörle mücadele eden bir ülke olmasına rağmen sürekli demokratiklik adına mücadeleyi doğru zemine çekememiştir. hele şimdi bir de işid gibi bir coğrafyada hükümranlık ilan etmiş hilafete davet eden bir yapı kaynak açısından ülkemizde en ufak bir sorun yaşamayacaktır. belki terör eylemlerinin önüne geçilebilinir, belki zayiat azaltılabilir ama benzer örgütler varlıklarını hep koruyacaklardır.
konuyu adam gibi sosyolojik zemine oturtup çalışacak akademisyenlere ve bu işleri devlet politikası haline getirecek devlet birimlerine ihtiyaç vardır.
Her ne kadar meydanlarda sürekli sayın başbakan ünleyip israile kafa göz dalsa da iş fiiliyata geldiği zaman biricik dostu israil yönetimine dünya siyasetinde her türlü desteği çıkmasından anlaşılmaktadır. evet dünyada israil'in en büyük dostu ve müttefiki iki ülkeden birisi biziz. Bakın Muharem ince'nin mecliste yaptığı konuşmaya bir tek milletvekilinin bile cevap vermemesi enteresandır.
--spoiler--
1) israilin NATO tatbikatlarına vetosunu hangi Hükûmet kaldırdı?
isterseniz seçenek koyayım: A) CHP Hükûmeti. B) AKP Hükûmeti.
2) OECD üyeliğine vetoyu kim kaldırdı, hangi Hükûmet kaldırdı?
3) Tepkim israil Devlet Başkanına değil, moderatöredir. kim dedi?
4) Danimarkada uçaktan indiğinde, israil daha özür dilemeden Siyonizm konusunda yanlış anlaşıldım. kim dedi?
5) Mavi Marmara baskınında yurttaşlarımız yaşamını yitirirken, üç şartımız vardı; özür dilenecek, tazminat ödenecek ve Gazzeye abluka kalkacaktı. Şimdi bunlardan tazminatı, ailelerle ilgili bir sıkıntı çıktı, onlar kabul etmedi. Peki, bu özür nasıl dilendi? Obamanın yanından telefonla aranıyor, özür dileniyor. Bu ses kaydını duyan var mı? Bu özrü gören var mı? Bu nasıl bir özürdür? Dünya diplomasi tarihinde böyle bir özür var mı?
6) israilde nükleer silah var mı? diye yapılan oylamada çekimser hangi ülke kaldı? Çekimser kalan ülkenin Başbakanı kimdi?
7) Amerika Birleşik Devletlerinde Yahudi lobilerinden dünyadaki tek Müslüman, Davut Yıldızını alan kim? Davut Yıldızını alan dünyadaki tek Müslüman kim?
8) 13 Şubat 2009′da Genel Başkan Yardımcınız Hüseyin Çelik imzasıyla bütün okullara -60 bin okula- bir genelge gönderildi. Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik imzasıyla gönderilen genelgede israil mallarını boykot etmeyin. dendi mi?
9) Suriye sınırındaki o mayınlı arazileri -22′nci Dönemden milletvekilleri var, o dönemde milletvekilliği yapan bir arkadaşınız olarak söylüyorum- israilli firmalara vereceksiniz dediğimizde, bu kürsüye gelip: Sizi gidi Yahudi düşmanları. diye bize parmak sallayan milletvekilleri kimlerdi?
10) Kürecik kimi koruyor? Kürecik israile hizmet ediyor mu? Bunun bilgisini verin.
--spoiler--
Sözleri ve bestesi Aşık Mahsuni şerif e ait olan bu türkü bir çok sanatçı tarafından yorumlanmış olsa da rahmetli kıvırcık ali'nin seslendirmesi ile yeni nesil yeniden keşfetmiştir.
Mevlam gül diyerek iki göz vermiş
Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı
Dura dura bir sel oldum erenler
Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı
Milletin sırtından doyan doyana
Bunu gören yürek nasıl dayana
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi söylemesem mi
Mahzuni Şerif'im dindir acını
Bazen acılardan al ilacını
Pir Sultanlar gibi dar ağacını
Bilmem boylasam mı boylamasam mı
ev üstüne ev olmaz ata sözü aslında bir ev içinde ikinci bir hanenin yani ailenin barınamayacağı anlamına gelir. yani vakit geldi mi evlenen oğlanın evinin ayrılması için söylenmiştir. aksi halde huzursuzluklar çıkacağının habercisi olan bir sözdür.
sözlükte çok sık karşımıza çıkan bu kelime çoğu zaman saçma sapan yerlerde kullanıldığından bir çok kişi tarafından sinir bozucu olarak görülmektedir. vasat kelimesi sözlükte genellikle şu anlamları karşılaması için kullanılmaktadır;
kötü
sıradan
öylesine
berbat
kalitesiz vb.
halbuki bu kelimenin anlamı; orta yahut ortamdır. ancak kelime dağarcığı zayıf olan nesiller tarafından tek kelime bir çok farklı yerde kullandığı için dilimiz fakirleşiyor, köhneleşiyor, içinde bulunduğumuz ruh halini dahi izah edemez hale geliyor. bırakın vasat vasat olsun, kötü kötü olsun, berbat berbat olsun, fena sayılmaz fena sayılmasın.
marmara üniversitesi diş hekimliği fakültesi, randevu numarasıdır. ancak bu numara ile randevu almak son derece zordur. operatör sistemi aynı anda bir kaç kişiye hizmet verememektedir sanırım. bunun yerine dental.marmara.edu.tr adresinden saat 20:00 dan sonra randevu almaya çalışmanız salık verilir, ki ilk muayene için geçerli olan bu randevular günübirlik verilmektedir.
konya ilinin çumra ilçesine bağlı ve belediyelik olan şirin bir tarım kasabasıdır. bölgede en çok şeker pancarı, domates, tahıl ve kavun/karpuz yetiştirilir.
her ne kadar pek bahsedilmese de çıktığı yıllarda, iki milyon civarında bir satışa ulaşmış osman öztunç'un yan çizdim isimli kasetteki parçalardan birisidir.
dolandırıcılık için kullanılan numaralardandır. dün üst üste yaklaşık sekiz kez bu numaradan şöyle bir mesaj aldım
--spoiler--
Tebrikler! değerli müşterimiz 4 büyük takımın taraftar formasını hediye kazandınız. 0216 370 22 02. hediye formanızı almak için hemen arayın 0216 370 22 02
--spoiler--
yaklaşık beş senedir ülkemizde işlenen yasal/siyasi havanın ve ileri demokrasinin geldiği son durumdur. iktidarı sert bir dille eleştirmek yapılabilecek en büyük hatadır. hatta ana muhalefet partisi başkanı dahi olsanız hakkınızda fezleke hazırlanır ve dokunulmazlığınızın kaldırılması istenir. ancak aynı savcı hakim ve siyasiler
--spoiler--
silah kürtlerin sigortasıdır
--spoiler--
diyen diyarbakır milletvekili olan, ayrılıkcı ve terörist başının uşağına çıt dahi çıkarmaz. ülkede gerçek teröristler beslenirken hükümete eleştiri getiren her bireyi "iktidarı devirmek" diye icat ettikleri yeni bir suç zincirine dahil edip terörist ilan ettikten sonra senelerce tutuklu yargılanmasını sağlamak milli spor haline geldi. evet artık pkk terör örgütü olsa da üyeleri terörist değil ancak hükümeti eleştirmek terörizmdir.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/19646810.aspkılıçdaroğluna hazırlanan fezleke için http://yg.yenicaggazetesi...bergoster.php?haber=61748Leyla zana'nın ifadeleri için
not: eksilerin sebebi kendimi ifade edememem mi, bu cümlelere inanmamanız mı, yoksa hükümet fanatiği olmanız mı? şayet yazılanların doğru olmadığına inanmaktaysanız neden entry girmek yerine direk eksi butonuna basıyorsunuz. çünkü doğruluğunu biliyorsunuz ve edecek lafınız yok da ondan. lakin eksilemeniz gerçeği değiştirmeyecek sevgili fanatik arkadaşlarım.
kapalı kapılar ardında trt genel müdürü ibbrahim şahin'in kürt şarkıcı rojin' küfür etmesinden ötürü başbakan saayın recep tayyip erdoğan direk rojin'i arayarak özür dilemiştir. ancak aynı rojin trt 6 yı kuran ibrahim şahin'i daha önce ilk kez yayın hayatına başlayan trt 6 nın ilk programında türklere hakaret eden "Mihemedo" şarkısını seslendirmiştir. bu şarkı aynı zamanda bir pkk şarkısı olmasına rağmen ne sayın başbakan ne de ibrahim şahin türk milletinden böyle bir özrü dilememiştir. bir pkk'lının duygularını bu kadar önemseyen devlet büyüklerinin, kos koca bir milleti ciddiye almadıklarının kanıtı niteliğindedir. mihemedo isimli pkk şarkısının sözleri şu şekildedir.
--spoiler--
Loy loy, Mehmet arkadaş (yoldaş),
Mehmetin bedeni dağların zirvesindeki zirvedir anacığım,
Sevgilimin bedeni dağların zirvesindeki simgedir,
Hey ateş düşsün bu Romilerin (Türklerin) evine,
Mehmetin bedenine darbe vurdular bu kurnaz tilkiler,
Diyorlar ki, Romi (Türk) askerleri Mehmetin yolunu kesmiş.
Haber verelim Diyarbakıra ve Sivereke,
Mehmetimizin intikamını alsınlar,
Gençlerin elindeki gülsün, mendilsin,
Düşmanın gözüne girecek mıhsın...
--spoiler--
buradaki romi ise türk anlamına gelmektedir. buyurunuz size ibrahim şahin ve sayın başbakanın maarifeti.
düzeltme: imla