liseye kadar envai çeşit sınav yüzünden ders kitabından başka kitap açmanın sürekli vakit kaybı olarak empoze edilmesi. üniversiteye girince insan tabii maratondan çıktığı için kendini dağıtıp en az 2 yıl keyif yapıyor. hadi 3. ve 4. sınıflarda okudu diyelim, okul bitince de sabahtan akşama kadar it gibi çalışıp para kazanması gerektiği için, bütün gün yorulan birey eve gelip dinleniyor kitap okumak yine hayal oluyor.
başka bir batılılaşma örneği. amerika'da japonya'da da böyle ara ara sıralar oluyor. türkiye'de tek örneği olarak diablo 3 için taksim konseri verilmesi ve sıraya girilmesiydi bu iki olmuş. tamam gir sıraya bekle bir şey demiyorum da, ah be yavrum paramla rezil oluyorum niye diyorsun, o senin paran ile rezil oluşun değil, beynini kullanamayışından rezil oluşun. girmeyeydin sıraya olmazdın rezil. neyse kendinden akıllı telefonu alabildin mi bilmiyorum ama aldıysan bir daha böyle bi durum yaşamazsın. sen gitmek istesen de telefon "abi hele 1 gün daha bekle sakince git al, ilk gidip alana apple hisse vermiyo bak sen beni dinle apple'ın ciğerini bilirim ben!" diyerek durdurur.
orta okul zamanları açılıp sözlükte lise hayatı boyunca ezilip, itilip yine de yılmayıp bu günlere uğraşlar vererek gelip, şimdi hukuk fakültesinden mezun olmasına az kalmış yazar(lar) olarak, geçmişimi incelediğinde sözlük nicki dışında bir pişmanlığı olmayan yazarlar için af çıksa da tadından yenmese denilen hede.
edit: ha bu yazar akıllanmış mıdır? Hayır. Gidip Scarlett Johansson Hastasi diye yeni nick alır pişman da olmaz. **
adamı zaman zaman gerer, hız böyle bi geriler bi yukarı çıkar kafasına göre.
zaman zaman ise çok tatminkar olabilir, bir başlar 50-100-200-450-700'ü görür mest olursunuz.
zaman zaman ise adamı sinir eder, 1-2 dakika 700 ile giderken birden kendini 350 civarına sabitler.
yine de boş vakitlerde çok güzel bir uğraştır efenim.
hiç çaba göstermemek demeyelim de, kızlar da hani ufak bir tebessüm ederek çaba gösterip buluyor.
erkekler ise götlerini yırtsa bile çoğu zaman nafile.
Bir insanın doğru kişi olup olmadığını anlamak çok zor bence,
daha doğrusu onu sen anlayamazsın, adını getiremediğim bir takım hisler onun o olduğunu söyler,
o andan sonra ona bakışın artık değişir, bunu kendine itiraf edemezsin, sadece ona olan bakışın değişir.
Bir kimsenin arkadaşlığından çok keyif alıyorsundur, o gülmüyorken gülemiyorsundur,
o gülsün de, o içi parlayan gözler açığa çıksın, gözleri gözlerime değsin ve o iç huzuru yakalayayım,
ben de güleyim istiyorsundur, sürekli onunla vakit geçirmek istiyorsundur. onun sesini duyabilmek için aptal aptal bahaneler üretiyorsundur.
Peki, ne oluyor da artık sana bu arkadaşlık yetmez oluyor ?
Peki, ne oluyor da artık onun bir arkadaştan fazla olmasını istiyorsun?
Peki, ne oluyor da artık arkadaşlık sana yetmemeye başlıyor?
Peki, ne oluyor da artık onun yanında sadece arkadaş olarak kalmak, onun diğer samimi arkadaşlarıyla görmek
sana eziyet oluyor?
insanoğlu! Sana diyorum! Sen asla bu değişimleri kendine itiraf edebilecek kadar cesur olamadın!
Ben sana söyleyeyim! Sen o kişiye kendini aşırı kaptırıyor, onunla bir hayat paylaşmak istiyor,
onu hayatına ortak etmek, onun hayatına ortak olmak istiyorsun.
Peki bu neden oluyor? Ayrıca nasıl oluyor? Arkadaşın olan o kişinin gözlerine niye artık eskisi gibi bakamıyorsun?
Ayrıca onun manevi yönüne mi tutuluyorsun? Onun fiziğine mi? Bunu bile bilmiyorsun.
Ben biliyorum, maneviyatına. Eğer fiziğine aşık olsaydın bunu kolayca itiraf ederdin ve o kadar değerli olmazdı senin için
çünkü günümüzde bir insanın dışına aşık olmak, günümüz gençleri arasında utanç verici değildir, çünkü arkadaşlıklar gibi
aşklar da yüzeysel olmaya başlamış, sadece güzel bir kızın onun sevgilisi olduğunu alemlere duyurarak haz duymak isteyen
gençler ortaya çıkmıştır.
Dedim ya, itiraf edebilmen için fiziksel benliğine aşık olman gerek diye, itiraf edememen ise, onun maneviyatına aşık
olman demektir. Bu yüzden itiraf edemezsin çünkü, günümüz insanlığına "Onunla çok iyi vakit geçiriyorum ve fazlasını
istiyorum" dersen seninle dalga geçerler. "bıraksana yaaa" derler. Bu yüzden bu sözleri kendine de diyemezsin,
Ama o kişi senin için doğru kişidir, önüne iki seçenek gelir, ya duygularını belli edip karşı taraftan bir cevap bekler,
ya da arkadaş olarak yanında onu kıskanarak varlığına devam edersin.
Genelde hep ikinciyi seçmek durumunda kalırız.
Sebebiyse açık, Eğer ona olan hislerini açar, ve sonra ondan olumsuz bir geri dönüt alırsan, cidden duygusal açıdan
büyük bir yıkım olur, aylarca kendine gelemezsin onu kaybettiğin için, bu duygusal boşluk fiziksel acıya bile
sebep olur zaman zaman.
Olumlu yanıt alma umudu bir anda uzayda boşlukta uçuşunuza sebep olur.
Olumlu yanıt alma şansınız da vardır ancak doğru zaman çok önemlidir. Karşı taraf da arkadaşlığından yeterince
memnun olmuş ve güzel vakit geçiriyorsa, sanırım doğru an bu olmalı.
bir de iki arada bi derede durum vardır, siz ona belli edersiniz ama ne olumlu ne olumsuz yaklaşmaz size.
Bu daha kötüdür. "Acaba anlamadı mı?" "Anladı ama arkadaş kalalım diye anlamamazlıktan mı geliyor?"
"Anladı, ama benim acınası birisi olduğumu düşünüyor." gibi düşüncelere sürüklenir. işte o yüzden doğru kişinin
anlaşılması çok zordur, size bağlı değildir, insansındır, duyguların vardır, duygularında bir şeyler yaşarsınız,
birisini seversiniz, bu asla sizin elinizde olmaz. Ama bunlar açığa çıktıktan sonra hiçbir şey elinizde olmaz.
Ne kız bunu anlarsa eskisi gibi arkadaş olabilir, ne de erkek kişisi duygularını kendine itiraf ettiği zamandan sonra
kıskançlığıyla boğulduğu için eskisi gibi olamazlar.
işte bütün bu hislerin sebebidir belki de doğru kişi. belki de değil, doğru kişinin doğru kişi olduğu bence nötr bir durum. anlaşılması her daim imkansız olmuştur. sadece akışına bırakılmıştır. zaten o da doğru kişiyse ve seni doğru kişi gördüyse her şey kendiliğinden gelir. tek üzüntüm, doğru kişiyi bulanın hep tek taraflı olması, karşıdakinin senin doğru kişi olduğunu söylememesidir. yine de üstünden gelip arkadaş kalabilmek istersin, bunu zor bela da yaparsın ama kıskançlığın her daim çatışmalara neden olacaktır.
az evvel bir kaç hbbia başlığını görmem ile "yoksa..." oldum ama yeni gelen nesillerin, bu trolizm akımını bilmemelerini sebebiyle ona laf soktuklarını görmemle "oh" çekmem bir olmuştur.
en büyük iç burkan detay, net hatırlamadığın bir gecenin duygu patlamasıyla sonradan pişman olacağın şeyler yapıp yapamadığını bilememen. ve hiç kimsenin sana bir şey anlatmamasıdır.
karşısındaki zaten oturmuş ona bir derdini anlatıyor seni seçmiş, güvenmiş o an onu seninle paylaşmak istemiş, e zaten bahsi geçen kişinin de anlattığı şey umrundaymış, o zaman neyin çabası pezevenk.
bir de umrunda olmayıp, umrunda gibi davranan iki yüzlüler vardır ki o daha da fena.
o kadar yalnız olmak ki, hayatı grinin tonlarında yaşamak. hani hava yağmurlu olur, sabah kalkarsın etraf karanlıktır, kendine bir kahve yaparsın, bilgisayarı açarsın ve o karanlıkta bilgisayardan süzülen ışık eşliğinde kahveni yudumlarsın.
o kadar yalnız olmak ki, sevdiğin, sevildiğin insanların yanında bile onları kıskanıp somurtursun, onlar yanındayken bile onları özlersin
o kadar yalnız olmak ki, gecenin bu saatinde sevdiğin için yalanlar söyleyip hiç pişmanlık bile duymadan klavyenden bu satırlar çıkar.
o kadar yalnız olmak ki, ...
pokemonun ilk filmi.
6 yaşında falan. kapının önünde içerideki filmin korsanını satan bir tezgaz vardı. ailesi tarafından cd alalım sürekli izlersin sinema bir kez oluyor ama karar senin denilen er kişisi (bkz: ben) sinemayı tercih ettikten sonra filmi sinemada izlemiş, filmin çıkışında zırıl zırıl ağlayıp bir de üstüne filmin cd sini aldırmıştır.
öyle de olmalıdır zira. kadın en mahrem duyguların gardiyanıdır. kadın herkesin içinde kokusunu veren bir çiçek olsaydı zira
, etrafında ona kur yapan kuru kalabalık erkeklerden başka bir şey bulamayacaktır. bir çok birliktelik yaşayacaktır ama hiçbir zaman mutluluğu yakalayamayacak ve hep üzülen taraf olacaktır. belki onu bir kaç yıl hazla dolduracak, kendini popüler hissettirecektir ancak asla doğru ilişkiye sahip olamayacaktır. bu sözde tenha denilen kavram o kadının hayatını adayacağı, o kadın için hayatını adayacak erkektir. kadın kokusunu hiç belli etmeden beklerse, daha doğrusu çiçek, o çiçeği birisi illaki fark edecek, o çiçeği dalından yani ailesinden koparacak ve onu koklamak için alacaktır. kadın da onun doğru kişi olduğuna kanaat getirirse ancak kokusunu vermelidir.
geçmişte girdiğim ve sonuna kadar kişisel görüşlerimi bildirdiğim 1756 giriden sonra, bu girimi ben değil, bir bayan arkadaşıma doldurtma kararı aldım. neticede burası, hayat deneyimlerini biraz da espirilerle bezeyerek insanlara sunduğumuz bir platform. bir erkek olarak benim bu başlığa yazmam çok doğru olmaz, ancak buraya yazılacak bilgileri günü gününe takip eden yazar ve okur arkadaşlarım için benden bir kıyak olsun diyerek girizgahımı yapıyor, klavyemin kontrolünü arkadaşıma veriyorum.
-yanında bir kız arkadaşı varken başka kızların içine düşecek derecede kesmesi,
-gereksiz derecede kıskançlık yapması, giyime kuşama haddini aşacak derecede karışması,
-saçma sapan espiriler yapıp sonra anıra anıra gülmesi,
-Yanında otururken birden durup ufuk çizgisiyle uzuun uzuun bakışması,
-gülüp eğlenirken bir anda sıkılgan moda girip, üfleyip püflemesi,
-kendini dünyanın merkezinde sanması,
-birlikte geçirilecek bir miktar güzel zamanı parasından daha değerli görememesi.
aslında o kadar karışık olmayandır. sana itici gelen birisi dünyanın en büyük zeka ürünü esprisini ortaya koysa da tebessümle geçiştirirken, cilve yaptığı, ona çekici gelen er kişinin yaptığı espiri ne kadar avam sınıfı bir espiri de olsa gülmekten altına sıçıran kızlarımız yok değildir.