(#11087085) kendisi hakkında iş bu entryi görünce insanların zenci asıllı, beyaz asıllı olabileceğini öğrendiğim cana yakın, beşiktaşlıların sevgilisi eski futbolcu.
1995 yılında çıkan Mustafa Yıldızdoğan albümüdür.
Albüm adını; çamlıbel'in han duvarları şiirinde bahsettiği dörtlüklerden oluşan şarkıdan almıştır. Sözü geçen şarkı için;
ilköğretimde öğretilen ingilizce zaten temel amaçlıdır.
Lisede (ydal mezunuyum; diğer liseler hakkında bilgim yok; söyleyeceklerim okuduğum lise ile alakalıdır.) hazırlık sınıfında öğretilen ingilizce ise gayet olumludur. Longman, Oxford gibi kurumların yayınları kullanılır; ki bu da büyük meblağlar ödenerek gidilen kurslarla aynıdır (sadece Türkiye'de değil ingiltere'deki dil kurslarında da aynı kaynaklar kullanılmaktadır.). Sonuçta iş öğrenciye düşmektedir. Ancak; kafası özellikle hazırlık sınıfındayken derslerden ziyade başka işlere çalışan ergenliğin ilk aşamasındaki gençler için, ingilizce öğrenmek öncelikli hedef değildir ve genel anlamda bu sınıfı tamamlyana öğrencilerde ingilizce bilgisi çok iyi olmaz. Bu evreyi iyi atlatamayan öğrencilerin ilerleyen sınıflarda da ingilizce derslerinde başarlı olması beklenemez.
Bunu aslında şöyle de açıklayabiliriz. bir öğrenci ileride çok paralar verip aynı düzeyde kitaplarla ders verilen kurslara gider; burada iki fark vardır biri ilerleyen yaşı, diğeri de aynı içeriğe para ödemiş olması. Türk mantığı ile "madem para verdik hakkını verelim" gibi bir felsefeyle ingilizce çalışılır ve başarılı olunup intermediate ya da upper-intermadiate seviyeyle kurs tamamlanır.
Özetlemek gerekirse iş tamamen kişinin kendisinde biter; ki genelde de Türkiyedeki kurslarda emekli meb öğretmenleri tarafından ders verilir. Ama kursların yabancı öğretmenler ile telaffuz, speaking eğitimleri artı hanesine yazılır.
Her iki şekilde de ingilizce öğrenmeyi başaran bir kişinin türkiye sınırları dahilinde en büyük eksiği ise pratik ve kelime dağarcığıdır. Bu iki konu için ne kursların ne de meb'in yapabileceği bir şey yoktur.
Gürcistan'dan kaçak getirilen l&m Avcılar metrobüs durağında 3,5 TL; şirinevler üst geçitte 3 TL'dir. biri diğerinden %16,66 pahalı neredeyse kdv kadar. Acaba avcılardaki satıcının vergi mi verdiğini düşündüren sigaradır velakin*
başlığının; ilk tur maçında beşiktaşımın aldığı ağır yenilgiden ötürü çok fazla entry almadığı, uefa avrupa ligi 2. tur rövanş karşılaşması.
her beşiktaşlının mantığı "olmaz öyle şey" dese de yüreğinin derinliklerinde "olur mu lan bi mucize" umudu taşıdığı karşılaşma..
hiçbir beşiktaşlı'nın -sonuç ne olursa olsun- sevgisinde gram azalma olmayacağı maç.
hep dedik ya sevinmek için sevmedik diye... çocuğu yanlış bi şey yapan bir baba gibi bekliyoruz bu maçı.. çocuk bu yanlışı düzeltemese de baba hep arkasında olacaktır evladının; belki görünüşte kızacaktır, beceriksiz diyecektir ama daha da sıkı bağlanacaktır ona...
beşiktaşımın ferrari'nin saçma salak hareketi neticesinde yenilmeyi hakettiği maçtır..
Hakem kötüydü evet. Ekrem Dağ, Gökhan gönül ve ferrari'nin atılması gerekirdi; sadece birini attı. çok hakim olamadı maça; ama beşiktaş'ın yenilmesinde çok etkin değildi.
Schuster sanırım bizim göremediğim şeyer görüyor; ya biz ya da o futbolu bilmiyoruz.
Ha bu arada bunlar çoğu fenerbahçe taraftarının mal olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yazılanlara bakıp da gülmemek elde değil.
tamam okudunuz eksileyebilirsiniz gencecik fenerliler.
edit: tamam gencecik çocuklarsınız, iyi güzel kanınız kaynıyor da iki dakika geçseydi. hadi devam...
maç hakkında genel bir analiz yapmak gerekirse;
aslına bakarsanız beşiktaş kötü oynamadı maçta. ama şunu gördük ki duran toplarda ciddi zaafiyetimiz var; sanki takım ilk kez oynuyormuşçasına pozisyon hatalrı yaptı. hakan'ın gollerde pek bir hatası olduğunu düşünmüyorum, penaltı tartışılır. Kiev'in organize bir atağını göremedik, zaten olan pozisyonların hepsi duran top ve maalesef hepsi de gol oldu. Biraz da şanssızlık işin aslı.
Quaresma bu maçta oldukça iyi oynadı ama keşke son dakikada hırsına, duygularına yenik düşmeseydi. Onun yokluğunda zaten umutsuz çıkacağımız rövanş maçına klasik söylemle prestij maçı olarak bakacağız.
Netice itibariyle bitmesin dertler s.kime kadar detirten maçtır.
Futbolculuğundan ziyade hırsıyla, yüreğiyle oynaması sebebiyle bu takımda sembol isim olmuştur. Birkaç maç dışında -ki en unutulmazları üç sıfırlık barça ve samiyen'deki gs maçlarıdır- kapasitesini aşacak düzeyde oynamamıştır ama hep yapabildiğinin en iyisini yapmıştır. Sahada sinirlidir ona buna çatar ama çirkef değildir.
ibrahim Toramanla yaşadığı terlik mevzusundan zaten iki oyuncumuz da mimliydi. Hala net bir açıklama yok, eğer iddialar doğruysa takımdan uzaklaşması doğru bir karardır. Ancak; keşke bu ayrılık daha farklı olsaydı... Umarım deli ibo bundan yıllar sonra bu olaylarla değil de hırsıyla, mücadelesiyle hafızalarda yer alır.
iddialar doğru dahi olsa; bence sezon sonunda bir jübileyle hakettiği gibi bir vedayla gitmelidir bu takımdan. Beşiktaşlıların gönlünde daima yerin olacaktır.