dudağın üst kısmıyla burnun arasında kalan bölge. ilginç olansa bu bölgeyle alakalı dolaşan efsanevi bilgi. efsaneye göre bebekler doğmadan önce her şeyi bilirlermiş, cenneti ve ilahi yaşamı, hayatın anlamını, yaşayacaklarını ve kaderlerini fakat melekler bebek tam doğmak üzereyken bu bahsi geçen bölgeye parmaklarının ucuyla dokunup bu çukuru oluştururlar ve bu bilgileri unutmasını sağlarlarmış. yüzlerinde bu izi çok belirgin olarak taşıyan insanların hisleri daha kuvvetli olurmuş.. **
saçmalıklarından bir tanesi olmakla beraber şansını zorladığının göstergesidir..
merak ettiğim şey bir insan bu kadar mı odun olur.. bu nasıl bir mantıktır.. madem sevgilin var be kardeşim ne diye görüşmüyorsun.. yoksa sanala mı merak sardın diyeceğim fakat görüyorum ki sanalda da yeteneksizsin.. ee hatuna istediği ilgiyi nasıl göstermeyi düşünüyorsun o da ayrı bir merak konusu oldu çıktı..sonra vah efendim aldatıldım aman efendim terkedildim, ne kaşarmış ne bilmem neymiş der durursunuz artık.. ama geçti bor'un pazarı demezler mi insana be odun.. bakıyorsunuz hatun taş, odunda fena değil hani ama odun işte.. e be odun oğlum öküz de senelerce trene öyle baktı ama farkındaysan tren gelip gitmekte öküzde baktığıyla kalmakta.. allah odunları yontmak için uğraşanlara sabır versin çünkü bunları yontmak için bir şeyler anlatmaya çalışırsınız, göstermeye hani ilişki düzene girsin istersiniz bu mallar daha büyük tribal enfeksiyona girerler.. hiç elleşmeyin derim.. odun ne kadar iyi odun olursa olsun ve siz ne kadar yontmaya çalışırsanız çalışın en fazla iyi bir kalas elde edersiniz.. valla seçim sizin artık..
kafa dağıtmak için başvurulan sitelerden biridir ve çok faydalı gelir. resme yetenekli olan ya da olmayan kısacası herkesin bir arada eğlenmek için bulunduğu platform.. çok da zevkli..
alkolün zararlarından biri de aşırı alındığında notre dame ın kamburunu bile brad pitt olarak görebilme imkanı sağlamasıdır.. bu nedenle dikkatli olunması gereken bir durumdur.. fazlası zarar olan şeylerin başında geliyor.. yine de alkolik hareket engellenemez*..
yanLış insana verilen taviz veya ilgi sonucunda bu kişinin bunların kıymetini ve değerini bilmeyip, eline yüzüne ve hatta gözüne bulaştırmasıyla sonuçlanan olaylarda söylenen açıklayıcı mizahi cümledir.. ***
hayatta gördüklerimize aldanmamamız gerektiğini hatırlatan cümledir.. hayatta herşey göründüğü gibiyse tanrı bize neden düşünme yetisini verdi diye düşündüren sorunsaldır..
şimdiye kadar hayattan öğrendiğim en güzel şeydir.. gördüklerimizi yorumlarız sürekli.. yani tıpkı bir tiyatro gibi.. hani bize sunulan güzel bir oyun vardır.. izleriz kimi zaman güle eğlene, kimi zaman hıçkırıklara boğularak.. ama hiç bir zaman perdenin arkasına bakmayız.. orda neler olup bittiğini düşünmeyiz çoğu zaman.. halbuki kimbilir nasıl çıkıyorlardı sahneye oyuncular.. nasıl hazırlanmışlardı.. neden sürçmüştü dili.. bilmiyoruz.. önyargılı davranıyoruz çoğu zaman.. nedenleri sorgulamıyoruz.. sorgulamaktan kaçıyoruz belki de.. o an yüzümüzdeki tebessüm gitmesin, o an hiç bitmesin diye kaçıyoruz, erteliyoruz, yüzleşmek istemiyoruz ama kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülüğü yapıyoruz.. çünkü kendimizi kandırmaktan başka bir şey yapmıyoruz...
sevgilisinden ayrılmak isteyen fakat bunu insani bir dil yerine kendini özgü doğasıyla anlatan sevgilinin ayrıldıktan sonra yaptığı yüzsüzlüktür.. bir de karşısındaki insana vay efendim sen beni nasıl unutursun diyecek kadar yüzsüz olabilir bunlar.. **
krizin teğet geçtiğini söyleyenlere inat her geçen gün hızla çoğalarak artan işsiz insanların oluşturduğu topluluktur..
krizin teğet geçmediği, teğeti bırakın sürtünmekten beter ettiği, nereye gittiği belli olmayan, ucu bucağı görülmeyen, çaresizlikten ne yapacağını bilemeyen insanların oluşturduğu topluluktur.. her geçen gün yeni biri daha katılıyor bu kervana..** gittikçe çoğalıyor, bir türlü azalmıyor.. nerde, ne zaman son bulacak bilmiyoruz elbette.. herkesin temennisi bazılarına göre teğet geçen, bazılarına göre kullanılan ama her halükarda yine bizim içimize giren krizi bir an önce bertaraf etmek..
08.07.1989 da Türkiye istanbul'da dünyaya gelen disc jokey'in çok sürükleyici bir hayatı var..
istanbul Beyoğlu doğumlu olan Doğukan orta okula kadar Marmaris ve Bodrum'da büyümüştür. Orta okulu izmir'de bitirdikten sonra ailesiyle birlikte istanbul'a kesin dönüş yapmışlardır.. Tabiki Doğukan için bu dönüş iyi olmuştur..
Doğukan'ın müziğe olan sevgisi arkadaşları ile misket oynamaktan top koşturmaktan uzak tutmuş tüm arkadaşları oyun oynarken Doğukan plaklarla oynarmış.. *
Elektronik aletlere olan büyük merakınıda es geçmemek lazım hep elektronik eşyaların parçalarını birleştirir farklı farklı icatlar yapmaya çalışır ve sonunda yaparmış..
Aslında Doğukan'ın Disc Jokey olmasında ailesininde çok büyük etkisi var.
Babası Ankara The Club 20'nin müdürlüğünü yapmış, genç yaşta gece hayatıyla tanışan Doğukan için bu iş pek fazla zor olmamış..
2004 yılında GALATASARAY iletişim Teknoloji Müzik Akademisi Okulundan DJ Workshop ve Elektronik Müzik Workshop eğitimi görerek başarıyla iki ayrı diplomasınıda almıştır.
2005 yılına kadar irili ufaklı birçok club'te ve ev partilerinde çalarak kendini geliştiren Doğukan, 2005 - 2006 arası electronic Müzik dünyasının en önemli dergisi olarak kabul edilen disc jokey MAG'in her yıl düzenledigi yılın en iyi 100 Disc Jokey'i anketinde 50 bin kişinin arasindan Dave Clarke, Dave Seamon gibi bir çok ismi geride bırakarak 217.102 oy
alarak dünyanın en iyi 78. disc jokey'i arasina giren DJ Tarkan ile çalışmış..
Sevdiği Sound, House ve House'un türevleri..
Ancak genç disk jokey ortama ve istenen müzik tarzına göre her tür müziği insanları eğlendirerek keyifle çalıyor.
Artık hergün onlarca disc jokey'in çıkmaya başladığı ortamda sadece disk jokey olmak ona yetmiyor ve şu sıralar müzik üretmeklede ilgileniyor!
Çaldığı Yerlerden Bazıları:
the club 20 (ankara)
the club 20 (marmaris)
blackk (istanbul)
sapphire (istanbul)
keops (istanbul)
vento 34 (istanbul)
fox (istanbul)
last point (istanbul)
studio live (istanbul)
balans (istanbul)
olimpia (istanbul)
ozel gunesli cihangir lisesi (istanbul)
gate (istanbul)
kavanoz (istanbul)
orco (istanbul)
bianca (istanbul)
maximix (istanbul)
manastre (istanbul)
3days (istanbul)
orco (istanbul)
myday (istanbul)
gia (istanbul)
red house (istanbul)
apache (marmaris)
ucurtma (istanbul)
queen my rina (istanbul)
shaker (istanbul)
purple (istanbul)
cazgir (istanbul)
ixir (istanbul)
torro (istaunbul)
dolly (istanbul)
le secret (istanbul)
cupes (istanbul)
angel (istanbul)
era (istanbul)
home (istanbul)
electro buddha (istanbul)
milk (istanbul)
avrupa (istanbul)
hill side radio fg 93.7 (istanbul)
selale evleri (istanbul)
noir (istanbul)
kiraz (istanbul)
ayvalik kultur sanat gunleri IV (ayvalik)
canakkale toria fest. (canakkale)
elma kent (yalova)
nix otel (istanbul)
shaiika (istanbul)
salsanat (istanbul)
festanbul swimmingpool (istanbul)
sınava hiç çalışmadan giren ya da girecek olan öğrencilerin söylemleridir..
mesela : - ben mi sınava gireceğim yoksa sınav mı bana girecek.. dediğim olaydır.. *
sevgiliyle buluşulduğunda yenmesi durumunda kötü izlenimler yaratacak olan yiyecekler bütünüdür.. yerin dibine girmektense yememenin daha sağlıklı olduğunu düşündüren yiyeceklerdir..
örneğin:
- ketçaplı veya bol soslu spagetti..
- soğan ve soğanlı herhangi bir yemek çeşidi..
- gaz yapan yiyecekler..
metin uca'nın özel bir televizyon kanalında yayınlanan "metin uca'yla maydonoz" adlı programında sarf ettiği nadide cümle.. ayrıca tartışılmaya açık bir konu olduğunu düşündüğüm, politikacılarla mı yoksa politik acılarla mı uğraşıyoruz dedirten cümledir..
her türlü duyguyu barındıran aşkın genelde bize gösterdiği o hüzünlü yüzüdür.. bizi zaman zaman nedensiz hıçkırıkların savaşçısı yapıveren, bazı şeylerin değerini mikroskopla gösteren o gerçeksi duygudur..
murathan mungan'ın da bir yazısında konu edindiği gibi;
"karşımıza erken çıkmış insanları yolun dışına sürerken bir gün dönüp, onu deliler gibi arayacağımızı hesaba kattık mı hiç.. aşk her zaman cömert davranmaz bize..
tersine çoğu kez zalimdir.. her zaman aynı fırsatları sunmaz..
toyluk zamanlarını ödetir, hoyratça kullandığımız, eskitmeden yıprattığımız,
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün..
bir akşam üstü yanımızda kimsecikler olmaz; ya da olması gerekenler yanımızdakiler değildir.. "
mutluluktan deliye döndüğüm anlar korkar oldum artık..
o acımasız bedelini ödemekten yoruldum..
herşeyin bir bedeli vardı hayatta..
mutluluğun da bedeli verdiği sevinci gözyaşlarıyla geri almaktı..
her mutluluk sonrasında, üzücü olay yaşayışım meraklandırmıştı beni..
ta ki bunun da hayatın bir kanunu olduğunu anlayana dek..
ürkütücü ve yalındı.. tıpkı amazon ormanlarının bağrında yaşayan ağaçlar gibi..
önce güneşi görüp ardından yağmurlara teslim ediyorduk çaresiz bedenimizi..
ne zaman sevinsem şimdilerde, durup düşünüyorum..
sonra içim ürperiyor yine,
aniden annesinin elini bırakıp bilmediği bir sokakta kaybolan minik bir çocuk gibi..
biliyorum ki sen giderken sevgili, sebepsiz hıçkırıklar düğümlenecek boğazıma.. Cümlelerim iflasın eşiğinde debelenecek yine çaresiz.. Ve çaresiz gecenin soğuk teni işleyecek bedenime.. bir zamanlar ellerinle ısıttığın titrek kalbimin atışları zayıflayacak belkide.. belki de martılara eşlik edecek delici çığlıklarım gecenin karanlığında hüzünle.. şimdi gitme sevgili içimdeki çocuğun ağlayacak hali kalmadı..
saçlar her zaman bizi yansıtan, dış görünüşümüze bi tarz vermemizi sağlayan bir parçamızdır.. genelde övgü ya da yergi sebebi de olurlar.. kimi zaman " aa saçların harika olmuş canım bayıldım " gibi yorumlarla, kimi zaman da " peruk kafa, kıvırcık marul gibisin.. " gibi yorumlarla karşılaşmak kaçınılmazdır.. ve bu yorumlar çoğu zaman birer lakap olarak kalır ve öyle anılmaya başlarız..
aşkın tanımını yapan en güzel cümlelerden biri olsa gerek.. aşk ne sınır tanır ne de laf dinler..
aynı zamanda faruk nafiz çamlıbel'in firari adlı şiirinde geçer bu nadide cümle..
Firari
Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,
Sana kâfir dediler, diş biledim Hakk'a bile.
Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,
Kahpelendin de garez bağladım ahlâka bile...
Sana çirkin demedim ben, sana kâfir demedim,
Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin,
Yaşadın beş sene kalbimde misâfir demedim.
Bu firâr aklına nerden, ne zaman esti senin?
Zülfünün yay gibi çelik tellerine
Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
Sen bir âhû gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi tâkîb edecek.