o canınsa eğer, o bir parçasıysa ruhunun ya da bedenin, ihtiyaç duymaktan öte bir hiçsen onsuz anlatılması güçtür bu başlığın. fakat aslında onu sadece özlediğini sanıyorsan, aslında o bir cisimse hayatının bir yerlerinde tamamıyla vasıfsız, kullanıyorsan onu ve kendini aynı anda ona özlemin bir hiçten ibarettir. ihtiyaç duyduğun tek an içtikten sonraki sızma eylemine kadar geçen süredir.
gerçek olmayan öngörü. aslında onunla olmanın en güzel yanı senin onu istemendir. ekstra bir artı yoktur karşı tarafta. sen yüceltmişsindir, onu yüksek yerlere koymuşsundur, o kadar. seninle olmanın en güzel yani, içinde benim de olmamdır.
bitiş ve yeni bir başlangıç...
artık üzülemiyorum, kendimi yıpratamıyorm ve üzerinde kuramıyorm. kendimle çelişmelerim bile geride kaldı. aynı monotonlukta hayat sürer. başlar, minik heyecanlarla ilerler, manasız bi şekilde soğuma başlar ve aniden biter.
artık beklemekten yorulan bir insandan çok sonu yoksun hayatına devam ederken ümitsizce ümidini aşacak yeni bir sinyal, yeni bir ışık, yeni bir ten arasın. bulabilirsen yine aynı süreç işler adına.
bu süreci değiştirebilme ümidiyle, bu yazıyı kendime yazıyorum...
göz, kalp ve beyin arasındaki iletişimin kopup kopup bağlanmasıyla meydana gelen karmaşanın getirdiği saçma bi panik gelir önce. ardından sıcak basar. konuşamazsın, gülümseyemezsin, bir yöne hareket edemezsin. milyonlarca kelime akar aklından hatıralarla, özlemle. yakındır ama yakın olmasından çok uzaktır. uzanmak istersin uzanamazsın. dokunmak istersin dokunamazsın. kokusunu akciğerlerin patlayana kadar içine çekmek istersin, ta ki o esnada nefes alamadığını farkedene kadar.
fotokopinin zengin olması, öğrencinin not yumağı içersinde vakit geçirmesi, uyuyamamış gözlerin donuk bakışları, bir süre sonra akan kelime veya sayıların bir anlam ifade etmemesi gibi durumların görüldüğü dönem.
dazlak bir kafa, hafif göbek ve geniş omuzlar üçlüsünün bir erkeğe ne kadar yakıştığını kavradıktan sonra dazlaklıkla kelliğin farkını ciddiye almamak.
isteyip de gururuna yediremediğin için kendini paramparça etmek. ruhundaki fırtınayı tüm hücrelerinde, isyanını tüm beyninde, iteğini tüm benliğinde yaşamak.
kafa içersindeki onlarca sonuçsuz düşüncenin gözlerdeki manayı kaldırıp da tüm fizyolojik ve biyolojik gücü ayaklarda toplama durumudur. etraftaki kişi ve olayların manasızlığı ve boş bakışlar olaya ne birşey kazandırır ne de kaybettirir. olay sadece arınmaya yönelik herhangi bir sonuca ulaşılamayan umuda yolculuktur.