sen buzul mavi, sen kaç yılın aynalı dolapları
kırılan bardakları elbiselerin ve çocukları
lekesiz gözleriyle ne kadar maviyse o kadar hiç konuşmadıkları
sen buzul, sen devamlı, sen...
yaklaş bana, kimse hiçbir yere dokunmasın
bana sessizlik et, düğümle saçlarımı
çözülsün bu kartopları, gece yanan fırınlar, içimin sayıları
akıt kanımı biraz, kimse hiçbir şey söylemesin
kimse artık hiçbir şey söylemesin
bana yalnızlık et, birleştir yalnızları
sen buzul, sen devamlı, sen
sen kaç yılın aynalı dolapları
kim bilir neydi biraz bir yüzü dünyadan çıkardıkları
bir şeyi hiç sevmedikleri, sevince tekrarladıkları
yani bir yaşam gibi yaşattıkları ölümü, korunamadıkları
dökül artık, çözül artık ve akıt bütün kanları
büyüt en büyük şeyi
bize yalnızlık et, birleştir yalnızları
yeni bir kan ol, getir en yeni anlamları
bomboşuz, korkuyoruz da.. bunu anlatmak için şehirde
bayram vardı
öyküler vardı dergilerde, beyaz fareler, cansıkıntıları
bir gün ki şehir yandı, şimdi hiçbir şey anlatılmasın
artık hiçbir şey anlatılmasın
denilsin, soğumuş ceylanların ateşten dilleri kaldı.
sen kaldın, bir de sen ey buzul mavi
bizi bul, bizi yarat, bize güzellik et şimdi
bomboşuz, korkuyoruz da.. ve kemikleri bunlar gökyüzünün
altında öyle tedirgin ilk çocukları ölümün.
1962 senesinden trt'nin arşivinden gökanlam 3 şiirinin edip cansever'in kendi sesinden seslendirmesi için:
bahçeli eski 3. cadde şimdi azerbaycan caddesi'nde, migros'un karşısında bulunan sokaktan girince zaten adım filan saymaya metre hesabı yapmaya gerek olmayan, sokağın başından bile görünen sahaf. bulunmaz bu denilen kitapları bulabilme olanağınız var. eski kitaplara birinci basım muamelesi yapsa da eski kitap meraklılarının bundan şikayet edeceğini sanmıyorum, bir de basımı tükenmiş, olmayan kitapsa aradığınız zaten gerisi hikaye.
mevlana'ya göre kelimeleri ruha aksettirme dili, kelimelerin ruhta (kalb) mana bulma hali. eğer kelimelerinizin kalbe sirayet edecek manası yoksa ölmeye mahkumdur.
"Bilhassa gönül dili olursa,
Gönüldaşlık dildaşlıktan iyidir."
"O söz ima ve yazıyla değildir
Ama gönül diline tercüman olur."
bir sene öncesine kadar aranılan her yerde bulunmayan, sarellenin diğer ürünleriyle aynı tadı tutturduğu kakaolu fındık ezmesi. diyabetikler ve şeker alımına dikkat edenler, diyet yapanlar için birebir fakat nedendir bilinmez diğer tüm fındık ezmelerinden daha pahalıdır.
kullanılan tatlandırıcının sukraloz, süttozunun yağsız olduğunu deklare edelim. tatlı kirizi anlarında birkaç kaşıkla sizi hayata döndürebilir.*
the cw'nin bilim-kurgu süsü verdiği ergen dizisidir. (umarım ilerleyen bölümlerde beni şu kurduğum cümleye pişman ederek türüne uygun bir diziye evrilir)
--spoiler--
zengin okulunda burslu öğrenciler klişesini alın, bursluyu uzaylı yapın gerisi zaten gelir. evet, aynen böyle. şahane bir dizi olacakken ortaya hakikaten liseli dizisi çıkmış. ayrıca hakikaten otuz yaşında görünen insanların liseye gittiğine inananlar var mı hala?
--spoiler--
yanlış hatırlamıyorsam 1980'li yılların sonlarına doğru yapımı tamamlanmış, 216 metre yüksekliğiyle dünyanın en yüksek köprüsüdür. bu köprüyü ünlü kılan tek şey dünyanın en yüksek köprüsü olması değil bungee jumping sevdalılarının mekanlarından biri olmasıdır. sırf bu talep üzerine köprüye bu işleri organize eden bir firma kurulmuş, turistlere hizmet vermektedir. hani ilgilenenler varsa.*
leo delibes'in en çok bilinen bale suiti. balenin ilk gösteriminde giuseppina bozzacchi dans etmiş, izleyen herkesi kendine hayran bırakmıştır. bozzacchi, bu balede rol aldığında on altı yaşındadır, o dönemde fransa kuşatılmış ve düşmüş, bir yıl sonra bu kızcağız koleradan hayatını kaybetmiştir.
en sevdiğim kısımlarından biri linkteki kısımdır;
bilimkurgu severlerin hoşlarına gidecek, ilk bölümü yayınlanmış dizi.
--spoiler--
bir otoparkta kısılı kalan birbirini tanımayan yedi kişiden ikisinin dışarı yardım çağrısı için çıkıp, şehrin kontrolden çıkmış olduğunu görmeleriyle başlıyor olaylar. anladığım kadarıyla zaman kavramı yok gibi. ilerleyen bölümlerde 'bir gündür iletişim kuramıyoruz' cümlesini nereye bağlarlar göreceğiz. dizinin sonunda otoparktan kurtulup içlerinden birinin evine sığınan grubun aynı günde doğdukları ortaya çıkıyor. dizinin bir sonraki bölümünü bekleten en vurucu sahne sanırım dizi sonunda görünen kırmızı gözlü insanımsı yaratık ve bu yedi kişinin bu yaratıkla olan bağı.
--spoiler--
chris carter imzalı olduğunu da ekleyelim. bir the x-files havası sezilmiyor değil dizide. hadi bakalım hayırlı olsun yeni dizimiz.*
edit: yedi değil sekiz. spoiler'lı kısmı okuyan şahıs, anladın sen onu.
wo soll ich fliehen hin,
weil ich beschweret bin
mit viel und großen sünden?
wo soll ich rettung finden?
wenn alle welt herkäme,
mein angst sie nicht wegnähme.
adagio in g minor gibi, hüznün marşıdır. henryk mikolaj gorecki'nin 3. senfonisinin ismi.
lento e largo...
bunu dinlerken sıcak ev ortamında ya da güneşli bir havada bile olsanız tıpkı videodaki gibi dışarıda ve gönlünüzde yağmur yağar, yüreğiniz üşür. gözleriniz ağlamasa da o anda içinizde bir yerler, dışarıda bulutlar ağlar. dedim ya hüznün marşıdır, yalnız dinlenir.
gelişmeler bölümünde zall'ın duyurduğu ve oylanmasını istediği anketin seçeneklerinden biri. her şey iyi hoş güzel de ben bu içeriksel sorunlardan neyin kast edildiğini tam anlayamadım. başlık ve tanımları mı kast etmektedir, yoksa benim gibi az gelen yazarların farkına varmadığı başka içerikleri mi kast etmektedir? ya da bambaşka bir şeyi mi? anket sonuçlarında da en çok oy verilen seçenekmiş kendisi. acaba bu seçenek birinci kalır/olursa hangi içeriksel sorunlar ele alınıp masaya yatırılacak. bir büyüğümüz bizi aydınlatsın, lütfen.
tabelası arkasındaki pino parfümerinin gölgesinde kalmış, adeta görmeyin beni, girmeyin kapımdan içeri der gibi soluk kahverengi, menüsü kesinlikle ismine aykırı şekilde ne isteyeceğinize ne yiyeceğinize karar veremeyeceğiniz biçimde karışık ve yabancı lisanla dolu, garsonları özensiz, yetersiz, düzensiz ve inanılmaz derecede yavaş, - çayı da kahvesi de yemeği de buz gibi olmadan gelmiyor- ahçısı kel olmasına rağmen sipariş edilen yemeklerinden "kıl,tüy" çıkan, zannederim beş ya da altı ay önce açılmış, selanik caddesi'nin meşrutiyet'le kesiştiği yerde konuşlanmış iğrenç mekan. n'apalım, hakkettiniz adamım.
not: bir normal büyüklükte bardak çay çok geç servis edilmesine karşın 3 tl.