Haiti hakkındaki "muhterem" görüşlerinin döndüğü video facebookta "işte serdar bu!" adıyla yayınlanınca içimi bir korku sardı. hakkari'ye yardım yaptın da sana yapmama mı dedik? ama önce vatan millet politikasında, filistin işin içine girince kafan karışmış, error vermişsin. sen bu yüzden serdar ortaç sın işte!
habertürk'te an itibariyle "tiyatro yapıyorsunuz" "uyduruyorsunuz" diyerek aslında hiçbir şey savunmadığı halde demogoji yapan insandır. tanımıyorum kendisini ama bu kadar dinlemeden etmeden konuşuyorsa ben kendinin "aydın" kimliğine nasıl güveneyim?
sabah oscar törenleri sırasında biraz giydirmiştim, tören bittiğinden beri bütün kanallar olan depremi ara sıra hatırlatırken Ntv aralıksız saatlerdir deprem bağlantıları yapıyor, en doğru haberi ulaştırmaya çalışıyor. söylediğim her şeyden ötürü özür diliyorum kendilerinden.
olay budur işte! bu büyük süprizdi, James Cameron noldu bir anda öyle. ama bu bombaydı. eklemeden de geçemeyeceğim, The hurt locker bu sene America popülarizmine kurban.
sonunda bütün sıkıcılığını bir anda Jeff Bridge'in ödülü almasıyla atmıştır üstünden. müthiş bu adam ya, bütün Holywood'ca ayakta alkışlandı, müthiş bir de konuşma yaptı. Büyüksün baba!
oscar neticede büyük bir yapım, senede bir defa alıyor, bu abiler de Elazığ'Da olan depremi hiçbir şekilde belli etmeyerek halkı huzursuz etmemekten yanalar. Böyle kapitalizmin de ben ağuğa koyayım.
son dakika haberi olarak geçen tam olarak merkez üssü konusunda bingöl, tunceli ve elazığ lafları geçen deprem. gece gece korkutmuş. detaylar sonrasında gelecektir sanırım.
oofff şaşırtın biraz dedirten akademi şeysinin 82.sidir. tamam şimdiye kadar 2 side favoriydi ama madem favoriler almaya devam edecek, kapatalım televizyonu. çok sıkıcı geçmekte şu ana kadar.
cnbc-e nin hazırladığı izleme rehberi ile bizi saatler kala iyice havaya soktuğu tören. kardeşim birden kendimi bebekte bir villada hissettim yeminlen.
ah şahan'cım, eskiden ne güzel tv8 de kendi kendine program yaparken ara sıra güldürürdün, taktir görürdün ama ne zaman ki o karakterin üzerine bir üçleme yapmayı kafan koydun, ne zaman ki sinema adına hiçbir şey olmayan o filmleri hollywood yapımıymış gibi göstermeye başladın, işte o zamandan beri kendi kendine bir bunalıma girdin. "ben komiğğimmm!!!" diye bağırmaya başladın ama bizler gülmedik.
başta hedeflediğin kitle artık seninle dalga geçer oldun, sen de gittik göbeğini kaşıyan insanları güldürmeye başladın. maganda kültürünü benimsedin, sonra bir baktık sen de bu kültürden birisi olmuşsun.
senin için söyleyebileceğim tek şey var: artık kendini büyük göstermekten vazgeç ve güzel işler çıkar, taktir görmeyi bekle.
ispanya duty free'sinden bir paket istettiğim, ve an itibariyle bu entryi girerken tüttürdüğüm güzel sigara. kahrolası sigara tehlikelidir yazısı paketin şeklini bozmasa bir de.
evet evet kamil olduğunu bir entry'sinden çıkardığım yedinci nesil şeysi. biz kodamanlar ancak kostüm partilerinde fink atarken memleketteki düzensiz gelir dağılımına biçim vermiş ve orta vadeli planında ilginç tezlerinin olduğunu düşünüyorum.
millet açlıktan kırılırken onbinlerce kombine bilet alabilen ve mına kodumun topunun peşinden koşan 22 adamı izlemek için tonlarca para verebilen bir ülkede en azından sanatsal bir değeri olan partidir.
bahçeşehir üniversitesi'nin ilkini düzenlediği güzel eylem. katılımın 500 civarı olduğu söylendi. herkes çok yaratıcıydı sanırım. Abraham Lincoln'den Lady Gaga'ya, vampirler, Batman, Dartanyan, Cinderella, çakmaktaş ailesi, Daltonlar ve daha sayılamayacak kadar güzel kostüm oradaydı.
yahu bu kadar fazla eleştiriliyor ama eleştirildikçe de, eleştirilen her şey doğrudur metaforunu destekliyor sanki. hürriyette haftada 6 gün çıkan köşe yazısı dışında takip edilirliği zor bir insandan bahsediyoruz ama atıp tutmak o kadar kolay ki. çünkü düşünür önderleri onu eleştiriyor. o zaman biz de taş atalım.
arkadaş şu kadar radikal bir şekilde söyleyebilirim ki; ertuğrul özkök, kolay eleştirilebilir bir insan değildir, olmamalıdır. evet eleştirebilirsiniz, bunu yapabilirsiniz yani ama olmaz, turnusol kağıdı renk vermez yani. bu adam türkiye'nin en büyük gazetesini 20 yıl yönetmiş birisi. nice başbakanlarla yemek yemiş, tartışmış, nice gazeteci ve akademisyenle yemiş içmiş, sabahlara kadar her konu hakkında kafa patlatmış. eleştirmek bu kadar mı kolay?
şunu gösterebilirsiniz, bu adamın yazdığı yazılar zaman zaman birbirini tutmuyor. eğer büyük bir gazetede köşe yazarlığı yapsanız, hiçbir fikir değişimine uğramadan yıllar boyu aynı fikirleri savunabileceğinizi mi zannediyorsunuz? ya da hangi bir gazetecinin fikirleri, destek verdiği fikirleri değişmedi bugüne kadar?
ben yakından takip edebilen bir insan olmama rağmen yıllar boyu Hürriyet Gazetesi fanatiği bir insan olarak şunu söyleyebilirim ki 209 yılı başlarına kadar bu ülkede gazetecilik anlamında büyük yeniliklere imza atmıştır. 2009 başından itibaren Türkiye çok büyük bir kaynayan kazan içine düşmüştür ve bunu medya en az siyasiler kadar iyi yönetememiştir. ve o yüzden şu an hürriyet'i bir kaç köşe yazarı dışında takip etmeyi bıraktım. ama yiğidin hakkını yiğide vermek gerek, bu adam aklına gelen her şeyi yazdı, her şeyi yaptı aslında. neymiş efendim 12 eylül'ü savunuyormuş. eskinin ve bugünün bile en sosyalist insanlarından Emre Kongar'ın ağzından bile ben 2 defa Ertuğrul Özkök ile yaşadığı maceraları dinledim. Bu kadar canın pazara düştüğü bir dönemde, o insanların gözlerinin önünde yakın arkadaşları vurulmuşken, bir nevi hayatları kurtulmuşken nasıl bir tepki vermesini bekliyorduk acaba? Sadece demokratlığından ödün vermemek için yalancı ayaklık yapıp anti 12 eylül'cülük yapması daha fazla takdir edilecekmiş sanırım.
Bir de konuşulanları sanki biz dinleyemiyor, okuyamıyormuş gibi o kadar çarptırılıp anlatılması yok mu, bu sefer eleştiren kesimden nefret ettiriyor bu.
an itibariyle 32. gün'e mülakat veren gazeteci. yıllardır yazılarını okurum, hürriyetteki icraatlarını olabildiğince detaylarıyla incelerim, olabildiğince objektif yaklaşırım hala neci olduğunu kimci olduğunu anlayamam.
ama hep normal hayatında ağır abi olduğunu düşündürten bir arka kimliği varmış gibi hissetiriyor bana. sanırım elinin uzanamayacağı, gücünün yetmeyeceği yer az Türkiye'de. Şöyle diyesim geliyor: Sayın Özkök, keşke siz gene gazetecelik yapan, Fransa'da şarap tadan ve eski hipilik kimliğinizi müdafa eden bir 68 kuşağı mensubu olsaydınız ama arkanızdan bu kadar konuşulmasaydı.