erkek arkadaşının sümük dolu, sümükten resmen yeşillenmiş burnundan dolayı nefes alamamasından korkmuş, o yeşil burnu temizlemek üzere işe girişmiş bir sevgili kızdır efendim. sonra da neymiş efendim, pismiş, iğrençmiş bu kızımız. bana göre; daha burnunu temizlemekten aciz erkek arkadaştır iğrenç olan.
insanüstü olması şart değildir. tesadüfün, şansın, kondomsuzluğun* verdiği fırsattan ötürü imkansız değildir. asıl insanüstü durum için:
(bkz: 29 yaşında 21 çocuğu olan kadın)*
meğerse bizim okuldaymış, her gün yeni bir şeyler öğreniyoruz vallahi. "yazar mısın" diye gelip sorduğunda şaşırdım, "anam sen de mi yazarsın" dedim. resmen uludağ sözlüğü basmışız okulcanak. yalnız "başlığına yazacağım" diyince bozuldu, birazdan iki çift laf edeceğim yazardır*.
olsa olsa zeki, biraz da yakışıklı, karizmatik falan erkektir. ne sandın yani? o birkaç kızı bulmanın hiç kolay olduğunu düşünmüyorum. hatta bırakın bulmayı "birkaç" kızı birden kandıracak derecede, hem nitelik hem nicelik açısından verimli yalanların uydurulmasının kolay olduğunu hiç düşünmüyorum. ha tabii kızları kendine bağlıyorsa, onlara sürekli yalan söylüyorsa-ki büyük olasılıkla böyledir- o zaman başına bir de "yalancı pislik" sıfatını alacaktır. **
genellikle erkeklerin rüyalarının kadını olarak sözünü ettiği insan çeşitlerinden birisidir. hatta bir diğeri de "boy, kilo, saç, göz, yüz önemli değil veren kadın"dır*. rüyalara da sabah vakitleri girer.
eğer bu binalardan birini patlatmak istiyorsanız, bombanın konumu için en verimli bölge zemin kattır, büyük olasılıkla. bodrum katlarının kolonları daha güçlü ve sık oluyor, üst katlardaki patlama ise bodrum katlara ulaşamayabilir. fakat en iyi korunan yer de zemin kattır: güvenlik görevlileri desen bol bol, kameralar desen zaten gırla gidiyor. tabii ben bunu mimarların zekice bir hamlesi olduğunu düşünmüyorum, hayır. olsa olsa tesadüftür. zaten cia ile bir ilgim yok, patlatma işi de starbucks'ta otururken aklıma geldi.
gecenin bir yarısında yarı bilinçli bünyemin maruz kaldığı harika bir klibe sahip şarkıdır. belki bu nedenle şarkı bana playing the angel'den sonra ümit verdi, bilmiyorum. yine de başarılı sözleri var, tekrar tekrar dinlemek de sıkmıyor ayrıca*
kitapta eleştirilen şiir, mayakovski'nin yazdığı şiirden çok daha güzel ve anlaşılırdır *. zira mayakovski'nin kitabın sonunda gösterdiği sayfalarca süren şiirinden pek bir şey anlamadım. tuvalette şiir kitabı okuma derdi annem hep bana, dinlemeliydim onu...
küçükken en sevdiğim şeylerden birisiydi trt 2'yi açıp bu amcamı izlemek. sonra öldüğünü duyduğumda ağladığımı hatırlarım *. Bir de ülkemizde neredeyse herkesin bildiği nadir ressamlardan olduğunu düşünürüm hep. Ah, keşke hala yaşasa da birlikte mutlu ağaçlar çizsek...
şüphesiz, şimdiki sponge bob ya da dora gibi çizgi filmlere bin basacak bir çizgi filmdir kendisi. bir karakter bu kadar mı tatlı olabilir diye sordurtur ayrıca en etkili bölümlerinden biri büyükannenin öldüğü bölümdür...
amkın ne olduğunu, çok uğraşıp da çözememiş şahsın haklı serzenişidir. müsait bir zamanda arkadaşa amkın ne olduğu söylenmeli *, sonra da gönlü alınınca bir lokantaya götürülüp nohut-pilav ısmarlanmalıdır...
özellikle öğrencilerin aşina olduğu doyurucu yemeğimsi. kantinlerden alınanı genelde soğuk ve kurudur. ama eğer ki, öğrenci çok şanslı bir günündeyse ve sıcacık olanlarından bulduysa; iste o zaman öğrencinin keyfine diyecek yok demektir.