en büyük problemi anadolu takımlarında sükse yapan futbolcuları fahiş bonservisler ve fahiş maaşlar ile kadrosuna katmasıdır. oyunu için yapılacak en isabetli yorum, büyük beklentiler olan futbolcuların bir türlü istenilen forma girememesidir (alper potuk, Aatif Chahechouhe*, ismail köybaşı*, hasan ali kaldırım vb.). Geçmişte de bu örneklere sayısız isim eklenebilir...
Futbolcular para kazanmak için böyle kulüpleri tercih eder... Doğrudur... Ancak ücret / profesyonellik / hizmet eğrisinde * yerli oyuncular sıçıp batırıyor maalesef. En büyük örneği de ozan tufan'dır bence. sadece ozan tufan'ın transfer muhabbeti neden uzun vadede yararlı olamadığını ispatlar niteliktedir. bu tarz adamlar dolayısı ile yeni bir sinerji içerisine girmiş camianın gücü baltalanıyor.
zannımca başkanın yapması gereken ilk * şey, takımda bu denli ne yaptığı anlaşılamayan futbolcular ile yolları ayırmaktır. hele ki; takımda hazır bulunan gelecek vaat eden gençler varken, taraftar da buna tahammül edebilecekken yapılacak en mantıklı hamle budur.
sedef sayesinde farkında bile olmadan sahip olduğum hastalıktır.
bir süredir sebeplerini hep başka şeylere bağlasam da; sabahları uykudan uyandıran ve 1 - 2 saat içinde geçen sırt & bel ağrısı, topuk ağrısı, zamansız göz kızarması, tırnak tutulmaları vb. etkilere sebep oldu.
romatoloji ve dermatoloji konseyi karşısındaki sorgudan sonra humira'da karar kıldılar. ppd ve bilimum kan testleri sonrasında 3 haftalık anti-tüberküloz kullanımı sonrasında başlayacağız umuyorum...
zannımca jürgen klopp ile "kurumsal" bağını zedelemeden ve koparmadan devam ettirirse, premier lig için tüm zengin takımlara rağmen eski efsanesini tekrar kazanacak takımdır.
şöyle ki; canlı performanslarını izleyip kayıtlarını dinlerseniz nerede ne yapacağı belli olmayan ve çalım stiliyle "dağınık" imajı veren bir görüntüsü var.
shawn drover'ı zaten sevmezdim, efektli davulu falan... keza yeni grubunda da döktürmekte(!)...*
jimmy degrasso'da "profesör" diyebileceğimiz şekil-şukulla işi olmayan metronom gibi bir abimizdi.
bu arkadaştan asıl beklentim; zaten sesi ile son dönemlerinde olduğu izlenimini veren dave mustaine'in az biraz özgürlük vermesi ile belkide olabilecek son megadeth albümünde olabildiğince farklı işler yapmasıdır.
sezonun ilk yarısında ciddi kondisyon eksikliği yaşayan takıma rağmen sınırları zorlayıp takımı üst sıralara taşımış, ancak ilk yarı sonu takımın kendine gelmesiyle ters orantıyla düşüş yaşamıştır.
zannımca yaşadığı düşüşün bir numaralı sebebi; taraftarla bu sezon için yıldızı barışmayan* yönetimdir. takım konstrasyonu bir türlü toparlanamadı bu sebeple.
ikinci ve ana sebebi de en güçlü silah taraftarı ateşleyecek " ısıran takım " denilen oyunu oynatmamasıdır. oynat-a-mamasıdır demeyeceğim çünkü bazı maçlarda bu bahsedilen oyun oynanabildi. keza atak varyasyonlarında belli bir mental mantık oturtulamadığı, neredeyse her hafta farklı bir 3'lü * sahaya çıktığı için bir türlü başarı sağlanamadı. jires kembo ekoko gibi enteresan bir stili olan ve dzon delarge gibi nerede ne yapacağı belli olmayan iki kanadı efektif kullanamadı. iki oyuncu da; sinan bakış, joshua john, yusuf erdoğan* gibi rotasyonlarla saman alevi misali parlayıp - duman attılar.
kendisine ayrı bir uyuzluğum da, ligin bence ayaklarına en hakim orta sahalarından john bostock'ı takıma ve oyuna bir türlü entegre edemediğinden kaynaklanmaktadır.
günlük hayatında rock, metal dinleyen biri olarak; rap dinleyen ve benim dinlediğim müziklere sürekli mana bulan ergen kardeşime dinlettiğimde " sen de neler biliyormuşsun" diye kendisine yüzyılın ayarını vermiş olduğum şarkıdır.
Üniversal bir parçadır, tarz ayrım yapmadan 90'larda bulunmuş herkesin bir kenarından geçmiştir.
otellerde sabahları çalınan " günaydın " parçasıdır. Uyurken duyulan giriş kısmı (la ila ilalao mahamadou rassoulilai...) insanda değişik hissiyatlara sebebiyet verir.
Ayrıca parça ise ne kadar daha önce çıkmışsa da buram buram 90'ları hatırlatır.
kim ne derse desin günümüz türk sineması kıtlığında nimet sayılabilecek filmdir.
filmde akla - mantığa ters gelen, can sıkan yerler yok mudur? elbette vardır ancak gerek görüntüler, gerek hikaye, gerek oyuncuların büyük çoğunluğunun performansı üst düzeydedir.
en samimi eleştirel yorum olarak ise: üstün(!) maceracı, sinem öztürk ve evinin kızı esra dermancıoğlu maalesef olmamış.
özet olarak; tabii ki hiç bir şekilde profesyonel bir sinema eleştirmeni değilim ancak ülkemizde bu tarz kaliteli filmlerin artmasını içtenlikte yeğliyorum.