Gunlugu 1000 liradan bir haftaligina kari kiralayip sikmeyi en sona birakacak kadar zengin olursan muhtemelen zaten ekstra bir caba gostermene gerek kalmadan renk renk cesit cesit karilar seninle o hayati bedavaya yasamak icin pesinde kuyruk olacaktir.
Bu dinci kafasini anlamiyorum. Yarin bir felaket kopsa insanlik 6000 yil geriye gitse bunlar kafayi yer herhalde dusunsene cig domuz eti yiyosun, herkes ciplak geziyor kizli erkekli ayni atesin yaninda uyuyosun filan xd
dört dörtlük kağıttır. bunla bir sigara sarıp için, sonra bir de normal ocb ile sarıp için, sanki kola içerken pipet içerden bükülmüş ne kadar çeksen de kola gelmiyormuş gibi hissedeceksin. yapışkanı olmadığı için üst kısmını dişlemek gerekir. tek sıkıntısı, fazla kül dökmesidir; kapalı bir yerde sürekli içilirse odanın içi kar küresine dönecektir.
Logitech'in yeni seri faresi. Medium/Large handsize için tasarlanmış, referans olması bakımından EC2 ve EC1 arasında ölçülerde olduğunu söyleyebilirim. Mükemmel bir tasarımı yok, ancak ufak bir alışma evresinden sonra el ölçülerinize göre hemen her tarz tutuşa uygun hale geldiğini söyleyebilirim. Yan taraflar kauçuk, böylece eli terleyen oyuncuların hakimiyet kaybı yaşamasının önüne geçilmiş, ki bu tasarımına hayran olduğum EC2-A'yı malesef uzun süre kullanamamama sebep olmuş bana göre çok büyük bir eksikti. Fps oyunları için mükemmel olmasa da ona yakın bir safe dizayna sahip ayrıca sensörü piyasadaki en iyilerden biri. Mükemmel bir fps mouse'u olmasının yanısıra moba tarzı oyunlara da hitap ediyor zira çok hafif clickleri var. Kablo olarak gerçekten sağlam ve kalın bir örgü kablo tercih edilmiş, ancak bunun bir dezavantajı da var eğer bir mouse bungee kullanıyorsanız uyumsuzluk problemi yaşayabilirsiniz çünkü g403'ün kablosu standartlardan epey yüksek bir kalınlıkta. Bu fare hakkında söyleyebileceğim tek olumsuz şey, ilk parti üretimlerinde sıklıkla görülen scroll wheel rattle problemi. Malesef ilk serilerde kronik bir problem, neredeyse her pakette aynı sorun yaşanıyor ancak endişe edilmesi gereken bir nokta değil zira Logitech'in RMA servisi dünya üzerinde çalışan belki de en mutlu edici hizmeti veren yer olabilir. Aldığım mouse'da bu sorun çıkmasından sonra Logitech'le pazartesi iletişime geçtiğimde sadece fatura, seri no ve adres istendi ve perşembe günü hollanda'dan sıfır g403'üm gelmişti. Dolayısıyla endişelenecek bir durum değil aslında hatta sevinebilirsiniz bile, çünkü her ne kadar birinin scroll'u sorunlu da olsa bir mouse fiyatına 2 tane alabilmiş oldum başka bir bakış açısıyla, bu da mouse'umun bozulması durumunda her ne kadar geçici bir çözüm de olsa yedek mouse'umun olması anlamına geliyor. Son olarak Logitech'in g102,g403 ve g pro üçlüsüyle son dönemlerde piyasada gerçekten harikulade bir iş yaptığını söyleyebilirim, şimdilik bu kadar görüşmek üzere.
edit: zowie fk2 ile karşılaştırılmasını doğru bulmuyorum, zira iki mouse da elimde mevcut, fk2 daha flat (yere yakın) ve small size üretilen bir fare iken g403 daha ziyade yerden yüksek ve medium/large bir faredir. bu durumda fk2 daha ziyade claw grip için, g403 ise palm ve fingertipe yakın tutuşlar için daha uygun kaçıyor. fk2 yi kıyaslamak isterseniz g pro veya g 102 ile kıyaslamanız daha yararlı olacaktır, çünkü form olarak birbirlerine daha çok benziyorlar.
counter strike vb. fps oyunlarında profesyonel oyuncuların sıklıkla tercih ettiği bir çözünürlüktür. geniş ekran (16:9) bir monitörde 1024*768 gibi (4:3) bir çözünürlük kullandığınızda görüntü yayvanlaşır. halk tabiriyle adamlar şişman görünür. bu da özellikle dürbünlü silahlarla (awp vs.) nişan alırken doğru yere nişan alma olasılığınızı artırır. ne demek istediğimi daha iyi anlamak için https://galeri.uludagsozluk.com/r/1418333/+
şu filtreli boş sigara tüplerine makinayla adıyaman samanı doldurulanları bir kenara bırakırsak, kaliteli bir tütün (bkz: george karelias and sons) ve ince bir kağıtla sarıldığında son derece keyif veren bir şeydir.
maddi açıdan : bir kere sarma sigara kesinlikle yoklukta gidecek bir şey değildir. bugün önüme 25 gr. karelias light ve piyasadaki en pahalı sigara olan parliament'i koysalar kesinlikle karelias sarmaya devam ederim. bununla birlikte maddi olarak paket almaktan daha hesaplı olduğu da bir gerçektir. ufak bir hesapla iyi bir 100'lü kağıt + 120'li ocb slim filtre + 2 paket 25 gram karelias 40 tl yapmaktadır. bu da günde 1 paket sigara içen birisini 6 gün boyunca rahatlıkla götürür. 11 tl'lik bir paketi ise 6 gün içtiğinizde fiyat 66 tl. aradaki rakam ayda en az 130 tl tasarruf yaptığınız anlamına geliyor. ki bu en kalitesi yani, tekel tütünleri ve adıyaman samanlarını hiç hesaba dahi katmıyorum.
sağlık açısından : her şeyden önce şunu söylemeliyim, sigara içmenin her türlüsü zarardır ve burada yazılanlar sigarayı şirin, zararsız göstermek amacıyla yazılmamıştır. fabrikasyon paket sigaralarda yüzlerce saçma sapan madde olduğunu artık anaokuluna giden çocuklar bile biliyor. saf tütün içtiğinizde ise yine karbonmonoksit ve nikotin gibi zararlı maddeleri alırsınız ancak adını ilk defa duyduğun koruyucu kanserojen maddelerin büyük bir kısmına da maruz kalmazsın. zaten şuradan da anlayabilirsiniz, paketli sigarayı ceketinin cebinde unutup 6 ay sonra bulup içsen de tadında ve içiminde herhangi bir değişiklik olmaz ama tütünü sardıktan sonra yarım saat o sigarayı yakmasan dahi o tütün kurumuş, dökülmeye başlamış kısacası içilmeyecek kıvama gelmiş olur. bunun temel sebebi de fabrikasyon sigaralarda yüzlerce saçma sapan koruyucu madde kullanılmış olmasıdır.
keyif açısından : fabrikasyon sigaralarda tat farkı yok mudur, vardır. ancak en nihayetinde kuru tütün olduğu için aromatik bir değişim beklememek gerekir. paket sigaralarda en fazla yapılabilecek atraksiyon, naneli olanlarını almak olabilir onun dışında özel bir seçenek djarium dışında pekala mevcut değildir. bunlar da zaten yapay aromatiklerdir, zevkine arada 1-2 paket içilir daha sonra normal sigaraya dönülür. ama sarmalık tütünlerde olay böyle değil. ıslağı, kurusu, şarapla marine edilmişi, virginiası, şekerlisi, ekşisi, tatlısı, tuzlusu, hatta bok kokanı bile var. (bkz: drum original) olay sadece tütünle değil, kullandığın kağıttan filtresine kadar da değişiyor ayrıca. o yüzden bu konuda tartışmanın yersiz olduğunu düşünüyorum. ayrıca bir kere sigara sarmayı öğrendikten sonra inanın sarması içmesinden daha keyifli gelecektir.
diğer zorluklar : paket sigara içtiğiniz zaman en büyük sıkıntılardan biri, otlakçı arkadaşların cüzdanınıza ortak olmasıdır. ama şu hayatım boyunca hiçbir arkadaşımın ya bitane de bana sarıversene zamqi dediğini duymadım. ayrıca genelde paket sigaralar üstünüzü başınızı leş gibi kokutur. fakat marka olarak da değişmekle birlikte hiç koku yapmayan tütünler ve kağıtlar hayli fazladır. Sarma sigaranın belki de tek zorluğu sarmayı öğrenene kadar çekilen çiledir. işin püf noktası, 2-3 gün 1 hafta 10 gün artık el becerinize kalmış, deneyerek üstesinden gelmek. inanın bana youtube'da çekilen how to roll a cigarette videolarını sabah akşam izleyerek hiçbir şey yapamazsınız. biliyorum ilk başta o kağıdı asla kıvıramayacak, bir ihtimal becerseniz dahi yamuk yumuk bir şey ortaya çıkacak, filtre kısmı boş kalacak duman gelmeyecek falan filan bunların olması normal. ama bir kere işin püf noktasını kaptıktan sonra artık o işin verdiği keyfi başka hiçbir şeyde bulamayacaksınız.
Müşteri hizmetleri 4/4'lük çalışıyor. Haftasonu bir mouse aldım g403, bizdeki de şans kaydırma tekeri bozuk çıktı, ilk parti ürünlerde hep böyleymiş. Aldığım yerde son 1 kutu daha varmış sağolsun değiştirdiler, onda da aynı problem çıktı. Hemen pazartesi telefonla görüştüm, mail attılar, fatura fotoğrafı ve adresimi doldurup gönderdim. Tak 3 gün sonra ups kargo kapıma kadar getirmiş sıfır mouse'u. Hayret ettim vallaha helal olsun. Bide bu kargo ta hollanda'dan geliyor. Bizde olsa suratına bakmazlar sağlam gönderdiğin şeyi bozup geri yollarlar helal olsun.
gelmemelidir. 21. yy da bunu tartışmak bile bir hata. neden mi gelmemelidir ?
1) idam cezasına hükmedecek nitelikte bir yargımız yok :
senelerce torpille hakim savcı alındı. fetöcülerün ayıklandığı yargıdaki kadrolar 1-2 sene içinde dolduğunda tekrardan liyakatin pas geçilip torpille alım yapılmayacağının bir garantisi yok. içi boş, kararlarında doktrine atıf yapmayan, araştırmayan bir hakim nesli yetişiyor. zaten son yıllarda kaliteli hukuk yapılmıyor. iş yükünden kaçmak için önüne gelene hagb veren zihniyetin kusura bakmayın ama idam hükmü verebilecek niteliğe sahip olduğunu düşünmüyorum. belki tam yerini tutmayacak ama size hızlı bir örnek vereceğim. aslında suçlu olmayan birisinin hapis cezası aldığını varsayın. suçsuzluğu ispat edilince özgürlüğüne kavuşabilir hatta hapis yattığı süreler için devletten tazminat dahi alabilir. ancak idamda bunun geri dönüşü yok. ayrıca bu yanlışlıkların önüne geçmek için idam cezası infaz edilene kadar uzunca bir süre hapis yatsalar dahi normal bir mahkum ile idamlık bir mahkumun psikolojisi de hiçbir zaman bir olmayacaktır.
2) halkın gazına gelmeden tartılmalı, ekonomik etkiler göze alınmalıdır.
halkın adalet duygusu mahkemelerden farklıdır. küçük bir hırsızlık olayında dahi hırsızı malı çalınan yargılasa, yarın bir gün bunun çoluğu çocuğu da hırsız olur diyerek hırsızın tüm sülalesinin idam edilmesini dahi düşünebilir. ama mahkemeler bu şekilde hareket etmez. senelerce üzerinde tartışılan, kanunlar ve daha da önemlisi "ilkeler çerçevesinde" kararlar verir. nedir mesela ? en güzel örneği "Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz." ve tabiki "Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.". ayrıca biliyorum halkımız özellikle isim vermeyeceğim o 3-5 suçlunun mutlaka idam edilmesini istiyor ama üzgünüm dostlar idam cezası da olsa kanunların geriye yürümezliği ilkesi denen bir şey var. veya eski türkçeyle "makable şamil olmaz." bu yeni çıkan yasayla eskiden yargılanıp hüküm giymiş kimseye idam veremezsiniz. dolayısıyla siyasilerin toplumdaki gazla, yıllardan beri içimizde bir yerlerde bulunan intikam duygusuyla hareket etmemesi, önce 1. maddedeki nitelik konusunu sorgulamaları gerek.
3) amerikada idam olması bizde de olması gerektiği anlamına gelmez.
her ülkenin hukuk sistemi, genel yaşantısı ve kültürü farklıdır. bugün bir amerikalıya türkiye nerede diye sorduğunuzda adamlar brezilyanın oralarda herhalde dmi diye cevap veriyorlar. ancak bir avrupalıya türkiyeyi sorduğunuzda adamlar sizin dış işleri bakanınızın en son ziyaret ettiği ülkede söylediği sözleri dahi eleştirecek kadar konuşabiliyor. dolayısıyla amerika ile olan bağımız tamamen diplomasi düzeyindedir. fakat gelişen avrupayla kimsenin yadsıyamayacağı organik bir bağımız var. gerek coğrafi olarak, gerek ekonomik, gerek siyasi gerekse orada yaşayan milyonlarca vatandaşımızın olduğu gerçeğiyle, üzgünüm dostlar ama örnek alınacak bir hukuk sistemi varsa o da amerika değil avrupa olmalı bizler için. ayrıca her fırsatta müslüman ülkeyiz vurgusu yapılan bir toplumda, dahası "Allah'ın verdiği canı ondan başkası alamaz" öğretisinin hayatımızın her döneminde ilmek ilmek işlendiği bir toplumda bunu da geçtim 21. yy da idam gibi çağdışı bir uygulamanın tartışması düpedüz zaten topallayan ekonomimize bir kurşun da bizim sıkmamızdan başka bir şey değildir. üzgünüm ama avrupanın ve diğer ulusların vereceği ekonomik tepkileri göze almak "artık zorundayız". ekonomimiz topallıyor. günümüz dünyasında ülkeler tüfekle süngüyle savaşmıyor. üreten, dışarıya teknoloji ve sanayi satan ülkeler kazanıyor. bizde ise yediğimiz ekmeğin üretildiği buğday tohumu dahi dışarıdan ithal ediliyor. hiçbir doğal kaynağımız da yok. dolar olmuş 3.7 dolayısıyla artık sadece idam konusunda değil attığımız her adımda 10 düşünüp 1 hareket etmemiz gerekiyor.
Yaklasik 1 sene once buraya yazdigim bir entry vardi. Oyun soyle zevkli boyle guzel falan yazmisim. Simdi donup bakiyorum da boyle oyunun Allah belasini versin. Communitysi ayri bir cringe zaten. Inatla valve in matchmaking sisteminde biseyler yapmaya calisanlar parasiyla sikilmekten zevk alan insanlardir bana gore. Her sene ayni terane. Cs go indirime girer 12 tl olur hileci kardeslerimiz oyunlarini alir bir sonraki indirimden hemen once yalandan bir vac dalgasi hooop sonra yine don basa. Communitydeki hileci ve veletleri engellemenin tek yolu vardir o da bu oyunun ucretini 24 tl degil 124 tl yapmak. Tabiki de bu saatten sonra yapilmasi anlamsiz olan bir hareket. Boyle gelmis boyle gider. Valve in zaten sikinde degil hileymis hurdaymis. Serverlar desen zaten cop. Anca yeni kasa yeni skin getirsinler. Baska bi bok yaptiklari yok zaten. 1-2 aya yeni operasyonu da cakarlar streamerlar da onlari izleyen velet sub lari kendini tatmin eder bi sure.
O streamerlara da ayri bir kil kapiyorum zaten. Her zaman soylemisimdir simdi de soyluyorum cs:go modern kumarin lokomotifidir. Her gun onlarca yeni kumar sitesi aciliyor. Ve hicbir emegi olmadan sadece masa basinda vakit oldurerek oturdugu yerden paralari goturen bu elemanlar da utanmadan 3 kurus daha fazla kazanmak icin bu sacma sapan sitelerin her allahin gunu reklamini yaparak communityi zehirliyorlar. Ulan zaten seni izleyen kitlenin yas ortalamasi 15. Ne hakla boyle bir seye onayak olabiliyorsun ki anlam veremiyorum. Umarim en kisa surede bu tarz sitelerin reklamini yapanlar gereken cezayi alirlar. Ama yayinciymis emek harciyormus montajmis dublajmis olaylarina da koca bir siktir cekiyorum musadenizle. Entertainment olayina kesinlikle karsi degilim herkes istedigi oyunu yayinlar istedigi içeriği kurallar ve legal cercevede paylasir ancak izleyici kitlesinde zaten bir yas siniri uygulamasi yok ve bu insanlar neye guvenerek kumar reklami yapiyorlar anlam veremiyorum. Belki bu soyledigim ilk etapta irrite edici gelebilir ancak bunun sonuclarini yakinen gormek cok zor bir sey degil. Acin facebooka cs go turkiye yazin orada goreceksiniz binlerce kisinin oldugu gruplar var. Cogunun yasi kucuk. Kucuk dediysem harbi harbi yolda sokakta gorsen oglum senin anan baban nerede kayboldun mu diye sorarsin yani abartmiyorum. Ve bu cocuklar bu gereksiz insanlarin yayinlarindan ozenip kazanmadiklari (anasindan babasindan gizlice, mobil ödemeyle vs.) paralarla skin alip kumar oynuyorlar. Bir seyler kazansalar da her gun takip ediyorum onlarca birbirinin ayni dolandirildim tarzi postlar. Bu mi yani amk. Aferin.
Durum bundan ibaret. Ozellikle ustune basarak soyluyorum. Turkiyede e-spor, streaming, entertainment sektoru ici bos bir yalandir ve gerek ulkemizdeki internet altyapisiyla, gerek 3 kurusa gotunu verecek olan kumarcibasi streamerlariyla da hicbir zaman gelismeyecektir bu sektor.
Özellikle Türkiye gibi nispeten geri kalmış/gelişmekte olan ülkelerde bu tip kararlara kanaat edebilecek adalet mercileri yeterli donanımda değildir. En çok korktuğum şey ise, bu kadar asalım keselim diyen ruh hastasının gazıyla siyasilerin gerçekten bu tip sonu olmayan kararlar almaları.
Neden mi? Birincisi, Türkiye'deki adalet mercileri bu tip konularda sağlıklı karar verebilecek donanıma sahip değil. Çünkü yillardir hakim savci mulakatlarinda torpille bos beles adamlar aliniyor. Bu ve cesitli siyasi nedenlerle yargi mahkemelerine olan genel guven azalmis durumda halihazirda. Ote yandan Turkiye de o kadar cok sapik var ki, hepsi idamla yargilanacak olsa muhtemelen 10 tanesinden 1 tane masum olan arada kaynar. Ki bu da cok tehlikeli bir durum. Acikcasi is yukunden kacmak icin onune gelene hagb veren hakimlerin bu konuda neler yapabileceklerini dusundukce bilemiyorum yani cok korkunc bir senaryo.
Ve son olarak, ne olursa olsun, vatan savunmasi disinda insan oldurmeye karsiyim. Ve evet buna cok sevdiginiz cihat ve dini olaylar da dahil. Her sucun cezasi, sucla orantili olmalidir. Tecavuze ugrayan kisi psikolojik olarak mutlaka derin yara da alsa bir sekilde yasamaya devam eder. Bu bakimdan oldurmeyene olum cezasi vermek cok da orantili bir ceza degil acikcasi.
Cok eksilenecegim biliyorum ancak, bastan yazayim, mantigiyla okuyup adam gibi okuyabilecek insanlar dediklerimin dogru oldugunu anlayacaktir.
Edit: Bu tip taciz ve tecavuzleri cok cok cok daha azaltip belki de bitirmenin cok daha basit ve etkili bir yolu var bilin istedim, o da egitim. Bunu asmakla kesmekle bitiremezsiniz.
Belki cok ironik gelecek psikoloji ile ilgilenip burada "yapmayin bunu kendinize, hayat soyle guzel boyle uber !" diyen arkadaslara;
Bu tip seyleri soylediginizde, depresif kafa yapisina sahip insanlar olarak biz bu tip tavsiyeleri okuyunca eger acemiysek, "hakikaten ulan dogru soyluyor adam, yarin su saattr uyansam, suraya gidip sunu yapsam, haftaya biraz daha sunu bunu yapsam belki hayatim biraz yoluna girer" gibi hayaller kurup, ertesi gun kalkinca once saate sövüp sonra o hayallerin icine siciyoruz. Biraz daha depresifsek bunlari okuduktan sonra hafif bir tebessumle "hasiktir ordan hayat guzelmis * )" falan diyoruz.
Ne bileyim aga çok şükür daha dibi gormedim, insallah gormem, ve evet biliyorum burnumuzun dibinde insanlar oluyor, bizim hayatimizin yaninda gercekten bok gibi gorunen hayatlar var ama lutfen kimse hayatin mukemmel oldugunu soylemesin bana.
Ortalama bir geliri olup, Turkiye de ortalama bir yasam suren ve bana gelip, her seye ragmen hayat soyle guzel diyen insanlar... Bence ruh hastasi olan insanlar bunlar gercekten. Hayatin simdiye kadar hicbir kotulugunu gormemem, onun guzel olacagi anlamina gelmez, zira hicbir guzelligini de gormedim...
Yok gibi bir şey, ya da ben fazla asosyalim. Suan gercekten siklikla gorustugum, arada bir tatile ciktigim, kisaca her anlamda gercek hayati paylastigim tum arkadaslarim ya ilkokuldan ya da ortaokuldan tanidiklarim.
Türkiye'de pek fazla bilinmeyen, ancak yurtdışındaki çoğu profesyonelin tercih ettiği, oyuncu ekipmanları üreten firma. BenQ'nun bünyesinde olan bir marka sanırım.
Gerçekten her kitleye hitap eden, fiyatı yüksek olsa bile aldığınızda bir daha değiştirme ihtiyacı duymayacağınız kaliteli ürünler üretiyor. Keşke Türkiye'de Razer, SteelSeries ve Logitech gibi markalar kadar bilinse ve satılsa. Şuan için ürünlerini deneyebilecek kadar yaygın satış ağı olmamakla birlikte, yeni nesil e-sport oyunlarının ülkemizde her geçen gün yaygınlaşması ve bu tip oyunlara yönelik ekipmanlara olan talebin de beraberinde artması, bu markanın ülkemize sağlam bir giriş yapması yönündeki beklentilerimi gün be gün artırıyor. Hayırlısı.
Zowie firmasının FK serisi ile birlikte en çok tercih edilen faresi. Daha çok FPS oyuncularına hitap eder. Form olarak Razer Deathadder ve Microsoft Intellimouse 3.0 'a benzeyen bir yapısı var. Bu yüzden oldukça ergonomik, hemen hemen her türlü tutuş şekline uyum sağlasa da esas olarak palm grip denilen tutuş şekli için on numaradır. Claw grip denilen tutuşa sahipseniz daha alçak forma sahip olan FK serisi daha uygun olabilir.
Bu markanın bana kalırsa en güzel özelliği şu : Bir FPS oyuncusu için fare, silah gibidir. En önemli parçadır. Öte yandan, 70-80 dolar gibi paralar verilip alınan hemen her farenin zaten sensörü şusu busu ortalamanın üstündedir. O zaman bizim bu tarz bir fare alırken dikkat etmemiz gereken en önemli şey farenin ergonomisi, elimize oturması, bileği rahatsız etmemesi vs. Normalde razer'ın olsun steelseries'in olsun gerçekten çok güzel fareleri var. Ama en basitinden bu fareler, büyük elli oyunculara hitap ediyor. Hele hele Rival 300, tamam çok güzel ama fırıncı küreği gibi bir mouse olduğu için, benim gibi -küçük de demiyorum bak- orta uzunlukta eli olan insanlara malesef hitap etmiyor. Deathadder da denedim Rival 300 de kullandım, ama hep keşke şunların aynı formda, biraz daha ufak boyunu üretseler deyip durdum. Zowie ise bunu düşünmüş. Misal EC serisi, Deathadder ile Microsoft Intellimouse 3.0 arasında gayet ergonomik bir forma sahip. Aynı formdaki fareye EC-1 ve EC-2 olmak üzere 2 model üretmişler. Şekilleri tamamen aynı, ancak EC-1 büyük, EC-2 ise ufak versiyonu. Bu ne demek, biz her türden insanı düşünüyoruz, hesaba katıyoruz demek. Çok ama çok güzel bir olay. Zowie sayesinde istediğim formdaki fareyi, elime uygun boyutlarda rahatlıkla kullanabiliyorum.
Diğer bir güzel özelliğinden bahsetmek istiyorum. Bu farede yazılım, driver, şu bu yok. Takıyorsun USB portuna, altta ufak bir düğmesi var, DPI'ından Polling Rate'ine her ayarı buradan yapıyorsun. LAN turnuvalarına gidenler için bulunmaz nimet. Tak çalıştır mottosunu tam anlamıyla karşılayan bir olay. Bazen yazılım olayı insana kafayı yedirtebiliyor gerçekten. Yine örnek verecek olursam Deathadder donanım olarak çok iyi bir fare ama gel gelelim Razer Synapse denen, iğrenç ötesi bir yazılımı var. Ve bu fare yazılımsız soldan sağa 1 adım yürümez. Geçenlerde firmware update yaparken synapse kilitlendi. Kapatmaz olaydım. Fare çıldırdı, format atmak zorunda kaldım inanın. Tamam muhtemelen format atmadan da çözülebilecek bir problemdi ama herkes teknoloji gurusu değil, bu tarz aletlerin biraz daha "basit" olması gerekiyor kanımca. Tek anlatmak istediğim buydu.
Uzun lafın kısası, gidin görün, alın diyemiyorum malesef zira bu marka ülkemizde bir Logitech, Razer, Steelseries üçlüsü kadar popüler değil. Anca 1-2 online gamer ürünü satan sitenin stoklarına gelirse gelir, gelmezse anca amazon'dan alabilirsiniz an itibariyle. Umarım yakın zamanda e-sports olayına artan ilgiyle orantılı olarak bu markayı da ülkemizde daha sık görmeye başlarız, tek temennim bu.
Özellikle profesyonel bilgisayar oyuncuları için tasarlanmış, fare kablosunu elastik ve dikey bir cisme sabitlemek suretiyle, kablo yıpranmasını ve fare hareketine engel oluşturabilecek kablo toplanmasını engellemeyi amaçlayan kısacası kablolu fareyi kablosuz konforuna çeviren bir zımbırtı.
Gerekli midir ? Bana göre evet. Doğru bir şekilde kullanıldığında gerçekten çok farklı bir deneyim elde edebilirsiniz. Yalnız 2 büyük problem var. Birincisi, ülkemizde çok fazla mouse bungee markası yok. Razer, Everest ve Thermaltake TTesports'un olmak üzere görebildiğim kadarıyla 3 farklı markanın satışı yapılmakta. Bunların malesef hepsi her mouse kablosuyla uyumlu değil. Everest'e sahip değilim fakat razer mouse bungee ve thermaltake galeru'ya sahibim. Bunlar arasında şaka gibi bir detay ancak razer'ın kendi mouse bungee'si razer'ın yine kendi faresi olan deathadder chroma'nın kablosuyla uyumlu değil. Kabloyu tutan dişleri da chroma'nın kablosu için çok dar ve keskin olduğu için kolayca kabloya zarar verebiliyor. E, kabloya zarar vermesin diye aldığımız bir zımbırtının özellikle bunu yapması ne derece mantıklı !? Thermaltake Galeru'nun ise kabloyu tuttuğu kısımda sert plastik yerine rubber gibi kauçuğumsu bir madde kullanılmış. Bu nedenle kabloya zarar vermesi pek ihtimal dahilinde değil. Ayrıca yapısal olarak da çok daha taşınabilir ve sağlam bir ürün. Ancak bunun dezavantajı da ince kablolarla pek anlaşamaması ve razer mouse bungee'nin yaylı sistemi kadar elastik olmaması... Everest marka olanı ise kullanmadığım için yorum yapmam doğru olmaz. Ancak piyasada en çok bilinen 4-5 farklı ürünün güzel ve objektif bir karşılaştırmasını incelemek isterseniz şu videoya göz atabilirsiniz (ingilizce) : https://www.youtube.com/watch?v=RNmLna6mQWA
ikinci büyük sıkıntı ise şu ki fiyat mevzusu... 3 ürünün de fiyatı 70-100 TL aralığında seyrediyor ülkemizde. Amazon gibi sitelerde de yine hemen hemen benzer fiyatlar var hatta Türkiye'deki fiyatlar daha uygun bile diyebilirim. Ülkemizde para kazanmak kolay bir şey değil. Hele hele o paralara mouse alınırken kısıtlı bütçeyle şansa ya tutarsa hesabı böyle bir ürün almak çok da akıllıca bir hareket değil farkındayım. O yüzden ben de kendimce bir çözüm buldum. iki farklı mouse bungee'ye sahip olmama rağmen DIY videolarını, yabancı forumları vs. bir süre takip ettim ve evdeki malzemelerle düşük bütçeyle bu zımbırtıyı nasıl elde edebilirizi buldum. Ha şöyle bir olay var, DIY yani kendin pişir kendin ye usulü mouse bungee evet göze çok hitap etmeyebilir neticede fabrikasyon parçalarla değil evdeki malzemelerle yapıyoruz. Ancak kesinlikle şunu söyleyebilirim ki, piyasadaki mouse bungee'lerden çok daha modüler, taşınabilir, ucuz ve belkide en önemli detay "HER MOUSE KABLOSUYLA UYUMLU" bir alet yapmış olacağız. Lafı daha fazla uzatmayayım resimlerle adım adım oyuncağımızı anlatalım :
Öncelikle bu benim fikrim değil. Youtube'daki uzakdoğulu bir kullanıcının attığı videodan esinlenerek yaptığım bir zımbırtı. O uzakdoğulu arkadaşın videosunu izlemek isterseniz şuraya linkini bırakıyorum : https://www.youtube.com/watch?v=cC-1K0N3qv8
Adım 1: Malzemeler:
Resimde de görebileceğiniz üzere malzemelerimiz temin etmesi çok basit ve ucuz şeyler.
- 1 adet delgeç (kırtasiyeden 5 TL'ye alabilirsiniz.)
- 1 adet kıskaç (kırtasiyeden 1 TL'ye alabilirsiniz.)
- 1 adet mum silikon (silindir şeklindeki şeffaf elastik çubuk, silikon tabancasına takılır, hırdavat dükkanlarından 1 TL'ye alabilirsiniz.)
- 1 adet bant (hepimizin evinde vardır ancak sağlam olması açısından ipekli bant diye tabir edilen sargı bezi sarma flasterlerinden kullandım, onu da 2-3 TL'ye herhangi bir eczaneden alabilirsiniz.)
Çok basit. Tek yapmanız gereken mum silikonu yer ile 45 derece açı yapacak şekilde delgeçin hareketli metal kısmına getirip, kıskaçla buraya sabitlemeniz. Bu işlemi yaptığınızda aşağıdaki resimdeki gibi görünmesi gerekmektedir.
Son aşamada Resim 3'deki gibi görünen düzeneğimizdeki mum slilkonun alt ön ucuna mouse kablomuzu yapıştırıcı bant ile sabitliyoruz. Yine mouse kablosunun devamını mum silikonun arka üst tarafına yapıştırıcı bant ile 2. kez sabitliyoruz. Bu kadar ! Keyifli günler.
Çok faydalı bir program. Oyuncuysanız düşük daha doğrusu "sabit" ping için, arşivciyseniz torrent ve surf arasındaki dengeyi ayarlamak için, antivirüs programlarına güvenmeyen biriyseniz de güvenlik bakımından hangi işlemin interneti ne kadar kullandığını görmek ve müdahale edebilmek için vs. binbir türlü faaliyet için kullanılabilir.
Şahsen ben cs:go oynayacağım zaman steam, steamwebhelper ve csgo.exe dışındaki tüm trafiği direk blockluyorum, priority ayarı ile de bant genişliğini kullanma önceliğini csgo.exe ye veriyorum. Böylece pingimi sabit tutuyorum. Ha bu uygulama normalde 100 ping alıyorsanız 20'ye düşürmez ancak 100'e sabitler, 100'ün üstüne çıkmasına sebep olabilecek her türlü bağlantıyı engellediği için tüm kaynağı sadece oyununuz kullanır, bilmem anlatabildim mi. Tabii ki bu kadar agresif ayarlar yapmak zorunda değilsiniz, program oldukça gelişmiş manuel ayarlar sunuyor, tamamen block yapmaktan ziyade düşük bir değerde limit konulup bunun üzerine istenilen uygulamaya ekstra öncelik tanınabilir, bu da hemen hemen aynı kapıya çıkacaktır. Ben sadece kendi ayarlarımı örnek olması babında paylaştım.
Cfosspeed'in yaptığı da benzer mantıktadır ancak Netlimiter biraz daha manuel ayara izin vermesi ve firewall'umsu özellikleriyle bence cfosspeed'in bir tık önünde. Sanırım uzunca bir süredir yeni işletim sistemleriyle uyumluluk problemi vardı, Netlimiter 4 ile bu da çözülmüş, windows 10 üzerinde stable version ile kullanımım sonucunda herhangi bir problem yaşamadım, takır takır çalışıyor.
Bir de ufak bir tavsiye, malum program 30 günlük deneme sürümü olarak bedava dağıtılıyor. Lisansları da 30$ civarında. 30 gün deneme süresi dolduktan sonra da kullanabilmek için nirsoft firmasının "run as date" isimli ufak ve zararsız uygulamasını kullanabilirsiniz. Program tarih saat ayarlarını sadece seçilen program için değiştirmek suretiyle trial reset dediğimiz olayı yapıyor. Komut satırı ile başlatma desteği de var. Hemen bir satırlık bir bat dosyası oluşturup bunu da masaüstünden kısayol şeklinde çalıştırırsanız programı 30 gün deneme süresi engeline takılmadan rahatlıkla çalıştırabilirsiniz. Ha yok bana gelmez derseniz, direk sağ alttan tarih saat ayarlarını elle değiştirerek de aynı sonucu elde edebilirsiniz ancak tarih saatin değiştirilmesi tavsiye edilmez zira başka uygulamalar da aynı tarih saati kullanacaktır. Netlimiter tarih saat bilgisini server'larından değil de windows'dan çektiği için bu müdaheleyi yapmamızda herhangi bir sakınca yahut engel yok. Ancak günün birinde bu açığı farkedip kapatırlarsa diye önlem olarak program ayarlarından otomatik güncelleştirme ile ilgili ayarları kapatmanız tavsiye olunur. Tüm bunlar yapıldığı takdirde programı herhangi bir engelle karşılaşmadan keyifle kullanabilirsiniz.
Bugün edindiğim mouse. Çok kısa bir süre önce de kendisiyle belki de en çok karşılaştırılan steelseries rival 300'ü almıştım. Güzel ikili oldular :P
ikisi arasında kıyaslama yapacak olursak, olay tamamen ergonomide bitiyor. Hangisi elinize daha iyi oturursa onu tercih edin. Gerisi gerçekten teferruat. Zira iki mouse da, son teknoloji sensörlere sahip. ikisi de profesyonel oyuncular tarafından zaten uzun zamandır kullanılıyor. Bana göre rival 300 gerçekten büyük ve uzun elleri olan insanlara hitap eden bir mouse, o yüzden çoğu kişinin dediğinin aksine çok küçük ellerim olmamasına rağmen, alışmakta bir hayli zorluk çektim. Deathadder ise tabiri caizse avucumun içine cuk oturdu. işte bu dedim. Benim için mükemmel ergonomiye sahip olabilir fakat, misal eli çok büyük veya geniş bir insanın serçe parmağı sığmayabilir bu mouse'a. işte bu gibi sebeplerden ötürü, birinin aşık olurken başka birinin nefret ettiği bir mouse olabilir. Fiyatları da yurtiçinde yaklaşık 100 dolar, az buz bir para da değil, kısacası gidin deneyin önce abi bu işler internetten review okumakla olmaz.
Kozmetik olarak karşılaştırma yapacaksak, rival 300'ün üzerindeki kaplama gerçekten harika bir şey, elinizi terletmiyor, terletse bile kaymayı engelliyor. işte bu deathadder chroma'da yok malesef. DA Chroma'nın rival 300'e galip geldiği kozmetik unsur ise, kesinlikle örgü kablo. Rival 300'de malesef düz plastik kablo kullanılmış
Fiyat olarak ise bana göre yurtiçinde fazla abartılı rakamlar dolaşıyor. internetten alırsanız bir ihtimal indirimlerle kampanyalarla falan 85-90 dolara alabilirsiniz ancak büyük teknoloji mağazalarında 130 dolarları gördü bu gözler. Steelseries rival 300 ise bu konuda hayli uygun kalıyor. 70 dolar civarına internetten satın alabilmek mümkün. O yüzden eğer fazla sabırsız değilseniz, amazondan sipariş vermeniz çok daha iyi olacaktır zira yurtiçi fiyatlarının yaklaşık olarak yarısına bu mouse'u 1-2 haftada alabilirsiniz.
Teknik özelliklerine gelecek olursak, açıkçası hiçbir zaman 10000 dpi ile mouse kullanacağımı düşünmüyorum, bunlar sanıyorum ki firmaların, yaptık oldu cinsinden abartıları (tıpkı kulaklık firmalarının verdiği frekans aralıkları gibi). Ancak gerek sensör kalitesi, gerekse beraberinde gelen yazılımıyla birlikte yapılan ince ayarları (yüzeye göre kalibrasyon, lift-off range ayarı, ışıklandırma seçenekleri vs.) ile birlikte gerçekten profesyonel bir iş yapılmış olduğunu söyleyebilirim. Tabiki de 100 dolar verip mouse aldınız diye her attığınız hs olacak değil ancak, bir fps oyuncusunun ihtiyacı olabilecek hemen her türlü donanımsal ve yazılımsal unsur, bu mouse'da gerçekten profesyonel bir şekilde düşünülmüş. Bir kere alırım, keyfime bakarım diye düşünenler için çok isabetli bir tercih olacaktır.
Özetleyecek olursak, ergonomisi gerçekten harika olan, hafif ve hızlı bir mouse olmuş deathadder chroma. Bana göre tek eksiği, fiyatlarının tuzlu olması. Eğer ufak bir revize yapılıp yurtiçi fiyatları 60-70 dolar seviyesine çekilecek olursa, 40-50 dolar bandındaki "no name gaming mouse'ların" piyasadan silineceğini düşünüyorum. Neden olmasın ? :P
Unutmadan ekleme : Her ne çeşit mouse alırsanız alın, mutlaka güzel bir mousepad ile kullanın. Tavsiyem, steelseries'in qck serisi mousepadlari olacaktır.
3-4 gün önce buradan sipariş verme gafletine düştüm. Keşke sipariş vermeden önce sözlükleri okuyup, fikir sahibi olup, ona göre sipariş verseymişim. Kısaca anlatayım bu firmanın kurumsallıktan ne kadar uzak çalıştığını.
1) Malum önümüz bayram, bir akrabama hediye olarak güzel bir mouse + mousepad almak istemiştim. internette gerekli araştırmaları yaptım, ancak o mouse'ın satışını yapan en bilindik firma d&r olduğu için, 20-30 TL daha fazla ver, bildiğin yerden al deyip dr.com.tr'den siparişi verdim.
2) Önümüz bayram, bayrama sarkmasın işimiz diyerekten, 28 haziran 2016 günü sabahın köründe, internetten siparişi verdim. Bekle babam bekle. 1 gün oldu yok, 2 gün oldu yok, sipariş halen tedarik sürecinde. işkillenmeye başladım, sözlükleri ve şikayet sitelerini açıp okuduğumda ise şok oldum. Telefonda güzel güzel 1-5 gün içinde kesinlikle tedarik edilip gönderileceğini yazan firmanın, sadece sikayetvar.com'da son 1 hafta içinde en az 10-15 farklı şikayet kaydı vardı. Hepsi de aynı sebepten, insanlar tedarik sürecinin 5 günü geçtiğinden fakat siparişlerinde hiçbir güncelleme olmadığından yakınıyordu. Bunun üzerine müşteri temsilcileriyle nereden baksanız 5-10 farklı telefon görüşmesi yaptım. Adamlara diyorum ki, "yahu sadece istanbul'da 71 tane d&r mağazası var. Üşenmeyip çoğuna telefon açtım ve ürünlerin stokları da mevcut, anlamıyorum gerçekten, istanbul'daki bir mağazadan depoya ürün göndertip, aynı gün içinde kargoya vermek bu kadar mı zor, aynı günü de geçtim, en azından net bir tarih verin biz de ona göre ya siparişi iptal edelim ya da ona göre bekleyelim bayrama sarkmasın." Müşteri temsilcileri bırakın bilgi vermeyi, konuşmayı bile yeni öğrenmişler sanırım, verilen cevaplar aşağı yukarı hep aynı. Bizde sistem böyle, yapabileceğimiz bir şey yok. 1-5 gün içinde tedarik edilir 30 güne kadar da yasal süreler içinde kargonuz gönderilir. Hakikaten anlamıyorum. Müşteri ilişkileri sıfır. Hayır yani adı sanı bilinmedik merdivenaltı siteler bile aynı şeyi daha ucuza, aynı gün kargoyla hem de gittigidiyor, n11 gibi sitelerden güvenilir bir şekilde yolluyorlar, bunlar neyi bekliyor çözebilmiş değilim.
3) Baktım müşteri temsilciliğiyle sorunumu çözemiyorum, depoyu aradım, depolarının telefonu da düşmüyor. En son çare genel müdürlüğü aradım, sağolsun oradaki bir hanımefendi bizi adam yerine koyup, gerçekten ilgilendi, net bilgi verdi. Kargomun 1 gün sonra yola çıkacağını belirtti. Dediği gibi de oldu. Kargom yola çıktı. 1 temmuz 2016 itibariyle de kargomu şubeden teslim aldım. Hadiii bu sefer başka bir problem. Ulan kargonun içinden, basılı fatura istememe rağmen çıkmadı. Hadi onu geçtim garanti belgesi de çıkmadı. Hayır Allah korusun, yarın bir gün bir şey olsa, ortada kalacağız. Hiçbir belge yok. Bu sefer fatura ve garanti belgesinin gönderilmesini talep ettim, sağolsunlar orada da bir pürüz çıkardılar, ilk aradığım müşteri temsilcisi, tamam gönderelim dedi, fakat fatura ve garanti belgesinin kargoya verildiğinden nasıl haberdar olacağım dedim, siteden sipariş verdiğiniz mail adresinize bilgiler gönderilecek dedi. Siparişi de dh forumdan birisinin hesabı üzerinden vermiştim, sağolsun yardımcı olmayacak birisi değil ama, diyorum ki bakın böyle böyle, ben zaten basılı fatura istememe rağmen göndermediniz, bari size bir mail bırakayım, faturayı kargoya verdiğinizde buraya en azından kargoya verdik deyin o bile yeter dedim, yok arkadaş. Onu da yapmadılar. Kapadım telefonu, inat değil mi bir daha aradım bu seferki telefon numaramı sordu, verdim, bilgilendirme bu numaraya yapılacak dedi. iyi dedim kapattık.
Kısacası, bunlarda kurumsallığın K'si yok. Biz d&r 'ı güvenilir bildiğimiz için internetten sipariş verelim dedik, inanın atlayıp dükkandan alsam daha az zahmetli olurdu. Hayır ulan bakkaldan ekmek peynir alınca bile sana fiş kesiyor, fatura koymamak nedir abi ya nedir... Bir de diyor ki, evet sistemden incelediğimde basılı faturanın sipariş adresi ile aynı adrese gönderilmesini talep etmişsiniz diyor, biz göndermemişiz. Bravo amk. Okumayı öğrenmişler en azından. Neyse arkadaşlar, bu da kulağımıza küpe olsun, sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş. Bundan sonra d&r'dan alışveriş yapmam, yapmak isteyen tanıdığıma da engel olurum. Kendileri bilir.
Aylar önce steam indirimleriyle alıp bir köşede sakladığım, Türkçe yamasının dağıtılmasıyla da 1-2 gündür oynamaya başladığım güzide oyun.
Daha elle tutulur bir ilerleme kaydedemedim ancak, grafiklerin ve hikayenin muhteşem olduğunu söyleyebilirim. Sırf bu oyunda gün batarken at üstünde tarlalarda dolaşmak için bile üst düzey bir pc toplanır diyorum, o derece...
1080p 60hz için ideal. Ne eksiği var ne fazlası tam olması gereken güçte bir kart. Bununla birlikte az güç tüketiyor, ki bu da hem elektrik faturasından hem de yüksek wattlı psu ihtiyacından kurtarıyor sizi. Ayrıca kart çok iyi bir overclock ve soğutma potansiyeline sahip. Çoğu kart rahatlıkla 1500 mhz'e overclock oluyor, bazı kartlar markasına, modeline, devrelerinin kalitesine vs. bağlı olarak daha yüksek frekanslara overclock edilebiliyor. Peki bunlar ne anlama geliyor ?
Somut bir örnek vermek gerekirse i5 4460 + asus gtx 970 ikilisini kullanıyorum. GTA 5 üzerinden örnek vereyim. Aşağıda listelediğim grafik ayarlarıyla, kartıma hiçbir overclock yapmadan stok haliyle, 1080p çözünürlükte +60 FPS alıyorum. Bu ayarlarda 60'ın altına hiç düşmedim daha :
FXAA : ON
MSAA : X4
NVIDIA TXAA : OFF
VSYNC : ON
POPULATION DENSITY : %100
POPULATION VARIETY : %100
DISTANCE SCALING : %100
TEXTURE QUALITY : VERY HIGH
SHADER QUALITY : VERY HIGH
SHADOW QUALITY : HIGH
REFLECTION QUALITY : VERY HIGH
REFLECTION MSAA : OFF
WATER QUALITY : HIGH
PARTICLES QUALITY : VERY HIGH
GRASS QUALITY : HIGH
SOFT SHADOWS : SOFTER
POST FX : HIGH
MOTION BLUR : KAPALI
ANISOTROPIC FILTERING : X16
AMBIENT OCCLUSION : HIGH
TESSELLATION : HIGH
ADVANCED GRAPHICS : TÜM AYARLAR KAPALI
Bu grafik ayarlarını kişisel zevkime göre oluşturdum, uzunca bir süre bu ayarları oynayarak bu kıvama getirdim, yine uzunca bir süredir de dediğim gibi 60 FPS'nin altına düşmeden oyunumu tabiri caizse kaymak gibi oynuyorum. Tabi bu örnekten yola çıkarsak, günümüzde neredeyse hiçbir masaüstü sistem, güncel oyunları en yüksek çözünürlükte, tüm ayarlar köklenmiş bir vaziyette 60 FPS üstü oynatmayı vadetmiyor. Dolayısıyla deneye deneye, ince ayarlar yaparaktan siz de performans/kalite arasındaki dengeyi tutturabilirsiniz. Ben sadece somut bir örnek olarak kartın gücünün neye yettiğini göstermek amacıyla verdim bu ayarları. Örneğin bu ayarlara bakarak GTA 5'teki MSAA ayarının FPS katili olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca 1080p ve altındaki çözünürlüklerde kanımca 4x msaa'nın aşağısı kurtarmıyor. En basitinden elektrik direkleri elek gibi delik delik görünüyor, kenarlar tırtık tırtık falan. Kısacası benim göz zevkime hitap etmiyor. Texture quality, shader quality, anisotropic filtering gibi olmazsa olmaz ayarları en sona kökledikten sonra msaa'yı x4 açıp, diğer daha önemsiz post fx gibi ayarları deneme yanılma yöntemiyle birer ikişer tık, çok da öldürmeden düşürerek bu akıcılığı almayı başardım. En basitinden bu ayarlardan sadece post fx'i high'dan very high'a yükseltseniz bile kafadan 10 fps düşüyor. Uzun lafın kısası, somut örnek olarak kartın potansiyeli üç aşağı beş yukarı ortada, bu kart ile piyasadaki tüm baba oyunları yüksek ayarlarda akıcı bir şekilde oynarsınız rahat olun.
Şimdi misal bir önceki paragrafta performans dedik, somut örnek dedik. Yine sistem konfigürasyonunuza ve diğer faktörlere bağlı tabi ama ola ki benzer ayarlarda oyunu oynarken yer yer 60 FPS'nin altına düşüşler oluyor. Ne yapacaksınız ? Çok basit, kartı overclock edeceksiniz. Bu kart gerçekten inanılmaz bir overclock potansiyeline sahip. Hemen hemen gtx 970'in tüm marka ve modelleri rahatlıkla 1500 MHZ çekirdek frekansına çıkabiliyor. Ülkemizde satılan MSI, Asus gibi markaların ürettiği kartların soğutmaları da ayrıyetten çok iyi. Bu işi hiç bilmeyen biri bile olsanız internette 30 dk. gibi bir süre harcayarak kartınızı nasıl overclock edebileceğinizi öğrenebilirsiniz. Artık eskisi gibi ekran kartını overclock etmek için binbir takla da atmaya gerek kalmıyor. Çünkü çoğu firma bu işler için kendi programını bedavaya sunuyor. MSI Afterburner, Asus GPU Tweak, Evga Precision vs. vs. Bu tarz programlarla kartınıza custom fan profili hazırlamaktan tutun, oyun içi video kaydına, fps sayacından, güvenli limitler dahilinde overclock mekanizmasına her türlü ayrıntı mevcut. Dediğim gibi tek yapmanız gereken ufak bir araştırma yapmak. Sonuçlar gerçekten şaşırtıcı. Bu konu önemli çünkü, farz-ı misal aynı paralara satılan amd tarafındaki kartlarda malesef bu işler o kadar kolay değil. Bir kere amd kartlar gerçekten nvidia'nın 900 serisi kartlarına göre çok daha fazla ısınıyorlar. Ayrıca overclock yapmanız imkansız demeyeyim de çok zor. Yaptığınıza değmez. r9 390, r9 390x gibi kartlar en fazla 50 mhz kadar overclock oluyor, bunu da yapacağınıza değmez açıkçası. Anca custom sıvı soğutma tarzı bir çözüm ister yani bu işler amd tarafında...
Performanslı dedik, sağlam overclock oluyor dedik işin bir de money tarafına bakalım isterseniz. Evet kart pahalı. Sıfırı 1250-1500 TL civarında an itibariyle bu da ne yapar 300-400 dolar + kdv gibi bir rakama tekabül ediyor. Ama şunu unutmayın ülkemizde her şey pahalı şuanda. Sebebi malum. Dolar, euro vs. hep yükseliyor yapacak bir şey yok malesef. Ama öte yandan ne yazık ki bu kartın aynı paraya daha iyi bir alternatifi yok. r9 380 ve 380x ler falan var. Bu kartlar da çok güzel ama GTX 970'in rakibi değil. Denemesi bedava yukarıda verdiğim grafik ayarlarıyla gta 5'i r9 380 ile açın, alacağınız fps 40-45 civarında olur hadi iyimser konuşayım 50 fps alırsınız. O kadar para veriliyor bu kasalara, bir noktadan sonra yazık günah diyorum ben. Daha iyi bir alternatifi çıkana kadar bence gtx 960/r9 380 tarzı kartlar almak yerine bir 300-400 TL daha biriktirip GTX 970 almak daha mantıklı. Çünkü arada ciddi performans farkı var ve muhtemelen ekran kartınız kasa içindeki en pahalı parça. Sözün özü, gün gelir HDD'nizi değişirsiniz, veyahut sisteme 2 ay sonda bir SSD eklersiniz bunlar çok zorlamaz cüzdanınızı ama ha dediğinde ekran kartı değişmez, çok zarar ettirir. O yüzden beni dinleyin eğer 1080p için 3000-4000 TL aralığında kasa toplama niyetiniz varsa GTX 970'in altına inmeyin.
Bütçe kısmından devam edelim. Dedik ki bu arkadaşın daha uygun fiyatlı ve denk ayarında bir alternatifi yok. Peki bu kartın gerçek manada rakipleri ne alemde. Bana kalırsa bu kartın gerçek manada rakibi olabilecek tek kart r9 390x'tir. Gerçekten tercih sebebi olabilir 8 GB VRAM'i olsun, benchmarklarda ve oyun içi testlerdeki performansı olsun GTX 970'ten çoğu noktada iyi bir kart gerçekten. Yani bunu alan adama niye aldın demem kısacası albenisi olan bir kart. Amma velakin fiyatları haklı olarak biraz daha tuzlu. Dolayısıyla ortaya şöyle bir ikilem çıkıyor. Ya 1500-1600 TL verip sapphire tarzı daha kıytırık marka bir r9 390x alacaksınız, ya da 1300-1400 TL verip ASUS, MSI tarzı daha bilindik marka bir GTX 970 alacaksınız. Bu kanımca tamamen vicdani bir mesele açıkçası. Ortalama bir board, ortalama bir psu kullandıktan sonra açıkçası bu tarz yeni nesil elektronik aletlerin başına çok bir şey geleceğini sanmıyorum. Dolayısıyla garanti, servis konusunu çok titiz biri değilseniz o kadar da üstüne düşmeyin derim. Ben GTX 970 aldığım zaman piyasada bu alternatifler yoktu ama şimdi 1500 TL param olsa gider sapphire r9 390x alırdım hiç düşünmeden. Kısacası tercih konusu size kalmış. Gelelim GTX 980'lere. Bana göre nvidia'nın yaptığı en boş iş, bu kartı üretmek oldu. Gerçekten 1080p'ye hakkıyla yeten, dahası da var iyi bir overclock ile GTX 980'i yakalayan bir GTX 970 gerçeği varken kim gidip de GTX 980'e 700-800 lira daha fazla bayılır ki ? GTX 980 dediğiniz kart 1080p'nin hakkını verir ama daha fazlasını veremez. 2k için çok vasat bir kart. 4 GB Vramiyle üstelik... 4k'ya girmiyorum bile akıl karı değil. Uzun lafın kısası GTX 980 arafta kalan bir kart bana göre. Bunu alan adam ya çok zengindir boşa harcayacak parası vardır, ya da bu konuda fazla bilgi sahibi değildir. Bunu alacak kadar paranız varsa ilk iş gidip GTX 980Ti alın. Net. işte o zaman 2k da oynarsınız 1080p 144hz monitör de kullanırsınız, paşa keyfiniz bilir. 800 veren adam bir 800'ü daha verebilir bence.
Bence pc alır. Olayı bütçe, oynanabilirlik ve diğer ayrıntılar olarak 3 farklı kategoride ele alacağım.
1) Bütçe:
Öncelikle para konusunda karşılaştırma yapmadan önce şunu hatırlatmakta fayda var. Evet, yüksek sistem gereksinimi isteyen oyunları, yüksek ayarlarda akıcı bir şekilde oynatabilen bir pc için 3000-3500 TL gerekiyor. Fakat playstation 4 veya xbox one gibi bir konsolla oyun oynayabilmek için de, konsolun fiyatına ilave olarak satın alınacak oyunların ve konsolun bağlanacağı televizyonun fiyatını da eklemek gerekiyor. Zira konsol tek başına oyun oynatabilen bir cihaz değil.
Bu bakımdan öncelikle hepsiburada.com'da en çok satılan FULL HD Tv'lere baktığımızda güncel fiyatların 1500 TL civarında olduğunu görüyoruz. ilgili resim için : https://galeri.uludagsozluk.com/r/1018632/+
Yine playstation'ın kendi mağazası olan psn store'dan baktığımız fiyatlarda en çok oynanan 3 oyunun (GTA V, FIFA 16 ve Battlefield 4) toplam fiyatının an itibariyle 189+269+30=488 TL yaptığını görüyoruz. ilgili resim için : http://i.hizliresim.com/NA2lX5.jpg
Son olarak hepsiburada.com'dan en ucuz playstation 4 fiyatına bakıyoruz : 1229 TL. ilgili resim için : http://i.hizliresim.com/m6N4b1.jpg
Uzun lafın kısası, en uygun fiyata 3 oyun + ps4 + tv toplamda 3217 TL'ye geliyor.
Gelelim PC tarafına. Şimdi bu konuda şunları söylemek istiyorum. Bir de bazı konsol taraftarı arkadaşlar, playstation'ı aldığınızda 6-7 sene çıkan tüm oyunları sorunsuz ve ekstra masraf olmadan oynadığınızı fakat pc'de ise oyunları yüksek ayarlarda oynamak için neredeyse her sene yeni bir ekran kartı veya işlemci takviyesi yapmanız gerektiğini söylüyorlar. Doğruluk payı olmakla birlikte bu konuya da şu şekilde makul bir çözüm önerim var. Playstation almaya gittiğinizde uzun araştırmalar yapmanıza gerek yoktur. En yakın tekno markete girer, ücretini verir ve alırsınız. Fakat pc toplama konusunda 10'larca farklı işlemci, 10'larca farklı ekran kartı piyasada mevcut olduğu için seçimlerinizi doğru yapmanız önemlidir. Ha eğer gidip 2 milyarlık ekran kartının yanına 300 liralık bir işlemci takarsanız illa ki sistem çok geçmeden darboğaz olacak, upgrade isteyecektir. Ama elinizdeki parayı tutarlı ve eşit bir şekilde dağıtırsanız sizi temin ederim ki 3 milyara toplayacağınız bir pc, ps5 çıkana kadar çıkacak her oyunu ps4'ten daha yüksek ayarlarda ve daha yüksek fps'de oynatacaktır. Bütçeyi doğru dağıtmak kolay bir iş olmadığı gibi çok zor bir iş de değil. Alt tarafı yapmanız gereken, 2-3 hafta boyunca donanımhaber'de takılıp, youtube'dan sistem toplama ve test videoları izlemek. Çok zor bir şey değil. Ha illa ki hazır tavsiye isterseniz de bu yazdıklarıma örnek olacak şekilde, en kralından ekran kartı, kasası ve monitörüne kadar her şeyiyle toplanmış kanlı canlı bir pc'yi aşağıya an itibariyle listeledim. fiyatı da 930 dolar tuttu yani an itibariyle 3129 TL. Bu noktadan sonra artık kendiniz karar verebilirsiniz, umarım ne demeye çalıştığımı anlarsınız bu örnekle.
ps4 + en çok oynanan 3 oyun + en çok satılan tv = 3217 TL
en kralından ekran kartından tutun, monitörüne kadar toplanmış bir oyun bilgisayarı = 3129 TL
Kazanan : PC
Not : Bu karşılaştırmada elimden geldiğince şeffaf olmaya, en çok satılan ve en uygun fiyatlı ürünleri kullanmaya çalıştım. Örneğin ps4'ün yanına ikinci kol da lazım, yaz oğlum 250 TL falan demedim. Bu yüzden eleştiri gelecekse de yazdıklarım iyice okunup öyle gelsin isterim. Saygılar.
Not 2 : Playstation'da maliyet hesabı yaparken 3 adet oyunun ücretini ekledim fakat pc'de oyun fiyatı adı altında ekstra bir ücret girmedim. Bunun sebebi, pc'de bir oyunu oynamak için para vermek zorunda olmamanızdan kaynaklanıyor. Dileyen parasını verir oynar, dileyen de torrent'den indirir oynar, bu kadar basit uzatmaya gerek yok. Playstation 4 kırıldığında maliyetleri tekrar hesaplarız, ki muhtemelen o zamana kadar ps4 güncel oyunları eski teknoloji ve düşük ayarlarda oynatmaya çalışırken, sözünü ettiğimiz pc parçaları ucuzlamış ve hala güncel oyunları daha yüksek ayarlarda oynatabilir konumda olacaktır.
2) Oynanabilirlik :
Bu konuyu uzatma gereksinimi duymuyorum. Bilgisayara dualshock 4'ü bile bağlayıp oynayabilirsiniz fakat playstation 4'e bir klavye mouse bağlama lüksünüz malesef yok. Bu da başta FPS tarzı oyunlar olmak üzere bir çok oyunda oynanabilirliği düşürmektedir.
Kazanan : PC
3) Diğer Ayrıntılar :
Pek çok kişinin gözardı ettiği fakat aslında en az bütçe ve oynanabilirlik kadar önemli olan bazı ayrıntılar mevcut. Bu başlık altında bu konulara değineceğim.
Playstation'ın pc'ye göre bariz üstün olduğu bazı konular var. Örneğin, asla pc'ye çıkmayacak olan ve müthiş güzel olan Playstation oyunları. Örnek olarak : Last of us, god of war, The Order: 1886, Bloodborne, uncharted 4 vs. vs. liste uzar gide. Bu tarz oyunları sadece PS platformunda oynayabilmek gerçekten Playstation almak için güzel bir sebep olabilir. Zira listedeki çoğu oyun gerçekten kaliteli ve alternatifi olmayan oyunlar.
Yine playstation'ın pc'ye göre ikinci üstünlük kurduğu nokta, oyunların çıkış tarihi. En basit örneği olarak, 2013'te GTA V playstation platformu için dağıtıma girdiğinde, tabiri caizse ağzımızın suyu akarak bekledik. Tam 2 sene. Az buz bir süre değil. Ve sonuç olarak piyasadaki video oyunların %90'ı azımsanamayacak kadar fazla bir farkla pc'ye daha geç çıkmakta.
PC'nin üstün olduğu bir diğer noktaya değinmek istiyorum. Güncel bir örnek olarak. Biliyorsunuz ki çoğumuz ingilizce bilmediğimiz için özellikle rpg tarzı hikaye tabanlı oyunları aslında kuru kuruya oynuyoruz. Örnek vermek gerekirse witcher 3 çıktığında yorumları okuyup, hemen bu oyunu almalıyım diye düşündüm. Ve akabinde oyunu aldım. Oynamaya başladığımda ise kıt ingilizcemle afedersiniz bir bok anlayamadım. Uzun bir süre hiç görev yapmadan at üstünde tarlalarda boş boş dolaştım. Kısa süre önce çıkan Türkçe yamayı kurduğumda ise oyunun neden bu kadar övüldüğünü gerçekten kavradım. Bu, bence hiç de boş geçilecek bir olay değil. Malesef çoğu oyun, Türkçe dil desteğinden yoksun olarak piyasaya sürülüyor. Ve çoğu zaman bu oyunlara gönüllü ekipler tarafından haricen Türkçe yamalar hazırlanıyor. Az önce bahsettiğim örnek gibi, şuanda Witcher 3'ün türkçe yaması pc için mevcut fakat ps4 için gelip gelmeyeceği bile meçhul. Bu bahsettiğim konu bence çok ama çok önemli, bu yüzden karar verirken boş geçmeyin derim.
Son olarak Playstation'ın üstün olduğu bir noktaya değinelim ve konuyu kapatalım. Bir pc taraftarı olarak, bu karşılaştırmada playstation'ı çok ezmiş gibi görünebilirim. Bu yüzden son avantajı PS lehine kullanmayı tercih ettim. Evet, PS3 ve PS4 bluray okuma yeteneğine sahip. Dolayısıyla, oyun oynamaktan sıkıldığınızda bluray bir bir filmi, cihazınıza takıp, keyfinize bakabilirsiniz. PC'de ise bluray okumak için muhtemelen 150-200 kağıt harcamanız gerekecek.
Not : Bu karşılaştırmaları laf olsun diye yapmadım arkadaşlar. Boş keseden sallanan yorumların aksine, konsol mu pc mi ikileminde kalan arkadaşlara gerçek ve objektif bir ışık tutması niyetiyle bunları yazdım. Umarım karar vermenizde faydalı olur. Dediğim gibi karşılaştırmalarımı yaparken, mümkün olduğunca şeffaf olmaya çalıştım. Fiyat karşılaştırmalarında dolar kurunu hesaba kattım, Türkiye'de en çok satış yapan e-ticaret sitesini referans aldım vs. vs. Kısacası eğer bir eleştiriniz olacaksa da lütfen yapıcı ve aynı benim yaptığım gibi, kanıtlarla süslenmiş olmasını rica edeceğim. Diyeceklerim bu kadar.
Edit : Sanırım yazdıklarıma istinaden 3000 liralık pcyi en kral pc olarak yutturmaya çalıştığım ve yeni nesil oyunları 1080p 60 fps de oynatan bir pc'nin en aşağı 6-7k tutacağı yazılmış.
Öncelikle 3000 TL'lik bir pc'nin en kral pc olmadığının ben de farkındayım ancak şu da bir gerçek ki ps4 de rüya bir cihaz değil. Bariz bir şekilde 3000 TL'lik bir pc'den daha kötü performansa sahip. Kanıt mı istiyorsunuz ? Burada yazdığım sistem konfigürasyonuna çok benzer bir pc (sadece anakart değişik, tavsiye ettiğim işlemci, ekran kartı ve ram'ler aynı model) ile yeni nesil dediğimiz oyunlardan GTA V'in 1080p performansına bir göz atalım. Video benim videom, kasa benim kasamdır : https://www.youtube.com/watch?v=Uew1m6k5W0I
Videodaki grafik ayarlarına dikkatinizi çekerim, önemli ayarların bir çoğu en üst seviyede (very high-ultra : gta 5'de bazı ayarların üst limiti very high, bazılarının ki ultradır); FPS katili denilen MSAA ayarı x4 kat açık ve sözünü ettiğiniz 1080p çözünürlükte 60 FPS bal gibi de alınıyor. Ekranın sağ yarısında ise yarım saatlik bir araştırma ile elini hiç mouse'a koymamış birisinin bile yapabileceği bir overclock ile FPS'nin ne kadar daha artabileceğini de test ettim. Bu da ne demekmiş, yeni nesil oyunları 3k'lık bir pc ile de 1080p/60fps'de rahat rahat oynayabilirmişiz. PS4'te ise aynı oyunu 1080p/30fps'de vasat grafik ayarlarıyla oynayabilirsiniz tabiki tercih sizin.
Yazımı yazarken ben ne dedim ? Bana yıkıcı ve kanıt olmayan eleştirilerle gelmeyin. Davul bile dengi dengine, boş kafadan bir yorum, 1080p 60fps için en az 6-7k'lık pc gerekirmiş. Buyrun ben 3k'lık bir pc ile de dediğinizin rahat rahat yapılabildiğini kanıtladım, buyrun siz de bir video çekin bakalım izleyelim. Normalde ben bu tarz insanlara -ne yazdığımı okumadan laf olsun diye yorum yapan kişiler -cevap vermeye tenezzül etmem fakat amacım yersiz tartışmalara girmekten ziyade kısıtlı bir bütçesi olan ve konsol/pc arasında bir seçim yapması gereken kişilere gerçek anlamda karşılaştırmalarıyla yardımcı olmak olduğundan bu tarz bir cevap vermeyi tercih ettim. Hala bu tarz yazılara prim veren insanlar varsa açıp videoyu izleyip mantıklı bir karşılaştırma yapmalarını ısrarla tavsiye ediyorum.
Ha bir de şu var, arkadaş ps4'ün karşısına pc olarak 3k'lık bir makine toplamam konusunda çok takılmış belli ki. 6-7k'lık pclerden bahsediyor. Ne yapsaydım ? TV+cihazı ile birlikte 3000 TL'ye yakın tutan bir konsol sistemine karşılık 7 milyarlık bir kasayı mı kapıştırsaydım ? Sizce de komik değil mi ? Arkadaşın dediği aynı şu, "sen 50.000 TL'lik bir muhteşem bir motorsikletle 50.000 TL'lik sıradan bir arabayı kıyaslıyorsun, ben 200.000 TL'lik BMW'nin altına düşmem." Zaten elma ile armudu kıyaslıyoruz, bir de çıkıp orantısız bir pc ile mi kıyaslasaydım yani ps4'ü ? Fark çok basit biri sadece oyun oynatan basit bir tüketim cihazı, biri ise aynı paraya aynı oyunu daha iyi oynatan bunun yanında bir çok farklı imkanı barındıran bir üretim cihazı.
Ayrıca 6-7k'lık pc dediğiniz alet de bir zahmet 1080p/60fps oynatsın. O paraya GTX 980Ti + x99 sistem toplanır. Bu da 1080p'yi geçtim, 2k da dediğiniz performansı verir. Uzun yazımın başlarında bahsettiğim gibi siz parayı nereye nasıl harcıyorsunuz bilemem fakat, ben parayı doğru harcıyorum. O paraya sıvı soğutmalı, gtx 980Ti'lı full tower kasalı bir sistemi de kurarım. Sizi bilemem.
Bir de şu yorum dikkatimi çekti. Arkadaşın birisi konsol'un fiyatına oyunları dahil ettiğim için kızmış, bilgisayarda niye dahil etmiyorsun diyor. Yahu arkadaş, okuyun, okuyun, okuyun... PS4'lerin chipleri kırıldı da bizim mi haberimiz olmadı ? Sanki para vermeden oyun oynanabiliyormuş gibi bunları temcit pilavı gibi tekrar ediyorsunuz. Özellikle gereksiz masraf eklemekten kaçındım, diyebilirdim ki konsol dediğin 2.kol ister, 250 TL daha ekle. Ama eklemedim niye acaba ? Yazdıklarımı bir daha oku, mantık süzgecinden geçir ve konuşalım.
Ayrıca pc'deki oyun fiyatlarından yakınanlar, işi çirkefliğe götürenlere de tavsiyem :g2a'ya falan bir göz atsınlar, belki aydınlanırlar.
Film/dizi sitesi işleten arkadaşlar ve hala daha eski model, .srt uzantılı klasik altyazı dosyalarını göremeyen akılsız tv sahipleri için, videoya altyazı gömme işlemi mutlak suretle gereklidir. Peki altyazı gömmenin ipuçları neler, bu işi yaparken nelere dikkat etmeliyiz sizler için naçizane tavsiyelerimi burada sıraladım.
1) Softsub, hardsub nedir, ne değildir :
Softsub dediğimiz olay, filmimizi encode etmeden (yani dönüştürmeden) içerisine sadece 100-200 kb'lık bir .srt dosyasını ilave etmektir. Bunu, youtube'daki altyazılar şeklinde düşünebilirsiniz. Altyazıları kapatınca, video salt bir şekilde izlenebilir. Bu yöntem, film sitesi işleten arkadaşlar ve akılsız tv sahiplerine malesef yaramamaktadır zira bu yöntemin tek kazandırdığı, filmin yanında ekstra bir altyazı dosyası bulundurma zorunluluğunu kaldırmasıdır. Bizim aşağıda uzunca bahsedeceğimiz muhabbet ise hardsub dediğimiz nam-ı diğer gömme olayı. Bu yöntemde ise, altyazıları, videomuzun bir parçası olacak şekilde videoyu encode ederek ona gömeriz. Böylece, videonun dahilinde altyazılar görünür. Bu şekilde gömülen altyazıları tekrardan filmden kaldırmak mümkün değildir. Eğer aşağıdaki resimde gördüğünüz gibi bir altyazı varsa, bu softsub'dır. Fakat aşağıdaki resimdeki altyazı parçası bölümünde hiçbir şey yoksa ve film altyazılıysa bu filmde gömülü altyazı vardır. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1015269/+
2) Kullanacağımız kaynak dosyası nasıl olmalı ?
Kullanacağımız kaynak dosyası önem arz etmektedir. Zira ne kadar kaliteli kaynak kullanırsak çıktı alacağımız dosya da o kadar kaliteli olur. Şimdi, zamandan ve boyuttan tasarruf etmek adına, amiyane tabirle çakallık yapıp, zaten olabilecek en son seviyede sıkıştırılmış ve boyutu azaltılmış olan YIFY gibi grupların riplerini alıp, bir de üstüne altyazı gömmek hiç de akıl karı bir iş değildir. Çünkü zaten YIFY, muhtemelen d-z0n3, don, chd gibi release gruplarının direkt bluray'den veya bluray'in riplenmişinden tekrar riplediği kaliteli ve yüksek boyutlu (15-30 GB) ripleri alıp tekrar riplemekte. E siz bunca yolu yürümüş bir dosyayı bir daha ripliyorsunuz, üstelik DVD'den de daha ufak bir boyuta indirmeye çalışarak. Haliyle çıkacak olan dosya tablette de 60 inch full HD TV'de de malesef çamur gibi olacaktır. Hele hele, 42 inch ve üzeri bir büyüklükte ekranda izleyecek olursanız bu filmleri, hiç abartmıyorum en fazla VCD kalitesi alırsınız. O yüzden, kaliteli bir arşiv yapmak istiyorsak sabırlı davranıp, kaliteli kaynaklar kullanacağız. Bu tarz kaynaklara erişim konusunda gerek internet hızınız, gerekse bütçeniz elvermiyorsa en azından 5-6 GB boyutunda m1080p olarak tabir edilen ripleri kullanın.
3) Kullanılacak programlar nelerdir ?
Encode işleri için : Handbrake (ücretsiz). Format Factory, Xilisoft gibi popüler rakipleriyle kıyaslandığında, ücretsiz, reklamsız olması ve bunun yanında esas bizim işimize yarayacak olan özellikleri bakımından, cpu'yu en verimli kullanan, en hızlı iş yapan ve hiç çöküp error vermeyen bir program olması sebebiyle bunu tercih ettik. Eğer profesyonel mecralarda rip yapmıyorsanız, avisynth filtreleriyle, komut satırı işlemleriyle ve cins cins filtrelerle uğraşmanıza gerek yok, arayüzü basit olan ve sağlam bir program işimizi görecektir.
Altyazı düzenlemeleri için : Subtitle Edit (bedava)
Dosya düzenlemeleri ve remux işlemleri için : MKVToolNix (bedava)
4) Çıktı boyutu nasıl olmalı ?
Bu konu özellikle film sitesi işletenleri yakından ilgilendirmektedir. Zira çoğu video hosting sitesinin kabul ettiği maksimum dosya boyutu olan 2 GB ile film kalitesi arasındaki ince çizgiyi tutturmak çoğu zaman kafa karıştırır. Benim bu konuda tecrübelerim şudur, 1080p çözünürlükte yayın yapacaksanız, 2 part halinde toplamda 1.8 + 1.8 = 3.6 GB dosya boyutunu hedefleyin. Çoğu film 2 saat ile 2 buçuk saat arasında sürer. Bunu bitrate(bit oranı, saniyede okunan bit sayısı) hesabına vuracak olursak 128 kb stereo aac ses kullanırsanız çoğu film 3.6 GB boyutta 3000-3500 kbps arasında video bitrate'ine sahip olur. Ki bu da oldukça kaliteli sunumlar almanıza olanak sağlar. Bunu eşit 2 parta bölüp video sitelerine yüklerseniz de gayet güzel sonuçlar alırsınız, gerçekten cam gibi kaliteli filmleriniz olur. Öteki türlü hem 2 GB olsun, hem tek part olsun diye uğraşırsanız, ilk olarak belli standartta çıktı alamazsınız. Kısa süren filmleriniz makul kalitede olurken, godfather gibi uzun ve eski filmleriniz VCD kalitesinde çıkarlar zira bitrate bu filmlerde 1000'e kadar düşer neredeyse. O yüzden eğer kullanıcı çekmek istiyorsanız, 2 part yapın kafanız ağrımasın. 720p sunumlarda ise çıktı boyutu yine aynı hesapla 1.8 GB olarak düşünülebilir. Bitrate/boyut hesaplaması yapmak için bu linkten faydalanabilirsiniz https://www.3ivx.com/support/calculator/
5) Gelelim işin nasıl yapılacağına...
Öncelikle altyazı boyutumuzun her filmde aynı oranda ve büyüklükte görünmesini istiyorsak aspect ratio yani ekran oranına göre boyutlandırma yapmamız gerekiyor. Bunun için öncelikle filmimizi handbrake ile açıyoruz, aşağıdaki resimde görülen yerde aspect ratiomuz ve çözünürlüğümüz yazmaktadır. http://i.hizliresim.com/GRZmMv.jpg . Günümüzde çoğu film ya 1920x1080 civarında yani 1,77 - 1,85 civarında ya da 1920x800 civarında yani 2,35 - 2,40 civarındadır. Bu oran 1,8 civarında ise altyazı boyutumuz ideal olarak 20 pt. 2,40 ise de doğru orantılı olarak 26 pt. olmalıdır ki hem uzaktan da rahat bir şekilde okunsun, hem de her filmde aynı oranda, aynı büyüklükte olsun. Tabi bu boyutlar size büyük gelirse 2-3 pt. kadar kafanıza göre küçültebilirsiniz ancak mesafeyi de gözönünde bulundurarak seyir zevki açısından ideal oranlar bunlardır diyebilirim.
Bu oranı öğrendikten sonra filmimize uygun olarak indirdiğimiz türkçe altyazı dosyasını subtitle edit ile açıyoruz. Burada istemediğimiz yazılar (çeviri by sarı çizmeli gibisinden) varsa silip, kendi sitemizin reklamını yazdıktan sonra, dosyamızın formatını .ass'ye yani Advanced Sub Station Alpha'ya çeviriyoruz. Bunu yapmamızın sebebi şu, .ass formatı .srt'nin aksine stil dosyalarını, yani boyut, kenarlık, renk gibi özellikleri içerisinde barındırır. Handbrake programı .srt uzantılı altyazılarda stil düzenlemesi yapmamıza imkan vermediği için bu yöntemi seçiyoruz, her zaman da daha sağlıklıdır .srt uzantılı altyazılardan. Bu resimden .ass formatını nasıl seçeceğinizi görebilirsiniz. http://i.hizliresim.com/QBPL9V.jpg
.ass formatını seçince ana ekranda, sağ tarafta style kısmının default, default diye alt alta yazılarla dolduğunu göreceksiniz. Bu kısımda ctrl+a ile tüm altyazı satırlarını seçip, sağ tıklayıp, advanced sub station alpha styles'e tıklayıp altyazı stillerimizi ayarlayabiliriz. ilgili resim için http://i.hizliresim.com/v5a6r6.jpg .
Açılan pencerede altyazı boyutundan, kenar renklerine bir sürü ayar göreceksiniz. Benim tavsiyem arial bold fontu, aspect ratio 1,8 ise 20 pt. büyüklük, 2,35 ise 26 pt. büyüklük, üstten 5 pt. yükseklik (margin vertical ayarı), border kısmında ise outline'ı seçip, outline ayarını 1'e , shadow ayarını da 1'e getirmek. Kısacası ayarları şu resimdeki gibi yapın, sadece font büyüklüğünü aspect ratio'nuz 1,8 ise 20 pt. 2,35 ise 26 pt. olarak değiştirin. http://i.hizliresim.com/3LO6b2.jpg . Burada gereken ayarları yaptıktan sonra altyazımızı save as (farklı kaydet) diyip, kaydediyoruz.
Ardından .ass uzantılı altyazımızı MKVToolnix programı ile "geçici olarak" filmimize iliştiriyoruz, buna softsub da denir. Bu işlem kısa sürecektir merak etmeyin. Filmimizi mkvtoolnix ile açtıktan sonra, video dosyası ve ses dosyası haricinde kalan tüm altyazı ve chapterların sağındaki tiki kaldırıyoruz ve alttaki yeşil + (kaynak dosyaları ekle) ikonuna basarak .ass uzantılı kaydettiğimiz altyazıyı seçiyoruz. Son olarak da altyazı dilini sağdaki menüden undetermined değil de turkish (.tur) olarak seçip, start muxing'e (çoklamayı başlat) basıyoruz. ilgili resime bu linkten ulaşabilirsiniz. http://i.hizliresim.com/pz5b7a.jpg . Çıktı aldıktan sonra eski filmi silebiliriz.
Son olarak altyazıyı Handbrake ile videomuza gömme işi kaldı. Onu da resimlerle anlatacağım.
ilk olarak filmimizi handbrake'e sürükle bırak yapıp açıyoruz. Picture kısmındaki ayarlardan, anamorphic kısmını none yapıyoruz, cropping kısmında ise custom'ı seçip tüm ayarları 0 yapıyoruz. Resim burada : http://i.hizliresim.com/qMAAqd.jpg . Crop ayarı ile, filmdeki siyah bantlar kesilir, anamorphic ile de kesilen görüntü tekrar 1920x1080'e dağıtılıp büyütülür. Böylece film ekrana tam oturur. Fakat bu sistemde görüntü dağılacağı için normalden daha zayıf ve uzun insanlar görmeniz muhtemeldir. En iyisi bu ayarları şimdilik dediğim gibi kapalı ve 0 olarak ayarlayın.
Filter kısmını pas geçip, direkt olarak video bölümüne geçiyoruz. Burada h.264 profilini high, h.264 levelini de 4.1 olarak ayarlıyoruz ilk önce. Ardından sağdaki quality sekmesinde aşağıdaki avg. bitrate (kbps) seçeneğini seçiyoruz. Ve hemen altındaki 2 pass encoding seçeneğini işaretliyoruz. 2 pass encode yapmamız, işlemi 2 kat uzatacaktır fakat çıkan görüntü çok çok daha kaliteli olacaktır. Özellikle düşük boyutlarda 2 pass encode işlemi çok daha iyi sonuçlar verir. Bitrate boşluğuna ise https://www.3ivx.com/support/calculator/ bu linkten hesapladığımız bitrate'i gireceğiz. Hesaplama nasıl mı olacak ? Çok basit. Final size bölümüne filmimizin boyutu kaç mb olacaksa onu yazıyoruz. 3.6 GB için 3600 MB yazacağız. Lenght bölümüne sırası ile filmin kaç saat dakika ve saniye sürdüğünü yazıyoruz. Audio bitrate bölümüne de 128 kilobits/sec yazıyoruz. Ardından calculate yani hesapla diyoruz ve en alttaki kilobits/sec değeri handbrake'e girmemiz gereken avg. bitrate değeri oluyor. Resim burada : http://i.hizliresim.com/o3dd2R.jpg
Handbrake'e geri dönelim. Audio kısmında zaten filmimizin ses dosyası görünür. Burada codec olarak aac(avccodec)'i seçiyoruz. Bitrate kısmını 128 olarak ayarlıyoruz. Eğer sesin çok kısık olmasını istemiyorsak sağdaki show kısmına basıp, alttan gain ayarını 6'ye getirip sesimizi +6 db artırabiliriz. Resim burada : http://i.hizliresim.com/v5aaEm.jpg
Subtitles sekmesinde ise add track butonunun yanındaki oka basıp, add all remaining tracks'e basarak filmimize ilave ettiğimiz türkçe altyazının görünmesini sağlıyoruz. http://i.hizliresim.com/g8PPAZ.jpg
2 adet altyazı gelecek. En üstteki foreign audiio scan yazan ve burn in sekmesinde tik işareti bulunan altyazıyı, sağındaki çarpıya basarak kaldırıyoruz ve böylece en altta turkish yazan sadece bizim türkçe altyazı kalıyor. Bu sefer bundaki burn in seçeneğini seçip işaretli hale getiriyoruz ve işimiz bitiyor. http://i.hizliresim.com/BPOO6D.jpg
Chapters kısmında ise bir şey yapmayacağız, sadece en üstteki create chapter markers seçeneği aktifse kapatıyoruz.
Ardından destination bölümünden dosyayı nereye kaydedeceğimizi seçip, start'a basıyoruz. Ohh işimiz bitti. Bundan sonrası uzun bir süre alacak. Zira işlemciniz ne kadar güçlüyse o kadar kısa sürer bu iş. Bu yüzden biz genelde bu işleri çok güçlü işlemcileri olan uzaktan erişimli sunucularda yapıyoruz. Böylece bu işlemler 2-3 saat kadar sürüyor film başına. Çıkan dosyamızda altyazımızın gömüldüğünü görebilirsiniz.
Grafik arayüze sahip video dönüştürme ve encoding programlarının en hızlı ve en iyi görüntü kaltesi veren program handbrake'dir. Özellikle film sitesi açmak isteyen veya kendi çapında YIFY olmaya çalışanlar varsa, xilisoft, format factory falan hepsi yalan. Bu alemin ağası da marabası da handbrake. Her işin üstünden gelir, basit ve hafiftir.
- Xilisoft'ta videoya altyazı gömersiniz, italik karakterler videoda <i> seni lanet olası ! </i> şeklinde çıkar.
- Format Factory mutlak suretle çöker, arada sırada bazen çökmediği olur tam dersiniz ki aha bitecek lan, şaka gibi %99 da falan hata verir, uzak durmak lazım.
- Xilisoft'ta en hızlı encoding preset'inde ve 1 pass encode yaptığımda geçen süreyle, handbrake ile placebonun 1 tık hızlısında ve 2 pass yaptığım encode aynı sürede tamamlanır, Xilisoft adamı kanser eder.
- Xilisoft ve özellikle Format Factory varolan işlemci gücünü kullanmaktan acizdir. 20 GHz server'da encode yaparız, başı ağrımıyorsa kaynağın maksimum %60'ını falan harcar. Bu da encode süresinin 2 katına çıkması demek.
- Ha Handbrake'in hiç mi eksiği yok ? Var tabiki. Eksik olsun tamamlanır, varsın yanlış olmasın işte o düzeltilmez malesef. Handbrake'in gördüğüm tek eksiği, .srt uzantılı altyazıları videoya gömerken, biçimlendirme imkanı sunmaması. Default bir font, default bir font size ve default border değerleri belirliyor kafasına göre. Ha belirlediği değerler de aslında tam 1080p monitörler için cuk oturuyor fakat, bunun olmaması büyük bir eksik. Peki bu problemi nasıl aşacağız ? Öncelikle gezginlerden subtitle edit isimli programcığı indirip kuruyoruz. Ardından .srt uzantılı altyazımızı hiç ellemeden .ass yani advanced sub station alpha formatında save as yapıp farklı kaydediyoruz. Sonra .ass uzantılı altyazımızı tekrar subtitle edit ile açıyoruz. Sağ tarafta style sekmesinin altında default default diye yazılar göreceksiniz onlardan birine basıp ctrl+a ile tümünü seçiyoruz, sonra sağ tıklayıp ilk seçeneği yani advanced sub station alpha styles'i seçiyoruz. Orada açılan pencerede istediğiniz fontu, kenarlığı vs. ayarlayabilirsiniz. Tavsiyem, arial bold, 26 pt., 1pt. siyah kenarlık, gölge yok, bottom margin de 5pt. Bu şekilde ayarlarsanız, filminizi normal bir bilgisayar ya da televizyon ekranında makul boyutta altyazılarla izleyebilirsiniz. Bu şekilde ayarlayıp kaydettikten sonra yine gezginlere gidip mkvtoolnix gui yi indirip kuruyoruz. Altyazıyı gömeceğimiz videoyu programla açıyoruz. içerisinde varolan ses, görüntü ve varsa altyazı parçaları orada görünecektir. Eğer altyazı parçası varsa solundaki kutudan tik işaretini kaltırıp bu altyazıyı pasif hale getirin. Ardından alttaki yeşil artıya basıp .ass formatında kaydettiğiniz altyazınızı ekleyin, sağdaki menüden altyazı dilini turkish olarak ayarlayın ve start muxing'e basın. Şimdi oluşan dosya, softsub dediğimiz sadece akıllı tv playerları ve pcler tarafından görülen altyazıdır. Bunu videoya gömmek için, handbrake kullanacaksınız. Subtitle sekmesinden add track'e basınca sizin eklediğiniz .ass formatında altyazı görünür. Bunun yanındaki burn-in seçeneğini işaretleyince de altyazıyı videoya kalıcı olarak gömer, ayarladığınız boyutlar ve stil seçenekleri korunur.
iki oyuna da sahibim ve galibin fifa 16 olduğunu düşünüyorum. Ben futbol oyunlarında grafik, atmosfer, lisans gibi unsurlara dikkat etmem. Çünkü iki oyun da 2016 şartlarında zaten yeterli grafiklere sahip, geriye kalan forma, lisans vs. gibi ayrıntıları da dışarıdan indireceğiniz yamalarla çok rahat halledebilirsiniz.
Gelelim benim için önemli olan oynanış muhabbetine. Pes'in yıllardan beri süregelen bir dinamiği var. Bunu değiştiremezsiniz. Mesela bir Pes'çiye neden Pes daha güzel diye sorarsanız size söyleyeceği şeyler muhtemelen şunlar olacaktır :
- Pes'te şutu bi koydum mu gidiyor doksana aga, fifada pas verir gibi gidiyor şutlar çok yavaş.
- Pes'te defans yaparken kareyle çarpıya basmam yeterli oluyor, fifa da ise defans yapmak manuel, defans yapacam diye uğraşırken adam yanımdan yürüyerek geçiyor.
- ...
Yılların Pes'çisine bu konularda hak vermemek tabiki elde değil ancak malesef söyledikleri yanlış. Mesela Fifa'da şutlar yavaş mı gidiyor? Açarsın ayarları en sağda şut hızından, kalecinin salaklığına kadar tonla ince ayar var. 1'den 100'e kadar zevkine göre ayarlarsın olur biter. istersen şut hızını ve isabetini 100'e dayarsın, orta sahadan vurduğun ağları deler o derece ince ayar mevcut.
Aynı şekilde savunma konusunda da yine ayarlardan taktiksel savunma modunu, eski tarz savunma moduna çevirirseniz, FIFA'nın o manuel savunması Pes'tekinden bile daha otomatik olacaktır.
Kısacası oynanış ve dinamik bakımından Pes'i FIFA'ya çeviremezsiniz ama FIFA'yı mevcut ayar sistemiyle çok rahat PES'e çevirebilirsiniz. Ha tabi ki online oynayacaksanız işler değişir, zira FIFA'da misal bir savunma sistemini veya şut hızını online oynarken değiştiremiyorsunuz. Yani bu konuda sadece online oyuncular için PES bir adım önde olabilir zira alışkanlıkları değiştirmek evet zordur, bu konuda bir şey diyemem.
Öte yandan yine oynanış muhabbetine dönecek olursak, bu sefer benim FIFA'da gördüğüm, fakat PES'te olmayan bir takım özellikler var.
- Örneğin, FIFA'da sağ analog çubuğu çok etkin bir şekilde kullanılabiliyor. Hala analog yerine tuşlarla oynayan Pes'çi arkadaşlarıma helal olsun diyorum ancak, devir değişti, analog artık çok önemli bu oyunda.
- Misal, çalım atmak istediğimde, sağ analogla binbir türlü çalım atabiliyorum, en basitinden yürürken defans yaklaştığında birden sprinte basıp sağ analogu defansa çekince çok güzel bacak arası çalımlar atılabiliyor. Hadi diyelim çalım konusunda Pes de FIFA kadar iyi.
- Yine sağ analog muhabbeti. FIFA'da kanattan yardırırken topu ayaktan açmak için sağ analogu kullanıyoruz. Bir kere çekersen hafif, iki kere art arda çekersen çok açıyor ayağından. Ayrıca topu istediğin yöne doğru açabiliyorsun, koştuğun yöne açmak zorunda değilsin. Peki PES'te nasıl oluyor ? Sprinte 2 kere bas, azıcık ucundan dümdüz açsın, üstelik koşularda hiçbir avantaj da sağlamıyor.
Burada yazdıklarım benim kişisel yorumumdur, özet geçecek olursak, sadece online oynuyorsanız ve PES'in dinamiğine alışkınsanız, PES alın. Fakat daha çok kariyer modlarıyla veya bir başka arkadaşınızla birlikte oynuyorsanız, FIFA bu sene olmuş, bir şans verin, üzülmezsiniz diyorum.