neden element sevilsin ki? git en sevilen çiçek yaz, hayvan yaz ne bileyim ülke yaz ama neden element? hepsi karaktersiz arkadaşım başka bir element geliyor hop böyle bi değişmeler bi bozulmalar.
finaller var kardeşlerim finaller. allah allah nidalarıyla geliyorlar. yok diyordu öğrenci yapamam diyordu ve yapamıyordu kalbi büt büt diye atıyordu. insafsızdı hocalar, uyku girmiyordu öğrencinin gözüne dua ediyordu iyi bir ruh haliyle okusun kağıdımı diyordu.
bir çankaya üni. bir başkent üni. olmasa da dağın başında olan kampüstür. 2014 yılında güzelimiz canımız ciğerimiz 230 numaralı otobüsümüzü de kaldırdılar metro geldi diye - metro ile kampüs arası 8 km.- karda kışta metrodan çıkınca ring adı altında ama kartla bindiğimiz otobüsü 45 dk beklediğimizi biliriz ki bunun muhattabı kişilere en derin sevgi ve saygılarımızı iletiriz. iyidir hoştur göletlerimiz olsun, cafelerimiz olsun, kızlı erkekli yurtlarımız olsun. o kadar çok şey söylenir ki ne biz yaza yaza bitiririz ne de siz okuya okuya.
bu sene bir kere kar yağdı o da hemen kalktı yerden. kar sevmeyen insanlar bile kar yağsa da havanın soğuğu biraz kırılsa demeye başladı. istanbula verilen kar tatilinden ankaraya da bir tane istiyoruz zira hava burun düşüren derecede soğuk.
adını unuttum snapchat'te izlediğim her yıl yapılan bir etkinlik varmış. böyle kızlı erkekli çoluklu çocuklu karda yuvarlanıyorlar sonra bodoslama denize giriyorlar eksi bilmem kaç derecede. ya siz hayırdır kafayı mı yediniz diyemedim.
2012 yılından beri J blokta ikamet ettiğim evlerdir. iyisiyle kötüsüyle madde madde açıklamak gerekirse;
-ilk sene 395 lira verip sonra sırasıyla 400-430-465 lira olan verdiğimiz paraya resmen acıdığımız evlerdir.
-Bu kadar para vermemize rağmen bize sağladığı tek yarar 9 derslerine 8.30'da kalkmamız, dışarıda kar yağarken içeride askılı ile oturmanız -oda sıcaklığında duran mum bile eriyor yamuluyor-
-Duvarların inceliğini bir örnekle açıklamak gerekirse; yan odadaki kızın dinlediği şarkıyı shazam'la aratıp bulabilirsiniz.
-12 bloktan oluşan öğrenci evlerinin neredeyse yarısı kızlı erkeklidir. Genelde ilk iki kat erkek olup geri kalan 3-4 kat kızdır. Böyle olması da yakın arkadaşlarımızla sabah kadar sohbet muhabbet etme şansı veriyor bize.
-Öğrenci evleri girişi gece 2'dir ve 00.30-01.30'da kızılaydan servis vardır okula. Okula daha sonra gelseniz bile kütüphaneye gider giriş yapar, 5 dakika sonra çıkarken görevliden yurda girebilmek için kağıt alırsınız olur biter.
4. senemin içindeyim bu evlerde bana sağladığı arkadaşlıklar, eğlenceler saymakla bitmez ama artık sıkmaya başladı ve 6 ay da olsa kaçıp kurtulmak için Erasmus'a gidiyorum.
Kurumuş güller duruyor masada.
Kimin aldığını hatırlıyorum da
ne için aldığını bilemiyorum.
Bir zamanlar - bir zamanlar dediysem
çok eski de değil: Birkaç ay önce
gül alırdık. Biz. Hepimiz.
Her şey için, yerli yersiz
gül alırdık bir zamanlar.
Biz. Hepimiz.
Gülleri de eskittik.
Zaten artık almıyoruz. Gül zamanları
geçti. Rüzgar esti. Sert esti. Jestler bitti.
Kendimizi kaybettik.
Gül verecek kimse de kalmadı.
Bazen şunu diyoruz kendi kendimize:
işte bu bizim hayatımız.
Bak işte biz buyuz
bunları yaptık.
Şimdi nerdeyiz?
Ben de şunu diyorum kendime:
Jestlerimi harcadım, artık jest kalmadı.
Jestlerle hayat sürmüyor.
Net olmak lazım.
Zaten
kafatasımı görüyorum yüzümde
aynaya baktığımda.
Hiçbir şey eskisi gibi olamak ki artık!
Artık biz. Üsküdar'a da geçmez olduk.
Oysa ki insanların birbirine ihtiyacı var.
Yoksa niye toplu halde yaşasınlar.
90larda doğmayla alakası olmayan konudur. okuyup araştırma yapan herkesin açık ve net şekilde görebileceği gerçekler vardır. savunan bizden değildir hiç de olmamıştır.
büyük bir yüzde için doğru olsa da 90larda doğmuş bir genç olarak söyleyebilirim ki olayın bir de görünmeyen yüzü var. hala inandığı ideolojiyi sonuna kadar savunan bir gençlik var. sadece yabancı müzik dinleyip, starbucksta takılıp, gece kulüplerinde gezen o televizyonlarda gördüğümüz, dizilerde bize yansıtılan gençlikten çok daha fazlası var aramızda. kısaca korkma sevgili ülkem bu ülkede azınlıkta da olsa hala Birinci vazifesi, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa edecek bir kesim var.
Hiç, bir insanı unutmak,
bir insandan vazgeçmek,
bir insanı hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda
kaldın mı hiç?
Hani ölmüş gibi,
...hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,
her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip
ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi.
Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek,
ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana,
ne kadar katlanılmaz bir gerçek değil mi
sen hala bu kadar sevgili iken?
Özlemek,
bu kadar özlemek,
etini kemiğini yakarcasına özlemek
çok kötü değil mi?
Bu kadar özleyip onu görememek,
ona dokunamamak,
onu işitememek,
artik sonunun Pi hali değil mi? Biliyorsun değil mi?
Ne kadar umutsuz bir arayıştır o,
kalabalık caddede geçen binlerce yüze bakmak
belki bir kez daha görebilmek için o yüzü,
belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek,
belki şu an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek,
belki şu an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yaşamak,
ne zordur değil mi?
Ne kadar eritir insanı farketmeden.
Sen de biliyorsun değil mi bunları?
Bir sinema koltuğunda sen de iki kişi gibi oturdun mu hiç?
Hiç iki kişi gibi zevk aldın mı bir konserden yalnız başına?
Güzel bir kafe keşfettiğinde,
güzel bir film seyrettiğinde,
güzel bir şarkı dinlediğinde,
güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettin mi
paylaşamadığın için onunla.
Bir barın kalabalığında hiç yarım vücudunla sallandın mı ortada?
Hiç iki kişilik beyninle yarım insan olabildin mi?
Baktığında aynana sadece yüzünün bir yarısını gördüğün
oldu mu hiç?
Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatandan
nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç?
Gözünün içine baka baka kolunu, bacağını kesen bir insanın yüzüne
sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar
oldu mu hiç?
Hayatta inandığın bütün değerlerini altüst eden birisine
aşk şiirleri yazabildin mi?
Onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara
feda oldun mu hiç?
içinde ağlayan çocuğa umut şarkıları söyleyemediğin,
özlemini,
susuzluğunu,
açlığını gideremediğin zamanlar oldu mu hiç?
Kanayan yarasını gördüğün,
ama merhem olamadığın zamanlar.
Gücünün,
hani o tanrısal gücünün,
bir çocuğun ağlamasını susturamayacak kadar olduğunu
gördüğün zamanlar
oldu mu hiç?
Hiiiiiiiç
Hiiç
hiç
bir hiç
doğma büyüme izmirlisindir üniversite için ankaraya gidersin ilk başta deli gibi izmiri özlersin ama sonra ankara ciddi anlamda, garip bir şekilde çekici gelir izmire çok sık gitmezsin. Yazın tatilde izmirde o kadar sıkılırsın ki erkenden ankaraya dönersin. Çünkü artık ankarada bir hayat kurmuşsundur ve ankarada deniz olmaması, insanlarının izmire göre daha kaba olması gibi farklar seni eskisi kadar rahatsız etmez. ama ankaradan arada kaçıp izmire gitmen de lazımdır ki ankarayı özleyesin. izmir doğup büyüdüğün belki de en sevdiğin şehirdir ama bu ankaraya haksızlık etmen anlamına gelmez.
en geç açılan ama en erken kapanan ayrıca sene içi deli gibi tatil yapan , diğer üniversitelerdekilerin siz okumuyor musunuz arkadaş diye isyanda bulunduğu okulumuzdur. beytepe kampüsüne ulaşım zordur ama geldikten sonra çıkmak istenmez. kıyı kesimden gelenler için ankarayı sevme sebeplerinden bile sayılabilir hele de kampüste kalıyorlarsa.
izmirli olmasının ayrı bir çekiciliği olan, konuları sohbet ederek anlatan, ne ara konuları bitirip geçtiğimizi anlamadığımız canımız ciğerimiz hocamız.
Pek de hevesli gelmediğim ama okula olan aşkımdan üç beş güzel dersle idare ettiğim bölümdür. her türlü hocanın bulunduğu , %100 ingilizce olsa da henüz alışamamış , kabağın ilk giren bizlere patladığı bölüm .