oysaki kızın bundan haberi bile yoktu sonra söylediğinde kız doğruyu inanmadı çocuk,şaşırdı..
sonra konuşmaya başladılar..
herşeyden hemde ne var ne yoksa konuştular.acılarından,tvdeki reklamdan,eski aşklarından,başına gelen günlük olaylardan...
rapor verir gibi hergün anlatıyorlardı birbirlerine herşeyi...
çocuk beni en yakın arkadaşımdan bile iyi tanıyosun artık dedi bigün.
bi gün kız arkadaşının biriyle çıktığını öğrendi ona anlattı,o da sana oyun oynamış dedi(aslında kim kime oyun oynuyordu).
bi diğer gün çocuk msnde biriyle tanıştım en büyük zevkin ne diye sordu bende ... la konuşmak dedim,kızda sevgilinmi dedi,bende allah sonumuzu hayır etsin dedim dedi.
sonra çocukta ondan üç dilek diledi.
kız çocuğun doğum gününü kutlamıştı 12 yi geçe..çocuk ilk kutlayan sen oldun bunu hiç unutmıycam demişti.
kız mutsuzken çocukta mutsuz oldu.
çocuk mutsuzken kızda mutsuz oldu.diğerinin sıkıntısını öbürüde paylaştı.
sonra bigün çocuk benim kuşlarım var dedi,kız galiba onu bişeyde kırmıştı çok ama nedenini bilmiyordu.(hala da bilmiyor)
ama çocuk hiç söylemedi.o benle ölene kadar sır olarak kalcak dedi.
bi gün çocuk arkadaşıyla kavga etmişti kıza anlattı çözüm aradılar.???
kız farkına varmadı çocuğun onda alışkanlık yaptığını... onunla konuşmadan duramadığını...
onun için bir çok şeyden vazgeçtiğini söyleyemedi çocuğa.(hemde hiç) çocukla kız tanıştı bi gün...
kız giderken ne kadar heyecanlandığını hazır olduğu halde hemen gidemediğini söyleyemedi hiç!!
konuşacak bişey bulamadılar hiç...(ama genede çok şey konuştular).
kız kitaplarını alıp çocuğun rüyasına gircekti... çocuk kıza kek yapcaktı,hemde... sonra çocuk bi gece ben artık pes ediyom dedi ve onu çok isteyen kızla çıkmayı kabul edeceğini söyledi kıza,çok istedim ama olmadı dedi. kıza sen bana seni sevenle mutlu olabilirsin demiştin dedi(kız pişman oldu öyle bir şey dediğine çocuğa)kız gözünden yaş aka aka ona yanıt verdi,istiyosan git dedi...(ruhunun ne kötü olduğunu kimse bilemedi). kalbinin ne kadar kırıldığını o anda çocuk hiç göremedi...(göstermediki kız). kız ona itiraf etti hoşlandığını ama çocuk olmaz ben nasıl derim arkadaşıma dedi.(ne demesi gerekiyosa??). sonra çocuk gitti diğer kıza söyledi. yine konuştular sonra ama eskisi gibi değil.(büyü bozulmuştu bi kere) artık çocuk kıza sana kek yaparım demiyodu... sonra karşılaştılar bi gün çocuk ona baktı uzun uzun ,kız bakamadı,ama çocuğun baktığını biliyordu.. çocuk iyiki karşılaşmışız dedi.. bigün kamera açmıştı kızda çocukta ayrılamadı kız... kız çocuğa el sallada çıkayım artık dedi,çocuk sallamam o zaman gidersin dedi. sonra bi gün ayrıldım dedi çocuk. kız sevindi için için ama sonra öğrendi ki bitmemiş..kız farkına varmadı ne kadar sevdiğini hiç... vardığındaysa itiraf etmek için çok geç kalmıştı. çocuk kaçmıştı ondan... zamana ihtiyaç war demişti çocuk ve hikaye sonlanmadan bitmişti.. belki gelseydi çocuk kız gene kabul etmiycekti ama... kız merak ediyor şimdi acaba çocuk onu hala düşünüyormu diye (??) ve hala umursuyormu diye...hala aklının bi yerinde yeri varmı diye... kız sadece merak ediyooo... ve kız artık biliyor düş sona erdi...
o gider bakakalırsın ardından..onunla ilgili her şarkı her yer acı verir artık sana..yeni bir başlangıç ağır gelir..artık ne sen nede o masum değildir..kardelen olmak bir işe yaramaz,bu sıradanlıkta...çekip gidemezsin (o ise yeni bir hayata başlamıştır), kendine bir sığınak bulursun..ama bazen hala canın acır!
Şüphesiz ki yaşamı tersten yasamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı ?
Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içersinde, herkes karsınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette.Tabuttan doğruluyorsunuz, yaslı, olgun ve ağırbaşlı olarak.Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar,çocuklar torunlar hepsi hazır.Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz. Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor,aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev..Altmışlı yaşlara kadar her şey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak ise başlıyorsunuz. Herkes karşınızda elpençe divan...Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....Aman ne güzel günler başlıyor...Derken bir gün patron size artık Üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada Babanız ortaya çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, işi bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun..."
Keyfe bakar misiniz ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor.Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, Diskotekler, Kızların sayısı artıyor. Derken Anne ve Babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık....Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" diyorlar...Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz. Derken Anneniz bir gün size süt verme
kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze seklinde hazır.
Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık,yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Ve günün birinde müthiş bir olayla hayatiniz bitiyor....
Kadinlar agactaki elma gibidir. En iyileri en ust dallarda bulunur.
Erkeklerin cogu dusup incinmekten korktuklari icin ust dallara uzanmak istemezler. Onun yerine yere dusmus curukleri toplarlar
cunku onlari elde etmek daha kolaydir. Yukaridaki elmalar ise kendilerinde ararlar sucu ve sorarlar, nerede hata yapiyorum diye.
Aslinda gercekten hatasiz ve muhtesemlerdir. Sadece dogru erkegin ortaya cikip cesaretini ve yuregini toparlayip o ust dallara ulasmasidir butun olay.
Erkekler ise ...
erkekler ise iyi birer sarap gibidir. Koruk olarak baslarlar, mayhos ve tatsiz...
Kadinlar tarafindan canlari cikana kadar çignendikten sonra ancak bir yemegin yaninda gidecek kadar tatlanirlar...
Leonardo Da Vinci 'Son Akşam Yemeği' isimli resmini yapmayi düşündüğünde büyük bir güçlükle karşilaşti...
Iyi'yi isa'nin bedeninde, kötü'yü de isa'nin arkadaşi olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren yahuda'nin bedeninde tasvir etmek zorundaydi...
Resmi yarim birakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladi. Bir gün bir koronun verdiği konser sirasinda,korodakilerden birinin isa tasvirine çok uyduğunu fark etti.
Onu poz vermesi için atölyesine davet etti,sayisiz taslak ve eskiz çizdi.
Aradan 3 yil geçti. 'Son akşam yemeği' neredeyse tamamlanmişti,ancak Leonardo Da Vinci henüz yahuda için kullanacaği modeli bulamamişti....
Leonardo'nun çaliştiği kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressami sıkıştırmaya başladi.günlerce aradiktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmiş genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldirim kenarina yiğilmişti.leonardo yardimcilarina adami güçlükle de olsa kiliseye taşimalarini söyledi çünkü artik taslak çizecek zamani kalmamişti.
Kiliseye varınca yardimcilar adami ayağa diktiler.zavalli,başina gelenleri anlamamişti.Leonardo adamin yüzünde görülen inançsizliği, günahi, bencilliği resme geçiriyordu...
Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açti ve bu harika duvar resmini gördü.
Şaşkinlik ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi: 'Ben bu resmi daha önce gördüm...
''Ne zaman?' diye sordu Leonardo Da Vinci, o da şaşirmişti. 'Üç yil önce' dedi adam.. 'Elimde avucumda olani kaybetmeden önce. O siralarda bir koroda şarki söylüyordum, pek çok hayalim vardi, bir ressam beni isa'nin yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti...'
Iyi ve kötü'nün yüzü aynidir...
Her şey insanin yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır...
PAULO COELHO
1-bir zürafa buzdolabına nasıl sokulabilir?
buzdolabı kapağını aç , zürafayı sok,kapağı kapat!
(bu soru sizin basit şeyleri gereksiz yere zorlaştırıp zorlaştırmadığınızı sınıyordu.)
2-bir fil buzdolabına nasıl sokulur?
yanlış cevap:kapağı aç,fili dolaba sok.kapağı kapa.
doğru cevap:kapağı aç,zürafayı dışarı çıkar,fili içeri sok,kapağı kapa.
(bu soru,sizin yaptığınız eylemlerin getireceği sonuçları düşünüp düşünmediğinizi saptamaya yönelikti.)
3-ormanlar kralı aslan bir hayvanlar konferansı düzenliyor.bir hayvan hariç bütün hayvanlar bu konferansa katılıyorlar.konferansa katılmayan hayvan hangisi?
doğru cevap:fil!fil hala buzdolabında bildiğiniz gibi.
(bu soru da hafızanızı sınıyor)
tamam,bu üç soruyu yanlış cevaplamış olsanız bile yeteneklerinizi ispatlayabilmek için son bi şansınız daha var!
4-timsahların yaşadığı bir nehirden geçmen gerekiyor.ne yaparsın?
doğru cevap:karşı tarafa yüzersin.
neden?çünkü bütün timsahlar hayvanlar konferansında.(bu soru,yaptığın hatalardan ders alamadığını sınıyor!)
Kelebek
Haklıydın aslında tanımalıydım seni
Haklıydın aslında aşk olmazdı
Yağmurdun izinden tanımıştım sesini
Yanlızlık kalp kırık yağmur sonrası şimdi
Korkmazdım hiçbirşeyden aşk geldi
Gurur bir öldürdü bir diriltti
Seni bekledim bütün gece
Kapımı çalan sen ol diye
Kelebek nasıl döner eve
Yeter ömrüme bir gün bile
Aslında zamansız oldu bu gidiş
Aslında karşıma çıkman hataydı
Yağmurdun izinden tanımıştım sesini
Yanlızlık kalp kırık yağmur sonrası şimdi
Korkmazdım hiçbirşeyden aşk geldi
Gurur bir öldürdü bir diriltti
Seni bekledim bütün gece
Kapımı çalan sen ol diye
Kelebek nasıl döner eve
Yeter ömrüme bir gün bile
Kaçamak yaşıyoruz.Herşeyden ,bazen kendimizden bile
kaçıyoruz.Duygularımızı paylaşmak nedense zor geliyor bize.Kendimiz
bile yaşayamıyoruz ki...Hep içimize atıyoruz
sevgileri,hüzünleri,mutlulukları. Bağırıp çağırıp hani derler ya
''bardaktan boşanırcasına yağan yağmur gibi'' ağlayamıyoruz bile.
Utanıyoruz...Kızgınlıklarımızı hep içimize atıyoruz. Aslında
kendimize kızıyoruz. Karşımızdakinin hiç suçu yok ''sadece o O'nun
düşüncesi'' diyemiyoruz.Gördüğümüz her iyilik ve kötülüğün bizden
kaynaklandığını anlayamıyoruz.Volkanlar patlıyor içimizde
söndüremiyor gözyaşlarımızı içimize akıtıyoruz.
Görmüyoruz...kör değiliz sadece bakıyoruz.Çevremizdekileri
sadece hareket eden birer obje olarak değerlendiriyoruz.Doğan güneşin
sıcaklığını ,rüzgarın getirdiği okşamayı,kuş sesindeki canlılığı ve hayatı
hep kaçırıyoruz.Ruhumuzu bi yerlerde bıraktık ,bulamıyoruz...Çok
hızlı gidiyor,dinlenemiyoruz.Herkes ama herkes, herşey üstümüze
üstümüze geliyor...Korkup kaçıyoruz.
Sevemiyoruz...Sevgilerimizin bile sebebi çıkar ilişkisine dayalı.Hep
bir şeyler bekliyoruz karşımızdakinden .Peki... Ne
veriyoruz..?.Arkadaşlığı bile beceremiyoruz.Bazan bir merhaba
demek bile zor geliyor.''O bana dün selam vermemişti ben neden vereyim''
bile diyebiliyoruz.Aslında kendimizle inatlaşyoruz.Egomuz daima
üstün geliyor.Sebebini bilmiyoruz.
Düşünmüyoruz.geleceğimizi,geçmişimizi içinde bulunduğumuz anı
bile düşünmüyoruz.Hep gel geç ilişkilerde gözümüz.Hep başkası
olmakta...Kendi benliğimizi kaybettik.Tanımıyoruz içimizdeki beni.Ne
istediğimizi ne beklediğimizi bile bilmiyoruz.Kendimizden bile
kaçıyoruz. Yüzleşemiyoruz kendimizle...Eleştiride dozu kaçırmaktan
korkmuyoruz ama kendimize yöneltilen eleştirileri saldırı olarak
algılıyoruz.Hayatın tüm yanlışları hep bizim dışımızda...
Bir tebessümü bile çok görüyoruz karşımızdakine.Bilmiyoruz, aslında o
çok gördüğümüz tebessümün kendimize verdiğimiz en değerli hazine
olduğunu...
Hayatta herşey size bağlı.Sen istersen dünya daha güzel.Sensin tüm
güzellikleri yansıtan. Diğer olan biten herşey sadece araç.Yani sen varsan
herşey var.Kendini tanımaktan geçiyor herşey.Bir tebessümle başlıyor
güzellikler.Sabah yataktan kalktığında aynada kendine tebessüm et ve
Günaydın dileklerini ilet kendine...Gözlerini kapat hayatın seslerini
dinle.Yeni bir gün,her yeni gün seninle birlikte var.Ruhun bir yerlerde
seni bekliyor.Bul Onu. Hisset tüm hissettiklerini.Bak nasıl değişecek
hayat...