pek çok şey olur aynı şekilde pek çok şey de olmazdı.
Ama kendi adıma söyleyebilirim ki " yüreğimde yaşayan bir lider eksikliği" çekmezdim. bu tür bir eksiklik çekeceğini iddia edenler türk milletinin 1923 yılında ortaya çıktığını zannediyor olabilirler ama durum öyle değil. türk milleti tarihin eski çağlarından beri var ve allah'ın izniyle hep de varlığını muhafaza edecek. hâl böyle iken, büyük bir geçmişe sahipken, birileri, nasıl "gönülde yaşatılacak lider kıtlığı" çekiyor anlamak güç.
buğra han'dan gazneli mahmud'a, alparslan'dan sultan abdülhamid han hazretlerine kadar, gönlünde yaşattığı pek çok lideri var bu milletin. birlikte yaşadığımız, aynı millete(!) mensup olduğumuz ama anladığım kadarıyla, tarihimize hürmet noktasında hiç anlaşamadığımız bir kitlenin aksine gayet köklü bu millet.
yaptığı sansürün yobazlıkla ya da bilmem ne çocukluğuyla alakası olmayan sayfa.
islâm dinince, kadın vücudunun, görünmesi haram olan bölgeleri vardır. bu durum ve habervaktim'in mütedeyyin vatandaşlarımızın kullandığı bir sayfa olduğu gerçeği dikkate alındığında son derece olağan bir iş yapıldığı farkedilmiş olur.
müslüman olmayanlar hayat görüşleri sebebiyle bu durumu yadırgamış olabilirler. ama kendisini müslüman olarak tanımlayanların bu kadar ağır tepkiler koymaları son derece ilginç.
bugün iki kez sordum, bir kez daha sormak istiyorum:
hadisler olmadan namazı nasıl, kaç rekat kılacaksınız? zekatı nasıl vereceksiniz? hacca nasıl gideceksiniz?
bu kadar cehalet ancak tahsille olur. düşünme yeteneği de kalmamış kimi arkadaşların anlaşılan.
ek: duacı olduğumuz hocamızdır. tez zamanda özgürlüğüne kavuşmasını, sohbetleri ile bize hak olanı eskiden yaptığı gibi göstermesini diliyoruz.
islâm dini akıl ve mantık dini olmadığından dolayı inanan birisi için olmayan gerçekliktir.
inanmayan birisi değiştirildiğine inanıyorsa dinin kendi sorunu. ahirette hesabını kendisi verir.
ha şu da var, eğer akıl ve mantığın izinden gittiğinize inanıyorsanız kur'an'ın değiştirildiğini "belgelerle" ispatlayın. "bilimsellik" bunu gerektirmez mi?
neyse bunu geçelim.
lâkin geçemediğimiz bir şey var ki adı hadis düşmanlığı. bir başka başlıkta da yazdım, hz. ömer ve hz. ali gibi mübarek zatlar dahi -anadillerinin arapça olduğunu hatırlatalım- peygamberimize ayetlerin anlamlarını sorarken, türkçe mealden kutsal kitabımızı çok iyi anladığını nasıl iddia edebiliyor kimi arkadaşlar merak etmiyor değilim.
elbette ki kendi kararları. ben ne bir otoriteyim ne de elimde kendilerine yaptırım uygulatacak bir güç var. ama hadis olmadan yalnızca kutsal kitabımızda anlatılanlarla nasıl zekat vereceklerini, namazı kaç rekat kılacaklarını, hac vazifelerini yerine nasıl getireceklerini anlatırlarsa sevinirim.
arapça oldukları için değil, önemli ve değerli şahsiyetlerin isimleri oldukları için yapılandır.
kimse kulağa güzel geliyor diye ya da "arapça" diye ali adını vermiyor evladına. allah'ın arslanının adı olduğu için bu ismi seçiyor.
aynı şekilde kimse zeynep ya da fatma ismini "arapça" olmasından dolayı tercih etmiyor. peygamberimizin kızlarından kimilerinin adları olduğu için tercih ediyor.
çok saydığım ümit hoca'nın, kendisine "yakıştıramadığım" beyanıdır.
her ne kadar anayasadan "türk" adının çıkarılmasını türkiye için zararlı görsem de, "silahlı direniş hakkının" lâfı dahi son derece tehlikeli. "türk" adının çıkarılması çabalarına karşı şiddeti içermeyen her sahada mücadele edelim. etmeliyiz de. ama silahlı direnişe kalkışmanın hükümete karşı olanı ya da akp'ye karşı olana yoktur. her şekilde devlete baş kaldırmaktır bu. devlete silah çekenin de kimle aynı safta olacağını yazmaya lüzum görmüyorum.
"tırt" ve "ilimsiz" insanların hadlerini bilmeden, haklarında çok fazla atıp tuttuğu kimselerdir.
onlara göre müslümanlıkta din adamı, din "hödösü" olmaz. neden? çünkü herkes kur'an'ı anlayabilir. kur'an tek başına yeterlidir! hz. ebu bekir, hz. ali gibi anadilleri arapça olan mübarek zatlar bile inen ayetlerin mânâsını peygamberimize soruyorken bu arkadaşların arapça bilmeden - ki arapça da tek başına yeterli değil mânâ verebilmek için- kur'an'ı anlama konusunda nasıl bu kadar kendilerine güvendiklerini anlamak mümkün değil.
bir de konuştukları konunun ciddiyetinin farkında değil bu "saldırgan" vatandaşlar. bir duayı şu vakitte şu kadar okumanın karşılığında kazanılacak sevap budur derken din alimlerimiz, buna kendileri karar vermiyorlar; hadislerden yani peygamberimizin buyurduklarından faydalanıyorlar. özetle "zırva" dedikleri "peygamberimizin sözleri".
ha onlara kalsa hadisler güvenilmez, hadislere itibar edilmez. öyle ya; kur'an-ı kerim gayet açık ve gayet nettir. ondan başka hiçbir şeye ihtiyaç duyulmaz! ama bunu diyen arkadaşın/arkadaşların zekatını neye göre verdiğini merak etmiyor değilim. aynı arkadaşlar haccın mekruhunun, haramının neye dayandırıldığını; hangi namazın kaç rekat olduğunu hangi kaynaktan istifade ederek biliyorlar anlatırlarsa sevinirim.
dinin ilmî kısmı iyi ki kendilerine kalmıştır. dini hayatına göre eğip büken, dine hayatında yer vermediği halde bu kadar rahat atıp tutanlara kalsaydı hâlimiz nice olurdu.
vatan sevmek imandandır hadis-i şerifi göz önüne alındığında gayet doğru bir harekettir.
işin diğer boyutuna, tachyon rumuzlu yazar değinmiş zaten. pkk terör örgütü kafir bir örgüttür. namazla tiyatro kurup dalga geçtiklerine dair görüntüler de mevcuttur, zerdüşt ayini yaptıklarını ortaya koyan görüntüler de.
hasıl ı kelam olmaz, tutmaz bu "çalışmalar" güzel kardeşim. "şehitlik" kavramını sulandırmak, terörle mücadelede hayatını kaybedenlerin şehit olamayacağı fikrine ortaya atarak terörle mücadele edenlerin, onların ailelerinin ve onlara duacı olan bizlerin moralini bozmaya çalışmak "sökmez".
ahmet mahmut ünlü ne buram buram vehhabîlik kokan ilahiyatçılardan ne insanın dine uyması gerçeğini savunmak yerine dini insana uydurmaya çalışanlardan ne de "ehl-i beyt sevgisi" maskesi altında şiîlik propagandası yapanlardan oldu.
elbette islâm'a yönelik en büyük tahrif hareketlerinden birisi olan "diyalogculuk" işlerine de karışmadı.
allah vergisi hitabeti, gayreti ile edindiği ilmi ile bizi bir arada tutan en büyük çimento olan dinimizi savunmak için yılmadan, korkmadan mücadele etti.
kendisi için birkaç saniyemizi ayıramıyorsak bize yazıklar olsun.
bu kampanyanın hocamızın serbest kalması yönünde bir etkisi olacağını düşünmüyorum. ama safımızı belli etmeliyiz.
sakal görünce çılgına dönenlerle aynı safta olmayalım.
dizilerde, filmlerde hocalar vatan haini, sapık, düzenbaz olarak tasvir edilirken zevkten dört köşe olanlardan farklı şeyler yapalım.
ek: bizi bu kampanyadan haberdar eden tahin ile pekmez'e teşekkürlerimi sunarım.
o dönemde laiklik ilkesinden anlaşılanın -çokça söylendiği gibi- din ve devlet işlerinin ayrılığı değil, devletin dini kontrol etme hakkı olduğunu ortaya koyan uygulama.
gavurun dünyaya "insan" olmanın anlamını öğrettiğini idda edenleri ortaya çıkaran müslümandır.
ilkokuldan bu yana aklı "batı uygarlığı" ile yıkanmış nesillerden "düşünmesini" beklemek pek kolay değil ve bu sebepten ötürü çok kızmamalıyız kendilerine. lâkin söylenmesi gerekenler de var.
öncelikle gavurun dünyaya insanlığın anlamını öğretmediğini, bizim "insanlarımıza" anlatmalıyız.
wagner, voltaire ya da gobineau "doğulu" değildi. beyaz adamın yükü şiiri de doğunun sözcükleri ile kaleme alınmadı.
kaldı ki "gavurun" bilim ve teknikte ilerlemesine rağmen insanlıkta, maneviyatta ilerlemesi mümkün değildi. maddî ilerlemelerini borçlu oldukları sermaye birikimi feodal yapı sayesinde mümkün olmuştu ve insanın midesini kaldıracak sahnelere sebep oluyordu.
yeni evlenmiş kızlar ilk gece hakkı olarak lorda veriliyor; toprağı işleyenler toprak sahibinin malı sayılıyordu. teknikteki, ekonomideki ilerlemesini böyle bir ahlâki yozlaşmışlığa borçlu olanlardan "insanlık öğrenmeye" hevesli olmak ancak günümüzün abdullah cevdetlerine has bir durum olsa gerek.
bu ucuzlukları bırakın. sığ sularda yüzmekten vazgeçin. bilim ve teknik sahasında geri kalmamızdan şikayetçi iseniz klavyenizi sakince bir kenara bırakıp ilminizi arttırmak için çabalayın.
nasıl ki izmir değerlendirilirken kimileri "izmir laikliğin, aydınlık cumhuriyetin kalesidir" kimileri de "namussuzluğun, rezilliğin, ahlâksızlığın başkentidir" diyerek mübalağa ediyorsa izmir halkı da boyoz konusunda mübalağa ediyor.
boyozu, hele de domates ve peynirli olanını ben de seviyorum ama çok özgün, tadına doyum olmayacak bir gıda olarak da görmüyorum. şu boyozu "müthiş", "ağız salyası akıtan" bir yiyecek olarak tanıtmayalım lütfen.
takip etmeye değer yazarlardan birisi.
köklerinden ayrılmamış, toprağının gerçeklerini bilen...
insanına yabancı, çakma milliyetçi arkadaşların kendisini biraz örnek almasını dilerim.
önü ardı dikkate alınmadan değerlendirildiğinde "hz. ömer ırkçı" idi şeklinde bir düşünceyi insanlara aşılayabilecek iddiadır.
ancak şunu unutmamak gerekir ki muhacir ile ensarın; bedir'e katılan ile hendek'e katılanın dahi kazançtan aldığı pay farklıdır.
bu ise müslümanlığı ilk kabul edenlerin mükafatlandırılması anlamına gelir. başka bir şey ifade etmez.
elbette kaynak da önemli. ebu lü'lüe için türbe yapanların "acem palavralarını" kendilerine saklamasını diliyoruz.