Wikipedia'nın sunduğu tanıtıma göre, "Joan K. Copjec Amerikalı bir filozof, teorisyen, yazar, feminist ve önde gelen Amerikalı Lacancı psikanalitik teorisyendir. Brown Üniversitesi'nde Modern Kültür ve Medya profesörü".
Ancak benim altını çizecek olduğum başka noktalar var, psikanalizle ilgilenen daha fazla feminist teorisyen paylaşmanın önemli olması bunlardan biri. Copjec, Zizek'in çok parlak bulduğu bir teorisyen. Tut ki Kadın Yok adlı kitapta kastrasyon meselesini dişil durum için gerçeklik düzenlemesinin neye karşılık geldiğine dair getirdiği yorumda çok güzel açıklıyor. Mainstream psikanalizin saiklerine getirdiği soluk bence es geçilmiş. Kısaca şöyle diyor, erkek çocuğunun kastrasyon endişesi ile kız çocuğunun kastrasyon edilmiş olma safhaları arasındaki zamansal farklılık, erkek çocuğunun her şeyi dahil edemeyeceği, kız çocuğunun ise, hiçbir şeyi dışarıda bırakmayacağı bir organizasyon içerisine sokar. O yüzden not-all'a ilişkin, dişilin bir bölümünün semboliğin dışarıda yatması ve anlamlandırma ekonomisinden kaçması yönündeki yorumdan ziyade, feminine being'in all'u diye bir şey olmadığı sonucunu çıkarmamız gerektiğini söylüyor.
Münevver bir filozof olan Aleyna Tilki düşüncesi çalışan akademisyendir. Zor bir filozofu seçtiği için doktorasını henüz bitirmememistir. Aleyna Tilkien ethics bağlamında...
Bir hınç, bir serzenis, bir bikkinlik ifadesi... Uzun süredir devam eden ve sinir bozucu olaylar karşısında pek de bir şey yapamıyorsak, hınç dolarız. O halde gelin icimizi dökerek belki birbirimizi bir durtelim. Tanim yapma kaidesine uygun hareket ederek.
Twitter'da üç tip görebiliriz. Benim ilgilendigim grup ise, gizemli entelektüeller camiasi olarak adlandirdiklarim. Sürekli toplumsal dokuyla çok zorlama bir bağ kurarak, gerçekte kimsenin anlamayacağını düşündükleri, sosyal bilimler ve edebiyat alanındaki birtakım tahayyüller üzerinden düşünce imgesi kurmaya cabalamalari. Ama bunu yaparken sanki kahvaltidan sonra sicabilmek icin sigara içmiyor, leğende camasirlari toplamiyor edasiyla yapmalari ve "siiii biz entelektüeller arasinda gayet siradan düşünceler, sorgulamalar" bunlar havası yaratmalari. Ara ara bunu hepimiz yapıyoruz ama yeter kardeşim yeter.
Ann Ferguson'ın Annelik ve Cinselliği Tahayyül Etmek isimli kısa makalesinde yer verdiği kavramdır. Bu kavram, sosyalist feminist düşüncede marksist bir bakış açısının kapsayıcı/açıklayıcı etkisini tartışır; mevcut erkek egemen sistemi açıklarken, çoklu sisteme göndermede bulunulması gerektiğini ileri sürer. Kavramın kendisi ise, kapitalizmdeki sömürü düzeninin, erkek ve kadın arasındaki mübadele ile bağlantısını ortaya koymada yetersiz olduğu düşüncesine dayalıdır. Ataerkil tahakküm ilişkilerin önemli bir ayağı aile ve akrabalık ilişkileridir. Aile ve akrabalık ilişkilerinde görülen cinsel iş bölümü,şeylerin üretimindeki cinsel iş bölümüne denk düşer. Şeylerin yeniden üretimi, ailede kadının ve erkeğin aileyi yeniden üretimi ile birbirine geçmiştir. Kadının üzerine yüklenen ebeveynlik görevi, eviçi emeğinin görünmezliği, iş yerlerinde kadının maruz kaldığı tahakkümü besleyen çok önemli bir unsur olarak aktarılır. Bu bakış aynı zamanda, cinsel mübadelenin de kendisini bir emek olarak görüp, kadının emeğinin sömürüsü olarak ele alan yaklaşımlara sıcak bakar. Çünkü kadının cinsel tatminin kontrolü yine toplumsaldaki tahakküm ilişkisine benzer olarak, erkeğin elindedir. Elbette bu ölçülebilir değildir. Tekrar tekrar okunması gereken bir yazı. Çeviri olduğu için sıkıntılıdır.
Heidegger'in üzerinde yoğunlaştığı varlık soruşturması ile ilgili şöyle böyle bir şeyler duyan kızın yönelttiği sorudur. Ee çüş artık, heidegger'de bile parasal zenginlik arıyor!
Hegel'in bir türlü asıl meseleye gelemediğini, tumturaklı kelimelerle hakikati bulandırmaktan öteye gidemediğini ileri sürüp,beş çayından bir yudum alan kızdır. Misafirler arasında fısıltılı tartışmalara yol açar.
Felsefenin tohumları denildiğinde akla gelen önemli filozof platon'un kant'tan esinlendiğini iddia eden şakacı kızdır.orada kant'a gizli bir gönderme yapmış da olabilir. inşallah öyledir.