başlığın asıl hali:
(bkz: her gece sözlükte hortlayan esrarengiz ibnesel eylemler) .
ortalama her gece ortaya çıkan, kökeni araştırılsa da bulunamayacak olan eylemlerdir.
biri eşcinsellikle ilgili başlık açar, gerisi gelir.
biri götünden fışkıran kanları yazar, öbürüyse bu götünden kanlar fışkıran adama küfretmek için yazar.
dolayısıyla bu ibnesel eylemler, gece boyu popülerliğini sürdürür, öfke katsayısı artar da artar.
sabır ve nedametle izlemekteyiz efendim, okuduğum ibneliklerden dolayı kusmak üzereyim bu arada.
bulunduğumuz tarih itibariyle, yaklaşık 1000 sene sonra yapılacak olan üniversite yerleştirme sınavı.
sorular, geçen yıllardaki gibi kesinlikle kolay olacaktır.
hatta kontenjanları bile artırmış olacaklar.
öss3008'de şansınız daha yüksek olacak.
istedikleri bölümü kazanamayanlar umudu kesmesin yani.
edit-ül hüzn: bu gidişle 4008 yılında da olacak bu sınav.
50 kişilik Çeçen grup pala ve çelik sopalarla mülteci kampını bastılar.
Çeçenlerin, başkent Oslo'nun güneyindeki Oestfold'daki merkeze saldırdığını, ciddi şekilde yaralanan olmadığını, ancak 23 kişinin hastaneye kaldırıldığını kaydetti.
Mülteci merkezi yetkilisi Ole Morten Lyng, NRK radyosuna verdiği demeçte, "Burada yaşamayan, dışarıdan gelen 40-50 kişilik çelik sopalı ve palalı Çeçen grubu merkeze saldırdı" dedi.
Lyng, "Ayrıca bıçak taşıyor gibiydiler. Odalara girdiler ve Kürtleri dışarı çıkarıp dövdüler" diye konuştu. Lyng, Norveç haber ajansı NTB'ye verdiği demeçte ise olayın merkezdeki Kürtler ve Çeçenler arasındaki küçük bir anlaşmazlıktan patlak verdiğini söyledi.
Norveç polisi ise olayı ne doğruladı, ne de yalanladı ve kimsenin tutuklanmadığını bildirdi.
eski yılların özlemini duyan orta yaşlı insandır.
böyle insanları gördüğünüz yerde sevip okşayınız.
çok güzel insandır bu tür insanlar.
gelelim portakallı gazoz olayına.*
tamam, nihayetinde portakal da meyvedir ancak, meyveli gazoz denildiğinde sanki birkaç meyve aromasının bir arada bulunduğu gazoz gelir akla.
dolayısıyla meyveli gazoz söylemi, portakallı gazoz için haddinden fazla bir tabirdir.
köyün şirin çileklerinden sorumlusu.
bütün şirin çileklerini ihaleyle bremen mızıkacılarına satarak, köyü kepazeliğe sürüklemiştir.
edit-ül ker: şirin çileklerinin satılmasından duyduğu rahatsızlığı dile getiren muhabir şirin e ise, "babalar gibi satarım, ağacını da alıp götürmüyolar ya!" diyerek ayar vermiştir.
tanım: sömürülen, gelişmekte olan ülke diye avutulan ülkelerde, bir türlü yoluna girmeyen eğitim düzeninden doğan mantık.
bu tür ülkelerde -dandik de olsa- eğitimden sorumlu bir makam vardır.
ancak şöyle bir şey vardır ki, buna imkansızlık denirmiş böyle yerlerde.
üniversite yapılması gereklidir, "imkan yok"tur,
her vatandaşının doğru düzgün eğitim görmesi gerekir, "imkan yok" tur...
(bkz: böyle gider bu)
böyle bahanelerle yıllar geçer bu ülkelerde.
eğitim hakkından bahsedip fırsat buldukça anıran "yetkili"lerine sahip olan böyle yerlerde yüksek eğitim görmesi gerekenler, sınava tâbi tutulur.
mesela, üniversiteler potansiyel genç nüfusu eğitmekte yetersizdir.
dolayısıyla genç insanlar, üniversiteye girmek için bu sınavda yeteri düzeyde puan almak zorundadır.
bu genç insanların yeteri düzeyde puan alması için, ömrünün en az bir yılını ders çalışarak geçirmesi gerekir.
böyle memleketlerin "yetkili" leri, zamanında gençlik yaşamadıkları için bir gencin yıllarını kıytırık bir üniversite için harcamasında bir mahsur görmezler.
maldır bu "yetkili"ler zaten.
ara sıra ortalığa çıkıp, bahsi geçen sınavlar için "kolay olacak" derler ve böylelikle sorumluluktan kurtulduklarını sanırlar.
üniversite örneğinden yola çıkarak bu hak anlayışı sorgulandığında ise aslında ne eğitimin ne de eğitim hakkının olmadığı ortaya çıkar.
lan madem eğitim haktır, neden üniversiteye sınavla alıyorsunuz insanları?
sorusunun cevabı dipsiz kuyulardadır bu ülkelerde.
böyle *zihniyetli "yetkili"lerden dolayı, böyle ülkelerde üniversiteler, ekmek kapısı olarak görülür.
velhasıl, salakça bir anlayıştır bu anlayış. bu anlayışın içeriğinde üniversitelerin eğitim ortamı değil, ekmek kapısı olduğu düşüncesi bulunur.
zaten böyle ülkelerde üniversiteler de boktandır, bir halta yaramaz.
öncelikle kamu mallarının tanımını yapalım.*
efendim kamu malları, milletin vergileriyle millete döndürülen, milletin yararına olan unsurlardır.
örnek de verelim: çocuk parkları.
mini mini çocuklar eğlensin diye yapılan parklar da aziz milletimizin vergileriyle yapılmış parklardır.
ancak böylesine iyi niyetin olduğu ortamlarda illa ki zeka sorunu çeken öküzler bulunur, bu öküzler çocuk parklarındaki salıncakların, oturma yerlerinin tahtasını falan sökerler.
aynı öküzler, tahtravallinin tahtalarını sökmek, tahtravallinin denge demirini oynatmak gibi hizmet(!)ler de yaparlar.
anlamıyorum abi, hangi akla hizmet eder bu herifler?
hangi zihniyetin ürünüdür de misal tahtravillin tahtasını söker?
milletin malına zarar verme hakkını kendinde nasıl görür?
ya da kendinde bu hakkı görürken gözü nereye bakıyordur bu hödüğün?
birer maldır bu herifler kısacası.
kamusal mallara zarar veren maldırlar.
biz buna mal etkileşimi diyebiliriz.
bir mal haz alırken, başka *bir mal ise zarar görür.
bu denklemden de zevk alma unsuru açığa çıkar.