genel olarak insanlara hep saygılı olmuşumdur. özellikle gençleri takip etmeyi çokça severim. onların gündemleri nedir, nelerden hoşlanıyorlar, bilgi dağarcıklarına neleri almayı tercih ediyorlar vs. bu merakımdan dolayı yıllardır bu sözlükten kopmam. zaman zaman uzaklaşsam da arada girer yüzeysel de olsa bakarım. fakat iyice üç beş tane gencin etrafından sözde "makara" yapılan yer haline geldi. jenerasyonun değişiyor olmasının bunda katkısı fazla olabilir ama daha çok moderatörlerin ilgisiz tavrının bu süreci hızlandırdığı kanaatindeyim.
başlık açan arkadaşların bile kendi başlıklarını takip etmediğine, bilgi içerikli bir tane yazı okumadıklarına eminim. böyle bir ortamda da artık daha fazla kalmanın gereksiz olduğu kanaatine vardım. ne zaman sözlüğü açsam sol framede "gocu şunu yaptı, dinsiz kitapsız şunu dedi" den başka bir başlık göremiyoruz. hiç bir şeyin ciddi olarak tartışılamadığı, doğru dürüst fikir beyanı olmadığı bir ortamda da artık bize elveda. ya biz çok yaşlandık, ya gençler her geçen gün sığlaştı yahut sözlük artık çöplüğe döndü. bu tespiti de başkaları yapsın. bana elveda arkadaşlar. kalbini kırıklarım olduysa bir daha karşılaşma imkanımız olmayacağı için haklarını helal etsinler. olası bir karşı cevap durumuna karşı bir hafta daha hesabımı açar kontrol ederim. benden yana varsa bir hak mevzuu helaldir.
not: aynı metin (bkz: uludağ sözlük) başlığına da eklenmiştir.
genel olarak insanlara hep saygılı olmuşumdur. özellikle gençleri takip etmeyi çokça severim. onların gündemleri nedir, nelerden hoşlanıyorlar, bilgi dağarcıklarına neleri almayı tercih ediyorlar vs. bu merakımdan dolayı yıllardır bu sözlükten kopmam. zaman zaman uzaklaşsam da arada girer yüzeysel de olsa bakarım. fakat iyice üç beş tane gencin etrafından sözde "makara" yapılan yer haline geldi. jenerasyonun değişiyor olmasının bunda katkısı fazla olabilir ama daha çok moderatörlerin ilgisiz tavrının bu süreci hızlandırdığı kanaatindeyim.
başlık açan arkadaşların bile kendi başlıklarını takip etmediğine, bilgi içerikli bir tane yazı okumadıklarına eminim. böyle bir ortamda da artık daha fazla kalmanın gereksiz olduğu kanaatine vardım. ne zaman sözlüğü açsam sol framede "gocu şunu yaptı, dinsiz kitapsız şunu dedi" den başka bir başlık göremiyoruz. hiç bir şeyin ciddi olarak tartışılamadığı, doğru dürüst fikir beyanı olmadığı bir ortamda da artık bize elveda. ya biz çok yaşlandık, ya gençler her geçen gün sığlaştı yahut sözlük artık çöplüğe döndü. bu tespiti de başkaları yapsın. bana elveda arkadaşlar. kalbini kırıklarım olduysa bir daha karşılaşma imkanımız olmayacağı için haklarını helal etsinler. olası bir karşı cevap durumuna karşı bir hafta daha hesabımı açar kontrol ederim. benden yana varsa bir hak mevzuu helaldir.
not: aynı metni kendi ismim üzerine açılan başlığa da ekleyeceğim. esen kalın.
bu tarihi bir gerçekliktir. lakin geçmişte bu böyleydi deyip hamasi duygularla erkeklik yapacağımıza "dünün at uşaklarına ne oldu da süper güç oldular ve biz bu görece küçük coğrafyaya sıkışıp kaldık" sorusunu sormamız gerek. hastalık teşhisle tedavi edilir. teşhis için doğru tahliller gerekir. tahlil yapalım teşhis koyalım ve tedavi süreci başlasın.
misafir en güzel ve en rahat edeceği şekilde ağırlandığı için ev sahipliği gereği kumanda kendisine uzatılır zaten. misafir de nezaketen takip ettiği özel bir yayın yoksa ev sahibine tekrar kumandayı uzatır. aradaki samimiyetin, karşılıklı muhabbetin seviyesine yahut durumuna göre bu diyaloglar değişebilir. benim evime misafir gelmişse kumanda da kendisindedir zira zahmet buyurup evime gelip beni onure etmiştir. ben misafirim varken tv açan birisi değilim ki zaten amaç karşılıklı sohbettir. buna rağmen incelik gösterir kumandayı uzatırım. misafirimin de izleyeceği bir şey yoksa o zaman "açmayalım kafamızı şişirmesin" der konuyu kapatırım. çok nadiren tv açma isteği gelir gelen kişilerden.
iki haftadır hayatımın en büyük maniplüasyonunu yapıyorum. hoş sohbet ettiğimiz bir telefon konuşmasında araya sıkıştırdığım bir cümle ile bir çok kişinin hayatını etkileyen bir süreç başladı. bunun içinde kurum ve şehir değiştirmek bile var. o denli bir çalışma oldu. bencilce mi? belki ama umarım sonuç herkes için iyi güzel olur.
daha önce de benzer şeyler yazdım ama bizim muhalif kesim hem okumaktan hem idrakten biraz uzak bir kitle. partilere oy vermek kişinin kendi öncelikleri ile alakalıdır. bakın çok basit, herkesin kendi öncelikleri ve değer yargıları var. bir de işin içine sizin oy vermeyi seçtiğiniz parti haricindeki diğer partilerin sizde yarattıkları algılar var. bu da kişiden kişiye değişir. diğer partiler kendilerini inandırıcı kılamıyorlarsa bu sizin değil o partilerin suçu. ben bütün partilere bu açıdan yaklaşırım.
muhalefetin inandırıcılığı sülün osmanla yarışır durumda ise bunun kabahati ni akp seçmeninde aramak abesle iştigaldir.
örneklendirelim efendim.
iki seçimden önce de muhalefetin en büyük argümanı "bu son seçim" di. her ne hikmetse seçimler bitmedi ve yapılmaya devam ediyor. ne genel seçim sekteye uğradı ne yerel seçim.
"türkiyede kadınlar sokaklara çıkamayacak" denildi. hatta menapoz abla tv lerde "ben bir erkeğin ikinci karısı olmak istemiyorum" bile dedi. daha bu sene askeri okulları n birincileri hep kadınlar oldu. tarihte ilktir bu ha. hilafet getirecekler denildi 20 senedir. bakıyorum en ufak işaret bile yok. "togg otomobiller italyadan gemi ile geliyor burada üretim yok" denildi, her gün sokaklarda geziyor bu otomobil. bu ve benzeri çok fazla argüman üretildi.
ha bir de şu var aziz gençler. bir partinin seçmenine hakaret ederek o kitleden oy alabileceğinizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz.
eş dost akraba atamalarından rahatsız olan muhalefet "ki bence son derece haklı" yerel seçimlerin ertesi günü bu eş dost kayırma işinin suyunu çıkardı. işi o kadar abarttılar ki bir hafta sonra Özgür bey uyarı yayınlamak zorunda kaldı. ömründe Ankarayı görmeyen karamanlı adamlar belediye başkan yardımcısı, daire başkanı, genel müdür yapldı. demek ki ellerinde fırsat yokmuş da o yüzden bu gayri ciddi atamalara kızıyorlarmış. ilk fırsatta mal bulmuş mağrubi gibi saldırdılar...
dağınık yazıyorum çünkü canım sıkkın. okuyana eyvallah diyelim.
daha çok çocuklara reçete edilen bir ilaç türüdür. penisilin alerjisi olanlara kullanılmaz. hayat kalitenizi düşürücü yan etkileri vardır. mide bulantısı, isal ve döküntü.
askerlik hizmetleri genelde yaşadığınız bölge ile alakası olmayan ters bölgelerde yapılıyor. biz lisede iken milli güvenlik dersinde askere alma hizmetlerinin politikasından ve faydasından falan bahsedilmişti. bunlardan birisi ülkenin tanıtımı ve turizm di. emekli albay öğretmen bunu epey detaylıca anlatmıştı. ez cümle, yaşadığınız bölge trakya ise bu gayet olası ama güneydoğuda da tam tersi misal iç anadolu baskın çıkar.
ülkücü bir erkeğim ama bunun ne olduğunu bilmiyorum. nasıl yapsak acaba? ocakta da öğretmediler ama eğer bilgi kesinse akşam eve giderken bir kaç tane alayım kardeşim.
doğru ortamlarda doğru şeyleri paylaşarak meşhur olunabileceğini bir kez daha anlamış bulunmaktayım. tesadüfen karşıma çıkan bu başlığa baktım da bolca erotik fotoğraf paylaşılmış ve sadece "güzel karı" anlamında şeyler yazılmış. demek ki az güzel, bolca makyaj ve erotik pozlarla bir çok şey başarılabiliyor.
Zall da kafayı yedi. Yani gönderiler sebebiyle açıkça ifade edildiği halde sosyal medyada yapılan absürt yorumlar gerçekmiş gibi tavır alıp açıklama yapmış. https://medyascope.tv/202...yle%20kapat%C4%B1ld%C4%B1 .
Buyurun katalog suçlar olmasına rağmen bu engellemeye neden karşı çıkıyorsunuz. ilgili gönderiler kaldirilmamis. Instagramin bir açıklaması var mı konuya dair, yok.
"uludağ" sözlükte bu başlığın açılmamış olması beni cidden hayrete düşürdü.
kısmet bizeymiş demek ki. o halde ufaktan başlayalım.
fotoğrafçılığa yeni merak salan bir çok kişinin dikkatini gece çekilen samanyolu fotoğrafları çekmiştir. gerçekten iyi çekilmiş ve kurgulanmış bir samanyolu fotoğrafı herkesi etkiler. peki bu nasıl yapılıyor. dilerseniz ilk önce ekipmanlardan bahsedelim, sonra teknikten ve en sonra da editlemeden ve kompozisyondan...
gerekli malzemeler;
1: fotoğraf makinesi (kamera)
2: tripod (kamerayı tüm sarsıntıdan etkileyecek herhangi bir şey de olur ama tripod hareket olanağı da sağlar, gerekli kompozisyonu kurmanızı kolaylaştırır)
3: ışık (gece çekim yapacaksınız, gözünüzün önünü görmeniz lazım değil mi)
4: Bu özel bir madde (benim gibi tiryakiler için yedek sigara paketi)
Ekipmanlarımız tamam, düşüyoruz yola ancak o da ne samanyolunun nereden doğacağı, hangi saatte doğacağını bilmiyoruz. daha yeni başladığımız için nereye odaklama yapacağımızı nasıl bileceğiz? gök yüzü de "oyun hamuru gibi ka... bir o camda bir bu camda" diye endişe etmeyin. hemen cep telefonunuza sky view free uygulamasını indiriyorsunuz ve hangi yılızın, hangi gezegenin saat kaçta hangi açıda olacağını öğreniyorsunuz. bunun için başka uygulamalar falan da var ama bu ücretsiz uygulama şimdilik bize yeter. bölgemizde bulunan en karanlık noktaya gidiyoruz. yakınında yerleşim birimi olmayan mümkünse yüksek bir dağa. gözleriniz direk görmese bile yerleşim yerlerinin üstü aydınlıktır ve gök yüzünü pozlarken oralardan çok fazla ışık patlaması olur. neyse mekan tamam, ışık kirliliği az olan yerleri tespit ettiğimiz için oraya gittik. tabi ki karanlık basmadan çok daha önce yerimizde oluyoruz. uygulamamızdan samanyolunun hangi taraftan doğacağını çözüyoruz ve kameramızı oraya doğru hazırlıyoruz. konaklama işi de tamam bir çay demleyip termusa süzüyoruz ki gece ışık kirliliği yaratmayalım.
kompozisyon için de dağ, ağaç çadır, tarihi eser bir şeyleri odağımıza alıyoruz. olay tamam, hazırız mayk.
kamera ayarlarına geldi mi sıra. kameramızın lensi ilk başlayanların tahmin ettiği gibi zum lens olmayacak tabi. en geniş diafram aralığına sahip geniş açılı bir lens tercih edeceğiz a dostlar. bunun için kamera yanında ciklet gibi verilen kit lensler bile yeterli gelebilir. hele bir öğrenin sonra özel lenslere geçersiniz.
kameramızı tripoda sıkı sıkıya bağlıyoruz. en ufak titreşim istemiyoruz. bir tüyo daha vereyim, mümkünse askı aparatını sökün, rüzgar olduğu zaman bu aparatlar çok oynuyor.
hala ayara geçemediğimin fark ettim. dur sigaramı yakayım halledeceğim o işi.
neyse her lensin kendine göre maksimum pozlama aralığı vardır ve bunu 300 kuralı diye özetleyebiliriz. googleye sorun 300 kuralını görürsünüz. kit lensler 16 mm civarında başladığı için 15, 20 saniye aralığı yeterli gelecektir. zaten 20 saniyeden fazla pozlama yaparsanız yıldızların hareketinden kaynaklı bulanık bir görüntü elde edersiniz. ben genelde 15 saniyeyi kullanıyorum.
manuel pozlama modunda 15 saniyeyi kurduk. iyi de iso değeri ne olacak. ha işte o da kameraya göre değişir ama modern aynasız makineler görünü bozulmadan (noise) ortalama 3200 isoya kadar izin verebiliyorlar. makinenizi tanıyın ve ona göre bir iso değeri seçin. kameram kurulu zaman ayarı 15 saniye iso değeri 3200 peki ya odaklama. manuel odak seçiyoruz ve kadraja yaklaşan en parlak yıldıza göre odaklama yapıyoruz. onu beceremediyseniz siz hiç yoktan iyidir deyip sonsuzluğa odak açın. iso tamam, süre tamam peki diafram? diaframı açabildiğiniz kadar açın. milyonlarca ışık yılı uzaklığındaki yıldızı çekeceğimiz için alan derinliği gibi bir derdiniz yok. sensöre olabildiğince fazla ışık çekmeye çalışacağız. açın diaframları... her şey tamam, samanyolu önümüzde hemen bir dağ sırtının üzerinde, basıyoruz tetiğe ama o da ne, görüntü çok bulanık. tabi bulanık olur kumanda ile basmadık deklanşöre ve kamera titredi. kumandamız da yok ne yapacağız? hemen süre ayarına geçiyoruz ve 2 sn ye gecikmeyi ayarlıyoruz. deklanşöre bastıktan 2 saniye sonra çekim yapacağı için titreşim önlenmiş oluyor. tekrar basıyoruz deklanşöre ve çayımızdan bir fırt çekiyoruz. merakla 15 saniyenin bitmesini bekliyoruz. ohaaa o da ne gök yüzünde görmediğimiz milyonlarca yıldız var kamerada. keyifleniyoruz ve bir sigara yakıyor tekrar basıyoruz deklanşöre. isoyu düşürmeyi deniyoruz, yükseltmeyi deniyoruz, deniyoruz da deniyoruz. en iyi sonucu alana kadar onlarca kare çekiyoruz ve yarım paket sigara bitiyor. termusun dibi görünüyor. çekimi raw formatında yaptığımızı söylememe gerek yok. raw, jipeg ne diye de sormayın neticede kameranız var. o kadar şey debilin. çekmek kadar editleme de önemli. heyecanla çekilen fotoğrafları düzenleme isteği uyanıyor tabi herkeste. tamam sabah oldu zaten hemen koşun eve gidip ve bir düzenleme programı satın alın. aksi takdirde emekler heba olacak.
ben yoruldum. az uyuyayım akşam gene çekim yapacağım diyenler de olacak.
birileri ona buna küfür etmek için kullanıyor, birileri hayali bir dünya yaratıp onun içinde varlığını ispat etmek için kullanıyor, birileri aşırı politize olmuş beyniyle propaganda yapıyor, birileri karşı cinsi etkilemek için çaba sarf ediyor, birileri tüm sapkınlığını burada yaşatıyor, birileri....
bu uzar gider a dostlar. o yüzden çağın en büyük hastalıklarından gördüğüm eleştirme takıntısından kurtulun. bakınız sevdiklerimizden ziyade nefret ettiklerimizden bahsediyoruz, iki kelimelik cümle kuracaksak bunu eleştiri yapacağımız konuya ayırıyoruz. ha bana kalırsa en masumane olanı instagram gibi kullananlardır. ben de zaman zaman bu kafileye dahil oluyorum belki. yerine göre fotoğrafçılık tekniği açısından doğru gördüğüm fotoğraflarımı atarım, yeri gelir estetik gördüğüm fotoğrafları. belki de bu o an için bir başkaları ile paylaşma ihtiyacı hissettiğim bir haldir.
içiyor olabilir, içmiyor da olabilir. bir günahı işliyor olmak tüm günahları da işleyeceğin anlamına mı geliyor. kültürel olarak takıyor olabilir, kendince kaçamak yapmış olabilir, bir çok şey olabilir yani. türban takıyor olması peygamber olduğu anlamına mı geliyor. sizin mantıkta başı açıksa her şeyi yapabilir demek oluyor ki bana kalırsa en sapık düşünce tarzı bu. modernleşmenin arttığı ve bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu çağda bile yirmili yaşlardaki gençlerin bu kalıplaşmış ve sınıflandırılmış bakış açısı beni hayrete düşürüyor. belki bizim zamanımızda insanları bir kalıba koyma kolaycılığı vardı ve bu birilerinin işine geliyordu ama hala mı ya.
not olsun: eşim türbanlı değil.
dijitalleşmenin sunduğu imkanlar sayesinde analog fotoğrafçılık, insanların sobalı ev özlemi gibi oldu.
insanlar artık kameralarıyla derin uzay fotoğrafları çekiyorlar. 10 km ötedeki uşun gözüne netleme yapıyorlar. en basit sıradan sayılacak bir aynasız kamera ile dün gece çektiğim fotoğrafı ekliyorum buraya.
aşağıda vereceğim örnek galaktik evrende yaşanan distopik bir hikayenin ana şemasını oluşturur. kişiler ve kurumlar tamamen hayal mahsulüdür.
escortluk mesleğinin yükselişinde medyanın çok büyük bir rolü olur. daha önce kaldırım kenarında bekleyen escortların akıllı olanları kendilerine medya içinde yer bulurlar. hiç bir yeteneği olmayan, önündeki metni bile okumaktan aciz bazı escortlar sunucu olur, yarışma sunar, program yapar, dizilerde filmlerde rol alır. hatta içlerinden en meşhur olanı adına tenis turnuvası yüzme yarışları düzenlenir. bizler magazin programı adı altında pespayelikler sergileniyor diye düşünürken o escortlar müşteri kitlesini artırır, piyasa kazanır.........
ben vaz geçtim bu hikayeyi yazmaktan. içim daraldı ve çok sıkıldım. iyi ki bu sadece bir hikaye.
bu başlık bir çeşit mahalle baskısının mahsulüdür. erkekleri kıyafetlerine göre yorumlamayın, onun bedeni onun kararı. ben siyah pantolon beyaz çorap giyerim, o eşofman giyer diğeri şort giyer. ayrıca biz kendimiz için giyiniyoruz, sizin için değil.
lan bu argümanlar bana baya tanıdık geldi. tövbe bismillah.