bir facebook mesleği. adına bakınca patron gibi görünse de, aslında gizli işsiz. biraz yakından bakarsan tanırsın aslında; ailendeki girişimci ruhlu ve feysbuktan sonra en iyi telaffuz ettiği kelime firiilens olan o şahıs. muhtemelen dünyanın düz olduğunu da iddia ediyor; uzaya hiç gidilmedi tabii.
mutlaka aramızda hala bu hissi taşıyan ve yaşatan koca zırtapozlar vardır. ama daha çok çocukken uyuma vakti geldiğinde evde ışıklar karardıktan sonra (ve artık ebeveyn koynunda uyuyamayacak kadar da büyüksen) en güvenli yerdir yorganın altı. neden? çünkü öcüler ve hayaletler yorganın altına etki edemezler. yorgan her türlü kötülükten koruyabilir. ayakların açıkta kalmamalıdır, yoksa yerler. ama aynı şeyi kafana yapmazlar. o kadar da cani değillerdir canım.
bir de yatak altındaki öcü ile ilgili bir de kısa film var. 12 yaşından küçüklere izletmeyiniz efenim. anneye olan güven ve yatağın altındaki o öcünün varlığına dair ciddi endişe ve kararsızlık ortaya çıkabilir.
longman'in "preparation course for the TOEFL" test isimli ibt tabanlı toefl sınavı çalışma kitabı.
çoğu kişi benim gibi kitabın cevap anahtarının kitabın içerisinde olduğunu düşünebiliyor ve sonra acı gerçekle karşılaşınca fellik fellik cevap anahtarı arıyor.
üstelik internette ücretsiz albümleri var indirilebilir, keyifle dinlenilebilir.
ne nu metal, ne de 'enstrumanlar üzerine okunmuş rap vokal'li gruplardan.
2012 yılında gösterime girmiş, kanada yapımı, yönetmen ve senaristliğini martin villeneuve'nin yaptığı ve yapımı 7 yıl süren bilim kurgu filmi. villeneuve'nin aynı isimli grafik romanından uyarlanan film, geleceğin montreal'inde resmedilen/kurgulanmış ve esin kaynağını * saplantı haline getirmiş bir müzisyenin hikayesini anlatıyor.
ayrıca filmde zaman, uzay, aşk, müzik ve kadın arasındaki ilişkiye değiniliyor.
filmi, martin villeneuve'nin ted'deki "imkansız bir filmi nasıl yapabildim" * konuşmasıyla duydum ilk defa. film epey bir ilgimi çekti fakat henüz izleyemedim. izlediğimde yorumumu genişleteceğim.
explanandum açıklanması gereken ve o olgunun/olayın açıklayıcısının (explanan) yine o olay/olgunun açıklamasının kendisi olması anlamına gelen latince terim.
eşyaya insan muamelesi yapan tweeter insanıyla aynı kişidir. fakat daha bi' überi.. konuşmak ayrı, suçlamak apayrı bir şey. "abi bambaşkaymışsın!" durumları yani.
türk erkeğinde elektronik eşyayı, hurdayı, hırdavatı kurcalama merakı vardır, kendinden bilirsin muhakkak.. türk erkeği kendi evinin muslukçusu, marangozu, kapıcısı, boyacısı, simitçisi, overlokçusu, ortacısı, hem defansı hem de forveti hatta bazen hanımından öte bir terzisi ve aşçısıdır. kendi söküğünü kendin dik demiş büyükler; bizimki yine abartıda bir numaralı ırkın şanlı * mensubu olarak vermekteyiz.
bu atalarımızdan gelen genetik bir miras olsa gerek.. hem neme gerek? bir marangoz, bir sütçü, bir sucu? bunların hepsi seks fantezilerine uygun meslekler. evimde ne işi var? yani. dünyanın binbir türlü hali var... neyse dağılmasın konu. bu bedhah sadece kendi evinde değil, çevre evlerde de bu hünerini sergilemek ister. üstüne bir de o çocuksu merakı eklenince ortaya komik veya hezeyan dolu görüntüler çıkabiliyor.
"nası bi'şey bu alet yau?" diye bilim adamı edasıyla inceler o elektronik eşyayı. orasını burası tutup çeker, çıkartır, takar. ama demişler ya "ya meraktan ya da yaraktan".
o kurcalama esnasında çıkıyor gibi görünün o parça aslında çıkmamaktadır fakat dedik ya "bedhah" diye, inadına sökmeye çalışır. sağa çevirir, sola çevirir, iter, tutar, çeker, bırakır, fırlatır falan derken çatırt diye kırar o yeri. sonra o anda orada bulunmayan senin yanına gelip der ki:
- şeyy.. bu çıkıyo muydu ya? (elindeki kırdığı parçayı göstererek)
açılmak istediği kızın sevgilisi olduğunu öğrenen delikanlı ergen (?) söylemi. konu "okulda görüp hoşlandığın ama hiç tanımadığın bir kızla tanışmak" başlığı altında donanımhaber forum'da iyice incelenmiş. konuyu açanın editleri de alttaki yorumlar da şahane.
stepping outside,
there's no turning back.
looking behind,
there's no turning back.
nowhere to hide
watch out for the man in drag;
she's got you tagged!
checking all around,
there's no turning back.
listen for a sound,
there's no turning back.
keep your head down
watch out for the go-between!
the cloak and dagger man
follows,
run undercover and
trust in no one you know.
watch what you say,
there's no turning back.
lover's will betray!
watch out for the promise of...
the cloak and dagger man
follows
run undercover and
trust in no one you know.
vize almadan kimsenin adım atamadığı ve vize şartlarından birisinin de (tuhaftır) "dönüş biletinin gelmeden önce alınmış olmasıdır." olan güzel ülke, tatil cenneti. bume dilinde "her gidişin bir dönüşü olmak zorunda" yazar bayrağında.
20. yüzyılın son dekadının bitimine 24 ay kala * bağımsızlığına kavuşan ve 27 adacıktan oluşan bu şirin ülke krallıkla yönetiliyor. birçoğumuzun hayatın değişik yerlerinde sıkça kullandığı "bırak gitsin dönerse bumerangdır." sözü ülkenin tek düşünürü ünlü pragmatist rang bumée'ye aittir.
bumerang adalarında giden sevgili, elbet bir gün döner.
bumerang adalarında bir çok giden memnundur yerinden ama çok seneler geçer ve herkes döner.
bumerang adalarında keser döner sap döner gün gelir hesap döner.
bumerang adalarında 1 bl tutar yarım ekmek et döner.
bumerang adalarında tavuk döner.
bumerang adalarında zencilere bulaşma, yoksa nevrin döner.
bumerang adalarında çok oturma, mazallah kıl döner.
bumerang adalarında kötü söz sahibinindir.
edit: ahahahah henüz çıkmamış her pes 20xx başlığına başlık parsallemekle, entry sıçmakla ilgili bakınız vermeyi iş bilen tüm emektar sözlükçüleri gözlerinden öpüyorum. sağ olun var olun. sözlük çok daha iyi yerlere doğru gidiyor sayenizde.
olaya hakim, kendine güvenen yazarlardır. veya öss tecrübesi olan yazardır. "geçen sene girmişti, bu sene nerden gireceğini biliyorum en azından" edasıyla münzevi takılırlar. kolay girsin herkese.
tam adı halil sezai paracıkoğlu'dur. şubat 2011'de çıkması planlanan incir reçeli adlı filmin teaser'ında mükemmel bir parça seslendirmiştir. sesi gayet güzel. şarkıları çok bunalım.
edit 2: zaten "halil sezai paracıkoğlu" olarak açılmış başlıkta asıl adını yazmak da neyin nesi diyenlere gelsin: (#10749540)
edit 3: o kadar commercial bi albüm yapmış ki o terlikle şarkı söyleyen adam, sevenleri artık teoman'ın tekrar müziğe geri dönmesini bekler olmuş. halil abi, fail.
artizliğinden ödün vermemek pahasına facebook hesabı olmayan übermenschler kenara çekilsin.
"sen gelme lan ayı!" diye höykürmek istiyorum "sikerim cool tribinizi!" diye bağırmakla bağırmamak arasında kalmış bir ses tonuyla. (facebook'u kullanmayan naif mantıklı kitle, sen bu söylediklerimi üzerine alınma yavrum e mi?) hee ayrıca kullanacağım like, wall, comment, poke gibi tabirleri facebook'ta kardeş (kız) olarak kaydettiğim dedem bile biliyor, her ne kadar kardeşim olarak kayıtlı olduğunu farkında olmasa bile. (ne komiğim amk) yani diyorum ki sakın ola da "ayh comment ne ya hangi ülkede yaşıyorus hanki dili kullanıyos bis yorum o bikerem" falan olayına girme. girmek demişken, konuya bodozlama giriyorum arkadaş:
like tuşunun dahili ve (hatta) harici bedhahları bile dize getirecek manevi bir gücü var bence hocuzela. hemen örnekleyeyim: mesela bir gün komikliğin üzerindedir. hemen beynini kullanıp (ne de olsa bedava, niye hamallık edesin?) yaran facebook iletileri başlığına girer ve oradan bir tane seçip paylaşırsın wallunda *.. hatta biraz daha zekiysen ekşi sözlük'teki başlıktan seçersin. ve tıpkı başlıkta da vaad edildiği gibi "yarar" facebook iletin. çok marj bi karizma edinirsin arkadaşların arasında. böylece tüm ilgiyi de üzerine çekersin. gelsin layklar, komentler... ve muhabbetler dönmeye başlar o ileti altında. hatta her yorum sonuna asdfghjklşi eklersen de güzel bir kombinasyon yakalarsın, hem de 7 katına çıkarırsın eğlenceyi. bu eğlenceli dakikalar devam ederken arkadaşlarından bir tanesiyle uzar gider o yaran facebook iletin altındaki muhabbet. uzatma arkadaşım bu kadarı kâfi demek için ise on son yorumunu beğenmen kafidir. işte bir dahili bir bedhahın da canını okuma rehberi dersimizin de sonuna geldik. yarın kime, ne verirseniz verin bana ne ama mutlaka akşam uludağ sözlük'te klavyenizin başında olun efenim.
wikileaks'te bahsi geçen devrimci hareket. sızdırılan belgelerde hak ve özgürlüklerini protesto ve eylemle aramayı kenara bırakıp yumurtalarla saldıran öğrencilerden ve harekat planlarından bahsediyor. şimdi o öğrencilerle ilgili bi vtr'miz var, onu izleyelim.. daha sonra reklamların ardından yine burdayız efenim, kimseye vermeyin.
geçen gün otobüste kulak misafiri olduğum diyalogda geçen bir cümle.
anne olduğunu tahmin ettiğim bir kadın, yanında oturan ve çocuğu olduğunu tahmin ettiğim velede "oğlum yer versene teyzene ehih.." diye dürterek onu ne kadar nazik yetiştirdiğini otobüsün ihtiyar heyetine kanıtlamak istedikçe çocuk da taban tabana zıtlıkta kaba bir ifadeyle annesi olduğundan emin olduğum kadına dönüp orta yaşlı teyze olduğunu tahmin ettiğim hanfendiyi kastederek "otobüste yaşlı yok ayağa kalkmak istemiyorum!" diye bağırdı. bu ne anarşidir! şaşırdım kaldım azizim. hemen oracıkta otobüsün camına sıcak nefesimden hohlayıp sağ elimin işaret parmağıyla yuvarlak çizip ortasına yuvarlaktan taşan büyük "A" harfi çizdim. sonra dur düğmesine bastım, ayağa kalkıp teyzeye yer verdim ve önüme çıkan ilk durakta indim otobüsten. (o duraktan bildiriyorum.)
sıla'nın yeni albümünün çıkış parçası. harikuladenin harkında bi' parça. loop ediyorum yarım saattir. **
burdan dinlenebiliyomuş: http://www.silagencoglu.com.tr/2010/
aga direk şunu açıklayayım öncelikle: "yediğini" derken orada zerzavat yani, fiil isimleşiyö falan.. * başlığı vurucu yapma çalışmaları sırasında ölen beyin hücrelerime de bir dakikalık saygı duruşu rica ediyorum. mühehe! yok lan siktir et, bok gibi oldu başlık. aslında entry de öyle. ne vurucu ne kırıcı, saçma salak bişey oldu iyice amk. elli kere sil düzelt ekle çıkart yaparsan olacağı budur. okuyacakların aksiyon filmi değil yani. yarısında uyuyakalabilirsin. ** herkeşlerin sevmediği yavaş ilerleyen drama filmleri gibi ama biraz da romantik komedisi var. gençlik filmi de barındırıyo aslında..valla hacı epey bi karışık işte, uykum var yatıcam ondan böyle. zaten ikinci defa açıyorum bu başlığı, ama bu seferki tematik modda. özellikle artı oy alma kaygımın olmadığını göstermek için belirtiyorum bunu da. neyse aga iki saattir konuşuyoruz daha bir kere tanım bile yapmadık.. hemen giriyorum olaya:
pazarcılardır, evet evet bildiğin "üç leraya beş lerayaaaağğ" diye çığıran pazarcı. *** ve abicim bu pazarcılar türkçeye 21. yüzyılda bile hala yeni maniler kazandırabilmiş yegane halk ozanlarındandır bence. not edilsin. fakat buna rağmen bir de zayıf yönleri (veya bir tür hissiyat, bir güdü) vardır ki evlerden, sokaklardan, bahçe ve parklardan, semt pazarlarından, gözlerden dolayısıyla gönüllerden ırak: gözünü hiç ayırmadığın o zerzevatı bir türlü senin poşetine koymamasıdır. gözün kalır bildiğin. ama nafile...
lanet olsun o ebleh duruma! çok cenabet bi olay. bak mesela senin gibi ben de sebzedir, ıspanaktır, ottur pek sevmesem de zoraki tüketen birisiyim. kış geldi mi zaten seçenekler azalıyor, biliyosun. çocukken ağzıma "uçak" aldatmacasıyla giren sebze çorbalarının haddi hesabı yok! şimdi onları kusmak istiyorum..
olaya gelicek olursak.. geçen hafta yakınlardaki bi semt pazarından havuç alayım dedim. * hemen ilk tezgaha yanaşıp "iki kilo versene dayı!" dedim.
bak bak cümledeki şatafata bak!! boynumda taşıdığım o (görünmez ama herkesin bi şekilde gördüğü veya hissettiği) "öğrenciyim ben abi" levhasına aldırmadan ve fiyatı hiç umursamazcasına çat diye söylüyorum istediğim kadarını! öğrencisin işte lan, edebini takın ve sor önce fiyatını, ona göre gramaj belirt! kilo da neymiş?! [halbüse tüm bu kibir, geçen hafta aileden gelen harçlığın rahatlığından geliyö ve etkisi en fazla iki hafta sürüyor. mesela şuan geçti o etki. şimdi gitsem o pazara, fiyatını sormadan dereotu bile alamam :( ühühü]
havuççu dayı beni çok sevmiş olsa gerek, ben "kilosu kaça?" bile demeden "hadi bakalım sana birden vericem!" dedi. tabi ama öyle aniden birden vericem deyince adam, irkildim önce. tam yan tezgahtan vazelin almaya gidecektim ** ki; havuçların arasında kaybolmuş ve üzerinde "kilo 1250 (yamuk yumuk ünlem işaretleri)" yazan kartonu kenara çekince anladım bir rakamının kerametini.. tl imiş meğer, ne kadar masum.. oracıkta verdim..havucun parasını!!
bu pazarcı amcanın eblehliğiyse havuçları kendi malıymış gibi ** eline ne gelirse poşete doldurması, ama bir taneyi...o bir taneyi..senin gözünün kaldığı o bir tek havucu sana çok görüp onu poşete atmaması! sağındakini solundakini, ön ve arkasındakini koyar da onu bi türlü koymaz poşete! hem kel, hem fodül, hem... mhmm hemmm... (neydi o terim ya?) hemm.. hem kel hem fodül hem.. eblehtir işte bundan dolayı!
ton pid: (marifet "dip not"u sadece tersten ayna efektiyle yazabilmem değil, aynı zamanda klavyeyi ters tutup amuda kalkmış halde yazıyorum olm. ne sandıydın.)
edit: video linkinde "gomikfilmler" geçen bir linkin raf ömrünü hesaba katmamışım entry'i girdiğim tarihlerde. komikaze'de bir yerlerde hala o video var. (hasan ekinci'nin hükümete kızdığı hem kel hem födül üstelik eahh deyip mavi ekran verdiği video hani) *
bu memlekette her ilin, her ilçenin merkezindeki herkes, diğerlerine göre daha y'dir. yurdum insanı da bunu belirtmek zorunda hissetmiş olsa gerek, duvarlara bunu yazmaktan alamamış kendisini..