tam 10 gün önce vatan'ın internet sitesinden satın aldığım oyun. hala da gelmedi. nasıl bir talep var anlamıyorum zaten. internet stoklarına gelip 3 saat sonra tükeniyor. deli gibi saldırıyoruz türkçe çıktı diye. skidrow versiyonunu 10 fm günü boyunca oynayıp çeviriyi gördükten sonra gaza geldiğimi söyleyemem ama türko olarak adımızı temize çıkarmak için bastım parayı aldım.
yorumlar, saçmalık video'ları, komik caps'ler derken farkettim ki oyun hakkında iyi bir şey yazan yok. bir sene boyunca yan gelip yatmış galiba bu ipneler.
ev arkadaşımın pislikte sınır tanımamasından fena halde rahatsız oluyorum. bugün mutfağın ücra bir köşesinde bir poşetin içinde yeşil ekmek buldum. hani ufaktan küflenmeye başlayan ekmek olurya yeşilli beyazlı bu öyle değildi, adeta denizin içinden çıkan yosunlu bir taşa benziyordu. yemyeşildi ve kafa yaracak sertlikteydi. evin içinde ayrı bir habitat oluşturmuştu. ayrıca mutfağın geri kalan bölümlerinden çıkardığım çöplerle bir adet elektrik süpürgesi kutusunu doldurdum.
insanlara çöplerini çöpe atma alışkanlığını vermek lazım. gerçi bu alışkanlığa sahip olmayan kaç kişi vardır onu bilmiyorum. küçükken, yani televizyon seyrettiğim dönemlerde haberler olurdu "çöp evi belediye temizledi" "evin içinden 4 ton çöp çıktı" falan filan diye. neyse evde üç kişiyiz allahtan da ajanslara düşürmüyoruz elemanı.
rütbeyle merhametin ters orantılı olduğunu ve savaşın godamanların mastürbasyonundan öteye gitmediğini anlatan, insan olmaktan soğutan film. son sahnesi mükemmeldir ayrıca. mutlu sonla bitmeyen filmlere olan hayranlığıma yeni bir boyut kazandırdığı için kubrick anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulundurtmuştur.
bu dünyadan olmadığına inandığım hayvan herifler topluluğu. opeth'le beraber bana müzikal orgazm yaşatan yegâne sevdiceklerim. her türlü duyguya kol kanat gerip bütün hepsini mükemmel bir şekilde dinleyicisine aktarabilen ender insanların
grubu.. taşşağınıza kurban.
küçükken kocaman pembe 20000 liralar vardı ya hani, en çok bakkaldan tüplü çokokrem almayı severdim ben onunla. metali ısırıp sömürmek ne de güzeldi çikolatayı.. sonra dudakları siyah çocuklar olarak top oynardık mahallede. sen de balkondan saf saf izlerdin bizi. o zamanlar çok salak gelirdin bana. çocuk aklı işte. aynı çocuk aklıyla da o zaman soramadım sana bunu. kafam böyle şeylere basmazdı haliyle..
fenerbahçe taraftarının can güvenliğini sağlamak için yapılan sözde ses duvarıdır. bunun parazit yapmamaları için yapıldığını düşünenlerin fenerbahçe taraftarının zaten bağırmadığını hesaba katmamaları cidden komik. zaten ortada bi' anonsçu yokken fenerbahçe taraftarının bi aksiyonu olmaz, olamaz. galatasaray taraftarının da içinde bulunduğu durum nedeniyle fenerbahçelileri pek siklemeyeceğini, yabancı madde falan atmayacağını düşünürsek yine adnan polat tarafından yapılan gereksiz bir harcama olmuştur.
boyutu ne kadar büyük olursa olsun kendini ayakta tutabilen özel bir mekanizmaya sahiptir. bu eşsiz ve özel mekanizma karpuzun ağaçta yetişmesi prensibiyle çalışır.
ibrahim tatlıses fanlarından "şuku" almak için yapılmış mallık kokan şirinliktir. "ay ne tatlı uyandırmaya kıyamamış" cümlesi akabinde akan şukular, doğru zamanda oy olarak geri dönecek şeklinde bıyık burmalı planlar yapılmışken, ibo'nun aslında uyumadığı, uyutulduğu unutulmuştur.
"plan yapmayun plan"
"bill gates'i deniz feneri derneğine kayıt yaptırırken gördüm, 'gayrimüslimleri almıyoruz panpa' dedim."
kişisel not : tam ekle'ye basarken sabah ezanı başladı, allah'ım sen beni affet.
izmir'de kendisini 3 boyutlu yayınlayacak (mümkünse alkollü) mekan olup olmadığını merak ettiğim maç. alkolün etkisiyle 3 boyutlu mustafa sarp khedira'ya, 3 boyutlu aydın yılmaz ise messi'ye dönüşüyomuş diye duydum.
dizide yer alan ve genital bölgesi bir kez olsun kadraja girmemiş oyuncu sayısı pek azdır. arkadaşlar arasında "sik, taşak görmekten bıktık lan, neyse bi' bölüm daha izliyelim" diyalogları eşliğinde bir de bakarsınız ki 6 sezon bitmiştir bile.
şarkının olur olmadık yerlerinde gereksiz yere gaz hareketler yapan grup elemanları olmasaydı keşke dedirten bir klibe sahip olan nilüfer & şebnem ferah düeti. düet cidden güzel olmuş ama müzmin çıplak gitarist metin ve kliplerde dizlerini kırmaktan vazgeçmeyen basçı buket sayesinde insanı böylesine tribe sokabilecek bir şarkı bile yapaylaşıyor. en iyisi görüntüsüz dinlemek.
zamanında facebook'taki anti şebnem ferah grubunun admini olduğumu itiraf ederekten diyorum ki bu kadında iyiye doğru bi' gelişme var. son albümü eskilere nazaran daha kaliteli, kilo vermiş ve yeni saç kesimiyle de tavladı beni sanki.
rivayete göre bu söylem, mevlütte şerbetini yudumlayıp helvasını kaşıklarken "allah verdi allah aldı yavrum" tribine giren komşu teyzeye gözlerinde yaşlarla "o zaman ben sevmiyorum allah'ı!!" diyen küçük kızın söylemidir. ateistler arasında kabul görmemesi gerekirdi bu ufaklığın, ama unutmayın ki bütün bunlar hep o yaşlı ve çirkin komşu teyzenin suçu. "attaa'ya gitti" falan desene be kadın!..
mourinho reis'in nou camp'ta 5'lenmesi sonrası içine düştüğü buhran ve iç sahada mağlubiyet nedir bilmemesi bu maçın kilit noktası olacaktır.
geçen sene inter'in başındayken ilk maçı nasıl 3-1 aldığını hala çözmüş değilim. tamam, barça iç dış farketmeden aynı mükemmel futbolu ortaya koyabilen dünyanın en özel takımı bugün, ama karşısında dahi bi' adam var. 5 yediği günden beri de rövanşı almayı planladığına yüzde yüz eminim. çünkü ben o adamı hiç o günkü kadar üzgün görmedim. söz sende ercan taner..
63 - 60 galatasaray mp üstünlüğü ile bitmiştir. futboldaki hüsranı basketbol ile atmak isteyen beni, bir nebzeliğine (3.2 saniye) de olsa mutlu etmeyi başaran maçtır.
gstv'ye ayda 5 lira verdiğime pişman olmadığım tek yayın olmuştur ayrıca uzun zamandır.
on yıl öncesinden formata uygun tanım : karpatların maradonası, sol ayağından öpülesi rumen bücür.
entry içeriği : hagi'ye özel mektup.
aşağı yukarı 15 yıldır iyi bir galatasaraylı olarak sürdürdüğüm hayatımda bugün ilk kez sövdüm sana. ilk kez arkanda olmak istemedim. ilk kez laptop atmak istedim kafana. halbuki daha önce saçmaladığın zamanlarda 90+'da bilbao'ya attığın golü ve bunun gibi bir çoğunu düşünürdüm gülerdi yüzüm. cesaretine, zekana, yeteneğine hayrandım çünkü. hayrandım lan sana ben..
ama öyle bi' gün geldi ki bu ülkenin gördüğü en iyi futbolcu olman da, sana olan hayranlığım da teknik direktörlükteki cesaretsizliğinin, aptallığının ve yeteneksizliğinin önüne geçemedi.
bugün yaptığın neydi be adam? sarı kartı var diye mi aldın kenara çağlar'ı? ve onu kenara alıp m.sarp'ı sokarken savunmayı güçlendirdiğini mi düşündün? hadi iyi niyetle savunmayı güçlendirmek istedin diyelim, bunu yaparak da 80 dakika boyunca beraber oynamış adamların düzenini bozdun, robot değil ki bunlar yerleştirir yerleştirmez mükemmel performans sergilesinler. nasıl düşünemezsin ki bunu? m.sarp'ı sokarken aydın'ı falan çıkarsan barış'ı sağa çeksen savunmayı 5'lesen, hatta önlerinde yeni oyuna aldığın m.sarp ve cana'yla 7'lesen anlarım. hatta ne kadar galatasaray'ıma yakışmasa da yatmalar, uzun zamandır maç kazanamıyoruz, moral lazım diye "yatın amına koyim!" derim kızmam sana. ama sen yatmayı bile beceremiyorsan bugün, kusura bakma ama lütfen siktir git. o 1.7m euro'luk tazminatını da biraz gurur yapıp isteme ki arkandan kayseri'de bağırdığın gibi "hirsiz" demeyeyim, demeyelim.
stand up yapması halinde tek rakibinin cem yılmaz olduğunu düşündüğüm komik dinci. dinci dedim çünkü yaptığı işte bi' alım satım sözkonusu. ayrıca kertenkele öldürmek sevaptır video'suna yıllardır bıkmadan usanmadan gülüyorum. itiraf etmek gerekirse seviyorum da kendisini. allah başımızdan eksik etmesin taşşak adamdır vesselam.
gösterilecek saygıyı konumuyla değil yaptıklarıyla haketmesi gerekirdi hagi'nin. şu an ise davranışlarıyla herhangi bi' diktatörden farkının olmadığını düşünüyorum. futbolcuların her birinin kafasında "bu adam bize bir şey katamaz" düşüncesi var ve hagi de bu durumun farkında, buna eminim. baros'un bunu aleni bi' şekilde belirtmesi üzmedi beni açıkçası, klasına yakışan da buydu zaten. hagi'nin yaptığı ise her zamanki gibi mastürbasyondan farksız. tahammül sınırlarını daha nasıl zorlayabilir bilmiyorum. bu sefer de salondaki en güzel koltuğa boşalmış çünkü.
opeth ve katatonia'yı bir arada görünce gözlerimin yaşarmasına engel olamadığım festival. boşuna dememişler isveç'ten babam çıksa dinlerim diye. eylülde oradayız.
geceleri yalnızken ve sessizken ortalık, karanlığın içinden kısık sesle bi' başlar ki tıngırdamaya.. işte o zaman herşeyi bi' kenara bırakıp gözlerimi kapatırım ve sakin, sessiz, sadece ay ışığının aydınlattığı denizde, suyun kaldırma kuvvetinin etkisinde anlamsızca sürüklendiğimi hayal ederim. 7 dakika 44 saniye boyunca öyle dolar ki huzur içime, soyutlanırım herşeyden sanki sayende.. windowpane..
çok güzel bi' kadın olmamasına rağmen samimiyeti ve saflığıyla gözüme dünyanın en güzel kadını olarak gözüken tatlı ötesi aktris. onu izlemekten o kadar keyif alıyorum ki ev arkadaşımın odasındaki p.s. i love you afişine bakıp bakıp geliyorum kafaya estikçe.