Şimdi gecedeyim.
Gecenin karanlığında,
Tam da içindeyim.
Saatlerin yorgun sesindeyim,
Bıkkın göğün altında fakat toprağın üstündeyim. Neredeyim.
Kör bir renkteyim,
Suların serinliğinden uzakta boğulur haldeyim.
Güneşin olmadığı yerde gölgedeyim.
Unuttuğun bir ben değil miyim.
Pencerenden odana uzanan ışığı sahiplendim,
Görünmezim.
Geceyi kucaklayan göz bebeklerim, sen, gecenin değilsin.
Dudağında kızıla, saçlarında siyaha,
Avuçlarında huzura bütün hasretim.
Şimdi yapayalnızım, gecedeyim.
izmir'de kimya bölümü okuyan bir üniversite öğrencisi tarafından gerçekleştirilen anlamsız bir olay.
gün geçmiyor ki ülkemizde böyle saçma olaylar yaşanmasın.
ailesine akşam yemeğinde 'size bir süprizim var' diyip bir içeceğin içine siyanür karıştırarak ailesine içirmeye çalışıyor. ve olayda tuhaflık olduğunu fark eden evin küçük bireyi içeceği içmiyor. kardeş hariç anne ve baba hayatını kaybediyor.
düşünün ailenizden biri size bir şey içirip, şuan da ölmek için sadece 10 dakikanız var diyor.
bu haberi okuduktan sonra o gün içerisinde haberin etkisinden çıkmam uzun zaman aldı ki, hala şok içerisindeyim.
bu nasıl bir psikolojik rahatsızlıktır, bir türlü anlam veremiyorum.
Pencereden gördüm, geliyor. Geliyor çocuklara mevsimi sevdiren, geliyor sis indiren, boğazı gölge eden. Bizi bize unutturan geliyor. Güzelim elleri eldivene mahkum eden, kasketimin üzerinde, çatılarda biriken. Bembeyaz, dolunayın rengi gökten yere iniyor. Umudumuz yağıyor, eziyoruz. Yürüyor ve eritiyoruz. Pencereyi açtım ve yüzüme çarptı nefesi, geliyor. Şimdi efkarlanmak en asli vazifemiz. Şimdi sıcağa olan özlem en hakiki halimiz. Bir nefeslik rüzgar elimizde kalan, gördüğümüz bembeyaz deniz bizim kaybettiklerimiz. Kuşlar göç etmiş gidiyor, üzerimize çöken rüyada gördüklerimiz. Biraz dikkatli bakarsak hepsini teker teker biliriz. Geliyor, geliyor nihayet yitirdiklerimiz. Bembeyaz, canlı ve tertemiz.
şuan da trafiğe çıkamamamın tek sebebidir. mahalle arasında bir aracın yanından geçecekken durup, karşıdan gelen araçtaki şoförün, geçer geçer diye bağırması. geçer mi geçmez mi ikilemesi içerisinde kalmak.
Karlı havada kafamı pencereden uzatınca, büyük yağmurlardan sonra birkaç adım toprağa atınca ya da denize bütün bedenim batınca anlıyorum bende kendimi. Çok uzaklara bakınca gözlerim, çamura dizlerime kadar batınca yahut nefessiz kalınca. Fakat tutunuyorum işte bir şekilde hayata. Sonsuza dek sürecek gibi değil de ara sıra, tamamen basit bir şansla. Yeniden ayağa kalkınca, uykudan uyanınca gözlerim, ellerim suya dokununca unutuyorum ben yine diyeceklerimi. Esasında yok hiçbir şeyin önemi. Düşlerim gerçek olsa, bir dilek hakkı verseler uzansam kollarına ve diktiğim fidanlar açsa evimin dört yanında çevrili ki toprağa. Beni anla. Kapıdan çıkınca, gözlerim kapanıp açılıncaya dek, ciğerime dolan soluğun özgür kaldığı o anda; Unutma, burada yollar kısalıyor göğe umutla bakınca. Bir yol buldum yürüyorum, bir yol yaptım kendime varacağım kapına.
Fahiş imla hataları yüzünden gerçekleşen eylem.
Çok basit sözcüklerin birçok insan tarafından yanlış kullanıldığına şahit olmak, üzücü durum. Hâlâ yani yerine yağni, eğlenmek demek yerine eylenmek sözcüğünü kullanan insanlar var. Bilimum değil bilumumumum dan geliyor.
Hayal kırıklığına uğruyorum, böyle basit hataları yapan insanları görünce.
Ve ben inanırım bazen bazı şeylere. kanadı kırık kuşun uçabileceğine, kırık aynanın gerçeği apaçık gösterebileceğine, kulpu kırık bardağın elde durabileceğine. gönül bağım var benim inandığım şeylere. parçalı bulutların yağmur müjdesi verdiği gibi gerçeğe. sırtı hançerli bedenin ayakta durabilmesine inancım var, küçücük ellerin büyüyüp çiçeklere can vereceğine, okyanusta ki dalgaların bir kumsalda çocukların yüzünü güldürmesine. tüm nihayetler gibi her sona nokta koyulmayacağına, kan akan yaranın izinin dahi silineceğine. esen rüzgarın devirdiği ağaçlara inanıyorum ben bazen; bir gün küçücük bile olsa yeniden rüzgara karşı koyabilmesine. uzun cümlelere ihtiyacım yok, tertemiz gökte yıldızlar gibi parlak, ellere sarılmış gibi sımsıcak, bir kez hissedilmiş, sonu gelmişcesine inanılmaz, koşarken durmuş bedende soluk soluğa unutulmaz.
Dünyanın sabaha dek hiç durmadan dönmesi gerek. güneşin pencereme doğması için, beni yeniden ayaklandıracak saatin çalması için, bir de suların avuçlarıma akması için. zaman hiç durmadan akmalı nefes alışlarımın peşinden. yeniden bir sebep bulana dek, aklımda ki soruların cevaplarını aramaktan yorulan zihnim ayaklarıma uzun bir yol bulana dek. içimde doğan niyete bir son olacak bu nihayet. yeniden her şeyi yoluna koyabilmek, bilmeden şarkılara eşlik etmek ya da kuşları gökte gözlerden kayboluncaya dek izlemek. kapalı gözlerin altında hepsinin hesabını vermek. dünya dönmeli gün doğana dek. ıslak sokaklar kuruyunca, dökülen yapraklar toprağa karışınca hatta yağacak yağmur bulutlarda toplanınca, bir son mutlak kalınca, ipler boynuma dolanınca bile. hiçlik soluğumda boğulunca, ses etmemek için durunca kalbim, güneş göğe dokununca, bir damla toprağa kavuşunca, gözlerim kararınca anlarım ki her şey yolunda gidiyor hala. dünya dönüyor karanlığın omuzları, zamanın sırtında.
yine yorgunum bu sabah
sanki bulutlar üzerime yüklenmiş gibi
omuzlarımda bir ağırlık
babam görse keşke şu halimi
dökülse dilinden, konuşsa birazcık
"sen mi taşıyacaksın bu dünyanın yükünü?"
"bırak, koş gel yanıma ufaklık." şiir battaniyenin altında
Atarlı bir başlık oldu ama bunları düşününce kendime hakim olamıyorum.
Kadının bir robot olarak görüldüğü ülkemizde bu zihniyet ne zaman değişir diye düşünürken, bayanların bir takım duygularını bahane ederek kısıtlanması doğrultusunda çoğu şirkette müdürlerin yüzde 90 nının erkeklerden olduğunu görüyoruz.
Kıyaslamak gerekirse her şey kol gücünden ibaret değildir. Kadınlar birçok özellikleriyle erkeklerden üstün.
En azından bu ayrımcılığın eşit seviyeye ulaştırılmasından yanayım. Fazlasını beklemiyorum. Pozitif ayrımcılık; hele ki onu uygulayabilecek bir zihniyet olmadığından sadece eşit bir yaklaşımı, kadınlara bu kadar hor görmeyin.
bkz: genelleme yapmıyorum. istisna da olsa bu zihniyete sahip insanlar da var.
Kibrini ve sorumsuzluğunu ailenden daha ön planda tuttun hep. Bunları hatırladığımda aklıma hep o günü getiriyorum. On yaşındaydım bir akşam markete alışverişe gittiğimizde, elimden tutmuştun. O günden sonra elimden bir daha hiç tutmadın. Beni hiç tutmadın. Bir tek kızın olduğumu hiç hatırlamak istemiyorum. Hayata bir sıfır geride başlamış olmama rağmen, yaptıkların ve yaşattıklarından ben çok ders aldım. O yüzden sana teşekkür ederim. Farkında olmadan bana iyilik yaptın aslında, bana kendi başıma nasıl ayakta duracağımı öğretmiş oldun...