MHRKY
84 (hoş sohbet)
dördüncü nesil yazar 4 takipçi 20.40 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    müslüman halkın seçimde cevabını vermesi

    1.
  1. halkın seçimde vermiş olduğu cevap, ülkemdeki gerçek müslüman sayısının ne olduğunu merak ettirmiştir...

    zira, hem müslümanım deyip hem yolsuza, hırsıza, bakara/makaracıya oy vermek hangi düşünceye mesup olduğunu bilmemek manasına gelirki, ülkemdeki durumda bunu doğruluyor zaten...
    1 ...
  2. bayburt bayburt olalı böyle zulüm görmedi

    1.
  3. Bir bayburt hikayesidir.
    Cumhurbaşkanı bayburtu ziyarete gelecektir. Karşılamak için orkestra kurulması istenir buda doğal olarak halktan oluşacaktır tabi bu işlerden anlamayan halka zulüm gelen hadisedir.
    2 ...
  4. siz hala uyanmadınız mı

    1.
  5. bir olay/durum vs. sonrasında tekrar aynı olay ve durumda gerekli aksiyonu almamış bünyelere cevaben söylenecek cümle öbeğidir. bunu sanırım en çok hak eden, (istisnalar hariç) memleketim insanlarıdır...

    görmüyormusun belliki uyanmamış...
    0 ...
  6. hayal sanıyor bazı ibneler

    1.
  7. realiteyi görmemezlikten gelen, insan gürühünün söylemi...

    (bkz: hazımsızlık)
    1 ...
  8. kufredilen rakip takim degilse serefsiz takimdir

    ?.
  9. 24.11.2008 pazartesi akşamı ntv de yayınlanan 90 dakika adlı spor programında hıncal uluç un söylediği cümle öbeğinin(küffredilen rakip takim degilse buyuk takimdir) tersidir...
    zira küfredilen takım mazisi ile bunu hak etmiş takımdır, (bkz: fenerbahçe) (bkz: galatasaray)
    bahsi geçen maçta (bkz: 23.11.2008 Beşiktaş Eskişehirspor maçı)rakip olmayan takım hak ettiği küfrü yeterince yememmiştir bile...

    KahpeLik iLe değiL , DeLikanLıca geLiyoruz !
    Rakip takım forması iLe değiL Kendi formamızLa geLiyoruz !
    Nağmerde , zaLime inat onurumuzLa geLiyoruz !
    ÇoLuk çocuk arasına gizLice değiL , ULu orta dim dik geliyoruz !
    Kupa aşkı oLanLara , Renk aşkı iLe geLiyoruz !
    55 bin değiL 55 miLyon oLsa geLiyoruz !!

    ÇaLdığınız bestelerin orjinalleri iLe geliyoruz !
    Sevdamız dağ diyenLere çakıl taşı oldukLarını göstermeye geLiyoruz !
    biz yenmeye yenilmeye değil SiYAH BEYAZ ile geliyoruz !

    Valimize "saygı" sunmayarak ! geliyoruz !
    Biber gazına bağışıkLık kazanmış olarak geLiyoruz !
    Siz gibi gizli , sessiz , sedasız değiL davullarla zurnaLarLa geliyoruz !
    sizin cehennem dediğiniz yere bizLer cehennemin dibinden pikniğe geliyoruz !
    omuz omuza , yan yana , boynumuz dim dik gözler ufukta GE-Li-YoR-uZ!!
    0 ...
  10. kuba devrimi nin 50 yil kutlamalari

    1.
  11. afferin

    1.
  12. olay,durum,iş vs alanda başarılı olan bireye motive etmek amacı ile söylenen abartılı kelime.
    0 ...
  13. bunlardan bir bok olmaz

    1.
  14. beklentileri olan ancak inatla karşılanmayan kişilerin, ümidini kestiğinde söylediği cümle öbeği.
    1 ...
  15. murat karayalçın ın chp den başkan adayı olması

    1.
  16. deniz baykal ın mutlaka bi sebepten dolayı uygun görmeyeceği önermedir

    kısaca;

    (bkz: bunlardan bi bok olmaz)
    2 ...
  17. her seyin zamani var

    ?.
  18. yer ve durum musait olmadığı halde yanlış söylem ve hareketlerde bulunan kişiliklere sarf edilen cümle.
    0 ...
  19. kucuk bir kiz cocugu tek basina ne yapar

    ?.
  20. genelde on iki yaş altında sokakta tek başına kimsesiz görüldüğünde acıma duygusunu ifade eden cümledir.
    kişinin varsa yanındakine yoksa kendi kendine söylediği (genelde bayanlar)cümledir.
    -ayyy yazıkkk küçük bir kız çocuğu tek başına ne yapar..
    0 ...
  21. sadece oruc tutan musluman

    ?.
  22. kimseye zararı yoktur lakin
    sormazlarmı..
    -kimi kandırıyorsun sen?
    0 ...
  23. zihinsel engelli erkek cocuğa tecavüz eden imam

    1.
  24. taksim meydanında sallandırılası imamdır. ahlaksızlığın tavan yaptığı durum olmakla birlikte nasıl bir imam olduğu tartışmalıdır.

    http://www.hurriyet.com.t...sayfa/6622726.asp?gid=205
    3 ...
  25. pezo

    1.
  26. pezevengin t.c vatandaşları arasındaki kısaltılmış hali.
    2 ...
  27. gay olduğu ispatlanmış bp ceo su

    ?.
  28. Gay skandalı BP CEO suna pahalıya patladı


    Ayşegül EKiNCi / LONDRA

    Dev petrol şirketi BP nin CEO su Lord Browne, gay sevgilisinin iddialarını yayınlamak isteyen Mail on Sunday Gazetesine karşı açtığı davayı kaybetti ve mahkemede yalan söylediği ortaya çıkınca istifa etmek zorunda kaldı. Güneş Kralı lakaplı Browne, böylece üç ay sonra hak kazanacağı 15.5 milyon sterlinlik emeklilik paketinden de oldu.

    DÜNYANIN en büyük petrol firmalarından BPnin CEOsu Lord Browne, gay sevgilisi ile ilgili mahkemeye yalan bilgi verince hem Mail on Sunday gazetesine karşı açtığı davayı kaybetti, hem de kendisini ingilterenin en güçlü adamlarından biri kılan işinden vazgeçmek zorunda kaldı.

    Dünya üzerindeki nüfuzu yüzünden "Güneş Kralı" diye anılan 59 yaşındaki milyoner işadamı Lord Browneyi mahkemede yalan söylemeye teşvik eden olaylar, 27 yaşındaki eski sevgilisi Jeff Chevalierin dört yıllık ilişkisinin detaylarını Mail on Sunday Gazetesine satmak istemesiyle başladı. Başbakan Tony Blair ve Hazine Bakanı Gordon Browna yakın olan ve iktidardaki işçi Partisi;ni destekleyen Browne, özel hayatını korumak için yargıya başvurdu.

    Genç adamla parkta koşarken tanıştığını öne süren Browne dava sürecinde gazetenin hikayeyi yayınlamasını engelledi. Yargı Browne aleyhinde karar verirken CEOnun genç adamla gay eskort sağlayan bir internet sitesi aracıyla tanıştığı ortaya çıktı. Evli olmayan Brownenin erkek arkadaşı kısa sürede kendi çevresinde de kabul gördü.

    Ancak eski sevgili Brownenin yaptığı iş anlaşmalarından Blair ile özel konuşmalarına kadar birçok bilgiyi de basına vermeye hazırlandığı için işler değişti. iddiaları çürütmek için mahkemeye yalan söyleyen ve bir zamanlar aşk yaşadığı gencin alkolik ve yalancı olduğunu savunan Lord Brownenin iddiaları, Jeff Chevalierin mahkemeye sunduğu sağlıklıdır raporuyla çürütüldü. Yalanı ortaya çıkan işadamı, önceki gün yalan söylediğini kabul edip istifa etmek zorunda kaldı. Şimdi yalan ifadeden suçlu bulunduğu takdirde ceza alması beklenen işadamı, Temmuz da hak kazanacağı 15.5 milyon Sterlin lik (42.6 milyon YTL)
    0 ...
  29. halkevleri 75 yil senligi

    1.
  30. 29 Nisan 2007 (Saat 13.00- 19.00)
    istanbul Gösteri ve Kongre Merkezi (Eski Myshowland)

    Program:
    Arif Sağ
    Kardeş Türküler
    Bülent Ortaçgil
    Hilmi Yarayıcı
    Şevval Sam
    Bayar Şahin
    Haluk Levent
    Halkevleri Halkoyunu Topluluğu
    Halkevleri Çocuk Korosu

    http://www.halkevleri.org...index.php?eylem=senlikist
    1 ...
  31. türkiye de sol devrimci müzik

    1.
  32. Gerçek başlığı RUHi SU DAN GRUP YORUM A TÜRKiYE DE SOL DEVRiMCi MÜZiKtir.

    Kayhan Demir

    RUHi SU DAN GRUP YORUM A TÜRKiYE DE SOL DEVRiMCi MÜZiK - 1

    12 Eylülün kültürel etkileri 1990dan başlayarak 2000li yıllara doğru kendisini çok daha şiddetli bir şekilde göstermeye başladı. Yıllar içerisinde aydının,sanatçı nın tanımlanmasında çok tehlikeli değişiklikler ortaya çıktı. Edebiyattan sinemaya, tiyatrodan müziğe sanat alanında kimsenin yıllar önce tahmin bile edemeyeceği çok şey değişti. Korkak, sinik, liberal bir aydın-sanatçı kuşağı yaratılırken sanatlarından etkilendiğimiz, esinlendiğimiz ağabeylerimiz, ablalarımız direnerek üretmek yerine orta bir yolu ya da daha açıkçası teslim olmayı seçtiler. Bugün sol kimliklerini koruduklarını söyleseler de kime hizmet ettikleri, eserlerinde neyi anlattıkları bulanıklaştı ve geldiğimiz noktadan bakıldığında onların nerede durduğu apaçık ortaya çıktı. Bu eski kuşağın değerlendirilmesi bir yana 1990ların ortalarına doğru, Grup Yorumun şekillendirdiği, kolektif üretime dayanan devrimci sanatçı anlayışından etkilenerek ortaya çıkan ve diğerlerine göre daha yeni olan ama bütün söyleyeceklerini bir anda söyleyip tekrar ortadan kaybolan müzisyenler, gruplar da çıktı bu ülkede. Grup Yorumu marjinal olarak görmeye şartlanan ama kendilerinin esamesi bile okunmayan, eskisiyle yenisiyle her kesimden bu tür sanatçıların yaşadıkları kısırlıktır bizi bu değerlendirmeyi yapmaya iten.

    Nereden nereye geldik?

    Ülkemizde muhalif ve daha sonra giderek politize olan müzisyen tipi 1950lerin sonlarında belirmeye başladı. Ruhi Su ile ortaya çıkan bu yeni müzisyen-sanatçı tipi; yaşadığı dönemin politik gelişmelerine sırtını dönmüyor, üretimlerini gittikçe gelişen devrimci yaşamın içerisinde oluşturuyordu. Aşık tarzı o yılların en önemli muhalif müzikal çizgisini oluşturuyordu. Alevi kökenli aşık müziği en büyük çıkışını 1960 lı yıllarda yaptı. Ali izzet Özkan, Aşık ihsani, Aşık Mahzuni Şerif, Aşık Nesimi Çimen gibi müzisyenlerin Alevilik temelinde ve dil olarak Pir Sultan Abdala dayanan müzikal çıkışları ülkemizdeki devrimci gelişmelerle birlikte ele alınmalıdır. 1970lerle birlikte silahlı mücadelenin ülkemizin topraklarında ve halkın bağrında yer bulmasıyla yeni bir dönem başladı. Savaş, sanatçıları da etkilemişti. Ulaşa Ağıt Şarkışla Kızıldere ,Amerika Katil ,Erim Erim Eriyesin devrimcileri, savaşı anlatmak için ozanların gönüllerinden dökülüverdi. Savaş ülkemizde pek çok düşünceyi, alışkanlığı sarstığı gibi müzikte de eskimiş anlayışları kırarak yerine yeni bir anlayışı yerleştirdi. Keza faşizmin kitle katliamlarına başlaması ile birlikte bu kesimlerde -toplumcu duyarlılık adına- bir gerileme yi değil faşizmin saldırılarına cevap veren, devrimcileri öven ve muhalif kimliğini kaybetmeyen bir tarzı gördük. Faşizme karşı devrimci muhalefet, kendisiyle birlikte müziğini ve sanatını da geliştirmenin en güzel örneklerini verdi. Ruhi Su, söylediklerinin, yaptıklarının arkasında durdu ve tedavisi engellenerek bu tavrının bedelini yaşamıyla ödedi. Aşık ihsani; yıllar boyu ülkenin dört bir yanında sayısız gözaltı, tutuklama yaşadı. Aşık Mahzuni Şerif, cunta tarafından yargılandı ve toplumcu, devrimci tavrını sayısız müzisyeni etkileyerek korudu. Bu yıllarda aşıklar devrimci mücadele içerisinde azımsanmayacak bir görev üstlenmişlerdi.

    Dönemin şehirli aşıkları da vardı. Rahmi Saltuk, Zülfü Livaneli, Mehmet Koç ve Sadık Gürbüz doğrudan bir örgütlü sanatçı tavrını benimsemeseler de dönemi ifade eden birçok devrimci esere imza attılar. Yine batı formlarına daha yakın çalışmalar yapan Cem Karaca, Edip Akbayram, Selda Bağcan gibi sanatçıları da bu gruba dahil edebiliriz. Peki, son gruba giren sanatçıların politik olarak tercihleri gerçekten bu muydu? Bugünden baktığımızda bu soruya cevap vermek gerçekten ama gerçekten çok zor görünüyor. En basit deyimiyle etkilendiklerini ve etkilediklerini söyleyebiliriz. Bilim bize o dönemi kendi koşulları içerisinde değerlendirmeyi öğretiyor ve biz bundan yola çıkarak sorunun temel noktasını örgütsüz olmak ta görüyoruz. Kendisini örgütler üstü, sınıflar üstü görme alışkanlığından olsa gerek, 12 Eylül le birlikte kolayca savrulan bu sanatçılardan bugün pek azı aynı çizgide durabiliyor. Dönemin sazı silaha, sözü mermiye dönüştürmeyi başarabilen pek çok sanatçısı 12 Eylül le birlikte karanlık dehlizlerde epey yol aldı.

    Yazı dizisinin temelini oluşturan ve belki de en sonunda sormamız gereken soruyu biz baştan soralım: Peki ülkemizdeki devrimci ve toplumsal muhalefet-çok söylenegeldiği üzere seksen öncesine nazaran- düşmüşse ne yapmak gerekir? Öyle ya, sokaklarda yüzbinler yürürken devrimci marşlar söylemek pek zor olmasa gerek. Peki, sokaklarda yüzbinlerin yürümediği anlarda bir sanatçı ne yapmalıdır? Bugün kim ne yapıyor? Görevi devralmak ve mirası devralmak arasında çok fark olduğunu düşünüyoruz. Bugün yaşadıklarımız bu görevi bizimle birlikte, parmakla sayılacak kadar az sanatçının devraldığını ve mirası da bunun dışında kalanların har vurup harman savurduğunu doğruluyor.

    Aşıklar birer birer ölüyor. Yerlerine yetiştikleri düşünülenler ise dar bir Alevilik temelinde müzik yapmayı sürdürüyor, hatta devlet sanatçısı unvanlarıyla sahnelerde boy gösteriyorlar. Her konserlerinde mutlaka bir Mahzuni Şerif türküsü söylüyor, ona övgüler düzüyorlar. Varını yoğunu bağlamanın tekniğini geliştirmeye harcayıp politik görevlerini hiç mi hiç önemsemiyorlar. Bugün hepsi teknik olarak Mahzuni Şerif ten çok daha iyi bağlama çaldıklarını düşünüyorlar, onun basit ama güçlü ezgileri üzerinden prim yapıyorlar.

    Eskiler nedense hep eski türkülerini söylüyorlar ve bu şarkılar konserlerde çakmaklar yakılarak, meyhanelerde bardaklar tokuşturularak bayağı bir romantizme meze ediliyor. Yeniye ilişkin söyledikleri ise 1993 Sivas Katliamından öteye gitmemektedir. Kaldı ki bu katliamın üzerinden de tam 11 yıl geçmiştir ve sanki bu 11 yıl boyunca üzerine şarkı yakılabilecek hiçbir gelişme yaşanmamıştır. Sanki artık kimse öldürülmüyor ve artık hiçbir garibin üzerine ince ince bir kar yağmıyor, her yer güllük gülistanlık. Tekniğin-biçimin sorunları içeriğin çok ötesinde başat bir sorun olarak karşımıza çıkarılıyor.

    En devrimci olanı, alttan alta ve hatta açıkça yılgınlığı anlattığı için bilinçsizce en iyi olarak kabul ediliyor. Tükenmekten, bitmekten, yenilmekten, sahipsiz kalmaktan, acılarla koyun koyuna yatmaktan bahseden onlarca devrimci şarkı var ortada. inanılmaz bir özgüvensizlik, halkla kucaklaşamamanın getirdiği bir adam sendeciliğin, vurdumduymazlığın geleceği nokta; bireyi yüceltmek ve halkı, devrimi küçümsemekten başka bir şey olmayacaktır.

    Direniş kendi sanatını yaratır ve kural olarak yenilgi de böyle bir hakka sahiptir. 12 Eylül işte bu kuralı doğrularcasına ortaya, yenilen bir kuşağı ve onun pespaye ürünlerini dökmekten geri durmadı. Mahpuslarda duruldum ben diyen sanatçıların çokluğuna bakarak mahpus bile olmayanlar için konuşmak artık bir şey ifade etmiyor.

    Peki, nerede kaldı halk festivalleri, devrimci geceler? Neden kimse marş söylemiyor? Marşı kaba slogancılıkla suçlayanların marşın yerine konması gerekeni hala söylemediklerini düşünüyoruz. Bunu en çok biz bilmek istiyoruz. Yerine yenisi koyulsa ya da önerilse söyleyecek bir şeyimiz olmayacak ama bütün bunların yerine türkü bar, kokteyl, yemekli-içkili geceler koyulduğunda bizim de söyleyeceklerimiz olacaktır.

    Kendi örgütlülüğü-örgütsüzlüğü bir tarafa, devrimcisine ağıt bile yakamayan bir sanatçı tipi günümüzün gerçeğidir. Bırakın devrimcisini, günlük yaşam içerisinde depremle, selle, trafikle, açlıkla ölen bir halk için bile yaptıkları hala bir muammadır. Anılarla yaşayamazsınız. Aldırma Gönül otuz yılı aşkın bir süredir söylenen ve çok sevdiğimiz bir şarkıdır. Anlamlıdır, her mısrası pek çok insanı sarsacak kadar güçlüdür.Aldırma Gönül Vur Ulan Köpek Dölü, 1 Mayıs birer nostalji değildir. Bu şarkılardan hareketle pek çok şarkımız, marşımız hala güncelliğini koruyor ve bunlara yenilerin eklemek zorunluluğu ile karşı karşıyayız.

    Bu yazı dizisi, yakın tarihimizin müzik temelinde bir değerlendirmesini yapmak amacıyla hazırlanıyor. Olayları ve kişileri değerlendirmenin ötesinde bir görev zorunluluğudur bizi bunu yazmaya iten. Kimse kendisini kandırmamalı. Sıradan bir bakışla her şeyin yolunda gittiğini düşünebilirsiniz ama yolunda gitmeyen bir şeyler var. Bu bir şeyler çok ciddi.
    5 ...
  33. kürtçe türküler ve asilimilasyon üzerine

    1.
  34. Kayhan Demir

    " Halklar kardeştir. Aralarında kültür alışverişinde bulunurlar. Bunu önyargısız yaparlar. Birbirlerinden beğendikleri değerleri alır, kendi yapısında özümler, yaşatırlar. Böylece kültürleri zenginleşir, yaşam daha bir güzelleşir, geleceğe daha bir hazırlıklı olurlar. () ama halklar arasındaki bu doğal alış-veriş ancak iki halkın da özgür ve bağımsız olmalarıyla olasıdır. Bu halklardan biri özgür ve bağımsız değilse, kültür alışverişi tek yanlı olur. Biri hep kaybederken, öbürü hep kazanır, kültürel değerler açısından zenginleşir. Bağımlı ulusun kültürü de bağımlı bir kültür durumuna dönüşür. (Ömer Polat)

    Uzaklarda aramaya hiç mi hiç gerek yok. Günümüzde Kürt halkı yukarıda anlatılan süreci yaşıyor ve ne yazık ki Kürtler, bu süreç içerisinde de hep kendi kültüründen vermek zorunda kalmıştır. Kürt halkı, öyküleri, türküleri alınıp başka uluslara mal edilirken, kendi kültürünü başka kültürlerle doğal alışveriş içerisinde zenginleştirme imkanı bulamamıştır. Bunun başlıca iki nedeni olduğunu söyleyebiliriz: Birincisi; doğal alışveriş için gereken araç ve gereçlerden uzun yıllar boyunca uzak kalmış, devlet olamamanın yol açtığı kurumlaşma sorunlarıyla birlikte kültürel değerlerine de yeterince sahip çıkamamıştır. ikincisi ve asıl nedeni ise; egemen ulusun baskı ve asimilasyon politikalarıdır. iktidarlar Malını yemeyenin malını yerler sözünü doğrularcasına politikalar geliştirmiş ve bunu uygulayagelmiştir.

    Kürt sanatı konusunda, özellikle son on yıl içerisinde yapılan çalışmalar, bünyesinde çeşitli yetersizlikler ve olumsuzluklar taşısa da, bu kültüre sahip çıkma noktasında ileri bir adım olarak görülmelidir.

    Osmanlı döneminde Kürt kimliğinin kabul görmesinin bir sonucu olarak Kürtlerin dar da olsa yazılı edebiyatının var olması, onlara kısa süreli bir yarar sağlamıştı. Osmanlının son dönemlerinde gittikçe yoğunlaşan ve bölgenin merkezileştirilmesi amacıyla yapılan baskı ve katliamlar, Cumhuriyet ile birlikte artık başta Kürt halkı olmak üzere başka halkların ve etnik grupların asimilasyonunun ve kültürlerine ipotek koymanın temelini oluşturmuştur. ismet inönü bu politikayı en açık haliyle şu şekilde ifade ediyor: Vazifemiz bir vatan içinde bulunanları behemahal (mutlaka) Türk yapmaktır.

    Başlangıçta Cumhuriyet yönetimi Osmanlı kültürüne alternatif bir kültür yaratma çabası içine girdi. 20lerde açılan Türkiyat Enstitüsü, konservatuar, Türk Ocakları gibi kurumlar, yerini 30lu yıllarda Halkevleri, Türk Dil Kurumu, Türk Tarihi Kurumu gibi yeni kurumlaşmalara bırakıyordu. Bu kurumlar Türk ulusu adına ciddi ve başarılı çalışmalar yapmalarına rağmen, Kürt kültürüne ve diğer halkların kültürlerine ipotek koyma temelinde bir kültür politikasının aracı olmuşlardı. Bunu nasıl yaptıklarına ilişkin şunları söyleyebiliriz:

    Öncelikle derleme ve taramalarda öteki halkların birikimleri bir kenara itiliyor ve yalnızca Türk halkının ürünlerine yer veriliyordu. Ayrıca ilk dönemlerde içinde Kürt sözcüğü geçen Türkçe eserler de bir süre sonra yerini Kürt sözcüğünden arındırılmış (!) başkalarına bırakıyordu. Örneğin bugün bildiğimiz Türkmen Kızı isimli türkü o yıllarda yine Türkçe olarak Kürdün Kızı şeklinde söyleniyordu. ikinci adım olarak, yine aynı politikalar çerçevesinde eserlerini Kürtçe icra eden Kürt sanatçılar da Türkçe söylemeye özendiriliyordu. Diyarbakırlı Celal Güzelses, Urfalı Mukim Tahir, Urfalı Cemil Cankat gibi Kürt sanatçılar artık radyoda Türkçe söyleyen sanatçılar durumuna düşmüşlerdi. Bunların dışında her iki kültürün karşılıklı etkileşmesiyle ortaya çıkan ürünleri icra eden Zaralı Halil, Malatyalı Fahri gibi sanatçılar da vardı. Bu geleneğin bugün de bazı örneklerini görmeye devam ediyoruz: Nuri Sesigüzel, ibrahim Tatlıses, izzet Altınmeşe, Bedri Ayseli, Selahattin Alpay, Hüsamettin Subaşı, Mahmut Tuncer, Burhan Çaçan, Hülya Süer.

    Böyle bir değişimin, tek başına türkülerde olduğunu söylemek doğru olmaz. Diğer alanlarda da yine Kürt sanatçılar artık Türkçe eserlerle başarılar kazanmaya başlamıştı. Romanda Orhan Kemal ve Yaşar Kemal, sinemada Yılmaz Güney, özgün bir örnek olmakla birlikte Ruhi Su, şiirde Ahmet Arif, yine özgün bir örnek olan orkestra şefleri Hikmet Şimşek ve Gürel Aykal bu yeni sanatçı tipinin ilk akla gelen örnekleridir. Sonradan öğrendikleri bir dille bu kadar başarılı olabilen bu sanatçıların, kendi dilleriyle neler yapabilecekleri de şüphesiz ortadadır.
    9 ...
  35. bayanlarin kullandigi nickler

    ?.
  36. genelde telafuz edilmesi daha yumuşak olan, gerçek isimlerini kullanmadıkları zaman bile nickinden bayan olduğu anlaşılan örneğin: tavşan,kedi.twty gibi erkek olmasına kanaat getirmediğiniz (şayet erkekse de pasif olma olasılığı yüksektir bir ayağı diğer taraftadır.)nicklerdir.
    1 ...
  37. fakir ciftin ikinci cocugu yapmasi

    ?.
  38. lakin bu durum benim çok canımı sıkan bir durumdur.
    şöyleki;düz mantıkla hareket edersek fakirsin,hadi sevdin...evlendin.bir zaman sonra çocuk özlemi duymaya başladın ve çocuğuda yaptınız.(buraya kadar herşey normal)
    allahın adamı ilk çocuk büyümeden geleceğini hazırlamadan daha faturaları ödeyemezken neden ikinci çocuk diye sorulası durum.
    bu durumda bu bahsi geçen kaz adam emin olun allah rıskını verir diyecektir.

    not:gerçek hayattan uyarlanmıştır hayali değildir.
    6 ...
  39. mhrky

    ?.
  40. dördüncü nesil çaylak.
    lakin iyi bir yazar olmaya çalışmaktadır kendileri.
    1 ...
  41. © 2025 uludağ sözlük