arkeoloji bölümünde okuyan öğrenci, bilgisayar bölümü öğrencisine;
-abi size hackerlık öğretiyorlar mı?
+yok. peki size tarihi eser kaçakçılığı öğretiyorlar mı?
bu ülkede böyle bir hareket en çok trabzonlu'lara yakışır. kendilerine yakışanı yaptılar ve hiç şaşırtmadılar. faşistliklerinin hakkını verdiler, şimdi göğüslerini gere gere dolaşabilirler faşist, lanet şehirlerinde.
ergenekon denince susmak bilmeyen sözde hak savunucuları bu dava söz konusu olunca hemen susuyorlar. 1.5 yıldır mahkeme önüne bile çıkmadan hapiste tutulan ve gözaltı hapsi uygulanan seçilmişlerin hakkı elbet bir gün teslim alınacaktır.
8 yaşında kendi çapında gurbette olan, evi özlemiş çocuktur.
benim kaldığım yatılı da sitem şöyleydi: pazartesi sabah okula gelinir cuma okul bitiminde eve gitmek isteyen veli imzasıyla eve gider. yani velinin işi çıksa gelmese, sen hiçbir şekilde okuldan ayrılamıyorsun. tabi o zamanlar haftasonu okulda kalmak benim için haftaiçi çekilmeyen okulun hapishaneye dönüşmesiydi. ilk okula başladığımda yani 1. sınıfta hiç ev özlemi çekmezdim, zorluk yaşamazdım bu konuda. ama ne olduysa oldu; 2. sınıfta işler değişti okulda kalamaz oldum. yine bir pazartesi sabahı, sanki dünyanın en kötü sabahına kalkmışım gibi uyandım. evden ayrılmamının verdiği karın ağrıtıcı hisle beni ne kadar zorladıysalarda kahvaltı yapamadım, bir şey yiyemedim.yola çıktım babamla okula geldik. elime 500 bim tl tokuşturdu. arkasına bakmadan geri döndü . bende dokunsalar ağlayacak durumdaki halimle sınıfa gittim.
zaman geçmiyor saatlar günler gibi oluyordu...
her neyse bir şekilde dayanabildim, 2 gün geçirdim okulda. salı akşamı, aklıma çılgınca bir fikir geldi. okuldan kaçmak. bu fikir yaratıcı değildi belki(bizim okuldan kaçmayan öğrenci yoktu.) ama mutluluk vericiydi. akşam bulduğum 2. bir yastığı(daha sonraları bu yastık gözyaşlarıma mendil olcak.) koynuma aldım. ev ve anne hasretini onunla dindirmeye çalıştım.
kaçış günü:
sabah uyandığımda, akşam evde olacağımı farzettiğimden mutluydum.kaçış planını hazırlamıştım. öğle arası yemekten sonra herkes derse giderken ben yemekhanenin arkasındaki okul bahçesi duvarından atlayacak, özgürlüğe koşacaktım.
öğle arası oldu. yemek yemem 1.5 saati buldu.(500 kişinin olduğu yemek sırasında anca sıra gelebildi.) yemekten sonra, öğrenciler sınıflara gitmeye başlarken ben de atlayacağım yere odaklanmış uzaktan, atladıktan sonra yapacaklarımı düşünüyordum.neyse herkes sınıflara gitti ortalıklarda kimse kalmadı. bende duvara yaklaştım. zıpladım birinci seferde geçmeyi başardım duvardan. duvarın öbür tarafına geçtikten sonra yaşadığım duyguyu hala hatırlıyorum. öyle bir ferahlık mutluluk veren duyguydu ki.evimin olduğu köy okuldan yaklaşık 12-13 km uzaktı ben de yolda tanıdık kimse görmesin(okuldan kaçmak büyük utanç sayılıyordu bizim köyde. ama sadece bizim köyde utanç sayılıyordu. amk diğer öğrenciler rahat rahat evlerine kaçabiliyorlardı. bir bizde öyle değildi.) beni diye yoldan saparak yaya gitmeye kara verdim. bzim köyle okul arasında bir dere vardı, mevsim dolayısıyla suyun geçebileceğim seviyede olduğunu zannederek umursamadım dere engelini. yürüdüm dere kenarına geldim beklediğimden biraz daha fazlaydı susu. yüzme bilmiyordum yürüyerek geçebileceğim bir yeri gözüme kestirdim. okulun verdiği spor ayakkabıları ıslanmasın diye elime aldım. sırtımda çantam kendimi vurdum suya. vurmamala sürüklenmem bir oldu. ayakkabım elinden düştü, suda sürüklenirken yine elime geldi bir refleksle yakaladımonları. boğazıma kadar suya battım sürüklenirken kıyıya yaklaştım. bir güçle kendimi attım sudan. her yerim ıslak, perişan halde yol almaya ettim ettim. bir yandan alla'a sitem ediyor niye ben diye bir yandan da ağlıyorum.bu arada zaman akşamı bulmuştu. komşu köyün yolunu üstüne geldim. bir ses geldi. bekledim bir traktör geldi. bir adam vardı üstünde traktörün. beni gördüler acıdılar bana. köyümü sordular söyledim. beni eve götürmeye kara verdiler. yolda halimi sordular ne oldu sana böyle dedile cevap vermedim. köyün gelişine gelip bıraktılar beni. bu arada hava da karamıştı hafiften. köyden kimse görmesin diye köyüm yukarısından dolaşıp öyle eve gittim.
bahçe kapısına bir kaç metre kala ablam gördü beni şok oldu. babama dedi merakli geldi.
babam inanamadı. şaka yapma dedi abla. bu sesi duyduktan sonra içim ürperdi iyi şeylerin olmayacağını anldım. kafasını çevirdi beni gördü. çok sinirlenmişti . bir şey demedi. sessiz geçen bir gecenin ardından uyudum. sabah erkenden kaldırıldım.
- hadi okul, dediler. beni evin arkasına götürdü babam .ben gitmeyeceğim okula dedim ama nafile. sürükleye sürükleye götürdü. gitmeyeceğim diye direnmemle babamın beni dövmeye başlamsı bir oldu. dayak yiyordum ama gitmek daha kötü görünüyordu gözümde. en sonunda dayak yiye yiye gitmeye ikna oldum. beni o sabah derse yetiştirdi. öğretmenime de tembih etti buna göz kulak ol kaçmasını engelle diye.
bütün bunlar olmasına rağmen kaçtığımdan pişman değildim. ne de olsa bu gün perşembe şimdi geldim okula ve yarın eve gidecektim.
20 yaşına geldiğinde artık bir çeki düzen vermeye çalışır kendine, ciddi olmaya çabalar.
"artık her boka gülmemeliyim. benim yaşımdakiler askerde vatanı savunuyorlar."
"bir kızla seviyeli bir ilişkiye başlamalıyım. benim yaşımdakilerin çocuğu bile var."
tam da türkiye'nin ihtiyacı olan dizi. böyle günlerde uydurma hikaylerle yine insanların içindeki nefret tohumunu yeşertecekler.nerden mi biliyorum? daha önce de yapıldı böyle diziler hep aynı format ve senaryoyla devam edeceklerinden eminim. televizyon demek tekrar demek aynı şeyi ısıtıp ısıtıp yine önümüze getiriyorlar.
edit: ben demiştim...
asla dost olunmaz. fazla yakınlaşmak aşkı doğurur ki bu çoğu zaman karşılıksızdır.
erkek seni seviyorum der kıza, kız en çok buraya yakışan; 'ama ben seni arkadaş olarak görüyorum'cümlesini kullanır. o dostluk da yalan olur.
yanlış anlaşılmasın bu bir karalama değildir ama bunun gerçek olduğu da tartışılmazdır.
doğu'daki türkiyeli daha muhafazakar olmasından, batılı'nın ise sözümona "laik" takılmasından kaynaklanır. doğu''yu hor görüp onları aşağılayan batı türkiyeli'ler, daha laikliğin ne olduğunu bile anlamadan bu tür davranışlar sergileyebiliyor maalesef.
"ben başörtüsü takarsam cici devletim yıkılır" düşüncesinde olan özenti batılı kadın, başörtüsünü de tahammül edemiyor. islam dininin gereği olan başörtüsünü takmayıp müslümanım ben diye dolaşmak da ayrı bir tartışma zaten.