10 yıldır zam almayan araştırma görevlisi ve yardımcı doçentler tarafından twitter'da günlerdir yürütülen ve destek bekleyen, malesef hala yetkililerin hiç bir tepki göstermediği cevap vermediği kampanya, mesaisi bitmeyen bir meslek dalı olarak araştırma görevlilerinin 2.250 tl maaş alması ayıp olarak bu ülkeye yeter. #akademikzam sahip çıkalım.
(bkz: tanrı'yı bilmenin imkan ve mahiyeti) kitabının yazarı felsefeci. sağlam mantık bilir, kant'ı iyi eleştirir, bahsi geçen kitabı mutlaka okunması gereken insandır.
Çığır, Fikir, Sanat ve Edebiyat dergisi.
Hıfzı Oğuz Bekata tarafından 1 Ocak 1933 - 1948 yılı sonu arasında toplam 193 sayı halinde çıkarılan aylık gençlik, fikir ve sanat mecmuasıdır.
Küresel ve Bölgesel Perspektiften Suriye Sempozyumu 2
Suriyedeki halk ayaklanmasının üçüncü yılına gireceğimiz bu günlerde, yaşanan olaylar hakkında istanbul gençlerinin bilgilenmeleri ve kafalarındaki sorulara cevap bulabilmeleri amacıyla, bu yıl 2.sini düzenleyeceğiKüresel ve Bölgesel Perspektiften Suriye Sempozyumu nu; alanında uzman konuşmacılarla Suriye'yi sosyo-ekonomik, küresel, hukuksal ve bölgesel boyutlarıyla ele alarak 23 Mart Cumartesi günü istanbul Şehir Üniversitesi Batı Kampüsünde gerçekleştirecektir.
Etkinlik detayları ve program akışı:
10:30 - 11:30 Açılış
11:30 - 12:45 Sosyo-ekonomik Boyutlarıyla Suriye Krizi
12:45 - 13:15 Kahve arası
13:15 - 14:30 Küresel Boyutlarıyla Suriye Krizi
14:30 - 15 :15 Yemek Arası
15:15 - 16 :30 Bölgesel Boyutlarıyla Suriye Krizi
16:30 - 17: 00 Kahve Arası
17:00 - 18:15 Hukuksal Boyutlarıyla Suriye Krizi
18:15 - 18:30 Kapanış
SOSYO-EKONOMiK BOYUTLARIYLA SURiYE KRiZi (SOCIOECONOMICAL PERSPECTIVE)
-Prof. Dr. Mehmet Altan*, Ekonomist (Economist)
-Salem Al Meslet, Suriye Ulusal Konseyi Yardim Birimi Komitesi Baskani- Suriye Ulusal Konseyi Sozcusu (Head of Humanitarian Comittee in National Coalition of Syrian Revolution and Opposition Forces - Spokesman of Syria National Council)
-Khaled Khouja, Is adami- Suriye Turkmenleri Birligi (Businessman Syria Turkmen Component)
-Salah Al-Den Al-Hamwi, Hama Yerel Meclisi Uyesi (Local Council of Hama)
KÜRESEL BOYUTLARIYLA SURiYE KRiZi (GLOBAL PERSPECTIVE)
-Samir Nashar, Suriye Ulusal Konseyi Üyesi (National Coalition of Syrian Revolution and Opposition Forces)
-Nizar Al Hrakey, Suriye Katar Buyukelcisi (Syrian Ambassador to Qatar)
-Nuh Yılmaz, Gazeteci yazar- Siyasi Analist (Political Analyst Journalist Academic)
-Ayşe Sözen, AB Bakani Danismani, Disisleri Bakanligi Stratejik Arastirmalar Merkezi Danismani (Chief Advisor of EU Minister - Advisor of Strategical Research Center of Foreign Affairs Minister)
BÖLGESEL BOYUTLARIYLA SURiYE KRiZi (REGIONAL PERSPECTIVE)
-Prof. Dr. Samir Salha, Gaziantep Universitesi Hukuk Bolumu Dekani-Ortadogu Uzmani (Gaziantep University Dean of Law Departmen Middle East Expert)
-Turan Kışlakçı, Anadolu Ajansi Arapca Bolumu Koordinatoru (Coordinator of Anatolian Agency Arabic News)
-Osman Atalay, iHH Yonetim Kurulu Uyesi-Suriye Masasi Sorumlusu (IHH Executive Board - Syria Representative of IHH)
HUKUKSAL BOYUTLARIYLA SURiYE KRiZi (LEGAL PERSPECTIVE)
-Prof. Dr. Hasan Köni, Istanbul Kultur Universitesi Uluslararasi Hukuk Kursusu Baskani (Istanbul Kultur University Head of International Law Lectern)
-Muna Mustafa, Suriye Ulusal Konseyi Hukuk Komisyonu Uyesi (Legacy Committee of National Coalition of Syrian Revolution and Opposition Forces)
(bkz: aşıklar sultanı) veya (bkz: sultan-ul uşşak)
Ömer b. Ali b. Fârız el-Mısrî, sûfî şâirler içinde en meşhuru ve bilinen isimlerden biridir. 1182 yılında Kâhire'de doğmuştur. Zamanındaki âdet üzere hadis ve fıkıh tahsîl etmiş, fakat daha sonra tasavvufa yönelerek Mukattam Dağına çekilmiştir. Bir ara Mekke'ye gitmiş, orada bir süre ikâmet ettikten sonra Kâhire'ye dönmüştür. 1235 senesinde vefât etmiş ve Mukattam Dağının eteğinde, tüm şehre hâkim bir manzaraya sâhip, sâkin bir bahçede defnedilmiştir.
Günümüze ulaşan ve pek de hacimli olmayan dîvânı, dünyâ edebiyatının şâheserlerinden sayılır. Özellikle yazdığı bir kaç kasîde, kendisinden bile meşhur olmuş, günümüze kadar okunmuş, okutulmuş ve onlarca defa şerh edilmiştir.
ibn Fârız, açık bir vahdet-i vücut taraftarıdır. Şiirlerine asıl renk veren unsur budur. Bu sebeple hem hayatında hem de ölümünden sonra ağır eleştirilere uğramıştır.
1-Kendisiyle konuşan, irtibata geçen, mail yazan, telefon açan, espri yapan, gülümseyen her kızın-kadının, kendisine ilgi duyduğunu, vermek istediğini, hatta ona aşık olduğunu, evlenmek istediğini zanneder.
2-Olayları ve insanları şöyle yorumlar: iyi-kötü, ahlaklı-ahlaksız, siyah-beyaz. Detaylı ve farklı düşünme yeteneği yoktur.
3-Kadınları şöyle ayırt eder: Çalışan kadın feministtir, kışkırtılmıştır, erkeklerin iş-yerlerini kapmıştır, ahlaksızdır, erkek amirlerin kucağındadır, asla iflah olmazdır, Cehenneme gidecektir. Evde oturan kadın mübarektir, çok hanım-efendidir, asla erkeklerle görüşmez, hiçbir yabancı erkeğe ilgi duymaz, hayal kurmaz, çocuklarını çok iyi terbiye eder(!), çok iyi ahlaklıdır, asla inatlaşmaz, huysuzluk yapmaz, mutlaka Cennete gidecektir.
4-Yabancı dil bilmez. Bilse de, yabancı kız tavlayabilecek kadar bilir. Yabancı kızla evlenip, onun 20 sene içinde Müslüman olmasını bekler.
5-Temel hastalıkları: Melankolik psikoloji, tembellik, eğlence düşkünlüğü.
6-En çok uğraştığı alanlar: Porno film izlemek, haklı olmak, herkese üstün gelmek.
7-Evlenmek için ev-kızını tercih eder. Kültürlü-meslekli-okumuş bir kızla evlenmekten korkar. Bilgisiz-kültürsüz bir erkek, bin kelime hazinesiyle hanımını nasıl ikna edebilsin, nasıl geçinebilsin ki? Konuşmayı ve uzlaşmayı sevmez, nefsine çok ağır gelir. Kısa komutlarla, emirlerle, tehditlerle ömür boyu geçinebilir. Suskun duran, bacaklarını ayıran, sorgulamayan, basit bir kadın yeterlidir.
8-Genelde 40 yaşında 5 vakit namaza ve 30 gün oruca başlar. 40 yaşından sonra Hacca gidip, affolmak ister.
9-Kadınların ahlakı-namusu hakkında dedikodu etmeyi çok sever. Hangi kız kaşar, ahlaksız, fahişe çok iyi bilir.
10-Evlendiği kadını kendi malı gibi görür. Boşanmak isteyeni ölümle tehdit eder.
11-Kendi aile ve akraba hanımlarının pek namuslu olduklarını kesin olarak bilir. Kendi akraba-hanımları haricinde, tüm kızlar-kadınlar fahişeliğin eşiğindedirler.
12-Tüm kızların fahişeliğe eğilimli olduğunu, çeşitli erkeklerle ilişkiye girmek istediğini, dışarıya çıkarlarsa ahlaksız olacağını düşünür.
13-Kadınların mutlaka bir erkeğe ve paraya ihtiyacı olduğunu zanneder.
Evlendiği kadını da parayla elinde tutabildiğini düşünür.
14-Ömrü boyunca baştan-sona okuyabildiği kitaplar 5 tanedir. Sadece birkaç konuda kitap okur: Siyonizm Tuzağı, Osmanlı Tarihi, islamda kadın, Batının Katliamları, islamda haramlar ve helâller.
15-islam hakkında bildikleri sınırlıdır. Yaz tatilinde Kurân Kursundan kaçıp, arkadaşlarıyla gezmiştir. Babasıyla yıllarca camiye gitmiştir ama hiçbir dini duygusu gelişememiştir. Çünkü babası da yüzeysel-vasat bir Müslümandır, oğluyla derin, kaliteli sohbetler edememiştir. 32 farz, imânın ve islamın şartlarını bilir. Gusl abdesti alabilir, bu da cenabetken çarpılırım, ağzım-yüzüm yamulur diye korktuğundan, çok hevesli olduğundan değil. Genelde 5 hadisi ezbere bilir. Birkaç yazar abisinin, hoca-efendinin çizgisinden gider, diğerlerini lanetler.
16-Ahlakın sadece cinsellikle alakalı olduğunu zanneder. Namus kavramı da sadece kadınlar içindir. Erkeğin zinası affolur, kadının zinası affolmaz(!).
17-Parasıyla, sosyal-statüsüyle, yakışıklılığıyla her kadını elde edebileceğini zanneder.
18-Annesi melektir, tüm kadınlar şeytandır.
19-Düşünce tarzı: Batı ahlaksızdır, vicdansızdır, aileler dağılmıştır. Doğu iyi ahlaklıdır, vicdanlıdır, aileler birbirlerine çok bağlıdırlar(!).
20-Vıcık vıcık duygusaldır, yüzeyseldir. Aşkı çabuk söner. Duygularını geliştirme, çeşitlendirme yöntemlerini bilemez. Bilse de uygulamak istemez.
21-Her zaman kadınları suçlar. Her kötülüğün sebebi kadınlardır.
Kültürlü olmadığından hanımına sözünü geçirtemez, tehdit ve şiddet ile istediğini yaptırır.
22-Tahammülsüzdür. Çabuk sinirlenir. Küfreder.
23-Güzel ve taze kızla evlendiğinde mutluluğu garantiledim zanneder.
24-En kültürsüz Avrupalı kadına bile çok değer verir. Avrupada yüzüne bile bakılmayan, sıkıcı sayılan ortalama kadınların, dünya güzeli hanımefendi olduğunu zanneder. Zaten kültürlü bir Avrupalı kadın, ortalama oryantal erkek tipine pek hayranlık duymaz. Saygı duysa, sevse bile, birkaç ay içinde oryantal erkek tipinden nefret eder.
25-Sadece erkek olarak dünyaya geldiği için, kendisine saygı duyulması gerektiğini düşünür. Kadınların zekaya, kültüre, iyi ahlaka saygı duyduğunu asla anlamak istemez. Anlasa da kabullenemez, çünkü nefsini terbiye etmek inanılmaz zor gelir buna.
Türk erkeklerinin en az yüzde 65i böyledirler. Her kesimde, her yaşam tarzında bu tip erkekler mevcuttur. Zengin-fakir, çirkin-yakışıklı, genç-yaşlı, laik, anti-laik, ilkokul veya üniversite mezunu diye ayırd etmeye gerek yok.
Standard Türk erkeği yapımı budur. Ortalama zeka, ortalama dini duygular, ortalama kültür, basit düşünce tarzı. Ortalama bir yaşam tarzı Gelişme sıfır!
ÇÜŞKA BÖREĞi
GEREKLi MALZEMELER:
500 gram lor
500 gram süzme yoğurt
9 adet kırmızı biber
1 bağ dereotu
1 çay kaşığı pul biber
Kızartmak için:
2 adet yumurta
3 kaşık un
1 çay bardağı sıvı yağ
Yapılışı: Çüşka böreği için 9 kırmızı biber üstleri delinerek fırında közlenir. Közlenen biberlerin kabukları soyulup çekirdekleri temizlenir. 500 gram lor ile 500 gram süzme yoğurta 1 çay kaşığı kadar tuz serpilir. Bir bağ da dereotu incecik doğranarak bir çay kaşığı pul biberle malzemeler iyice harmanlanarak yoğurulur. iyice karışan böreğin iç malzemeleri közlenmiş biberlerin içerisine doldurulur. Dolan kırmızı biberler önce una daha sonrada çırpılmış yumurtaya bulanarak güzelce kızartılır.
Çüşka böreği sunuma hazırdır.
akademiye gönül verenlerin meramını anlatıp deva bulabildikleri ender sitelerden biri.
ales, kpds ve üds sınav duyuruları, çalışma notları, akademik personel ilanları ve en önemlisi (bkz: öyp) ile alakalı her şey bu mevcuttur bu sitede.
Araştırma görevlilerinin, diğer adıyla asistanların kendilerini bir tür köle veya mahkûm olarak tanımladıklarını biliyor muydunuz? Yüklü borç senetlerinin altında kamburlaşan, yuva kuramayan, kurulmuş yuvaları dağılan, ruh sağlıkları bozulan asistanların sessiz çığlığına kulak verdik.
Bizim üniversiteler, eğitim kalitesi, öğretim elemanlarının niteliği, ilmî yayınların yeterliliği gibi kıstasların esas alındığı sıralamalarda nasıl olur da dünyadaki pek çok üniversitenin gerisinde kalır diye kahırlanıp dururduk. Bilmiyor değildik, üniversite sıralarından geçmişliğimiz, kılık kıyafet yüzünden sıkıntı çekmişliğimiz vardı. Eğitime siyaset bulaştırılmıştı, görüyorduk; ama bu bulaşığın kimlerin hayatını nasıl etkilediğinden, geleceğin doçentlerinin, profesörlerinin kariyerlerinin daha ilk adımında nasıl tırpanlandığından bîhaberdik. Mesele asistan meselesiymiş meğer ve bu akademik yolda kimler heba olmuş kimler
ilim adamı olayım derken intihara sürüklenenler mi dersiniz, güç bela kurduğu yuvasını dağıtanlar mı, akli dengesini yitirenler mi ya da en iyi ihtimalle bütün emeğini çöpe atıp sıradan bir memur olmayı seçenler mi? Durum bu kadar vahim mi? dedik, Evet, vahim! dediler. Asistanlar, bir diğer adıyla araştırma görevlileri, kapalı kapılar ardında neler olup bittiğini anlattılar, yüzlerini göstermeden, isimlerini belirtmeden
Hemen tarafını belirle!
Okumaya, araştırmaya düşkün; bu yolda dirsek çürütmeye, hatta ömür boyu öğrenci kalmaya hazır; iyi niyetli, hevesli, idealist gençler, akademik kariyer yapmak istiyorlarsa başlarına ne geleceğini bilmeli. Niyetimiz gençleri ilimden irfandan soğutmak değil, çetin şartlara şimdiden hazırlamak. Üniversitede asistan olarak kalmayı düşünen kişi için ilk kural, hakaretlerden incinmemeyi öğrenmek. Hazırlıklı olun, daha ilk günden kimi hoca Size bir şey öğretmek zorunda değiliz! diyecektir, kimi kayıtsız şartsız itaat bekleyecektir, kimi de daha özgün bir cümle kuracaktır: Buraya asistan niyetine bir sandalye koysak, zamanı gelince profesör olur.
O ilk gün, yani aslında bir sandalye olduğunuzu anladığınız gün çekip gitmeyecekseniz ikinci kurala kulak verin ve bir an evvel tarafınızı belli edin. Bunu nasıl yapacaksınız? Asiste ettiğiniz hocanın yasakladığı isimlerle -ki bunlar arasında diğer asistanlar, diğer hocalar, hatta memurlar da vardır- konuşmayın, onlara selam dahi vermeyin ve hatta sağda solda söylenenleri hocanıza kelimesi kelimesine ulaştırarak bir çeşit muhbirlik yapın. Böylece hocanın koruyucu kanatları altına girer ve emin adımlarla ilerlersiniz. Bir zamanlar asistan olan ve yaşadığı sıkıntılara dayanamadığı için üniversiteden ayrılıp memuriyete geçen bir genç, ilk günkü duygularını bakın nasıl anlatıyor: işe başladığımda özerk bir kurumda bilim yapacağımı ve bilgiyi üretme sorumluluğum dışında herhangi bir sorunum olmayacağını düşünüyordum. Çalıştıktan, öğrendikten, bilgi ürettikten sonra kimse bana bir şey yapamazdı.
O genç, ikinci kuralı ihlal etmenin, yani tarafını seçmemenin bedelini, mesleğiyle ödeyeceğini bilemezdi elbet. Kimi zaman hocaların yumruk yumruğa kavgasıyla paylaşılan asistanların bazen yanlış tarafta, yani idarenin sevmediği tarafta durduğu da görülür. Bunu nereden anlarız? Asistan, memurlarla öğrenci kayıtlarını alıyor, kütüphanecilerle tasnif yapıyor ve bir başka asistanın koordinasyonu altında çalıştırılıyorsa yanlış taraftadır ve emin olun bu yıldırma operasyonlarından sağ salim çıkmak pek zordur. Hocası yönetimce onaylanmayan bir asistan, tecrit edilmeye, kadrosuz bırakılmaya, resmî izinlerini unutmaya, hatta odasında bulunmadığı her an devamsızlık yaptığına dair tutanak tutulmasına bile alışmalıdır. Neredesiniz? ilimle iştigal etme niyetiyle geldiğiniz bir kurumda mı, cadı kazanının içinde mi?
Tekrar söyleyelim; bu mücadelede tarafsız kalmak söz konusu değildir ki yukarıda sözünü ettiğimiz asistanın mesleğini kaybetmesi bu yüzdendir, yine kendisinden dinleyelim: Ben gri bölgede tutunabildiğim kadar kalmayı tercih ettim. Verilen tüm işleri yapmaya, göze batmadan herkesle selamlaşmaya, hiç kimseyle bir kahve içimliği kadar bile konuşmamaya dikkat ettim. Sonuçta, iki tarafın da işine yaramadığım için doktoraya geçişim ve tez jürim de dâhil olmak üzere her aşamada ihtar aldım. Dersten bırakıldım, tezim son üç güne kadar okunmadı, tez konumla hiç ilgisi olmayan bir jüri tarafından sınava tabi tutuldum. Sonunda bunalıma girdim, kullandığım ilaçlar yüzünden hayattan koptum. Psikolog istifa etmemi tavsiye etti. Başvurduğum avukat, kalmak istiyorsam güçlü olmam gerektiğini söyledi. Ama direnecek mecalim kalmamıştı, istifa ettim. Şimdi 657ye tabi bir memurum ve eskisinden çok daha özgürüm.
Yüklü borç senetleri
Türkiyenin çeşitli üniversitelerinde hâlen görev yapan asistanlar, kendilerini neden köle olarak tanımlıyor? Doktorasını tamamladığı hâlde kadro açılmadığı için yardımcı doçent olamayan bir asistan mesela neden En büyük sorunumuz özgürlük sorunu. diyor? Burada karşımıza, biri diğerinden bağımsız olmayan iki tür kölelik çıkıyor. ilki epeyce trajik; kendi üniversitesinde doktora programı olmadığı için başka bir üniversiteye gönderilen asistanlardan (onlar kendilerini kanun maddesine atfen 35likler olarak tanımlıyor) tekrar dönmeleri ve diğer üniversitede kaldıkları yıl boyunca kendi üniversitelerinde de çalışmaları isteniyor.
Dışarıdan Ne var ki canım? denilebilir: Doktoralarını yapsınlar, sonra dönsünler. Kölelik bunun neresinde? Kölelik, asistanlara geri dönmeleri için zorla imzalattırılan yüklü borç senetlerinde ki bu senetler fahiş faizlerle katlanarak altından kalkılamaz bir hâl alıyor. Şimdi, doktora yapmak üzere gönderildiği üniversitede dışarlıklı muamelesi gördüğü için bütün ayak işlerine koşturmuş ve bu yüzden doktorasını ancak 6-7 yılda tamamlayabilmiş ve sonra da kendi okuluna dönmüş bir asistana yakından bakalım. Dönmüştür; ama bir tür Almanyada yabancı, Türkiyede Almancı sendromu yaşamaktadır, bir kez dışarıya çıktığı için tam olarak içeride değildir. Doktorasını tamamlamıştır; ama kadrosu olmadığı için belki yıllarca asistan olarak kalmaya devam edecektir. Tıpkı, bazı üniversitelerde doçent olduğu hâlde kadro verilmediği için uzatmalı asistanlık yaşayan meslektaşları gibi Giderken zoraki imzaladığı ve dışarıda geçirdiği 7 yıla mukabil, bir 7 yıl daha eline verilmeyecek o senet yüzünden başka bir üniversiteye de geçemeyecektir. işin kötüsü, o senet zaman içinde iyice semirecek ve muhatabını her söyleneni yerine getirmeye hazır bir emir eri kıvamına getirecektir ki bu durumdaki asistanın kendisini köle ya da mahkûm gibi tanımlaması gayet anlaşılır bir durumdur. Ve bir asistanın av tüfeğiyle kendisini vurmasında diğerinin de akli dengesini yitirmesinde bu mahkûmiyet hissinin payı epeyce büyüktür.
Ya bahçıvansın ya özel şoför!
Araştırma görevlilerinin YÖK tarafından belirlenmiş görevleri var; ön lisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim-öğretim ve uygulamalı çalışmalar yapmak, proje hazırlıklarını yönetmek, bilimsel araştırmalar yapmak vs Liste uzun değil; ancak son maddede bir tanım var ki epeyce muğlâk: diğer görevler Yaşadığı sıkıntılar yüzünden YÖKe başvuran ve Bölüm başkanımın bana istediği her şeyi yaptırma hakkı var mıdır? diye sorarak görevlileri şaşkına çeviren bir asistan, diğerleri tanımının kaldırıldığını orada öğrenmiş; ama araştırma görevlilerinin anlattığı trajikomik hadiselere bakılırsa, maddenin kaldırıldığından henüz kimse haberdar değil.
Yukarıda bahsi geçen, yani bölüm başkanının ona istediği her şeyi yaptıramayacağını öğrenen; ama elinden bir şey gelmeyen o asistan, doktorasını tamamladığı hâlde nelerle uğraşmış bakınız: Bir sempozyumdaki görevim sabah saat sekizde öğrencileri belli noktalarda toplamak, yoklama almak ve onlara simit ve ayran dağıtmaktı. En son, fakültede öğrenci kaydı almak üzere görevlendirildim. Diğer memurların şaşkın bakışları altında, öğrenci dosyalarını kontrol edip kasaya yerleştiriyordum.
O asistan, başka şehirlerdeki, başka üniversitelerdeki meslektaşlarının bilim dışı meşguliyetlerinden haberdar olursa birazcık teselli bulur mu acaba? Yine onun gibi doktorasını tamamlamış bir araştırma görevlisini dinlese mesela: Bölüm başkanım istediği için fakültede sabahtan akşama kadar fotokopi çektiğimi, gün boyu sekreter gibi çalıştığımı, daha eski yıllarda hocaların vergi iadesi fişlerini doldurduğumu biliyorum. Erkek arkadaşlarımızdan, hafta sonu hocasının bahçesine çiçek dikenler, alışverişini yapanlar, ev eşyasını taşıyanlar, yolculuklarında uçak biletini alıp havalimanında karşılayanlar oldu ve hiçbiri de Hayır hocam! diyemedi. Çünkü kadroları o hocaların iki dudağı arasındaydı.
Araştırma görevlileri; En büyük sorunumuz özgürlük sorunudur. demekte haklılar anlaşılan. işte bir başka üniversite ve bir başka asistan: Arkadaşlarımızdan biri, hocasının eşine direksiyon dersi vermek zorunda kaldı. Hocanın faturalarını yatırmak, vergisini ödemek, eşi ya da çocuklarını doktora götürmek bizim üniversitede olağan işler sayılır. Ama maalesef eşi doğum yaptığı için mazeret izni kullanan bir araştırma görevlisinin mazereti yeterli bulunmamış ve kendisi işten çıkarılmıştır.
Kimi asistanlar da hocalarının üniversiteyle ilgisi olmayan piyasa işleri için eğitim notları tutmaktan ve saha araştırmaları yapmaktan muzdarip. Fakat öyle iddialar var ki araştırma görevlilerinin ucuz iş gücü olarak görülmesi sorunu bile gölgede kalabilir. Doktora öğrencisi bir genç kızın hocasının ısrarlı dışarıda çalışalım talepleri yüzünden eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalması gibi
tanım; sizinle aynı milliyetten olmayan, aynı dili konuşmadığınız bir yabancıya aşık olmaktır.
kendinizi ifade etmek için dereye hendek atlatabileceğinizi görebildiğiniz durumdur.
aradaki kilometrelerce mesafenin de yardımı ile gerilimden umut dolu dakikalara oradan umutsuzluk ve karamsarlığa sürüklenir, tek gülümsemesi ile mutlu olup saçma sapan durumlarla karalar bağlarsınız. ah yine de umut, öldüren zehir...
gençlik ve spor bakanlığının çeşitli konularda farklı illerde gençler için 5 günlük 5 ayrı program şeklinde organize ettiği ücretsiz kamp.
2012 yaz programı
1.felsefe- kocaeli
2.hukuk-kayseri
3.uluslararası ilişkiler-ankara
4.edebiyat-kahraman maraş
5.tarih-nevşehir
6.sinema-antalya
rize ili ardeşen ilçesinde fırtına vadisinde yol üzerinde bulunan ve türkiyeyi yurtdışında raftingde temsil eden milli sporcu zafer bağcı hoca yönetimindeki rafting tesisi, doğanın içinde bir adrenalin dopingi macerası ve ardından yöresel lezzetlerden oluşan (muhlama-alabalık-salata-laz böreği)bir yemek spesyeli de sunar...
nam-ı diğer çalışma yükümlüsü; hava inadına güpgüneşlidir ve üstüne üstlük arayan ve akıl çeldirici aktivite tasvirleri ile yanına çağıran arkadaşlar vardır, ama danışman noktayı koymuştur şu gün makale elde olacak deyu. bir internet vardır kaçamak yapılacak bir de müzik; ötesi yayılmış kitaplar, makaleler, kağıtlar ve kalemler... hal-i tasviri tam olarak bu minval üzre olan öğrencidir efendim mevzu bahis öğrenci.
orjinal adı "khuda kay liye" olan 2007 pakistan yapımlı film.
kısaca konusu;
mary/meryem; ingiliz vatandaşı olup bir ingilize aşık ve onunla evlenmek niyetinde olan pakistanlı bir babanın kızıdır. baba eski evliliğinden ayrılmış, bir ingilizle nikahsız yaşamakta, içki içmektedir ama kızı bir yabancı ile evleneceği zaman filmdeki tabiriyle "kendi günahlarını onunla affettirmek" için engellemek ister kızını kandırarak pakistana götürü ve kendini islama adamış bir radikal şeyhin ardından gidip müziği bırakan kuzeni ile ondan habersiz evlendirir. ve döner. kız orada ilkel bir köyde alıkonulur. sonra ise zorla kuzeninden çocuğu olur ve yine kızımız mary ingiliz sevgilisi dave'ye yazdığı mektupla kurtulur ve babası ve kuzeni/kocasını mahkemeye verir ve mahkemenin dini meseleleri danıştığı esas hoca (ki mahkemedeki konuşması için bile film izlenir) esas din ile din üzerinden istismarı aydınlatacak bir konuşma yapıp, banka hesabı sürekli kabaran radikal şeyhin olumsuz düşüncelerinin aksine mary'nin adalete kavuşmasını sağlar.ve mary son anda ingiltereye dönmekten vazgeçip bebeğini de alıp o işkence gibi bir hayatla zorla tutulduğu köye bir okul açar...
postmodern dünyaya isyan eden bülent sönmez şiiri...
Son Mürteci
benden sonrası uçurum güzelim
ilerisi uçurum
küreselleşme mi desem
üç vakitte darbe mi
çağdaş harâmiler keser yolumu
...
ben yola gelmem güzelim
benden sonrası kalkınma güzelim
çağdaş uygarlık
herpes, feminizm, AIDS
bol sayıda organ
sanal aşklar meyva vermez
bebekler silikon emmez güzelim
benden sonrası amerika güzelim
marihuana mı desem
kokain mi
cola mı
ne çıkarsa bahtına
glastnost
prestroika
postal sesleri kutsar zulmü
kötü sonlanır masallar
gökten üç bomba düşer
atom
napalm
kimyasal ölüm
ölü çocuklar büyümez
ve şarkı söylemez güzelim
herkese demokrasi güzelim
herkese cop
bir ülke kurşun asker
robocop
zenciler birbirine benzer güzelim
...
benden sonrası arabesk güzelim bir teselli ver batsın bu dünya
çiçekli bahçemiz artık beton güzelim
orada bir köy yok artık
bizim köyümüz yok
kent ve deniz
mürteciyim
mürtecisin
mürteciyiz
...
gidiyorum güzelim
ağlamaksa ağlamak gülmekse gülmek
bensiz kalsın yeryüzü
susuz kalsın çiçek
hiçbir şey istemiyorum
hiçbir şey
ne beethoven
ne çağdaşlık
I am sorry güzelim
One way ticket
twitter hesabı olan yenilikçi diyanet işleri başkanı mehmet görmez'in açıklaması;
"Haber Seyret // Dindarlık bağnazlık değildir
DiYANET işleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de "dindarlık" tartışmalarına katılarak "Dindarlık dini darlık, bağnazlık değildir" dedi.
Görmez, son günlerde kamuoyu gündemini meşgul eden "dindarlık" tartışmaları hakkında twitter'dan açıklama yaptı. Görmez, "Dindarlık, yaratıcıya saygılı, yaratıklara şefkatli ve merhametli olmaktır. Dindarlık; tevazudur, muhabbettir; husumet ve kibir değildir" ifadelerine yer verdi. Görmez'in dindarlığı tanımladığı mesajları şöyle:
Tevazu ve muhabbettir
"Dindarlık, herkesin iman, hikmet ve hakikat denizinden avuçlayıp içebildiğidir. Ummânın kendisi değildir. Dinin bizatihi kendisi hiç değildir. Dindarlık; yaratıcıya, kendimize, bütün insanlara ve bütün evrene karşı dürüst, adil, ahlaklı ve samimi olmaktır. Dindarlık, başkasını aşağı, hor, hakir görmek değildir. Dindarlık, dinî darlık, bağnazlık, ötekini tanımamak hiç değildir. Dindarlığın en temel ilkesi, içtenlik ve samimiyettir. Sanal, görsel ve gösterişçi dindarlık, gerçek dindarlık değildir. Dindarlık, yaratıcıya saygılı, yaratıklara şefkatli ve merhametli olmaktır. Dindarlık; tevazudur, muhabbettir; husumet ve kibir değildir." STAR ANKARA
28 ocak 2012 cumartesi sabahı ayder yaylasında saygı duruşu ve istiklal marşı ardından başlanıp 29 ocak 2012 pazar akşamına dek sürecek; kar ile her türlü eğlence garantili, yöresel konserlerle şenlenecek ve kar üstü en geniş horon halkası rekoru denenecek şenlikler...
iki insan bir noktaya bakar dururlar,
herkes kendi gördüğüne doğrudur der ya.
benim için benim hayalim doğru be insan,
... senin için senin hayalin doğru be ey can,
senin için senin hayalin doğru be ey can...
insana yön göstermek çok zor be ey can,
ruhun alabildiğini aklın anlamaz.
senin yüreğinde yatan en doğrusu can,
senin ruhunda yatan en doğrusu can.
bu bir masal bir hikaye değil be ey can,
doğada var bu gerçekler anla be ey can.
doğa sana tüm gerçeği söylüyor ey can,
doğayı anlamazsan çok zor be ey can,
doğayı anlamazsan çok zor be ey can...
senin doğan senin ruhun, saygı göstersen,
sevgini hiçbir zaman eksik etmesen,
aklın gücü ruhuna yetmez be ey can,
aklın gücü doğana yetmez be insan.
aman uyuyakalırım ağzım açık kalır derdinden dayanamayınca "amaaan" ne olursa olsuna varan süreçte, saç baş dağılmış, ağız açık camış gibi yayılmış yatarken bulmak kendini...
"orjinalinden kopyalandığı iddiası" alenen her iyiye başarılıya otomatikman yönelen karalama amaçlı bir haber dili, zira orjinalinde örtülü geleneksel haminnenin işi ne mesela? dolayısıyla esinlendi, ilham aldı falan dense anlaşılır...