Ayrıca büyük şehirlerde görme engelli çocuklara gönüllü olarak dersler de verebilirsiniz. Dersaneler mevcut. Haftada iki gün. Bir bilemedin iki saat.
edit: internetten yaptığım bir araştırmayla engelsiz dersanenin sadece benim gittiğim dersane olduğunu öğrendim. O da Ankara'da. Istanbulda bile yokmuş inanabiliyor musunuz. Üniversitedeki arkadaşlar toplasip ısrar etse azıcık da greve girse her tarafa açılır bu dersanelerden. Bence başarabiliriz.
Meryem, furkan ve akif. Meryem görevlimizin kızıydı. Altı kardeşe sahipti. çok özenirdim meryeme. Yazları salçalı ekmek yerdik. Ali amca dağlardan adaçayı toplar, evine getirir ve bütün çocukları için demlerdi onu. Bina çocukları dahil. Meryem evlenmiş, yerini öğrenip bebeciklerini görmek isterim. Furkanla salıncakta saatlerce hiçbir şey konuşmadan sallanırdık. Furkan tıp okuyormuş. Çok zeki bir çocuktu zaten. Akif; aynı yaşta olmamıza rağmen boyu benim yarım kadardı. altı yaşlarında falandık. Sanki küçük kardeşimmiş gibi elinden tutup ona çikolata falan alırdım. Akif de öğretmen olacakmış. Ha bir de, muhabbet kuşumuzdu.
Geçen kış, çok sevdiğim bu adamın 1942 den kalma kitaplarını buldum. Param yettiğince aldım. Lisedeyken memleketimde tek bir kitabını bulamazken üstelik. Daha da duygulandıran şey ise içerisinde 1942' den kalma iki adet mektubun bulunması. Biri Kitabın sahibinin eşine yazdığı mektup, diğeriyse tagore' un kitabının türkçeye çevrilişine ettiği teşekkürü içeren mektup. Tagore nobel ödülünü alan ilk batılı olmayan şair ve yazardır. Ecevit belgeselinde Ecevit'in kendi sesinden okuduğu tagore şiirlerini duyabilirsiniz. Edit: meraklısına.
Memleketim. Mardinde doğdum, artvinde yürüdüm kayseride büyüdüm. Insanı birazcık şeydir ama ne diyor edip insan yaşadığı yere benzer. O yüzden ben de biraz şeyimdir.
Senin gözlerini
Dağlardaki çocuklara vereceğim;
Çayır çimen kokusu rüzgarlar dolusu Ocaklarda tüten hayal
Yıldızlı bir pencere bozkırın yoksulluğunda Haran’a açılan balıklı göl
Biraz anne, biraz kardeş
Çokça sevgili
Gözlerini senin, çocuklara
Sevsinler diye birazcık kendilerini…
Senin gözlerini
Çocuklara vereceğim kentlerdeki; Onurlu ve uzak Hilesiz ve çıplak
Bir su damlasından korunaksız
Ay ışığına ilmekler atan
Ebruli, derin
Bal kıvamında bir gizem
Biraz dost, biraz sitem
Çokça sevgili
Çocuklara, gözlerini senin
Sevsinler diye birazcık başkalarını…
Senin gözlerini
Evlerdeki çocuklara vereceğim; Bulanık, huysuz
Kirpikleri odalarda kıvrım kıvrım yollar Halkalanmış acı su
Bir kısılmış bir çözümsüz rüzgar
Biraz öfke, biraz naz
Çokça sevgili
Gözlerini senin, çocuklara
Sevsinler diye birazcık ömürlerini.
Hiç bir şey saklamadan hayatımı apaçık önüne serdim. Bu yüzden çözemiyorsun beni.
Eğer hayatım sıradan renkli bir taş olsaydı Onu yüz parçaya bölebilir ve boynunda taşıman için ondan sana bir kolye yapabilirdim. Eğer o yuvarlak, kokulu sıradan küçük bir çiçek olsaydı, onu hemen tutup koparabilir ve saçlarına kondurabilirdim.
Eğer hayatım yalnızca bir zevk anı olsaydı, huzurlu bir gülümseyişte belirebilir ve sen onu o anda çözebilirdin. Eğer o yalnızca bir keder yumağı olsaydı, berrak gözyaşlarıyla sırrını sessizce açığa vurabilirdi. Ama benim hayatım sana olan aşkımdan başka bir şey değil. Ey benim en sevdiğim; zevkim ve cezam sınırsız Yoksulluğum ve zenginliğim sonsuz... Kalbim, kendi hayatın gibi hemen yanı başında duruyor.
Ama sen, hiç bir zaman bütünüyle anlayamayacaksın onu.