eve martı düşmesi.evet evet yanlış duymadınız ev kaldırım seviyesinden aşagıda olunca sakatlanmış hayvancagız kedilerin serrinden kendini kurtarmak için evin salonuna atmıştır kendini.
sirkeci'de bulunur. 1895 yılında Ermeni Mimar Hovsep Aznavor tarafından yapılmış. 1944 yılından itibaren 1980'li yıllara kadar istanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından kullanılan bu han şimdi adliye olarak kullanılıyor... "Tabutluk" olarak anılıyor ve "işkencehane" olmasıyla ünlü.
1944'te aralarında Alpaslan Türkeş'in de olduğu Turancılık davası sanıklarının 'tabutluk' diye adlandırılan dar ve basık hücrelerde Almanya'dan özel olarak işkence maksatlı getirtilen ampuller altında tutulduğu, Nâzım Hikmet'ten Necip Fazıl'a, Sabahattin Ali'den Ruhi Su'ya, Gülay Göktürk'ten, Nuri Çolakoğlu'na kadar pek çok kişinin anılarında yer almış bir mekan Sansaryan Han.
1935 yılında ankara üniversitesi dil ve tarih-coğrafya fakültesi ortaçağ tarihi kürsüsü'ne girdi ve fuat köprülü'nün talebesi oldu. 1940 yılında fakülteden mezun olunca aynı kürsüye asistan oldu. 12 havvanlı türk takvimi adlı teziyle 1941 yılında doktor unvanını kazandı. adı geçen tez aynı yıl ankara'da basıldı. 1944 yılında doçent, 1951 yılında da profesör oldu. hocası fuat köprülü gibi demokrat parti saflarında siyasete atıldı. 27 mayıs hareketiyle beraber tutuklandı ve yassıada'da onaltı ayı aşkın bir süre tutuklu kaldı. daha sonra kurulan adalet partisi'nden 1965 yılında trabzon milletvekili seçildi. genel başkan yardımcılığı'na kadar yükselmesine rağmen parti yöneticileriyle geçinemedi ve siyasetten çekildi. 1972'de emekli oldu. 17 ocak 1978'de hayata gözlerini yuman merhum bilim adamı ingilizce, fransızca, arapça ve farsça biliyordu.
Şu günlerde içkiye düştüm, ondan mıdır bilmem,
Daha çok seviyorum Cansever'i, Uyar'ı, Can Yücel'i
Bir de fethi Naci'yi, ve elbet Mustafa Kemal'i
Ankara Ankara
Bir kent değil burası, bir acenta dizisi,
Bir işhanı, bir umumi mümessizlik belki,
Büyük mağazalar, bahçeliğe özenen süpermarketler
Tutulmamak üzere verilmiş bir söz gibi.
Sahi kaçıncı sanat oluyordu şu mimari?
Birer önyargı gibi uzuyor çağdaş caminin minareleri.
Opera: içine dikiş gereçleri doldurulmuş ağırlıksız bir
keman kutusu,
Osmanlı Bankası davul;
Ve Emlak Kredi'yle başlayan camdan metalden bir melodika
ordusu:
Dol (An) kara bakır dol!
Biletim öldü;
Gömleğim kirli.
Ek yapıların ana yapıları böyle ezip geçmesinde
Yoksa ölümcül bir beğeni de mi gizli?
Ne derdi buna Sadettin Köpek, Necmettin Pervane ne derdi?
Tiren kuşları daha Eskişehir'den başlayarak
Çarpa çarpa bedenlerini kara vgonlara
Can boyasıyla çizer portresinin ilk çizgilerini.
Evliya Çelebi'ye kenti gezdiren rehberin de
Sesi yeraltından geliyordu ve kemiktendi elleri.
Bir kadın torbaya doldurulmuş gibi yürüyor
Yine de, belli, içi içine sığmıyor.
Büyük Millet Meclisi'ni hiç gözden kaçırmamakta
O nereye giderse peşini bırakmayan Ankara Oteli:
iş Bankası da kendine özgü bir humour'la süzüyor
Şimdi biraz daha aşağıda kalmış Anıt-Kabir'i.
işe bak, dün humour sözcüğü için Fransevi'yi açtıydım,
'Şetaret' diyordu yanlış okumadımsa Şemsettin Sami:
Ey şetaret bankası, artık gelmiş sayılırsın Çankaya'ya!
Yürür ırmak kıyısında, çıplak, sağlıklı, yeni yıkanmış, yeni
doğmuş geceden. Yazdan derlenmiş mücevherler yanar
göğsünde. Yanardağın ağzında büyür mavi, neredeyse kara
ot, kurumuş ot, örterek dişiliğini. Karnında kanatlarını açar
bir kartal, iki bayrak sarılır birbirine ve su, dinlenir. Çok
uzaklardan gelir, o nemli ülkeden. Çok az kimse gördü onu.
Gizini açıklıyorum size: Gündüzleri, bir taştır yolun
kıyısında; geceleri, bir ırmak, akar erkeğin yanında.
"Dört yanı sarp aşılmaz dağlarla tıkanmış, dünyadan yalıtlanmış, ıssız ortamların ağırlaştırdığı Toros köyümde,yarı pagan,Müslüman-Şaman karışımı göçebe kültürlerin harman olduğu ortamlarda geçti çocukluğum..." diyerek edebiyatının kaynağının cocukluguna kadar uzanan kökleriyle anlatmış yazar.
1962 de Korsan Çıkmazı ile Türk Dil Kurumu
1990 da bir kara Derin kuyu ile Sait Faik Hikâye Armağanı
1998 de Sedat Simavi Edebiyat Ödüllerini almış olan merhum edebiyatçı.
italyan tarih enstitüsünün kurucusu ve eski bir italya devlet bakanıdır.
Tarih ve sanat problemlerinin birbirine bağlanması için üretim yapan italyan düşünmüş.1898 de Estetikinin planını, yine bu şiar yönünde yapmış. Bir süre sonra da adı geçen eserini, bu yol üzerine yazmaya başlamıştır.
kansere yakalandıktan sonra gittiği filistin'de yaşına ve sağlığına bakmadan çocuklarla beraber israilli askerlere taş atan
düşünür.kolombiya üniversitesi siyasi kimliği ve etnik orijininden ötürü kendisine yaptığı haksızlıklardan dolayı özür dilemiştir.
iletişim eylem kuramı adlı kitabın yazarı alman düşünür.1962 yılında yayımladığı ilk çalışması Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü, devlet ile toplum arasında hiç değilse belli bir süreliğine arabulucu olacağı düşüncesiyle önerilmiş burjuva kamusal alanının izlerini sürmektedir.
"aman tanrım ne güzel yerde okuyosun ", " ay çok güzel binanız var" gibi tepkilerle karşılaştıgım ama hayatımın en güzel 4 senesini birsürü sapın yanında geçirmek zorunda olduğum yarı açık hapishane.
okul özellikle çirkin kızlar tarafından tercih ediliyor. ayrıca 10.00-12.00, 14.00-16.00 şeklinde borsayı anımsatan şekilde çalışan transkript için en az 3 dilekçe verildikten sonra 3 hafta dan az olmamak şartıyla sizi bekleten bi öğrenci işleri mevcut.
okulda öğrenciler için bir iyilik yapılmış ve devam zorunluluğu kaldırılmış fakat bir sınıf mevcudunun 225 ile 300 arasında degiştiği birsürü anfinin olduğu yerde sadece 100 kişi alabilecek bir kantin mevcut. bu da insanın derse girmemekten başka yapabileceği birşey kalmamasını sağlıyor.
"biz inegolluyuz yoktur inkarimiz, bastonla got siker ihtiyarimiz" sloganina sahip ve bunla uyum icinde olan bir ilcemiz. geneli kofte ve mobilyadan baska bir is bilmeyen yiginlar toplulugunu barindirir. bu guzide ilcemizde yetisenlerin lise hayati suresince kenevir ile tanismasi kacinilmaz olup, park caddesinde araba ile sut kovalamaca oynamalari mecburiyettendir. kuledibinde yapilan sarhos muhabettleri meshurdur. herkesin zorunlu olarak bir lakapla anildigi tek ilcedir.
kanuni düzenlemeler gereği ücret vb. gibi herhangi bir sosyal hakkı veya sigorta gibi sosyal bir güvencesi bulunmayan, bununla birlikte öğrenci sayılmayan ve dolayısıyla öğrencilik dönemindeki haklarından da yararlanamayan, hakim/savcı stajyerleri gibi maaş - ödenek almaları konusunda bir hüküm bulunmayan; stajlarının ilk 6 ayında adliyelerde, ikinci 6 ayında da avukat yanında çalışmalarına rağmen ülkemiz kanunlarında kendine yer edinmiş çırak tanımına uyan kişilere tanınmış kadar olsa bile sosyal hak ve güvenceleri de bulunmayan; tüm bunlara rağmen ve bununla birlikte stajın ilk 6 ayında duruşmalara, keşiflere, soruşturmalara, karar görüşmelerine, yazılmalarında hazır bulunması icap eden; devam zorunluluğu çerçevesinde adliyede hazır bulunan; ikinci 6 ayında yanında staj yaptığı avukatın gözetimi ve denetimi altında, sulh hukuk, sulh ceza ve icra tetkik merciilerinde duruşmalara girebilen, icra müdürlüklerindeki işleri yürütebilen kişilerdir.
keza bunlardan dolayıdır ki bazı kötüniyetli kişilerce "ucuz iş gücü" olarak görülebilmekte, iki arada bir derede bir statüde bulunmaktadır.