1950 yılında Türk köyü ve köylüsünün fakirlik ve perişanlığını anlattığı kitabı tek parti döneminin mahkemesince toplantılıp yasaklanan kendisi de üç ay tutuklu kalan yazar öğretmen.
Sakarya savaşının devam ettiği günlerde 20 Haziran tarihli Dergah gazetesinde şu satırları yazmış adamdır: " bizim genç ihtilâlcilerimiz iptidai vatanpervlik sonra milliyetperverlik örneklerini Rumeli'nin katil ihtilâlcilerinden aldılar. Renkli mitingler feryatlı nümayişler bize Bulgar rençberleri ile Yunan garsonlarının bergüzar bıraktığı emsaliniz çirkinliklerdir. Meşrutiyet istanbula iki Rumeli cemaatinin Bulgar ve Rum ihtilâlcilerinin gıptasına beraber geldi. " bu satırları yazan adam kurtuluş savaşı zaferle bittikten sonra nihayet istanbul dan çıkıp Ankara'ya gelerek yeni rejimin en sadık kalemşörlerinden ve muhafızlarından biri rolünü oynayabilmiştir. Missourri zırhlısının istanbula gelişi dolayısıyla yazdığı yazıda ise şunları demiştir: " Amerikanın ne istediğini biliyoruz; hür, eşit ve egemen milletlerin ortaklaşa güvenliğine dayanan harpsiz, saldırışsız, sadece ahlak ve kanun bağlaşma ve antlaşmalarının hüküm sürdüğü bir dünya! Böyle bir dünyada yaşamak isteyen herkese, Amerikan bayrağında kendi talih yıldızını da görür. Missouri zırhlısı ve yanındaki harp gemileriyle istanbula gelen Amiral, Sunay ve erler sabahtan beri Türk Milletinin, aramızda bulunuşları her yuvaya sevinç ve şenlik veren misafirleridir. Onlar karaya çıktıklarından ayrılacakları dakikaya kadar, Amerikanın ne kadar sevildiğini, gözlerin bakışında ve yüzlerin neşesinde görecekler, Türk fikrinin ve ülküsünün Amerikan insaniyetçiliği prensiplerinden ne kadar farksız olduğunu görüştüklerinin her sözünden anlayacaklardır F.Rıfkı Atay, Missouri, Ulus, 5 Nisan 1946.
provakatif bir iddia sonuna da eklenen "gerçeği" sözcüğü ile sözlükte başlık açılabilen zeka seviyesindeki insanları görmemimizi sağlamaktadır bu gerçek. Bu tanım, açıklama değil aklını sevdiğim, tanım kılığına soktuğun iddian, sataşman, ne işi var sözlükte...? çok mu muhtaç sın, tartışmaya, ciddiye alınmaya?
şöyle bir durumu vardır cümlede adı geçen şahsın, adının başında hz. sıfatı olsa hemen bir ayet getirtir, biz sana millet vekillerini de helal kıldık, allahın bildiğini kuldan saklama, utanıp sılılmana gerek yok, helaldir sana o diye hüküm koyardı, o zaman bir takım kıt zekalı cahillerce ahklaksız diye eleştirilen değil, insanlığa rahmet diye gönderildiğine inanılan biri olurdu...
Size girip çıkan ne lan diye sorası gelir inasnın, Başbakanın kızı için bir işadamından burs!!! istediği telefon görüşmesi daha mı normaldir, Ankara Belediye Başkanının Enerji Bakanı ile botaş borçlarının silinmesi, tanıdığın benzin istasyonuna ruhsat verilmesi temali pazarlığımı mı daha normaldir...Mikiyim böyle ahlak anlayışını, yaptıysa da iyi yapmış Deniz Baykal, varsın yetim hakkı yiyeceğine, uçkuruna sahip olamasın, size ne?
Ülkede gerçekten neler olup bittiğini anlamayan veya anlamakla birlikte bundan mutluluk duyan andavalları sukutu hayale uğratan durum. ulan uyanın bir de sorun kendinize, bir ülkede nasıl oluyor da allahın günü bir generalin, yüksek yargıcın, muhalif gazetecinin hatta en sonunda ana muhalefet partisi liderinin yasadışı elde edilmiş, telefon dinlemesi, ortam dinlemesi, gizli video kayıtları belirli bir cemaate ait olan veya dinci diye tabir edilen medya organlarında çarşaf çarşaf yayınlanıyor. nasıl çok gizli devlet belgeleri, belirli amaçlarla kurdurulan gazetelere servis ediliyor? Irak da fiziki işgal yoluyla gerçekleştirilen amerikan müdahalesinin aynısı doğrudan silaha başvurmadan daha komplike yöntemler ile türkiyede yaşanıyor. bunların farkına varmayıp yok deniz baykal nasıl millet vekili ile kaçamak yaparmış, niye istifa etmemiş diye sormak nasıl bir zeka ürünüdür acaba?
bir pkk'lıya yumruk atılmış gibi aşırı tepki vermeye gerek olmayan olaydır, sadece 4 askerimiz daha şehit olmuş, gazetelerin 17. sayfalarının alt köşelerinde iki satırla haber yapılır...üstelik saldırı muhtemelen demokratikleşme konusunda anayasa değişikliği dev bir adım atan hükümete karşı ergenekoncuların bir komplosudur, büyütmeye gerek yoktur.
Anayasa hukunun, siyaset bilimi, toplum bilimi, siyaset teorisi gibi disiplinler ile iç içe olduğunu bilmeyenlerce hukukçu değil anayasadan ne anlar diye eleştirilen bilim adamıdır aynı zamanda. Macar ve Amerikan hükümetine anayasal sorunlar hakkında danışmanlık yapmıştır bu hukukçu olmayan anayasa uzmanı!Yayınları da şunlardır:
“Democratic Constitution Making and Unfreezing the Turkish Process” forthcoming (Philosophy and Social Criticism)
Constitution Making Under Occupation: The Politics of Imposed Revolution Iraq (2009)
"Redeeming the Still Redeemable and Post Sovereign Constitution Making” (Politics, Culture and Society, December 2009)
"Post Sovereign Constitution Making in Hungary: After Success, Partial Failure, and Now What?" (in Hungarian) (Fundamentum, 2009/3)
“Banishing the Sovereign? Internal and External Sovereignty in Arendt” (Constellations, June 2009)
Sistani v. Bush: Constitutional Politics in Iraq (Constellations, June 2004)
The Occupation of Iraq and the Difficult Transition from Dictatorship (September 2003)
Civil Society, Constitution, and Legitimacy (2000)
Habermas on Law, Democracy, and Legitimacy (coeditor, 1998)
Civil Society and Political Theory (coauthor,1994)
From Neo-Marxism to Democratic Theory (1993)
Civil Society and Political Theory (coauthor, 1992)
Crisis and Reform in Eastern Europe (coeditor, 1991)
Gorbachev: The Debate (coeditor, 1989)
The Young Luk'cs and the Origins of Western Marxism (coauthor, 1979)
The Essential Frankfurt School Reader (coeditor, 1978)
Bu arada 27 Nisan muhtırasının hukuk dışılığını savunan demokrasi severlerin o dönemde halkın %47'sinin temsil edilmediği bir meclisin seçime 6 ay kala cumhurbaşkanı seçmekte ısrar etmesinin ne kadar demokrat olduğunu da düşündürmektedir.
27 Nisan muhtırasına en fazla AKP'nin sevindiğini, hatta muhtıranın AKP'ye oy kazandırmak amacıyla uygulanan bir taktik olduğunu düşünen biri olarak gerçekleşmesini umduğum dilektir.
Ciddiye alınıp cevap vermek mi lazım, sonunu düşünmeden şurda söylediğim şeyi klavyede yazmak mı lazım düşündürten söylemdir. Müslüman demek hiç haram işlemeyen, günahsız insan ise peygamberler dışında böyle bir insan yok, o zaman hiç kimse müslüman değil demek ki. Ama belki başlık sahibi peygamberdir, veya hayatında hiç günah işlememiştir o yüzden cenneti garantidir onu bilmiyorum.
öküz gibi lafları cahil küstahlığı ile bu kadar kolay kullanabilen dinci, çakma liberal veya bölücü zırvasıdır. bilgi sahibi olmadan oturduğu yerden ahkam kesmenin güzel bir örneği de görmemizi sağlamıştır ayrıca. Alman anayasanının 79/3. maddesine bak cahil kardeşim hangi batı demokrasisinde bu var diye saçmalamadan önce. hayır değiştirilemeyecek maddeler bu insanların neresine batıyor, onu da anlamıyorum.
Destekçisi mercimek, kömür demokratlarından bir tanesinin bile maddelerin ayrı ayrı değil bütün olarak oylanmasının hikmetini henüz açıklamamış oldukları pakettir. Niye lan, niye ayrı ayrı oylanmıyor, hani demokrattınız, hani millet iradesinden yanaydınız, hani özgürlükçüydünüz. Venedik komisyonunun kararları ortada, aklın, mantığın, vicdanın gereği ortada niye vatandaşa 12 Eylülcüler yargılansın ama HSYK yapısı değişmesin deme hakkını vermiyorsunuz. Millet iradesinden mi korkuyorsunuz, bu mu sizin samimiyetiniz, seviyim sizin demokratlığınızı...
Radyo yayınlarını kutunun içindeki melekler ses dalgalarını iletiyor şeklinde açıklayan asrın mucizesi, bir de bu şahsın takipçileri vardır ki, bu rezaleti bile tabiat olayları, melekler vs. diye aklamaya çalışırlar.
Gerizekalı insanların yapabileceği bir eylemdir. Yorganın yaptığı örtme işleminin evin tavanı tarafından yapılamayacağını düşünen insan beyninin bir ürünü olabilir.
Bulvar gazetesi müdavimlerinin hayallerini süsleyen bayandır herhalde ama bir dakika o gazete hala satılıyor mu yoksa millet arşivlemiş okuyup okuyup burda başlık mı açıyor?
yanlış bir şekilde olup olmadığı tartışılan olgu, eşcinsellikte, sübyancılık da, oğlancılık da yer yüzüne bugüne kadar gelmiş her toplum içerisinde az ya da çok varolmuştur. Sorun şudur o toplumun ahlak normları bu uygulamaları olağan dışı, edep dışı mı kabul etmekteydi, yoksa normal, garip sayılmayan davranışlar olarak mı değerlendirmekteydi. bu noktada nedimden, kabusnameye, seyahatnameden, çeşitli divan şiirlerine uzanan bir yelpazede oğlancılık gayet normal, ayıplanmayan, lanetlenmeyen bir olgu olarak işlenebiliyorsa, hele ki söz konusu toplum kadınların peçesiz sokağa çıkmasını, yabancı erkeklerle konuşmasını dahi hoş görmeyecek kadar muhafazakar iken bu yapılabiliyorsa,osmalıda oğlancılığın toplumsal açıdan ahlak dışı kabul edilen bir davranış olduğunu savunabilmek zordur.
Paşa'nın Osmanlı imparatorluğunda generalin muadili olan sözcük olduğunu, anlam olarak aslında general ile arasında herhangi bir fark bulunmadığını, öyle padişah, sultan, şeyhülislam gibi bir anlamı olmadığını bilmeyenlerin yakındığı bir durumdur. Özetle kardeşim paşalık ile generallik arasında hiçbir fark yoktur, tıpkı başvekil ile başbakan, reisi cumhur ile cumhurbaşkanı, mebus ile milletvekili arasında bir fark olmadığı gibi. Biri eski Türkçede biri yeni türkçede kullanılan terimdir. paşa denmesi ekstra bir güç atfetmez o insanlara, ha niye general yerine paşa deniyor derseniz, yüzyıllardır süren bir geleneğin kolay kolay terkedilememesi derim.
edit: kelime bilgisini serdar ortaç şarkılarıyla elde etmenin insanı komik duruma düşürebileceğini de göstermektedir ayrıca başlığın altındaki ilk yorum. bezirgan tüccar demektir. ne zennediyorsan bezirganı, bu devirde kimse sultan bezirgan değilmiş.
Aynı söz kendisine söylenmiş olsaydı kesinlikle farklı olacak cümle. Nitekim muhelefet sözcülerinin eşiyle ilgili yaptığı eleştirileri, adaba, ahlaka aykırı, haremine dil uzatan saldırılar olarak gören bir zihniyettedir sahibi. Vatandaşın anasının first lady ayrıcalığına sahip olması beklenmemelidir di mi ama?
Katılan insanların üremeyi güçlenmek için bir araç zannettikleri önermedir. Nitekim, teknoloji üretmek, bilim üretmek, sosyal, demokratik ilkeleri hayata geçirmek gibi gereksiz çabalar yerine herkesin üç çocuk yapması çok daha etkili bir yoldur güçlü devlet olmak için. Hindistan o yüzden dünyanın en güçlü, zengin ülkesidir. Bu arada beyaz adamın devri sona ererse, yerine geçecek medeniyetin! Roma'yı yıkan barbarların getirdiğinden farklı olmayacağını da görememektedir bu insanlar. Şu an ki durum itibariyle gerçekleşirse dünya ancak ikinci bir ortaçağ yaşar başka bir şey olmaz.
gayet normal bir durumdur. bir kere kürtçenin gerçekten bir dil sayılıp sayılamayacağı tartışmalıdır. edebiyatı, şairi, yazarı, devleti, tarihi, mimarisi olmayan bir etnik grubun nasıl dili olur, bu dil ne kadar evrensel ölçülerde dil olarak kabul edilebilecek bir dil olur ben merak ediyorum. ikincisi bütün bunlar, önemli değil madem bu insanlar iletişim için kürtçeyi kullanıyor o zaman kürtçe bir dildir de denilebilir, buna tamam diyelim peki, ama resmin dilin Türkçe olduğu, Türkiye Cumhuriyeti'ne yaşayan bir türk olarak ben neden bir etnik azınlığın dilini öğreniyim ki,bu dil evrensel bir dil midir, bu dil bilim dili midir, sanaa, edebiyat dili midir nedir ki? kürtler kendi aralarında istediği kadar konuşsunlar dillerini ama bu ülkenin çoğunluğuyla, devlet mekanizmasıyla iletişime geçmek için onların türkçe öğrenmesi gerekir. bir de şöyle bir durum var, madem dilini o kadar seviyorsun kürtçü kardeşim niye türkçe sozluklerde takılıyorsun, elini tutan mı var, devlet mi engelliyor, al işte dünyanın en özgür platformu internet, kullan dilini istediğin kadar, kur kürtçe sozluğunu, blogunu, forumunu...özgürsün yani..
ilginç bir şekilde belirli çevrelerce aydın, entellektüel olarak tanımlanan yazardır. Yazılarını yaklaşık 12 senedir düzenli olarak okurum, bu süre zarfındaki binlerce köşe yazısı aslında 8-10 ana temanın tekrarından ibarettir.Tek partidönemi eleştirisi, Türkiye'de sosyalistlerin, sosyal demokratların eleştirisi, CHP'nin niçin asla seçim kazanamayacağı vs... AKP iktidarından önce sıklıkla işlediği bir başka tema daha vardı, Türk halkının ne kadar cahil, aptal, zevksiz olduğu, bu eğitim-kültür düzeyiyle AB'ye üye olmamızın mümkün olmadığı üzerine ama her nedense özellikle Sabah'da yazmaya başladıktan beri yıllardır yüzlerce kez tekrarladığı bu görüşleri yazılarında görmez olduk. Herhalde aydın ahlakı böyle bir şey olsa gerek, rüzgara göre yön değiştirmek. Bu arada Genç Parti döneminde o zaman ki patronu Cem Uzan ile ilgili yazdıkları da arşivlerden çıkarılsa gerçekten ibretlik olur. Ayrıca bu köşe yazarımızın Obama'nın seçilmesi ardından verdiği sözün gereğini yerine getirip taksimde ne zaman anıracağını çok merak ediyorum.
iğrenç bir amerikan ikiyüzlülüğüdür. Dünya'da soykırım diye bir şey yapılmış ise, buna yahudi soykırımı da dahildir, ilk sıraya ABD'nın Japonya'ya attığı atom bombaları konulmalıdır. Yüzbinlerce sivil, çoluk, çocuk, kadın, yaşlı demeden saniyeler içerisinde diri diri yakılmıştır. Yüzbinlercesi sonraki yıllarda radyasyon nedeniyle sakat doğmuş veya kanserden ölmüştür. insanlık tarihinin bu en vahşi katliamından sorumlu devlet beni soykırımcı mı ilan edecek?
Bu arada tabi, AKP'nin dünyada sözü geçen ülke Türkiye masalı da bir kez daha ortaya çıkmıştır. Cahil cühela kesimi televizyon sunucusuna sarf edilen "one minute" şovuna tav olur, hatta bu kesim yine AKP'yi birinci parti yapar da, biraz mürekkep yalamış, okumasını, araştırmasını, düşünmesini bilen insanlar kanmaz bu başarılı dış politika yalanına...Şimdi sert tepki göstericeklermiş... Siz ABD zoruyla imzaladığınız ermeni protokollerini bile, tarafsız bir ülke değil sözde soykırımı tanıyan isviçre'de imzalamaktan beis görmediniz. Ne sert tepkisi.
Pistir efendim, ciddi ciddi pistir, kokar, rutubetlidir, her an yıkılabilir izlenimi verir, hiçbir yerde kolay kolay bir arada göremeyeceğiniz tipleri bir araya getirir, elinde business'i ile genç bir yuupie ile, avrupalı öğrenci turistler, manken gibi bir hatun ile başını peronlara doğru uzatarak bir kova suyla şampuanlayan homeless zenci aynı ortamda olabilir.
Metal Gear Solid serisinden Solid Snake'i tek geçeceğim kategoridir. Tek sorun "young" Snake'in mi "old" Snake'in mi daha karizmatik olduğuna karar vermektir.
Bugünkü akp iktidarının temelini atmak için okyanus ötesi yerlerden dizayn edildiğini, mağduru olarak görünenlerin aslında kazananı olduğunu düşündüğüm süreç.
Yeğeninin 50 kilo esrarla yakalandığını ancak sozlukten öğrenebildiğim başbakan, benim mi gözümdne kaçtı bilmiyorum ama hergün 7-8 gazetenin internet sayfasına giderim, bir şey görmedim, yurtdışında yaşadığımdan televizyonların durumunu da bilmiyorum. Neyse demem o ki, arap, kürt demokrasisinde medya da böyle özgür olur, halkın haber alma özgürlüğüne böyle saygı gösterir, asla karartma filan yapmaz.
Mesleği göz önüne alınırsa zavallı değil şanslı kabul edilmesi gereken insandır. Senaryo eline gelir ulan allah kahretsin yine üç farklı pozisyonlu sahne vermişler, kim uğraçcak şimdi karıyı kaldır, çevir, terle diyeceğine oh ulan fazla yorulmadan durduğum yerde sıvazlayarak yırttım bu sahneden diyecek olandır.
Bir Türkiye dramı olan sözüm ona modern, batılı görünen insanlarımızın aslında en ortadoğulu, en şark zihniyetli, feodal kafadaki insanlarımız olduğu gerçeğini tekrar tekrar yüzümüze çarpan yazar, şarkıcı vs. dir. Baba ismiyle hiç bir yeteneğe, kariyere, uygun eğitime sahip olmaksızın, incir çekirdeği doldurmayacak yazılar yazıp, ülkenin en çok satan günlük gazetelerinde köşe sahibi olmak, bu feodelliği de sözde modern bir görüntü altında gizlemektir yaptığı bu kişinin.
Kitap okumayı değil, bir kaç kitap okuyup bununla hava atmayı bok zanneden insan olarak adlandırılsa belki başlık sahibinin ifade etmeye çalıştığı tanıma uyacak olan insandır. Öte yandan, gözlemlenen şey şu dur ki, insan kitap okudukça, öğrendikçe, düşündükçe daha mütevazi olma, cehaletinin daha fazla farkında olma eğilimindedir. Ancak gerçekten bir kaç kitap ya okuyup ya okumayıp kendini bir bok sayan insanlar kitap okumayı sanılcak bir bok olarak görmeye eğilimlidirler, ya da düşünceleri aktaracak ifade, yazım kabiliyetleri o kadardır.