Dumanı üstünde tüten bu Meksika yemeğini her düşündüğümde aklıma gelen iki şey var. birisi o "cozurrr, cızırrrr" diye ortalığı sise boğması. birisi de, ilk sipariş edişimde "fajita" (yazıldığı gibi) okuyup dalga konusu olmuş olmam.
--spoiler--
horcrux avında harry zorla o lanetli sıvıdan içirirkenki hali pek bir şirin, sonraki alevli olayı ise bir o kadar cool aşmış büyücü.
--spoiler--
yaşıtlarım sikko kitaplarla büyürken beraber büyüdüğüm, kendi büyük ama benim için anlamı daha da büyük muazzam seridir.
şimdi yeni yeni yaygınlaşmaya başladı gibi. ama siz siz olun hak etmeyecek kişilere önermeyin. iki gün sonra sıkılıp sağda solda laf edecek tipin biri gelir size sorarsa "yok abi ya seni sarmaz çok uzun" falan diye geçiştirin. gitsin harry potter okusun.
nasıl dünyanın en güzel şehri londra ise, amsterdam da dünyanın en güzel/yakışıklı insanlarının yaşadığı yerdir. müzeleri, özgürlükleri (kıps ;), red light'ı bir yana gittiğiniz süpermarkette yerleri silen hatuna "gel türkiye'ye manken ol, evimin de kadını ol" dememek için kendinizi zor tutarsınız.
dünyanın en güzel şehri londra'nın kafası en rahat bölgesidir. her ülkeden insanla karşılaşmak mümkündür. binbir çeşit yemek, ilginç hediyelik eşya vs. derken cepte biraz parayla gitmekte fayda var.
mesela ben elektronik sigara alırken pakistanlı bir arkadaşla konuştuk. adam çok fena kurtlar vadisi hayranı çıktı. ben izlemediğimi söyleyince de beni ayıpladı, yanına oturtup zorla bir bölüm anlattı. böyle de bir anımdır.
birkaç gün yaşayıp keşke hiç bitmeseydi dediğim mükemmel şehir.
ayrıca benim gibi haritaya vs bakmadan gezmeyi severseniz, en azından "soho" ismi aklınızda olsun. bir anda dört bir yanınızı iri iri abiler sarıp kız ister misin diye darlayabiliyorlar.
ayrıca kadife kaplı ferrariye dokundum lan! (yazar burada fakirliğine ağlıyor)