Aman hanımlar beyler, bu işi yargıya intikal ettirmeyelim! uzatmadan kesip atalım, yıkalım o vıccık vıccık yağlı koltukları, yansın o bakteri yuvası perdeler! Film Festivali'ni ve Terry Gilliam'ın Dr. Parnassus'unu da Emek'te izlemek vardı şimdi...ama engellediler. imzalarımızla, telefonlarımızla, email'lerimizle, gidip yüz yüze konuşup, lafı pratiğe dökelim.. Beyoğlu'nu AVM'lere terk etmeyelim. Emek Sineması istanbul'un çocuklarımıza, sinemamıza yadigarıdır. Emek Sineması'nı yaşatalım!
Kadının biri, 46 yaşındayken kalp krizi geçiriyor ve hastaneye kaldırılıyor. Ameliyat masasındayken,... ölüme yakın, birden bir Azraili görüyor ve soruyor:
'Benim saatim geldimi?'
Azrail cevap veriyor:
'Hayır, senin daha 43 sene, 2 ay ve 8 günün var'.
Narkozdan uyandığında, estetik yaptırmaya karar veriyor. Yüzünü gerdiriyor, dudaklarını doldurtturuyor ve
göğüslerini düzelttiriyor.
Kısacası: 'Yeniden doğmuş gibi'
Daha uzun bir süre yaşayacağını bildiği için şimdi, o kadar
ameliyatın değdiğini düşünüyor.
Son ameliyattan sonra,
hastaneden tamamen yeni bir insan gibi çıkıyor.
Tam karşıdan karşıya geçiyorken ambulans çarpıyor ve ölüyor.
Azrail'e soruyor: '40 seneden daha fazla yaşayacağımı söylemiştin
neden o zaman bana o ambulansın carpmasini engellemedin?
Azrail cevap veriyor:
'Kız, allah canını almasın ben seni tanıyamadım ki *
Kimse bilmiyor derdimi, suskunluğumu. Bir buz dağı gibisardı etrafımı yalnızlığım, yaz günü üşüyorum. 'Bu mudur aşk' diye haykırıyorum boşluğuna.
inanmayacaksın!
Yalvardım bugün Tanrıya. Birkez daha göreyim, birkez daha bakayım sen beni görmeden, farkıma varamadan derinden içim hapsedeyim seni diye.
inanmayacaksın!
Akreple yelkovan üstüste geldiğinde, o koca yalanı düşünüp acaba diye düşünüyorum. Acaba, gerçek olabilir mi? O da beni düşünür mü?
inanmayacaksın!
Seni düşünürken duruyor zaman, almıyor aklım. insan ağlar mı ümit ederken, hayal kurarken. Bu kadar zormuydu beklemek?
inanacaksın!
Koca bir boşluk oldu yüreğimde yokluğun, hasretin, özlemin. Dolmaz ve doldurulamaz. Bitmez demiştim, bitmeyecek biliyorum bu bekleyiş. Heran yalvarıyorum Tanrıya ümitlerimin yok olmaması için. Ve biliyorum ki... Yaşanmamışlıklarda olsa, unutmadım, unutmayacağım!
* yüreğimden geçiyor hasretin, bütün iç organlarımı kesip atarak. birden gülüşün geliyor aklıma, tüm benliğini sarıyor hayalin. gözlerine bakıyorum, karşı karşıyayken bakamadığımın korkaklığını atarak üstümden. gölgeni görür gibi oluyorum karanlık odamda. hissediyorum en güzel düşlerin gerçekciliğini, düşünüyorum düşlerin gerçek olabilme ihtimalini. penceremden gelen dalga sesleri hayallerime daha da bir güzellik katıyor. biraz daha kapatıyorum gözlerimi, hasretinin vermiş olduğu acı ve hayalinin vermiş olduğu huzur ile uçmak istiyorum rüyalar kentine.
özlemin üstüme bir çığ gibi düşerken, penceremden bir rüzgar giriyor, daha bir sarıyorum yorgana, daha bir bastırıyorum kendimi yastığa. bu rüzgar ile biirlikte ruhumda iniltiler duyuyorum, gittikçe şiddeti artan iniltiler ve artık ruhumu tamemen kaplayan seslere dönüşüyor. kulak verirsem sanki senin hayalini alıp kaçacak benden.
'dayanamıyorum!' diyorum kendi kendime, dayanamıyorum. hep içime akıttığım gözyaşları geliyor gözlerimin ucuna, tutamıyorum artık gözyaşlarımı damla damla akıyor yanaklarıma, yanaklarımdan yastığıma...
açıyorum gözlerimi, seni düşünüyorum. uyuyor olmalısın, bir melek kadar masum yüzün düşüyor tekrar aklıma, dudaklarında bir çocuk masumluğu kadar saf bir gülücük. ya saçların yastığa serpilmiş, kıskanıveriyorum yastığını, yatağını. güneşten kopmuş bir parça gibi hasretin tekrar yakmaya başlıyor içimi.
ben geliveriyorum birden aklıma, alıyorum aynayı kendime bakıyorum. saçlarım karışmış, ellerin titrek, dudaklarım suya hasret çöller gibi parça parça. yüzümde bin yaşamışta mutluluğu hiç tadmamış bir sima görüyorum. korkaklıklar tutsaklığında, gördüğüm en zavallı insan kesiti.
böyle güzelliğin karşımda dikildikçe nasıl yaklaşabilirim ki sana bu ben ile, tutulur dillerim lal olurum, konuşamam utanırım! seni her gördüğümde ki çaresizlik bu geceki sen. düştü bir gölge gibi ruhumun en ulaşılmamış ücralarına.
bütün bu cümlelerden, özne ve yüklemlerden kaçıp, herşeyi bir kerede söylemek gerekirse, ve ayrılıkları bir kerede vurmak gerekirse kalbinden, sadece şu yeter: sana hasretiim... *
evrende yalnız dolaşn iki noktanın, şans eseri çakışmasından sonra, noktaların birinin yeniden dönerken diğerinin yoluna devam etmesine platonik aşk denir. **
sevdiği kızı başka birine kaptırmış birinin kurmuş olduğu komplo teorsidir. *
sevilen kız üniversitenin fen fakültesinin en popüler kızıdır ve herkesin sevgili olalım çağrısına reddeder ve okulun kapanmasına son 10 gün kala odun denilecek bir cins insanla ve bu insan mezun olacakken sevgili olmuşlardır, hatta erkeğe kız teklif etmiştir birlikteliği. Herkes bu olaylar karşısında şaşkındır.
sevipte kavuşamamışlığın ateşi içinde yanan delikanlı şöyle bir komplo teorisi üretmiştir:
- odun(sevgili) okulu bitirecektir. kız dışardan gelen teklifler karşısında artık bunalmış ve şöyle düşünmüştür. bu çocukla ben birlikte olursam okulun bitmesine 10 gün kaldı zaten, reklam olayım 15 gün sonra ayrılırım ve bir yüzük takarım, kimse ayıldığımızı da bilmez. bende artık dışardan gelen baskılardan kurtulmuş olurum. ***
başkalarının haklarına mani olmayan, insanların kültürlerini yaşamasına, dillerini konuşmasına, dinlerinin farklılığına, kıyafetlerine karışılması gibi yasaklar. *
sinirden sonra gelen edit: kaldırılması gereken yasaklardan biri de seri eksi veren ibne arkadaşların kendilerini saklama zorunluluğu hissetmeyeceği yasakların kaldırılması.
ilk tokat yemem tokatta miniminnacıkken evimizde baba özentisi ile imrendiğim sigara sayesinde gerçekleşen unutulmayan tokattır. imrendiğim sigaranın tamamını babam içmiş olup, izmarit dediğimiz bölgeyi ağzıma sokarak canımın yanmasını sağlamış, buda yetmemiş gibi tokatı patlatmıştır. ***
o anda öğrencinin aklından şunlar dökülür...*
'ulan babamız yemiyor içmiyor bizi okutuyor, ya biz sınava girmeyeceğiz olmaz öyle şey. gir paşalar gibi sınava en azından denedim olmadı dersin oğlum.'