ben dürüst olmak adına denedim. sonra anladım ki yanlış hesaplanan sınav kağıdını dürüstlük yapıp hocaya söylediğinde hocanın seni ödüllendirmek adına notunu düşürmemesi ortaokulda kalmış...
cihangir'deki demeti adlı meyhanede kafasına estiği akşamlar bir viyolonsel, bir kanun eşliğinde çıplak sesiyle inanılmaz güzel türk sanat müziği şarkıları söyleyen duru insan. şevval sam'ın programı başladığında yemek servisi duruyor, insanlar pür dikkat kendisini dinliyor. istanbul'daki cıvık fasıl muhabbetleri ile uzaktan yakından alakası yok. eski bir türk filminden bir karenin içinde hissediyorsunuz kendinizi. türk sanat müziğine özel bir ilgim olmamasına rağmen ben bile o kadar zevk aldıysam gerçekten sevenler için tadına doyum olmayacak bir dinleti.
dursun temel'e "ben ateist oldum da" demiş.
temel "ateist nedur da?" diye sormuş.
"allah'a inanmıyorum artık" diye cevap vermiş dursun.
bunun üzerine temel "ha allahun da çok siçindeydu da" demiş.
dünyanın canlı müzik başkenti olarak adlandırırlar austin'liler şehirlerini. tutucu teksas eyaletinin belki de en liberal ve sanatlı yeridir. amerika'da en yaşanası yerler içinde seçilir her sene. yaşam ucuz, hava, yazın kavurucu sıcakları dışında şahane, et ağırlıklı yemekleri süper bir yerdir. amerika'da okul okumak isteyenlere ut austin üniversitesi şiddetle tavsiye olunur zira hem sıralamada ilk 20'dedir bu okul hem de doğu yakasındaki üniversitelere nazaran çok daha ucuzdur. (bkz: keep austin weird)
Murat Gülsoy, Yekta kopan ve Ayfer Tunç'un Şişhane'deki yeni iKSV binasında düzenledikleri öykü tartışma organizasyonunun adı (ubor metenga buluşmaları). Birincisi 22 Şubat'ta düzenlenen buluşmanın tartışma konsu Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Acıbadem'deki Köşk adlı öyküsüydü. Ben dün akşam düzenlenen bu ilk buluşmadan çok zevk aldım. Herkesin katılımına açık ve ücretsiz olması sebebi ile bir hayli kalabalıktı, dolayısı ile oturacak yer blabilmek için son dakikaya kalınmaması lazım. Tartışma Saat 20:00'de başladı ve öykü 15 sayfa civarında çok kısa bir eser olmasına rağmen dolu dolu bir 1 saat sürdü. Genel olarak Yekta Kopan'ın moderatörlüğünde geçen sohbete hem Ayfer Tunç hem de Murat Gülsoy eşit derecede ve çok dolu/eğlenceli görüşleriyle katkıda bulundular. Tartışma interaktif yapılmadı ki kanaatimce o kadar kalabalık bir buluşma ortamında katılımcı yorumlarını da işin içine katmak hem zamansal açıdan zorlayıcı olur hem tartışmanın akıcılığı ve bütünlüğünü bozardı. Bir sonraki buluşma 29 Mart'ta Haldun Taner'in şişhane'ye yağmur yağıyordu adlı eseri üzerine olacak. Edebiyat severlere duyrulur.
Muhammed sınıfa girdiğinde öğretmen sordu
- "Adın ne"
- "Muhammed" diye cevapladı çocuk.
- "Fransa'da Muhammed ismini kullanmayız bundan sonra senin adın Jean-Francois" dedi öğretmen.
Akşam eve döndüğünde annesi Muhammed'e sordu : - " Günün nasıl geçti Muhammed"
- "Benim adım Muhammed değil, artık Fransa'da yaşıyorum ve artık adım Jean-Francois" dedi.
- "Sen isminden, ailenden, kültüründen ve dininden utanıyor ve yadsıyorsun öyle mi?" diyen annesi Muhammedi dövdü. Sonra olanları Muhammed'in babasına anlattı. Babası Muhammed'i daha kötü dövdü.
Ertesi gün Muhammed okula gittiğinde öğretmen Muhammed'in yüzündeki çürükleri gördü ve sordu
- "Benim küçük Jean-Francois'ime ne oldu?"
- "Hiç sormayın efendim, Fransız olduktan 2 saat sonra iki tane Arap'ın saldırısına uğradım*"
dolması ayrı, tavası ayrı güzel olmakla birlikte diğer deniz kabukluları gibi hatta onlardan daha fazla ölçüde sanayi atıklarını ve ağr metalleri toplar midye. yemeyerek sarılık riski azaltılmış olur.