genelde en bilinen kısmı konçertonun adagio bölümüdür ve kimileri bu eseri sadece o bölümden ibaret sanırlar .toplam 3 bölümden meydana gelmiştir. o çok bilinen kısmı temcit pilavı gibi çevir çevir oku şeklinde yorumlanmıştır.hatta alpay o melodinin üzerine söz yazıp söylemiştir.
aslında konçerto re majör allegro bölümü ile başlar.(1 saattir partisyonlarını arıyorum bulamadım,ilk bölümün ismi farklı olabilir).
segovia'dan tutun da john williams'a kadar bir çok gitarist yorumlamıştır. hepsi iyidir hoştur da hiç birisi benim görüşüme göre paco de lucia'nın o usta yorumunun yanına yaklaşamamıştır.
yine naçizane görüşüme göre paco de lucia'nın bu eseri yorumlama sebebi defalarca çözülmüş bir problemi çözmek değil; yine çok sesli bir müzik olan flamenko'nun, takım elbise klasik müziğine bir yorum katma çabasıdır. buradaki takım elbise klasik müziği, aristokrat edası ile dinleyicileri sınıflara ayıran müzik faşistlerine bir göndermedir. wondrous'un deyimi ile dayı, yani paco, bunu benim gibi yazı ile yapmamış, 3 bölümlük bu şaheseri deyim yerindeyse eşşek gibi yorumlayıp gereken mesajı vermiştir.
sözün özü, en iyi yorumu için dayı'yı mutlaka dinleyin.
ahmet kaya'nın dile getirdiği ve bence hayattaki bir gerçeği vurguladığı, lakin her dinlediğmde "ulan ben niye alkol kullanmıyorum gelde içme" diye isyana çıkasım geldiği parça; Yalanda olsa
Sözleri;
Sokak ortasında bir kadın var bağırıyor
Kendini arıyor, kendini soruyor bağırıyor
Sesi kulaklarımda bir kurşun gibi, patlıyor
Yalan da olsa haklılar, diyoruz ama,
Bu da yetmiyor
Gece yarısı vardiyalarında işçiler tedirgin üşümekte
iş'ten değil güç'ten degil içten, üşümekte
Zaman geçmekte zaman gecikmekte, zaman üşümekte
Yalan da olsa birleşiyorlar ama
Bu da yetmiyor
Gece yarısı bir müzisyen evine yine geç, dönüyor
Taksi parası bile yok, cebinde ama evine, dönüyor
iki damla yaş geliyor gözlerinden cigarası sönüyor
Yalan da olsa zenginiz,
Bu bize yetiyor
Yalnızım yalnızlığım beni dinlemekte
Yalan da olsa nevar ki bu şarkıyı söylemekte
Yalan da olsa içimden bir bulut akıp gidiyor
Yalan da olsa mutluyum ya,
Bu bana yetiyor
Antik çağlarda Ege kıyılarında, birçok uygarlık vardı. Bunlardan biri de izmir yakınlarındaki adına Yaban Gülü Uygarlığı denilen uygarlıktı. Adını bir Ege efsanesinden almıştı. Rivayete göre Ege kıyılarında dünya çingenelerinin başı olan, bir büyük çeri yaşardı. Bu çer...inin aşiretinde adı dillere destan olan bir kız vardı. Bütün çingene kızları gibi sıradan bir güzelliği olmasına rağmen, çok güzel sesiyle öyle danslar ederdi ki, ünü bütün dünyaya yayılmıştı. Aşiretin başındaki yaşlı çeribaşı bu kızın cilve, işve ve danslarına kapıldığından her akşam Ege sahillerinde yaz eğlenceleri düzenlerdi. Bu eğlencelerde tahta fıçılarla, at arabaları dolusu şaraplar gelir, dünya çerileri arasından seçilmiş, en iyi kemancılar, zurnacılar ve darbukacılar sahilde toplanırdı. Çok geniş dev halkalar oluşturulur, ortada çam odunlarından bir büyük ateş yakılır, kuzular çevrilir, toprak testilerle şaraplar fıçılardan alınır, dağıtılırdı. Herkes bir büyük merak içinde çingene kızının çıkmasını, ünlü büyülü danslarını yapmasını beklerdi. Sonunda güzel çingene kızı, saçlarına taktığı yaban gülü, parmaklarında zilleri, uzun eteği ve şuh edasıyla ortaya çıkardı. Bir anda bütün sesler kesilir, saz ekipleri en oynak parçaları çalmaya başlar, çingene kızı da kıvrak bedeniyle dans ederdi. Hızla döndükçe etekleri bir gül gibi açılır, güzel bacakları ay ışığında, Venüs heykelleri gibi parlardı. iri kahve gözleri, can yakan endamı, şen şakrak neşeli sesi, zillerinin şıngırtısı bütün sahilde yankılanırken, toprak şarap testileri dolar, dolar boşalırdı. Çingene kızının nereden geldiğini, kim olduğunu, hatta adını bile bilen yoktu. Ancak, ipek saçlarına taktığı yaban gülü her zaman yerinde dururdu. Onu ne yatarken, ne dans ederken, ne de bir başka zamanda gülsüz gören olmamıştı. Bu nedenle çingene kızına herkes Yaban Gülüm dediğinden adı Yabana Gülüm olmuştu. Bu da yetmemiş, çerinin adı da Yaban Gülüm Çerisi olarak ünlenmişti. . Anadolu’nun içlerinde, Ege’nin karşı sahillerinde, hatta Arap kıyılarında Yaban Gülüm’ün methini duymayan kalmamıştı. Uzak iklimlerden onu izlemeye gelenler çoğunluktaydı. Yaşlı çeribaşı sonunda sevdalandığı bu kıvrak çingene kızıyla hiçbir şeye aldırmadan, kırk gün kırk gece sürecek bir düğünle evlenmeye karar verdi. Düğünün her gecesi Ege sahillerinde şölen düzenlendi. Düğünün son gecesiydi. Eğlencede su gibi şarap aktı. Aşirette Yaban Gülüm’e aşık olanlar, çeribaşını kıskanmaktaydılar. Herkesin sarhoş olduğu bir anda; kir, pasak ve yama içindeki bir çingene genci, çeribaşına saldırarak bıçakladı, öldürdü. Akan kanlara dayanamayan çingene kızı denize doğru yürümeye başladı, herkesin gözü önünde. Hayret! ! Çingene kızı suya batmıyor, su yüzeyinde yürüyüp gidiyordu. Yürüdü, yürüdü, uzaklaştı, bir nokta gibi kaldı mavilerde, kaybolup gitti. Efsaneye göre çingene kızı kendisini çok seven çeribaşının üzüntüsünden çirkinleşti o gece. Sadece her dolunayda eski güzelliği, eski endamı, eski yakıcılığıyla Ege sahillerine çıkar, görünmez sazların eşliğinde çingene danslarını yapar, sonra da geldiği denize yürür, suların üzerinde, mavilerde kaybolur, gider. Bu yüzdendir ki, Ege sahillerinde yaban gülleri her dolunayda açar, ormanlardan çigan müziği sesleri gelir. Egenin sularında her günbatımındaysa, bir çirkin çingene kızının hayali belirir, ve bu hayal bulutlara vurur…"
kullanım olarak gayet iyi ve pratik olan, hızı ttnete nazaran biraz aşağı olan ancak her geçen gün dahada hızlanan, yüksek downloadlarda şiddetle tavsiye edilmeyen, tek problemi masa üstü kullnımında hassas hoparlörlerde sabit bir telefon geliş tonu veren faydalı bir modem modeli.
tanıdığın eczacı kalfasına sipariş vererek aşılacak bir problemdir.
Şöyleki;
+..... eczanesi buyrun...
-la hasan yapraaam
+ha rezzak senmisin?!!
-he benim ben akşam dükkandan çıkarken bana hep kullandığımdan kılıf al laaa akşam parasını sana verem kağıda sarmayı unutma aq geçen sefer rezil ettin beni otobüste cebimden düştü kutu kendimi bi an cüzzamlı gibi hissettim.
+olm daha 5 kutu borcunu ödemedinki ne getirecem senin mikinin keyfini benmi ödeyip duracam...
her düğünde yanına sokulup "hadi sıra sana geldi" diyerek gülümseyen ihtiyar insanlara, her cenazede yanına sokulup "hadi sıra sana geldi" diyerek öc alma savaşıdır.
"Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kafir, ister mecusi,
ister puta tapan ol yine gel,
bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel..."
söylemine karşın siyasi iktidarlar tarafından yıllarca yasaklanmış ve bir öcüymüşcesine korkulan şehir ilan edilip "gel" melerin engellendiği ve halen de üzerine yaftalanmış kötü veya kötü olduğu düşünülen etiketleri atamayan şehirdir. halbuki bir zamanlar tüm dünyanın geldiği bir şehirdi.
kamyoncu olma duygusu altında büyüyüp halkın hadi lem "gamyoncu" kelimesinden korktuğu ve halk arasındaki saygınlığını yitirebileceği endişe ettiği için doktor, mühendis, mimar, müteşebbis... olan insanların egolarını bastırabileceği zevkli bir simülasyon oyunudur.
Not : Öğretmenlerde oynayabilirler.
ortalama ev kirası bedeli ile denk gelen rakam olduğu için mezarda emeklilik olgusunu doğrulayan (bkz: emeklilik sonrası çalışmak zorunda kalmak)adil olmayan ekonomik yapıdır.