uykusuz dergisinde gorup de inanmadıgım, ''lan hele bi bakayım makara ediyor birileri herhal'' diyerekten sitesine girince saşırıp kaldıgım sistem.. hayır yani öncelikle (bkz: her kusu siktik bir leylek kaldı).. bu nasıl bir sistemse camasıra dost, lekelere düşman sevgili canlar..
volkan konak şiiri.. durduk yere insan ağlatılır mı? benzin döküp adam yakılır mı ya?
doğurdun beni hacel arada kör karanlık bir gecede
on altı yaşında ise beni istanbul'a saldın beni anacım
ama inan göbeğimi kopartığında bu kadar canım yanmamıştı
belki bu yüzden bu yüzden anacıgım yüzüm gözüm kırık dolaşırım hala
avuçlar dolusu ağladım yalnızlığımda pek belli etmeden
ama en çok babam buzağımı kestiğinde ağlamıştım
şimdi bunlar nerden çıktı deme bana hep konuşmak istemişimdir yıllar yılı
ama olmadı
belki de kalabalık sülale olmanın bedeli
bir sofrada kahvaltıya doyamadım anacığım bırak ta konuşayım
belki de ölesim gelmiş kim bilir bırakta ağlayayım
buralarda insanlar araba ve elbise markalarını ezberlerler bense ayrılıkları
bazıları yazlıklara gitmeye özler bense gübre kokulu anneme kavuşmayı özlerim
kendimi kızılağaçlar arasında kaybediyorum zaman zaman
başıma bastığın toprağın kokusu vuruyor anam anacığım
anacığım bilirsin üniversiteyi almanya da ki eniştemin parasıyla bitirdim
düzensiz harcamalarımı da bilirsin aç kaldım zaman zaman
ama onursuz hiçbir zaman
hiçbir zaman da gücenmedim yedi bölgeli ülkeme
çok küfür ettim onursuzlara vazgeçmem dedim
düşüncelerimden dolayı çok uğraştılar benimle
kökü toprakta karayemiş fidanı gibi direndim dimdik onurla
iki kez silahlı saldırıya uğradım
ağustos ayında ise ekinler sararırken doğduğum şehirde uyandım
beş yaşındayken âşık oldum
lisedeyse öğretmenime ablamın ve senin müdahalene karşı
velhasıl çok sevdim kadınları anacım aldattıklarımda oldu aldatıldığım da
ama asla konuşmadım arkalarından
hele sana lacivert gözlü torun veremedim ya ben yine hayırsız oğlunum senin
kimsenin önünde eğilmedi bu asi başım
bize ilkokulda öğretti öğretmenlerimiz celal bahçekapılı nuri gazioğlu ve orhan yavuz
ileriyi görmek için başımızı hep dik tutmayı onlardan öğrendik
bu yüzden anacığım işte bu yüzden güneşin bile üzerine yürüdüm gölgemi geçmek için
iyi de oldu uzakta kırılan söğüt dalını gördüm acısını da
mısır püskülünü rüzgârda salınmasını seyrettim bahtiyarlığını da
karşı yamaçtaki evde doğum sancısından ve de fakirlikten tahtayı ısıran kadının acısını duydum yüreğim derinlemesine orta yerinden yarılarak
şimdi gelelim sana beni iyi dinle koca çınarım
kemal dursun ve rüştü er iyi doktordur ilaçlarını bir defa olsun saatinde al be anacım
öyle kolay pes etmek yok yaşamakta direneceğiz ve kahretsin ki bu da bizim elimizde olan bişey anacığım
duyduğuma göre abimin resmini ahırda inekle buzağının arasına asmışsın
benim koca karıcığım millet senin kara bıyıklı oğluna sevdanı bilemez gülecekler sana
mektubumdaki üzünçlerimden babama bahsetme beni kırsa da yıkamaz bu kirli şehir
hem kolay okuyasın diye büyük harflerle yazdım kolayına gelipte ablama okutma cumhuriyet kadını
evet anam yine kirpiklerim tuzlandı yine galiba şimdilik bu kadar
seni ilkbaharda patlayan tohumun hışırtısı kadar masum öpüyorum ve seni kardelen çiçeğinin özlemiyle kucaklıyorum
biliyorum bu son sözlerden bir şey anlamadın ve beni sövdürmeye başlıyorsun
o zaman al sana al sana anderin mastisi seni çok seveyrum
hayırsız oğlun ömer ahmet
ibrahim tatlıses'in densizlik sınırlarını fazlasıyla aşması sonucu gerçekleşen hadise.. tamam, vakti zamanında bir iyilik yapmışsın, babalık etmişsin bir insanı bir yerlerden kurtarmışsın.. ama bunu ifade etmeye gerek var mı; kaldı ki bu şekilde mi ifade edilir..
--spoiler--
Süleyman Parmaksız, çocuklarıyla birlikte var mısın yok musun adlı yarışmayı izlemeye başladı. 2'si erkek 3 çocuğu ile yarışmacının 6 numaralı kutusundaki miktar konusunda iddiaya giren Süleyman Parmaksız, kutuda 50 bin olduğunu savundu ve '' Bilemezsem pencereden atlarım'' dedi. Kutu açıldığında içinden 500 bin TL çıkınca Süleyman Parmaksız, ikinci kattaki evinin penceresinden atladı
--spoiler--
lan olum yapman,etmen,kendinize gelin.. allah muhafaza ya başka bir şey deseydin..'' olum bu kutuda 50 bin cıkmazsa taksim meydanı'nda domalarak... '' deseydin ne olacaktı.. folloş olurdun alimallah..
80 lerin sonunda 90 ların basında cocuk olmak, 90 lı yıllar vb. gibi turevleri olmasına ragmen bir karsılastırma ogesi olarak 90 lı yıllar farklı bir seydir.. özellikle 80 lerin sonunda 90 ların basında cocukluk devresini yasayanlar için 90 yıllar bir karsılaştırma ogesidir.. degişim surecine canlı bir şekilde tanıklık etmek ve bu surecten kıyaslamalar cıkarmaktır.. ve bunu yaparken kullanılan en önemli ogedir 90 lı yıllar..
örnek 1:
- olum zaman da amma cabuk geciyor haaa
+ ne zannettin olum baksana 90 lılar bile 19 yasına girdi
- he valla.
ya da bircok sanatcının bugunku sarkılarını degerlendirirken kullanılır bu karsılaştırma ogesi:
örnek 2:
- aga, tarkan yeni album yapmış
+ bence tarkan'ın en iyi albumleri 90 larda yaptıklarıydı.. ne parcalardı onlar.. kış güneşi, inci tanem, unutmamalı.. efsaneydi efsane
ya da siyasi atışmalarda kullanılır bu oge:
örnek 3:
- abi oturmamış bizde demokrasi kültürü
+ olum 90 lı yıllar koalisyon hükümetleri ile heba oldu gitti
ya da televizyon ile ilgili degerlendirmelerde kendini gosterir bu oge:
ornek 4:
- abi nerede o eskinin naif dizileri
+ haklısın canım 90 larda daha cana yakındı diziler
- ama o yıllar bir geciş donemiydi, tek kanal alışkanlığı vardı
+ evet henuz reytinglere kurban edilmiyordu fikirler
ya da sporla ilgili degerlendirmelerde:
ornek 5:
- yav bu ronaldo'nun kariyeri resmen bitti
+ sorma ya, 90 larda neydi o oyle, fırtına gibiydi
kısacası özellikle 80 lerin sonunda 90 ların basında cocuk olanlar ya da 90 lı yıllardaki degişim surecini gozlemleyerek yasayanlar için bir karsılaştırma ogesidir 90 lar..
şimdiden uyarayım, cok bekletirseniz recep abiyi '' hadi olum, sıkıldım'' deyiveriyor.. cok cok fazla bekletirseniz ''hadi olum kıvırma aklına geleni yaz '' diyor.. sitede bulunan ornek sorulardan yararlanarak recep abiyle gonusmaya başlayabilirsiniz..
carsı grubunun alen markaryan için yaptığı beste.. bilindigi gibi alen markaryan zamanın birinde bir reklam filminde oynamıştır.. ayrıca kendisi kebapcı dukkanı işletmektedir.. durur mu gayrı carsı..
amigo musun
kebapçı mısın
yoksa reklam yıldızı mısın
anlayamadık sen ne ayaksın
alen abi sen manyak mısın
turk telekom'un son reklamında cem yılmaz 'ın arabasının arkasında yazan; necip,asil ve yiğit fransız milletine ait olan * meshur cümle.. türkçe meali için :
(bkz: nazar etme ne olur calış senin de olur)
sözleri tolga cevik'e, bestesi özer atik'e ait olan sarkı.. yamulmuyorsam komedi tükkanı'nda da calınmıştı..*
yağmurlarda doğmuş olsak
güneşlerde çiçek açsak
biz baharı göremeyiz
biz yalandan sevemeyiz
biz beraber solsak da
asla birlikte ölemeyiz
seni sensiz anladım
sana ihtiyacım yok artık
seni sen yokken sevdim
aramıza girme sevgilim
senin yüzünden bu alem beni dile sardı
ben bu aleme şaşarım
sen ellerin ol sevdiğim
ben ellerin olmadan da yaşarım..
yesilçam'ın cocuk oyuncularından.. malkoçoğlu ölüm fedaileri adlı filmde prens enrico'yu, neseli gunler filminde ise ahmet'i canlandırmıştır..
(bkz: neseli günler)
(bkz: malkoçoglu ölüm fedaileri)
12 eylül ara rejimi üzerine bir attila ilhan şiiri.. attila ilhan; yakalanan, sorguya cekilen ve duruşmaya cıkarılan gencler arasında birbirine asık olan çiftlerin oldugunu belirtmiştir.. ve devamında ise soyle der '' o cocuklar sevgilerini nezarethanelerde, sürgünlerde, cezaevlerinde yasadılar.. hemen hepsi yarıda kaldı, hemen herkes mutsuz oldu, bütün bunlara tanık olan bir şairin sessiz kalması tabi ki düşünülemezdi''
dağılırdı saçlarınız yaz akşamı
batan güneşe karşı / kumral
susardınız ne de çok susardınız
anlaşılması güç susmanızın anlamı
sanki bir bulmaca uzun bir sarmal
uzadıkça sersem eder adamı
o zaman sevmek değil ölmek zamanı
(uzak bir kız sisli mavi susarsa
acılarla yüklüdür suskunluğu
akıl almaz tehlikeler içerir
hele hayatında bir sürgün varsa
kelepçe kuşlarının buz gibi uçuştuğu
o siyah tren uğultularla gelir
bütün üçüncü mevki cıgara dumanı)
bana susar bir hayalle konuşurdunuz
hani fakülteden çıkarken vurmuşlardı
kollarınızda ölen tıbbıyeli çocuk
birbirinize nasıl da uymuştunuz
sevginizde yüceltici birşeyler vardı
korku bulaşığı garip bir mutluluk
bir filmi hatırlatan belki bir romanı
(uzak mavi kız dalgasız bir su
ah onun yalnızlığı benim yalnızlığım
içimizde gemiler ansızın yol kesiyor
ansızın beni de vururlar mı korkusu
izlendiğini sanmak her gece adım adım
şehrin karanlığında devriyeler geziyor
telsizde cızırtılar / cinayet alarmı)
eflatun ve ıssız ağzınız bir muamma
susardınız arkasında susmuşluğunuzun
tekrar tekrar sizi duruşmaya çağırırlar
geç vakte kalır sorgular bitmez ama
hapislik nedir ki / unutulmak asıl sorun
seyreldikçe seyrelir istanbul'dan mektuplar
ne arayanı kalır gittikçe ne soranı
(baksa da beni görmüyor sanki yokum
duymadığı açık anlattıklarımı
sessizliği kalabalık giremiyorum
ölüler kuşatılmış sağımı solumu
geçmişte yaşıyor biliyorum
bir anlatabilsem onsuz olamadığımı
o zaman sevmek değil ölmek zamanı)
1841 den sonra, 1843 ten once gelen sayı.. ayrıca:
* 9 Agustos - Webster Ashburton Antlaşması ile Kanada ABD sınırı belirlendi
* 29 Ağustos - Nanking Antlaşması ile Hong Kong ingilizlere devredildi
* 2. abdulhamid' in dogum yılı.. * , *
bir nazım hikmet şiiri.. piraye için yazılmış saat 21-22 şiirlerinden..
cekilmez bir adam oldum yine :
uykusuz, aksi, nâlet.
bir bakıyorsun ki
ana avrat söver gibi, azgın bir hayvanı döver gibi bugün çalışıyorum,
sonra bir de bakıyorsun ki
ağzımda sönük bir cıgara gibi tembel bir türkü
sabahtan akşama kadar sırtüstü yatıyorum ertesi gün.
ve beni çileden çıkartıyor büsbütün
kendime karşı duyduğum nefret
ve merhamet...
cekilmez bir adam oldum yine :
uykusuz, aksi, nâlet.
yine her seferki gibi haksızım.
sebep yok,
olması da imkânsız.
bu yaptığım iş ayıp
rezalet.
fakat elimde değil
seni kıskanıyorum
beni affet...
izmir bayraklı'da merkez postanenin hemen arkasında bulunan adliye binası.. adliye adliye degil labirent mubarek.. (bkz: yeni başlayanlar için izmir adliyesi)gibi bir baslık elzemdir.. efenim bu adliye buyuk, kocaman.. merdivenler, koridorlar, odalar... her taraftan avukatlar, savcılar, katipler, dosya takipcileri yagıyor.. sürekli bir hareket, sürekli bir action.. ayrıca mumkunse bu adliye içerisinde polis arkadaslara yer yon sormayınız.. cunku onlar işaret parmaklarını ufka dogru uzatıp '' suradan git'' diyerek sizi kaybolmanın dayanılmaz pişmanlığına iterler..
efenim gezelim görelim dadındaki entrymize hoşgeldiniz.. yeni başlayanlar için trabzon oncelikle yolculuk yapılacak aracı secmekle baslar.. eger imkanınız var ise ucagı tercih ediniz.. eger imkan yok ise otobus firması secerken iyi sayılabilecek bir firma seciniz..* haaa ben herhangi bir firma ile de giderim diyorsanız o da olur.. olur ama biraz maceralı olur.. misal ortalama 3-4 mola verilmesi normal olan güzergahta çiş molası, namaz molası, kusma molası gibi adlar altında 10'a yakın mola verebilirsiniz.. ayrıca seçmiş oldugunuz firma size yol boyunca sadece su verebilir..* muavin'e ''yav kardes kola-kek falan yok mu, su içe içe karnım şişti'' dediğinizde ''olmaz mı abi,isteyene veriyoruz, dolapta kola var,bak'' diyerek kola şişesini gosterebilir ve size zırnık koklatmadan şiseyi aynen dolaba koyabilir.. o nedenle firma secimi onemlidir..
sehre sag salim vardıktan sonra once carsı içerisinde biraz turlayın.. her memlekette olan bildigin carsı lan burası demeyin.. turlayın.. belki farklı birşeyler gözünüze carpar, belkim birşey ilginizi ceker.. zaten asıl olarak sehir merkezinde bir şey yok.. ertesi günlerde civara, daga bayıra vurup gezeceginiz için ilk once carsıyı turlayın.. turlarken aynı adamı veya kadını 3-4 defa gordugunuzde tırsmayın.. normaldir.. buyuk bir cogunluk aynı mekanlar arasında akıp gitmekte.. nihayetinde carsı bu..
''huleynnn balığın dibine vuracaz'' diyerek heyecanlanmayın.. her ne kadar balık yapımı konusunda usta olsalar bile her daim tuketilen bir şey degil balık.. sasırmayın, umutlanmayın..
karadenize ozgu müzikler her dükkandan evden yükselmiyor.. bildigin senin benim dinledigim müziği dinliyor onlar da.. amma ola ki bir yerlerden bir kazım namesi duydunuz.. üzülünüz, gözyaşlarınıza hakim olmayınız, aglayınız.. o topraklarda olmanın hüznüne varınız..
cok ilginç olmakla birlikte yolu arabalarla birlikte yayalar da aktif olarak kullanmakta.. saga sola bakmadan kendinizi yola atabilir, muhabbet ede ede karsıdan karsıya gecebilirsiniz..ben cok gordum sagına soluna bakmadan yola atılanları..*
herkes '' oy uşağımmm'' '' uyyy ahhhaaa'' '' celeyrum, cideyrum'' tarzında konusmuyor.. tabi cevre ilçelere gidildikçe şive biraz agır basıyor ama merkezde karadeniz şivesi agırlıgını hissettirmiyor..
akşam oluverince muhakkak ki boztepe'ye cıkınız.. trabzon'u kanatlarınız altına alarak ordu'ya bakın.. bakın, bakın.. uzaklara dalıp bir bardak sıcak cayı mideye indirin.. manzaraya doymayın bi kaç bardak daha için..
uzungöl' e mutlaka gidin.. o temiz havayı, daglar arasından gecen yolları, cay tarlalarını ve bozulmamış güzelliği görün.. ''lan herseyden kacıp buralarda yasamak lazım'' deyin.. sonra son model cep telefonunuzla fotograf cekmeye kalkışın.. tüm ambiyansın içine edin bir anda.. uzungol'un temiz havası sizi carpsın.. acıkın.. midenizden sesler gelsin.. sonra balık yiyin.. üzerine de koltuklara yayılıp cayınızı için..
sümela manastırı'na muhakkak ki ugrayın.. gidin ve görün.. yukarı cıkarken araba ile inerken patikayı kullanarak inin.. sümela manastırı'na bakıp bakıp sasırın.. ''uleynnn,vıyyyy nasıl yapmışlar bunu buraya, höh bre'' diyerek sasırmaya devam edin.. özellikle sümela manastırının asagısından cekilen pozlar mukemmel oluyor.. isterseniz bir deneyin..
uygun olursanız zigana'ya cıkın.. sislerin arasında yol alın.. yine acıkın.. bir güzel yemek yiyin.. sonra zigana gecidinden gecin ve arabayı oralara bir yerlere bırakıp aşagı inin.. hiç bitmeyecekmiş gibi ardarda uzanan daglara ve vadilere bakarak hayat üzerine genellemelerde bulunun..
imkan bulursanız mutlaka yaylalara cıkınız.. imkan bulamadıysanız bile yeşilin her tonuna sahip bu diyarda gözlerinizi saga sola dikerek eşsiz manzaranı tadına varınız..
ganita'da oturup denize karsı bir bardak cay içiniz.. deniz sanki sonsuzmuş gibi uzanmakta..
bazı yiyecekler var ki başka yerde yemeniz mumkun degil gibi.. yeseniz bile gercek tadı gibi olmuyor.. misal mısır ekmegi.. istanbul'da izmir'de satılan mısır ekmegi halt etmiş.. trabzon'da asıl mısır ekmegini yiyin.. kek gibi mubarek..akçaabat koftesini akçaabat'a giderek yiyin.. eger vakit ayıramıyorsanız merkez'de bu işi kıvırabilen güzel yerler var mutlaka tadın.. ve asagıdaki yiyecekleri muhakkak ki tadın.. baska yerde bulsanız bile aynı tadı elde etmek mumkun degil kanımca..
(bkz: kıymak)
(bkz: gaygana)
(bkz: mıhlama)
(bkz: laz böreği)
(bkz: karayemiş)
(bkz: sürmene pidesi)
kazım koyuncu'dan bir parca.. hareketli, kıpır kıpır..
dünya benum sanırdım meğersem yanılmışım
felek gözün körolsun ne kadar geç kalmışım
en dereye dereye dere belune gelsun
benden başka seversen iki gözün kör olsun
ha bu akan dereler hep gözümün yaşidur
sevup da alamamak ölümün gardeşidur
mektup yazdım karadan dağlar kalksun aradan
kavuşmaya çare yok kavuştursun yaradan
duman geldi da çokti oy dağlarum dağlarum
siz orada oturun ben burada ağlarum
başundaki puşinun dali var çiçeği yok
benum deli gonlümun senden geçeceği yok
yayladan ki yurudum hava güneşli idi
arkama bakamadum gözlerum yaşli idi
oy duman kara duman çiksana yollarumdan
düştum yolun altina tutsana kollarumdan
bi karakuş ağlayi taş vurmiş kanadına
ağlama kara kuşum düşmanun inadına
oy fadimem fadimem ne da güzel adun var
eskiden sevdan idi şimdi baldan tadun var
etekluğun altina pantol geyiliyi mi
yaktun ha beni yavrum adam yakiliyi mi?
mehmet altan'ın kemalizm ve orduyu bol miktarda yerdiği, demokrasinin önemi ve gelişimi üzerine saptamalarda bulundugu kitap.. kitapta günümüz ülke sorunlarının birçoğunun altyapısının cumhuriyet döneminde gercekleştirilmiş olan uygulamalara dayandıgı anlatılmakta ve bunlara eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşılmaktadır..
ceza muhakemesinde, davanın gorulecek oldugu mahkemenin tarafsız ve bagımsız olmasını, suc işlemeden once kurulmuş olmasını ve davanın taraflarına eşit imkanlar tanınmasını içeren ilkedir..
ceza muhakemesine hakim olan bir ilkedir.. mahkeme önünde tartışılmayan deliller hükme esas alınamaz.. hakim taraflara söz vererek savunma ve iddiaları dinlemelidir..