gençken benim de müzmin olarak uzun seneler boyu katlanmak zorunda kaldığım durum.
eee çocuklar evde aç, mamma... mamma! diye ağlıyor, baba yüreği sen de hassiktiri çekemiyorsun. patron da bakıyor, maşşallah aslanıma (eşşeğime) ne yük çekiyor be dedikçe işleri gazlıyor da gazlıyor. sanki dünyayı kurtaracaktık, kurtardık mı? nah kurtardık. şimdi çalışanlar kurtaracak mı? nah kurtaracak.
şimdi benim, bu zamanında acı verici tecrübemi anlatmamda düşündüğüm kıssadan hisse ne? bence şu: kendinizi genç hissediyorsanız çalışın anasını satayım. hem gereksiz dedikodulardan kurtulursunuz hem de her şey için esaslı bir bahaneniz olur.
bir tek kendiniz, sadece ve sadece kendiniz için canınız başka bir şey yapmayı çekiyorsa, patronunuza açıkça söyleyin ve bir süreliğine çalışacağınıza onu yapın, sonra pişman olmayın.
buraya kadar okuduktan sonra "la moruk sen de nerden çıktın, ne diyorsun?" diye düşünmeyin ve buna benzer mesaj atmayın. her ne kadar aranıza sızdıysam da ben daha gencim, en azından hissiyatım öyle.
doğru bir alışkanlıktır ve en az iki faydası vardır.
bir, yazarken insan kaslarını kullandığı için beyninde de bir kayıt açar unutmamak üzere; iki, buna rağmen unutsa bile yazdığı şeye rastladığında, eğer rastlarsa tabi, gereğini yapabilir.
iki buçuğuncu faydası da en azından bir arşiv oluşturur, ileride torunlarına anlatabilir.
özellikle belirli bir kat yüksekliğinden sonra betonarme bina çözümlerine oranla tercih edilemeyecek tutarlar harcanması gerekir ki bu da günümüzde neredeyse terkedilmesine sebep olmuştur. ilk yatırımının diğer seçeneklere oranla pahalı olması yanında korozyona karşı korunması da işletme aşamasında büyük maliyetlere yol açacaktır.
bunun yanında çelik binaların mimari yaşam çözümleri de alışılagelmiş malzemeler ile kolayca çözülemediği için bu da ayrı bir masraf kapısı açar.
özetle deprem şartlarında enerjiyi kolayca sönümlemesi açısından en uygun yapı çözümü olmasına rağmen alternetifleri içinde en pahalı çözüm olması yüzünden yaygın değildir.
ampulü açıp kapatan anahtar bozulmuşsa, yada o ampüle ait bir anahtar yoksa yada fişine ulaşmakta sorun varsa, işiniz bittiğinde ışığı söndürmek için yapılacak eylem.
dikkat edilmesi gerekli husus, ampulün sıcak olma ihtimaline karşı tedbir alınması gerektiğidir.
ertesi akşam açmak için hafifçe sağa bükmek yeterlidir.
askeriyede hizmete özel sahra talimatnamesinde geçtiğini duymuştum. buradan taşınarak halkımız (erkek nüfus) arasında genel kabul görmüştür. tabi orda "başa" maddesi yoktur. orijinali "asker yaşa, taşa oturmaz." diye hatırlıyorum.
akdeniz ülkelerinde her yıl 29 ocak civarinda 2-3 gün etkisi süren fırtına. öyle ki izmir'de bile kar yağacaksa ayandon fırtınası zamanında yağar.
denzicilerin de bu fırtına ile ilgili bir inanışları vardır. bu fırtına günlerinde denize çıkmamaya özen gösterirler. eğer çıkarlar ve geri dönemezlerse "cenabet" gideceklerini düşünürler, öbür tarafa...
hiç kimse düşünmez, aklına gelmez, akıl edemez ve düşünmemiştir ama dünya genelinde metrolarda o sarı çizginin çok önemli bir işlevi vardır. konumuzun kahramanı cesuryürek'in kafasına aracın aynası çarptığında allah muhafaza tipi de yamulabilir, yuvarlanıp raylara da düşebilir.
cesaretini daha anlamlı kulvarlarda göstermesini dilediğim, böyle yapıyorsa saygı gösterdiğim kişidir.
izmir'de fuar çevresindeki, alsancak ve fuar arasındaki, meydanlardan birine adını veren şehir. tabi ki lausanne'da yapılan anlaşmanın ardından ve yazılışı da "lozan" olarak.
bir nevi resmi tarih oluşturma, yerleştirme çabası olarak ortaya atılmış tez gibi duran ve beni çok meraklandıran iddia, diyelim.
şimdi tabi birisi iddialı bir şey söylüyorsa bunu da belgelerle ispatlamak zorunda. rahmetli ekrem akurgal'ın soyadı, kendisinin çok büyük emekler verdiği ve bizzat soyadını kendi seçtiği sümer'ce a: su, kur: ülke, gal: büyük'ten geliyor. şimdi bazı arkadaşlar sümerce kur'un dağ olduğundan bahsetmiş. e ben kime inanacağım? tabi ki belge gösterene. belgeden kastım bol miktarda sayfa dolduran şu demiş, bu demiş, şu şudur zaten, ingilizler de böyle der şeklinde yukarıda örneğini verdiğim salata değil tabi ki.
aklıma fransızlar'ın yıllar yılı cezayirli'lere siz ari ırktansınız, atalarınız sarışın fransızlardır ve de ingiliz'lerin pakistanlı'lara siz ari ırktansınız, ne mutlu size bu atalara sahip olmak martavallarını getiriyor bu okuduklarım.
konu açılmışken, türkler'in tarih sahnesine ilk çıkışlarına da "jean paul reux"nün "türklerin tarihi" kitabında okuduğum kadarı ile m.ö. 200'lerde çin kaynaklarında rastlandığını söyleyeyim.
bir heves aktive etmeye çalışıp, aktive ettikten bir kaç gün sonra şifresini unuttuğumdan aslında bloke ettiğim, sonra da kendi haline bıraktığım nokia cep telefonundaki kolaylık olarak eklendiğini düşündüğüm, benim için faydası olmamış olan menü fasilitesi.
rot ayarı ön tekerleklerin caster-camber ve toe in-toe out açılarının ayarlanmasıdır. bunun için alt takım tabir edilen parçaların sorunsuz olması gerekir.
balans ayarı ise lastiklerin radyal yönde salınımlarının dengelenmesi için yapılan ağırlık işlemidir.
ayakla kullanılan pedallarla çalışan bir org türüdür. orijinal olarak bir çin çalgısıdır. 18. yüzyılda fransa'da geliştirilerek batı dünyasında sınırlı kullanım alanı bulmuştur.