istihza (alay), söz, davranış veya yazı ile bir insanla eğlenmek, onunla alay etmek, onun haysiyet ve şerefini rencide etmek demektir. islam, müslümanların gerek kendi aralarındaki münasebetlerinde ve gerekse başkalarına karşı olan davranışlarında mânevi hayata zarar verecek ve hakaret anlamı taşıyacak söz ve davranışları şiddetle yasaklamış ve bunlardan kaçınmalarını emretmiştir.
"Ey mü'minler, bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir isimdir. Tevbe etmeyenler, işte onlar zalimlerdir."(1)
Bir insanla alay etmek, onu değersiz görmek demektir. Halbuki insan, saygıdeğer bir varlıktır. Allah'ın ahsen-i takvim üzere yaratarak yeryüzünün halifesi kıldığı insanı hakir görmek yanlıştır. Kaldı ki, Allah, alay edilen kimsenin Allah katında alay edenden daha değerli olduğunu bildirmekte, alay edenler hakkında da şöyle buyurmaktadır.
“Senden evvelki Peygamberlerle de istihza edilmişti de istihza edenlerin yaptıkları maskaralıklar kendi başlarına gelmişti."(2)
Peygamberimiz de:
"Bir kimseye günah olarak müslüman kardeşini küçük görmesi kafidir"(3) buyurarak insanları bu kötü huydan kaçınmaya davet etmiştir.
Ayrıca Kur'an-ı Kerim, müslümanlarla alay eden münafıkların durumunu tavsif ederek şöyle buyurur :
“Bu münafıklar mü'minlerle karşılaştıkları vakit biz de iman ettik derler. Kendilerini saptıran şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise, biz sizinle beraberiz, biz mü'minlerle sadece alay ediyoruz derler. Gerçekte Allah onlarla istihza eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir. Bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar. Îşte onlar, hidayete karşılık delaleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir."(4)
Her ne şekilde otursa olsun, başkalarıyla eğlenmek, onu sevmediği ve hoşlanmadığı takaplarla çağırmak, ahlaki bakımdan çok çirkin bir harekettir. insan istihza ve alayın dışındaki her şeyi unutabilir, fakat bu gibi tavır, davranış ve hareketleri asla unutmaz. Bu sebeple islam, insanları bu kötü huydan şiddetle men etmiştir. islam, istihzayı, insanlara açıktan açığa sövüp saymayı, onları yazılı ve sözlü olarak tahkir ve tezyif etmeyi hoş görmez. Çünkü bu tür davranışlar insanın manevi hayatına tecavüz etmek manasını taşır ki, bu da ahlak yokluğundan, terbiye eksikliğinden ileri gelir. Böyle olan kimseler de ahlaki faziletlerden, insani meziyetlerden yoksun sayılırlar. islamda değil insanlara, hayvanlara bile kaba ve çirkin sözler söylemek yasaklanmıştır. Yaratılan yaratanı bilse, yaratılan yaratanın yaratıklarını nasıl incitir, onları nasıl üzer. Yunus ne güzel demiş:
Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaratılmışı hoş gördük
Yaratandan ötürü
Hipnopompi bir insanın hipnagogik durumda yani uykuya dalma sürecinde tecrübe ettiklerini anlatmak için kullanılır. Hipnopompia ise bir insanın hipnopompik durumda yani uyanma sürecinde tecrübe ettiği şeyleri ifade eder. Hipnagogik duyular, uykuya dalarken veya uyanırken dokunsal, işitsel ve görsel sanrılar için kullanılan genel bir bir ifadedir. Bu duyular, vücudun geçici bir felç ile hareketsiz kaldığı uyku felciyle birlikte de yaşanabilir.
Hipnagogik terimi, 19. yüzyılda psikolog Louis Ferdinand Alfred Maury tarafından Yunanca kelimeler hupnos yani uyku ve agogos yani devam etmekten ortaya çıkartılan Fransızca hypnagogique sözcüğünden türemiştir. Karşıtı olan hipnopompik ise Frederic William Henry Myers tarafından hupnos yani uyumak ve pompe yani uzaklaştırmak kelimelerinden ortaya çıkartılmıştır..
insanların istemediği bir olay karşısında tepkisiz kalmasına, kabullenmesine, kendi kendine "kaderime boyun eğdim", ya da başkaları tarafından "kendi kaderine boyun eğdi" gibi ifadeler kullanması sebebiyle klişe olmuş bir -deyim- olmuştur.
Kişisel görüşüm: kendi kaderine boyun eğmek diye birşeye inanmıyorum.
Kendi kaderini kendin çizebilirsin.
Dünyaca ünlü doktor Mehmet Öz dişleri evde beyazlatabilmek için çok basit bir yöntem öneriyor. Daha beyaz görünen dişlere sahip olmanın yolu her evde bulunan iki malzemeyi karıştırarak mümkün; karbonat ve limon.
Bunun için ihtiyacınız olan tek şey taze sıkılmış limon ve karbonat. içeriğindeki katkı maddeleri nedeniyle konsantre limon suyu kullanmamanızda yarar var.
1 tatlı kaşığı karbonatın üzerine yarım limonun suyunu sıkın.
Limon suyu ve karbonatı iyice karıştırarak köpük haline getirin.
Hazırladığınız karışımı bir pamuk yardımı ile dişlerinize sürün.
Limonlu karbonat karışımını dişlerinizde bir iki dakika bekletin.
Daha sonra ağzınızı soğuk su ile çalkalayarak dişlerinizi asitten arındırmak için mutlaka fırçalayın.
Bu işlemden sonra dişlerinizi fırçalamanız oldukça önemli aksi takdirde limon ve karbonat karışımı yüzünden diş minesinde aşınmalar meydana gelebilir. Yine aynı sebepten karışımı ağzınızda çok fazla bekletmemeniz gerektiğini hatırlatmakta yarar var.
Karbonatla diş beyazlatmadaki bir diğer yöntem ise; limon, zeytinyağı ve karbonatla yapılan karışım ile dişleri fırçalamak.
Yarım limon suyu, 1 çay kaşığı karbonat ve 1 tatlı kaşığı zeytinyağını iyice karıştırdıktan sonra dişlerinizi her gün günde bir defa bu karışım ile fırçalayabilirsiniz.
Önemli olan önce normal fırçalamayı yapıp ardından diş fırçanızı bu karışıma batırarak dişlerinizi fırçalamanız. Sonrasında mutlaka bol su ile durulamanız gerekiyor.
iZMiR’in Karabağlar ilçesinde 2012 yılı Mayıs ayında meydana gelen olayda iddiaya göre Nuran U. (28) ile eşi ismail U. (35), yaşları 14 ile 16 arasında değişen 4 çocuğu cinsel ilişkiye girmek için kullanılmayan bir fırına götürdü.
Nuran U. tanınmamak için başına sarı peruk takarken, ismail U. “Piyango sana vurdu” diyerek içlerinden A.Y.’yi seçti.
iddiaya göre eşi Nuran U., A.Y. ile ilişkiye girerken kendisi de kapı arkasından izleyip mastürbasyon yaptı. Çift ardından mahalleden ayrıldı. Yüzde 50 engelli raporu bulunan oğlu A.Y.’nin eve geç gelmesinden şüphelenen anne S.Y., durumu öğrenince karakola gidip şikayetçi oldu.
Mağdur A.Y. olayın nasıl gerçekleştiğini, psikolog eşliğinde anlattı. Diğer çocukların verdiği araç plakasından, çift yakalanıp tutuklandı. Savcı, iki sanık hakkında, ’çocuğun nitelikli cinsel istismarı, hayasızca hareketlerde bulunma’ suçlarından 8.5 yıl ile 16 yıl arasında hapis cezası istemiyle dava açtı.
Suçlu bulundu
Sanıklar yargılama sürerken tahliye edildi. Karar duruşmasında Mahkeme Başkanı Hüseyin Yaşar Özyavuz, karı kocayı önce 10’ar yıl hapis cezasına çarptırdı. Ardından cezalarını 9’ar yıl 4’er ay hapse indirdi ve tutuklanmalarına karar verdi.
‘Böyle hayal etmemiştik’
Tutuklanan Nuran U. ile eşi ismail U. duruşma salonunda karara tepki gösterdi. Her iki sanık da ağlayarak mahkeme heyetine, “Çocuklarımız var. Biz böyle hayal etmemiştik. Kendimiz duruşmaya geldik. Delillerin toplanmasını kendimiz talep ettik. Hak etmediğimiz cezayı aldık. işlemediğimiz suçtan tutuklandık. Adalet bu mudur? Sizin de çocuklarınız var. Sizi Allah’a havale ediyorum. Çocuklarınızdan görürsünüz inşallah” diye bağırdı. Duruşmada tutuklanan çift, karar sonrası elleri kelepçelenerek cezaevine götürüldü.
Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığına bağlı Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı izleme Merkezi'nin (TUBiM), çok sayıda kurumla iş birliği yaparak hazırladığı ''Türkiye Uyuşturucu Raporu'' yayınlandı.
Türkiye'de genel nüfusta bugüne kadar yapılan en kapsamlı madde kullanım yaygınlığı araştırması olan rapor, 25 ilde, Türkiye istatistik Kurumundan alınan adreslerde yüz yüze görüşme yöntemi ile gerçekleştirildi.
Araştırmada toplam 8 bin 45 kişiyle görüşüldü. 3 bin 943'ü kadın, 4 bin 102'si erkek olan katılımcıların yaş ortalaması 36,10 olarak hesaplandı.
Türkiye'de 15-64 yaş grubu nüfusta herhangi bir yasa dışı bağımlılık yapıcı maddenin en az bir kere denenme oranı yüzde 2,7 olarak hesaplandı. Bu oran erkeklerde yüzde 3,1 ve kadınlarda ise yüzde 2,2 oldu. Madde kullanım yaygınlığının 15-34 yaş grubu genç yetişkinlerde, genel nüfusa göre daha yüksek olduğu tespit edildi. Genç yetişkinlerde herhangi bir uyuşturucunun yaşam boyu kullanım oranı yüzde 3,0, genel nüfusta ise bu oranın yüzde 2,7 olduğu görüldü. Türkiye'de yaşam boyu esrar kullanma yaygınlığı yüzde 0,7 oldu.
-Okullarda durum-
TUBiM okullarda da bugüne kadar yapılan en kapsamlı uyuşturucu madde kullanım yaygınlığı çalışması hazırladı. Araştırma, 32 ilde 63'ü genel, 66'sı teknik lise olmak üzere 129 okulda yüzde 49'u kız 11 bin 812 öğrencinin katılımıyla gerçekleştirildi.
Araştırmada Öğrencilerin yüzde 26,7'si sigara, puro, pipo, nargile gibi bir tütün ürününü, yüzde 19,4'ü (2.297 kişi) alkollü içecekleri denediğini, yüzde 2,2'si (258 kişi) hastalık nedeni dışında ilaç kullandığını belirtti.
Öğrencilerde herhangi bir yasa dışı bağımlılık yapıcı uyuşturucu maddenin en az bir kere denenme oranı yüzde 1,5 olarak hesaplandı. Bu oran erkeklerde yüzde 2,3, kızlarda yüzde 0,7 olarak hesaplandı. Uyuşturucu maddeyi ilk kez kullanma yaşı ortalaması 13,88 olarak hesaplandı.
Yeryüzünde gördüğümüz varlıklar, farklılıklarına göre ırklara, cinslere, nev'lere ayrılır. Bunun gibi, ırklara, nev'lere, ayrıldığı gibi, cinler de kendi bünye ve yapılarına göre, nev, cins ve ırklara ayrılır. Bu izahı zor meselenin anlaşılması için ehl-i hakikat tarafından yapılan istiare ve teşbihler bazen yanlış idrak edilip, hatalara düşülmektedir.
insanlar derilerinin renklerine, gözlerinin şekline göre farklılık arz eder. Beyaz ve siyah ırk vs. gibi ırklara ayrılır. Yeryüzünün insandan önceki yaşayan canlılarından olan cinler de böyle ırklara ayrılır. Manyetik enerjilerine, akımların frekanslarına göre, şua ve dalga boylarına göre çeşitli cinslere ayrılırlar. Sürat ve hızları, ırklarına göre farklıdır.
Cinlerin hepsi temessül edip, görüntü veremez. Metafizik alemden bizim alemimize hepsi geçemez, ancak bazı cins ve ırklar geçebilir. Kimi eşyayı bir yerden bir yere nakledebilir, kimisi maddeyi geçici bir süre kaybedebilir, kimisi yanına geldiği insanı çeşitli şekillerde hastalandırır, kimisi rahatlatır. Kimi cinsler korku ve ürperti verir, kimi ırklar ise insanın şehvetini, behimi arzularını arttırır.
Cinlerin yaşadıkları yerler de ırklarıyla, cinsleriyle ilgilidir. Kimisi karanlıklarda, kimisi tuvaletlerde, kimisi ateşte, kimisi suda yaşar. Elbette ki bu fizik alemdeki bölgelerin, kendi alemlerindeki yansımalarında bulunurlar. Çünkü, maddi alemdeki cismani her şeyin, gayb aleminde manyetik bir dublesi, bir yansıması vardır.
Bazı hikaye ve masalların temel unsurlarında kullanılan cadı, peri, hortlak, ifrit, gulyabani, dev vs. gibi isimler, aslında birer cin ırkıdır. Hepsinin kabiliyetleri farklıdır. Irk olarak en güçlüleri, ifrit denilen cin grubudur. Her bir nev' muhtelif görüntüler verir. insana korku ve ürperti veren cin grubu cadılardır.
Şeytan da ırki yönden cinler gibi dumansız ateş denilen bir ışın türünden yaratılmıştır. Fakat, cinler şeytanı göremez ve onun ifsad ve iğfal emellerine alet olabilirler. insan ve hayvanlar topraktan yaratılmış olmalarına rağmen şu an toprak değil, et ve kemikten müteşekkil mahluklardır. insan, et ve kemikten yapısına rağmen, birçok duygu ve hissiyat ile donatılmıştır. Bunun gibi cinler de bir enerji kütlesi olmalarına rağmen, onlara da Allah (c.c.) tarafından yapılarına uygun kabiliyet ve duygular verilmiştir.
Kur'an-ı kerim'deki meşhur kıssada hz. Süleyman (a.s.), “Saba melikesi Belkıs'ın tahtını kim getirecek?” diye sual ettiğinde, cinler ve ifritler (ifrit; cinlerin bir nev'i, bir ırkıdır.) hemen getirebileceklerini söylediler. Halbuki Araf ismindeki veziri, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir anda tahtı bütün mahiyeti ile beraber getiriyor. Ayrıca Hz. Süleyman (a.s.) asasına dayanmış vaziyette vefat etmesine rağmen, cinler o'nun vaziyetini bilemediler.
Bugün yeryüzündeki medeniyet, teknik keşifler, terakki ve yükselişler, elektronik beyin ve bilgisayarlar, ışınlama cihazları vs. bütün ilerlemeler insanların üstünlük tarafıdır. Peygamberlerin mucizeleri, insanlara üstünlük ve terakki için yol göstericidir.
Her iki tarafın rızasına, icab ve kabul esasına dayalı ve nikâh kıyılması suretiyle cin ile insanlar arasında evlilik ceryan etmez. Bu rivayetler, "rızaya ve nikâh akdine" dayanan evlilik olmayıp, tasallut ve tecavüz mahiyetinde bulunmaktadır.
Tecavüzün ve cinsi yakınlığın vaki olduğunun kabulü, aralarındaki evliliğin meşru olduğunu kabule delil olamaz. Sonra bir kadın, fuhuştan peydahladığı veled-i zinayı, "cinle evliyim de ondan oldu" diye iddia edip suçtan sıyrılmaya kalkışır. islam hukuku, böyle bir iddiayı makbul tutup sahibini mazur saymamıştır. (Mehmed Emre, Cinlerle insanlar Arasında Evlilik)
Toplumda, insanlar arasında tereddüte ve yanılmaya sebep diğer bir hususta cinlerle evliliktir. itikadî olarak ne Kur'an-ı Kerim'de, ne Hadîs-i şeriflerde bize böyle bir evlilik rivayet edilmemektedir.
Bir insanın bir hayvan ile cins ayrılığı olduğu için evlenmesi caiz olmadığı gibi, cinni ile de evlenmesi caiz değildir. (el-Feteva'l-Hadisiyyes. 167; Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar II/111)
Evvelâ, insan, hücrelerin ve moleküllerin yoğunlaşmasından, cin ise, ışın şeklinde bir enerji akımından ibarettir. Farklı âlemlerde, farklı boyutlarda, farklı yaratılışta olan insan ve cin, fizyolojik ve biyolojik mânâda biraraya gelip birleşmeleri, izdivaç etmeleri imkânsızdır. Cin, insanlara ancak his, heves, duygu verebilir, insanın şehevî duygularını tahrik edebilir, insan beynindeki şehvet merkezlerini, manyetik akım ile harekete geçirebilir.
Cinler şuurlu varlıklar olduğu için, onları öpmek de caiz değildir.
insanlarla cinler arasında nikâh da olmaz. Çünkü nikâhın gereği; eşlerin birbirine ülfet etmeleridir. Halbuki, insanlarla cinniler arasında ülfet mümkün değildir. Zira yeme ve içmede, mesken ve barınmada yekdiğeriyle hiçbir ortak nokta olmadığından, imtizaç olamaz. Şu hâlde evlilikten beklenen ünsiyet olamadığı cihetle, aralarında nikâhın cereyanında bir fayda yoktur. Binaenaleyh nikâh da yoktur. Çünkü nikâhın cevazı kabul edilse, zinadan hamile olan kadınlar, hamlinin cinnîden olan erkeğinden olduğunu iddia eder, bu sebeple âleme fesat saçılmasına sebeb olur. Bu sebeple bu fesadın giderilmesi için de, nikâh caiz olmamak lâzım gelir. (M. Vehbi, 15, 6176)
Cinlerle insanların evlilikleri konusu, israiliyat ve bâtıl dinlerden, eski inanışlardan, hurafelerden, rivayet edilir. Hikâyeler, nesilden nesile, kulaktan kulağa aktarılırken, olay farklı boyutlarda değişmekte ve hurafe hâline gelmektedir.
Beyin ile alâkalı bir hastalık olan şizofreninin birçok çeşidi vardır. Halüsinasyon olayları şizofrenilerde çok görülür. Halüsinasyon şeklinde beyni hasta olan kişiye görünen cin, pekalâ hastanın kendisiyle evli olduğu kanaatini verebilir. O hastaya açık saçık bir insan suretinde görünüp, onun şehvetini arttırabilir ve ona izdivaç hayali gösterebilir. Aynen rüyalarda olduğu gibi kişi cünûp olabilir, boşalabilir. Cin burada manyetik olarak o kişinin beynini uyarmakta, beynindeki şehvet merkezine akım göndermektedir. Beyni hasta kişi bu hayalî olayı, hakikî zanneder ve her tarafa "ben cinle evliyim" diye ilân yapar. Hayal ile hakikat birbirine karışmış olur.
insana musallat olup, böylesine hayaller gösteren cin, kendi âlemindeki çocuklarını o insandan oldu diye telkin ederse, bu kişi de cinlerden çocukları olduğunu savunur. Halbuki maddî âlemde böyle bir şey yoktur, bu sadece bir görüntüden ibarettir. Cinle temas kurduğunu söyleyen kişi, bunun bir görüntü olduğunu idrak edemez. Normal insanların rüyada boşalmaları gibi, kişi burada inzal olur. Böyle bir olayı başkalarına söyledi mi, ya "deli, aklını oynatmış" diye psikiyatri kliniğine gönderilir ya da karşısında bu olayı gerçek zannedenler tarafından inanılır.
Cin, insan gibi akıl ve şuur sahibi bir mahlûktur. Yalnız nasıl olduğunu bilemeyiz, varlığında şüphe yoktur. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm, tevili mümkün olmayan bir ifade ile onların varlığından, küfür ve imanlarından söz ediyor. Bu bir gerçektir, varlıklarını inkâr etmek küfürdür.
Müslüman Terörist Olamaz, Terörist de Gerçek bir Müslüman Olamaz
Dünyayı sarsan ve sadece Amarikan halkının değil bütün dünyanın üzüntüsü haline gelen trajediyi Türkiye’den gelen bir telefonla öğrendiğim zaman, benim ilk tepkim, odamda bulunan arkadaşlara, biraz sonra manasını özetleyeceğim Kur’an ayetini okumak oldu.
islam hoşgörü dinidir; insanı en kıymetli varlık olarak kabul eder; ma’sum insanlara karşı yapılan tecavüz ve hücumları büyük günahlar arasında sayar. Nitekim bahsini ettiğimiz Kur’an ayeti bunu haykırmaktadır: ‘Kim bir başka canı öldürmek veya yeryüzünde anarşi çıkarmak gibi bir suçu bulunmadan haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Kim bir canının kurtuluşuna vesile olursa, bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur. Bizim peygamberlerimiz, onlara çok açık deliller getirdiler. Ancak bütün bunlardan sonra insanlardan çoğu yine yeryüzünde aşırıya gitmiş ve zulm etmişlerdir.’ (5: 32).
Gerçek şu ki, müslüman ölüme değil, sadece hayata hizmet eder. Bu hadise sebebiyle islamın koyduğu iki temel hukuk prensibini asla unutmamalıyız:
Birincisi: Kur’an’ın ‘Bir suçlu bir başka suçlunun yükünü yüklenemez’ (6: 164). Yani bir cani yüzünden bir başka insan asla cezalandırılamaz. Hukukta cezalar ve suçlar şahsîdir.
ikincisi ise, berâat-i zimmat esastır. Yani suçluluğu isbat edilinceye kadar kimse suçlanamaz. Delil olmadan kimseyi cezalandırmak adalet değildir. Aksi isbat edilmedikçe insanlar masum kabul edilirler. Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğu nakledilmektedir: ‘Bir mü’min, ma’sum bir insanı gayr-i meşru bir yolla öldürmediği müddetçe din dairesi içinde kendini koruyabilir.’
islam selm ve müsâlemet yani barış demektir. Bu da göstermektedir ki, beden ve aklın gerçek barışı, ancak Allah’a itaat ve teslimiyetle mümkün olur. Bir müslüman da ancak toplum içinde uyum ve barış içinde yaşarsa mükemmel bir müslüman olur. Allah’a itaat ve kulluk içindeki bir hayat, kalb huzurunu doğurur ve toplum hayatında gerçek barışı temin eder (Kur’an, 13:28-29).
Allah’ın bütün peygamberleri, insanlığı doğru yola davet ederken bu hakikatı tebliğ etmişlerdir. Hz. Peygamber’in şu hadisini burada hatırlatmalıyız: ‘Şu üç şey vardır ki, iman dahil temel unsurlardır: - Ekonomik sıkıntıda olsalar dahi insanlara yardım etmek; - Bütün şevkıyle insanlığın barışı için dua etmek; insanın kendisine istediği adaleti herkese karşı icra etmek.
Hz. Peygamber yine buyurdu:
Bütün insanlar bir sürü gibidir; bu sürünün her bir ferdi diğerlerinin bekçisi ve çobanı gibi olmalı ve bütün sürünün sorumluluğunu üstlenmelidir.’
‘Birlikte yaşayın, ittifak edin; ihtilafa düşmeyin; kolaylaştırın; biribirinize engel ve zorluk çıkarmayın.’
‘Komşusu aç iken tok yatan hakiki mü’min değildir.’
‘Allah’a iman eden müslüman bir kişi, başkasının canına ve malına zarar vermeyen kişidir.’
Kısaca ifade etmek gerekirse, islam ne fertleri ve ne de toplumu ihmal etmemiştir. Bilakis her ikisi arasında tam bir uyum ve dengeyi kurmayı hedeflemiştir. islamın mesajı, bütün insanlık içindir. islam’a göre Allah, bütün âlemlerin Rabbidir (Kur’an, 1:1). Hz. Peygamber de bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamberdir. ‘Ey insanlar! Ben sadece Allah’ın bütün insanlığa gönderdiği bir peygamberim“ (7: 158). ‘Biz seni sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (21: 107).
islam’da, bütün insanlar, renk, dil, ırk ve vatan farklılığı gözetilmeksizin eşit kabul edilmişlerdir. Bugün aydınlanma çağı denen çağımızda dahi, insanlar arasında zikredilen sebeplerle hala engellerin, ayırımcılığın ve farklı muamelelerin bulunduğunu inkâr edemeyiz. islamiyet, bütün bu ayırımcılıkları ve imtiyazları ortadan kaldırmakta, herkesin Allah’ın mahluku olmak hasebiye eşit olduğunu aleme ilan etmektedir. islamiyet gerçek manada beynelmilel bir bakışa sahiptir ve renge, kabileye, ırka, kana ve bölgeye dayalı imtiyazları şiddetle reddeder. insanlığa karşı yapılan her hücumu kınıyoruz. Masum insanları hedef alan bütün tecavüzlerden dolayı müteessiriz. Zalimlerin yanında mazlumların öldürüldüğü toplu katliamları, islamiyet şiddetle yasaklamıştır. islama göre, hiç bir kimse başkasının hatası sebebiyle mes’ul tutulamaz.
islamiyet masum ve korumasız insanların öldürülmesine asla müsaade etmez. Şayet, bu tür katliamlar, taraflı basının ve haber kaynaklarının iddia ettikleri gibi, bazı müslüman fertlerden sadır olursa, islam namına ve din namına bu zalim insanları suçlu ve günahkâr ilan ederiz. Zulm edenlerin, din, ırk ve cinsiyet farkı gözetilmeksizin mutlaka caydırıcı bir ceza ile cezalandırılması gerektiğini de önemle belirtmek isteriz.
Bu hadiseler karşısında, devletler ve fertler olarak şu hakikati unutmamalıyız: Siz bir gemide veya bir evde bulunsanız, sizinle beraber dokuz masum ile beraber bir cani olsa, bu gemiyi batırmaya veya o haneyi yakmaya çalışan bir adamın ne derece zulm ettiğini tahmin edersiniz. Onun zalimliğini semavata işittirecek derecede bağıracaksınız. Hatta, bir tek masum ve onun yanında dokuz cani de olsa, yine o gemi ve ev, hiç bir adalet kanunuyla batırılamaz ve yakılamaz. Aynı şey bu hadiseler için de geçerlidir. Biz bu kanlı ve vicdansız eylemleri kınarken, benzerlerini yapmanın da daha tehlikeli olduğunu hatırlatmak istiyoruz.
Anarşist: düzen tanımaz, yıkıcı, isyancı, bozguncu. Genellikle anarşi ve terör kelimeleri birbiriyle karıştırılır. Anarşide daima kaos ve kargaşa hakimdir. Dünyada hangi yönetimi veya yönetim tarzını bulsa beğenmez, tahrip etmeğe ve ortadan kaldırmaya çalışır. Ama terör öyle değildir. Beğenmediği yönetim tarzına karşı baş kaldırır. Ama istediğini elde edince silahı bırakır ve durulaşır. islam dini bu iki teşekkül ve faaliyete karşı çıkmakla beraber, anarşiliği daha tehlikeli bulmaktadır. Çünkü, dünyayı ve insanlığı güzel ahlak ve düzenli hayata ulaştırmayı hedefleyen bir din, elbette kural tanımazlığın ve düzen yıkıcılığın odağı olan anarşiliği, en tehlikeli ve zararlı faaliyet olarak ilan edecektir.
Korsan taksi kullanmak doğru değildir. Hem vergi kaçırmaya hem de diğer insanların kazancına engel olmaya sebep olur. Bu şekilde kazanç elde edenlere her iki açıdan da sorumluluk vardır.
Yeni bir günde "bence şöyle olur" gibi yorumlar yapılacak başlıktır.
Uyuyacağız, uyanacağız, yiyeceğiz, içeceğiz yine uyuyacağız.
Dünün tekrarı.
Komşum, arkadaşım acaba tok mu diye düşünmeden.
Bugün hata yaptım mı diye düşünmeden.
Kalbini kırdıklarımın gönlünü almadan.
Annemizin daha yaşıyorken o sıcak kollarına sarılmadan yeni günü tahmin edeceğiz işte.
Bu yazdıklarımı unutacağım ve normal gündelik hayatıma devam edeceğim.
istemeden.
Lütfü Akad'ın 1968 tarihli kült filmi Vesikalı Yarim, seyircisini sıradışı bir deneyime sürükler. Herşey bir Yeşilçam melodramından bekleneceği gibidir, çok tanıdıktır. Ama aynı zamanda çok tuhaf birşeyler vardır bu filmde - adı koyulamayan, açıklamaya direnen, onu diğer Yeşilçam filmlerinden ayıran bir tuhaflık...
Bir grup çalışması olan Çok Tuhaf Çok Tanıdık işte bunun nedenini araştırıyor. Vesikalı Yarim'i unutulmaz bir sanat yapıtı haline getirenin tam da bu özelliği olduğunu, içinde yer aldığı sinema geleneğinin bildik, tanıdık motiflerini taşıdığı halde bunlara farklı anlatısal ve estetik çözümler getirdiğini söylüyor. Filmin anlatısal içeriği kadar, estetik özelliklerine de hakkını veren bir çözümleme tarzı var bu incelemenin. Bir yandan filmin Türk modernleşmesinin temel sorunlarıyla bağını sergilerken, diğer yandan filmin biçimsel yapısının, başta hiç düşünülmemiş içerikleri mümkün kılan, onların yolunu açan mantığını ortaya çıkarıyor.
Bir filmin, daha genelde bir kültürel ürünün nasıl "okunabileceğinin" başarılı bir örneği olarak sunuyoruz bu kitabı. Şu sorulabilir: Seyretmek ve keyfini çıkartmak varken neden deşifre etmeye çalışalım ki bir filmi? Cevaplardan biri, sanatı sanat yapan şeyi gerçekten öğrenebilmek içindir. Ama galiba başka bir cevap daha önemli: Yeniden büyülenebilmenin ilk şartı, önceki büyülerden kurtulabilmektir.
Olay, Reşadiye Mahallesi Bağlariçi 2’nci Sokak üzerinde meydana geldi. iddiaya göre, Basri A. idaresindeki 59 YC 014 plakalı beton mikseri, ana caddeden Bağlariçi 2’nci Sokak’a dönüş yaptığı sırada, alışverişten dönen ve yolun karşısına geçmek isteyen Mesude Özcan’a çarptı.
Olay yerine çağrılan sağlık ekibi, beton mikserinin tekerlekleri altında kalan Mesude Özcan’ın hayatını kaybettiğini belirledi. Özcan’ın cesedi savcı ve polisin incelemesinin ardından Çorlu Devlet Hastanesi morguna konulurken, beton mikseri sürücüsü Basri A. gözaltına alındı. Olayla ilgili başlatılan soruşturma sürüyor.
THY'nin istanbul-Oslo seferini yapan TK-1753 sefer sayılı Airbus A-320 tipi yolcu uçağı saat 14.30'da Atatürk Havalimanı'ndan kalkış yaptı. Uçak kalkış yaptıktan kısa bir süre sonra, kaptan pilot, "Jeppesen" adı verilen ve tüm havalimanlarının yaklaşma ve krokilerinin bulunduğu uçuş haritasını yanlış aldığını fark etti.
Bunun üzerine uçağın kaptan pilotu Atatürk Havalimanı Hava Trafik Kontrol Kulesi ile irtibata geçerek geri dönmek istediğini söyledi. Pilot, deniz üzerinde yakıt azaltarak kalkışından yaklaşık 1 saat sonra Atatürk Havalimanı'na iniş yaptı.
Pilotun doğru haritayı almasının ardından, THY uçağı Oslo seferini yapmak üzere yeniden havalandı.
Konuyla ilgili olarak THY'den yapılan açıklamada, ‘ilgili seferde teknik nedenle uçak değişikliğine gidilmesi üzerine, sefere verilen yeni uçağa yüklemenin unutulduğu" belirtildi.
Gece tuvalete kaldırmak sıklıkla buşvurulan bir yöntem olmasına karşın, yararı çok azdır. Aksine mesane daha sık idrar yapmaya alışacağı için sorun daha da ağırlaşır. Bu konuda ilk yapılması gereken; bir çocuk doktoruna gidip böbrek fonksiyonlarıyla ilgili bir problemin olup olmadığını kontrol etmektir. ikinci adım olarak; çocuğunuzun sizin algılamadığınız başka bir sorunu var mı ona bakın. Eğer önemli bir ailevi problem varsa bu da neden olabilir. Özellikle erkek çocuklar babayla bir problem yaşarsa bu sorun gündeme gelir. Sorun yoksa; gece mutlaka yatmadan tuvalete gitmesini, akşam yatma saatine doğru meyve suyu içmemesini, eğer bu sorunla karşılaşırsa odasına temiz çamaşır koyacağınızı ve ıslanan çamaşırları kirli sepetine atmasını kimseye söylemeyeceğinizi anlatın. Daha sonra mesane kapasitesini artırmak için gün boyu bol sıvı almasını sağlayın ve dayanabileceği noktaya kadar tuvalete gitmemesini söyleyin. Bütün bunlardan sonra bir tiyatro oynamanız gerekecek. Ailede tuvalet ve çiş kelimelerini unutacaksınız! Eğer altını ıslatmışsa çarşaflarını o farkına varmadan değiştirin. Kesinlikle bu konuda bir memnuniyetsizlik hissettirmeyin. Tabii bu ailenin tüm fertleri için geçerli! Çocuğun odasının ayrılması ve tek yatması da sorunun çözümüne yardımcı olur. Ayrıca başarılı olacağı sportif faaliyetlere yönlendirerek kendine güven duymasını sağlayın. Süre tanıyın ve çocuğunuzu her yönden destekleyin.
Sözlük formatına uygun davranan, kuralları çiğnemeyen, genel olarak çoğu silik sebebi olan "başlık-entry uyumsuzluğu" na dair entry yazmayan, sözlükte dikkat çekmeye çalışmayan, sözlük tarafından az keşfedilmiş sevilen yazarlardır.