Tora'da adı geçen 12 israil kabilesinden biridir. Tora'da anlatıldığına göre Gad kabilesi, Yakup'un Lea'nın hizmetçisi Zilpa'dan olan iki oğlundan biri olan Gad'den gelir.
Trinity Academy öğrencileri gençler arasında oldukça yaygın olan dış görünüşle ilgili takıntılarla baş edebilmek ve bu tür düşüncelerin kendilerini daha kıymetsiz görmelerine sebep olmasının önüne geçebilmek için okullarındaki tuvaletlerin aynasını konuyla ilgili destekleyici mesajların yer aldığı bir posterle kapladı.
Kağıtların aynalarda daha uzun süre kalmayacağı ön görülse de öğrenciler posterin kaldığı süre boyunca tür düşünceleri olan arkadaşlarına, ‘aynalar yalnızca nasıl göründüğünü gösterir, kim olduğunu değil’ Mesajını vermekte başarılı olmasını umuyorlar.
bir sınav engelini aşmaktan başka hiçbir şey kazandırmayan yöntem veya kaynaktır. ygs, lys veya kpss kitaplarından tarihi anlamaya veya yorumlamaya çalışmak çelişkili vaziyetlere zemin hazırlar. Türgişler'in arap ırkçılığını önlemek için islam Devleti'ne karşı verdiği mücadele, kadının islamiyet öncesi türklerdeki önemli konumu gibi bir çok nokta üzerinde yüzeysel durulmuş ya da hiç durulmamıştır.
gezegenimize 63 ışık yılı uzaklıktaki bu gezegen, dünya'ya çok benzese de işin aslı elbette öyle değil. burada cam yağıyor! evet bildiğiniz cam. yüksek yüzey sıcaklığı sebebiyle atmosferdeki parçacıklar tepkimeye girip cam oluşturuyor. bu cam parçacıkları da gezegende saatte 6000km'ye varan bir rüzgar hızı ile uçuşuyor.
yazarların insan ve insanlık üzerine hissiyatlarını içinden geldiği gibi aktardıkları yazılardır. bu yazarlar aşk, ego, güç, hırs gibi tek kişilik duygulardan ziyade toplumu ve insanlığı ilgilendiren emek, açlık, işsizlik, hayat kaygısı, doğa üzerine yazma erdemini göstermektedirler. sağolsunlar, var olsunlardır.
içerik açısından kişiyi yoğun bilgilerle yormayan ve belgeselin akışına izleyiciyi çeken belgesellerdir. konularına göre farklı belgesellerin bu konuda çağ atlattığı söylenebilir.
Örnek 1. ikinci dünya savaşı-kıyamet(apocalypse)
Örnek 2. morgan freeman ile evrenin sırları
Örnek 3. çanakkale savaşı - son kale çanakkale.
O ses türkiye yarışmasında özümüzün parçası olarak dile getirdiği türkü ile akıllara kazınmış çok değerli bir kardeşimizdir. Başarılarının devamını diliyorum. http://www.youtube.com/watch?v=3bkh7Yq8EX0
Aksine bu yıl da her yıl gibi emekçinin emeğinden kopan bir parça. Yediğimiz ekmekten ısıttığımız eve kadar. Tüm bunlara rağmen işçinin yeni yıl hediyesi "Aşırı iş güvenliği, Allah'a olan güveni sarsar" fetvası oluyor. Yeni yıldan tek dileğim adalet.
Bir sitem içerikli cümle olarak, ilk duyulduğunda akıl sağlığı kaybına yönelik izlenim yaratan ancak bizleri derinlere çeken cümledir. Evrenin bize verdiği yaşamı, rızkımızı veren hudâyı yok sayıp da insanlığa bir lütuf gibi ağır karşılıklarla sunulan hayata haykırmaktır aslen. Hiç böyle safsatalara uğrak etmezdim cümlelerimi, ama hala utanmadan sıkılmadan kıymet yüklüyoruz kokuşmuş, maskara, outlet bedenlere. sevmek ile tahakkumu aynı cümleye sıkıştıran zihniyetlere merhaba bile çok. bir kurt ölmeden terketmiyor meskenini, yüreğinden gram kadar ödün vermiyor. godamanların kıçını yalayan çakallara tenezzül dahi etmiyor. kendine yetiyor bir kurt, kendine artıyor. sahi, siz hiç bakkaldan ekmel alan kurt gördünüz mü?
David Markson'ın yeni kitabı.
Dünya nedir? David Markson, Wittgenstein'ın bu sorusuna, elli dört kez reddedilen fakat sonra bir "kült"e dönüşen romanı Wittgenstein'ın Metresi'nde kurduğu "yeni bir dünya" ile cevap veriyor. Anlatıcı dışında bir insan yoktur bu dünyada. Fakat ikinci bir insanın olmaması, orada hiç kimsenin olmadığı anlamına gelmez: Filozoflar, yazarlar, ressamlar, müzisyenlerden oluşan kalabalık bir nüfusa sahiptir.
Steven Moore'un değerlendirmesine göre: "Wittgenstein'ın Metresi'nde, Markson'ın tüm romanlarındaki dramatik etkinliklerden az sayıda bulunur. yeryüzündeki son kişiymiş gibi görünen Kate adındaki kadının ipe sapa gelmez düşüncelere dalması. Buna rağmen roman çok sayıda entelektüel etkinlik içerir. edebiyattaki en derin epistemolojik araştırmalardan biridir ve Wittgenstein'ın 'Felsefe, aklımızın dil aracılığıyla büyülenmesine karşı yapılan bir savaştır" şeklindeki önermesine dair bildiğim en iyi kurgusal açıklamadır.
Taylor'un, etkinlik ve verimlilik anlayışı çerçevesinde, işçiyi makinenin bir dişlisi gibi görererek, süre odaklı ve salt organizasyonun alt kademesini şekillendirmeye yönelik, her örgüte uygun tek bir modelin olduğunu ve bunu tespit etmeyi öngören klasik yönetim kuramıdır.
kanıtlarıyla birlikte gelen haberlerden de anlaşılacağı gibi AKP hükümetidir:
*Ankara Ege Lisesi'nde oy kullanan Suriyeliler,
*Eskişehir'de 1052 Nolu sandıkta, kullanılan oy pusulalarının mührü yok. itiraza rağmen tutanak tutulmuyor.
*Mardin'in Pirinçli köyünde Toplu oy kullanmaya çalışan AKP'liler, itiraz eden avukatlara taş ve sopalarla saldırdı.
*Gaziantep'de AKP tercihli oy pusulaları yakalandı.
*Avcılar'da okuma-yazma bilmeyen vatandaşa, rızası dışında sandık başkanı tarafından AKP'ye oy attırıldığı saptandı ve tutanak tutuldu,
*Siverek Hamamören Köyü'nde görevli müşahitler açık oy kullanımına karşı çıktıları için darp edildiler,
*Adana Seyhan ilçesinde Ramazanoğlu Ortaokulunda sandık görevlilerin yerleri AKPlilerce değiştirilmeye çalışılıyor.
*Bitlis'te AKP mührü basılmış hazır oy pusulaları ele geçirildi.
*istanbul - Maltepe Bağlarbaşı i.Ö.O da bir sandikta (1162) Akp evet basılmıs oy pusulalari bulundu.
sınav psikolojisinin yarattığı çaresizlik sonucunda mantıksız kararlar alınmasının en üst seviyeye ulaşmış halidir. hazır gündem gergin diye, değil desteklemek iç savaşı bizzat başlatacak olanlar bile mevcuttur. kasvetli haftayı atlatınca geçiyor, sıkın dişinizi. hiç olmuyor öyle iç savaş falan.
Ankara'dır efendim. Karanfil sokaktan geçerken, politik yapılanmanın o güzel havasını farketmemek olanaksızdır. Bu bile ayrı bir güzeldir. Bildiri dağıtan, slogan atan öğrenciler güzelleştirir bu sokağı, kim ne derse desin. ayrıca Hasan Yalçın bu şehir için, "Ankara'da benim içime devlet kaçtı." demiştir.
bürokratların ve siyasi karar organlarının bu tarz fikir ve hatta atılımları çocuk oyuncağı gibi yapmasının sebebidir. yine olan, 'asıl vatan evlatları'na olacağından bu kararı vermek zor değildir.
şunu da belirtmek isterim ki, ülkemin üniter yapısı gerçekten tehlikede olmuş olsaydı -ki vatanı bölmeye çalışanlarla oslo'da, imralı'da masaya oturan hükümetten bahsediyoruz- bugün gizli kapaklı toplantılarla bu tarz görüşmeler yapılmazdı, çünkü gizli toplantıya gerek kalmadan, bu ülkenin kuva-yı milliye ruhunu taşıyan millet, senin savaş kararı alman için sana arka çıkacak, sen ilan etmeden seferberliğini ortaya koyacaktır zaten. kaldı ki el-nusra terör örgütü'nün bir kolu olan "ışid" ile işbirliği yapan ve açıkça beyan eden hükümetin savaş kararının vatanperver içeriğini sorgulamaya dahi gerek yoktur.
Kapitalizmin vahşiliğini sadece işçiden yola çıkarak, yarattığı tek tipleşme ve kültür manipülasyonunu açıklamayı ihmal etmektir.
Çoğu kez anti-kapitalist mücadele çağrılarında yapılan yanlıştır ki, bu ihmal salt ekonomik unsur üzerinden ilerlediğinden, kapitalizme karşı mücadele eden kişilerin, anlamsız argümanlar üretmesine sebep olur. Bu da öğrenci hareketlerinde popülerizm ve oportünist tavırları beraberinde getirir.
Devrimcilerin veya solcuların hep ayrımlarından bahsettiği, "devrim halka rağmen mi, yoksa halk için mi?" sorunsalının çıkış noktasını arz eden durumdur. Devrimci veya solcu bir örgüt, eğer bugün atatürkçülüğü reddedip, bunun üzerinden halk için söylemlerde bulunmaya çalışırsa, toplumsal anlamda büyük yanılgıya düşer. eylem alanlarında en çok eleştirdiğimiz nokta, anarşist boyutlara kaçan, radikal sol yapılanmaların eseri olan "yağma-yıkma-yakma" ile ifade edebileceğimiz abartılı boyutlara ulaşan eylem tarzlarıdır. bugün devrimciliğin veya halkçılığın adı 'atatürk'te birleşmek'tir. kaldı ki gezi parkı eylemlerinde ilk 10 günden sonra, kitlenin artış göstermesini beklerken, ciddi oranda azalma olması, atatürkçü olan halk kesiminin meydanlardan kendisini çekip, anarşist eylemlere alet edilmek istememesidir. halk atatürkçü bir devrim veya model istiyor. bunun karşısına sırf sosyalizme sempati besliyorlar diye, leninist veya maoist bir devrim modeli benimsenecek olursa, o zaman "halk için değil", "halka rağmen" devrim olur. ben geçmişte atatürkçü bir yapılanmanın üyesi olarak -bu kesinlikle chp değildi- bu ayrımın sol anlayışa ters olduğu kanaatindeyim.
23 mart 2014 tarihi adına yapmış bulunduğum, elbetteki kesinlik arzetmeyen hipotezdir. dayanağım ise, gericiliği teşvik ve atatürkçülüğe -kemalizme değil- hakaret boyutlarına varan başlıkların abartılı bir şekilde yaygınlık göstermesi ve amansız bir şekilde mantık fukaralığı aşamasına ulaşmış akp propagandalarına şahit olmamdır. hiç kimsenin 'karma' kısmında hangi sayı ile anıldığı önemli değil, biz bütün yazarları yazdıkları ile hatırlıyoruz. bilinç sıçraması evresinde, bize katkıları olan yazarların hiç birisini, aldığı artı oylarla kategorize edecek kadar basit insanlar da değiliz evelallah. bu yüzden ne geliyorsa aklımıza, seviye sınırlarımızı bu irticacılar gibi değil, seviyeli boyutlarda yazalım..! yazmaktan asla yorulmayalım. kaçı eksilemiş, kaçı artılamış bakmaksızın. damat ferit'in 'mustafa kemal'i terörist diye ilan ettiğini, ardından 'mustafa kemal'in memleketi küllerinden yarattığını unutmadan.
Türkiye'de twitter'ın yasaklanmasına ilk tepki Avrupa Komisyonu'nun dijital stratejilerinden sorumlu üyesi Neelie Kroes'ten geldi. Kroes bu durumla ilgili olarak: "Türkiye'deki Twitter yasağı yersiz, anlamsız ve ödlekçedir. Türk halkı ve uluslararası topluluk bunu sansür olarak görecektir." dedi.
ittifak devletlerine ve tüm dünyaya; afrika'da, avrupa'da ve uzak asya'daki hiçbir millete benzemediğimizi gösterdiğimiz ve amiral hamilton'ın "havalar böyle giderse, akşam 5 çayını istanbul'da içeceğim." demesi ve sadece onun değil, fransızların, ingilizlerin tamamının heveslerini kursaklarında bıraktığımız savaştır. Ben bu savaşı en iyi anlatan cümlelerden birinin, albay talat paşa'dan aldığı mesaj sonrasında cevat paşa'nın söylediği söz olduğunu düşünüyorum. "gittiler. geçemediler. geçemeyecekler de!"
öğrenci veya tasarruf etmesi gereken bireylerin, kahvaltıyı uygun bir meblağla geçirmesi için, mümkünse tok tutan ve sağlıklı alternatiflerdir. benim tavsiyem yulaf ezmesidir. günlüğe tekabül eden harcama tutarı ise 0.50 tl'dir. yulaf ezmesinin tadını sevmeyenler, bu ürünü hafif sulandırılmış süzme yoğurtla tüketebilirler.
patronların sıkça kullandığı motivasyon cümlesidir. "arkadaşlar bugün 500 müşteri daha kazandık" ve "bazı arkadaşlar geceleri de mesai yapıyorlar, onların yeri ayrı" gibi örnekleri de mevcuttur.
Piyasacı anlayışın ikili ilişkilere uyarlanan modelidir. Çıkarcı anlayış söz konusudur. Şöyle ki, liberal anlayışta, emek değil verim ön plandadır. Yani bu anlayışı savunan birisiyle bir ilişki yaşamış ve ayrılmışsanız, size ayrılık sebebi olarak: "hayatım. Sen çok iyi birisin ama senin 5'in çıktı." diyebilir.
Özellikle anadolu kadınlarının hayat mücadelesinin ve üretim ilişkilerindeki tartışılmaz payının anlatıldığı, nazım hikmet'in eşsiz şiirlerinden biridir.
Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.