nesil olarak yaratıcılığımızı en çok baltalayan, ve hevesimizi her daim kıran bir olgu.
tarihin başka dönemlerinde de böyle hissedildiği olmuştur belki ama 21. yüzyılda had safhasında bu. en azından her şeyin türkler tarafından icat edilmiş olmasına bir derece katlanabilirdim ama maalesef batılılar icat etmiş herşeyi. nedir bilmiyorum ama gençlik olarak birşeyler yapmamız gerekiyor, bu çok açık.
midenin iyi olmadığı, ağızda önü alınamaz bir tükürüklenmenin hasıl olduğu o bildik zamanlarda kurulan, dış dünyayı yeni bir duruma hazırlama cümlesi.
-ben bazen kusuyorum.
-hangimiz bazen kusmuyoruz ki?
korku filmlerinde yaşananların aslında tamamen kurmaca olduğuna bizzat birinci elden tanık olduğundan, yaşamının ilerleyen dönemlerinde de bu tür filmleri yıkılmaz bir psikolojiyle izleyeceğini sandığımız çocuktur.
zanlı sorgulama esnasında "cinayeti kör bir balıkçı gördü" ve maktulü kastederek "eli kolu bağlıydı ağlıyordu" ifadelerini kullanmıştır. gerek kör bir insanın görgü tanıklığının güvenilir olamayacağı gerekse maktulun anatomisi ve doğası gereği eli kolu bağlı bir biçimde ağlayamayacağı gerçeği, zanlının ifadesindeki tutarsızlığı apaçık bir biçimde ortaya koymaktadır.dahası zanlı olayın gerçekleştiği saatte sarhoş olduğunu itiraf ederek kendi görgü tanıklığını da bizzati güvenilmez kılmıştır. nitekim olaydan 1 saat sonra birimlerimizce yapılan ölçümlerde zanlıda alkol dozajının bilinç kaybı seviyesinin halen üzerinde olduğu görülmüştür.bütün bunlar yetmezmiş gibi zanlı ifadenin ilerleyen bölümlerinde olay gerçekleştiği esnada yanında halihazırda suç materyali bulundurduğunu ima ediyor(ben vursam kendimi vuracaktım).görüldüğü gibi bütün deliller işbu şahsın etrafında dev bir şüphe bulutu yaratmakta olup; şahsın, ifadesinde "cinayeti üzerine yüklemekle" suçladığı deli cafer, ismail, tayfur ve şaşı adlı mürettebatın olay esnasında olay mahalline 5 kmden fazla bir uzaklıktaki bir barda "vapour-killin' boys" adıyla sahne almakta oldukları görgü tanıklarınca onanmıştır.
davanın bütün bu bilgiler ışığında görülmesini arz ederim.
rise of nations thrones and patriotsta democracy'de president, monarchy'de monarch, despotism'de despot olan ülke lideri capitalism'de yerini CEO'ya bırakır.
temel, bi gün dursunla beraber maça gitmiş. maç 2-2 imiş. 3-2 olmuş. sonra üç-bir'e düşmüş. dört-sıfır olmuş bi ara. heyecanla bu süper maçı seyreden dursunun kulağına eğilen temel:"ha uşağım, bu adamlar bi top için kavga ediyolar. ha şunnara gidip bi top daha alıyım!" demiş. "iyi, git al," demiş dursun, "bi de su al gelirken. susadım!" temel, staddan çıkmış, çarşıya yürümüş, bi spor malzemesi dükkânına girmiş. "bana ordan 21 tane top ver hele uşağım!" sonra, aniden düşünmüş: "iyi de, mantıksız bişiy yapıyom sanırım ben. tek topla oynadıklarına göre, bi bildikleri olmalı!." fekat, bişiy almadan da, dükkandan boş çıkmak istemiyomuş temel..şu bilek kası filan geliştiren yaylı penselerden almış! onu elinde sıka sıka, stada geri dönmüş. "su nerde?" demiş, dursun. "burda!" demiş temel; elini uzatıp, dursunun kulağının arkasından bi pet şişe su çıkartmış. "ahanaa! nerden öğrendin lan bunu!?" gevrek gevrek gülen temel, "nerden olucak" demiş, "sihirbazlı bi filmden!"
"Türkiye'deki rejimin adı Bonapartizm'dir. Bonapartizm, iktidarı emekçilerin alamadığı ama burjuvazinin de alacak kadar palazlanamadığı için siyasal gücünü bürokrasiye devrettiği rejimin adıdır. Marx ve Engels'in 19.yy ortalarında Fransa'daki rejim hakkındaki tanımlarıdır. Asker, sivil bürokrasi ve küçük burjuva aydınlar ittifakı, burjuvazi adına ama burjuvaziye iktidarı tam olarak teslim etmeden erki elinde tutar."
Ne Güzel Eğlendik
Bugün öğleden sonra okula giderken yolda Lüplüp'e rastladım. "Hadi okulu asalım" dedi.Ben bunun iyi birşey olmadığını öğretmenin kızacağını söyledim. Babam başarı kazanmak ve pilot olabilmek için çok çalışmam gerektiğini söylemişti. Sonra annem de çok üzülecekti. Ondan sonracığıma yalan söylemek de hoş birşey değildi. Ama Lüplüp,"Bugün öğleden sonra aritmetik var" deyince ben de "peki" dedim, okulu astık. Ters yöne doğru koşmaya koyulduk. Lüplüp soluk soluğaydı. Lüplüp durmadan, bütün gün birşeyler tıkınır, tabii bu yüzden de koşamaz. Üstelik ben kırk metrede çok başarılıyımdır, okulun bahçesinin uzunluğu o kadardır da ondan."Hadi Lüplüp koş!" dedim. Lüplüp,"Bittim" diye yanıtladı, oflar puflar çekti sonra da zınk diye durdu. Burada durmasak daha iyi olur"dedim. Annelerimiz görebilirdi. Akşamki tatlı yatardı, okulda denetmenler bizi bir parça kuru ekmek, birazcık da suyla karanlık odaya kpatırlardı. Lüplüp, bunları duyunca öyle yüreklendi öyle hızlı koşmaya başladı ki bir türlü yetişemiyordum ona.
Taa uzaklarda, Şenbakkal'ı oldukça geçtikten sonra durduk. Şenbakkal'da oldukça güzel bir vişne reçeli vardır, annem ondan alır, içinde hiç çekirdek yoktur. Çilek reçelinden daha çok severim onu."Burada rahat ederiz" dedi Lüplüp. Cebinden bisküviler çıkardı, onları yemeye koyuldu. Yemekten hemen sonra koşmak midesini kazımıştı Lüplüp'ün."Ne iyi ettik be Lüplüp" dedim."iyi ki aritmetik dersinden sıyırdık."
"iyi oldu" dedi Lüplüp ve güldü. Gülmemiz bitince Lüplüp'e ne yapmayı düşündüğünü sordum. "Bilmem" dedi. "Sinemya gidebiliriz." Bu da çok parlak bir buluştu, ama paramız yoktu. Ceplerimizde sicimler, misketler, iki lastik ve kırıntılar bulduk. "Boşver" dedim. "Zararı yok.Sinemaya gitmesek bile arkadaşlar bizi çok kıskanacak." "Evet" dedi Lüplüp. "Hem zaten 'Şerifin Öcü' filmini görmeyi de canım pek istemiyor." "Tabii" dedim. "Eninde sonunda bir kovboy filmi,n'olacak" Bunun üzerine sinemanın önünden geçip resimlere baktık. Bir de çizgi film varmış. "parka gitsek" dedim. "Kağıttan bir top yapar onunla oynarız. Antreman olur" Lüplüp bunun hoş bir buluş olduğunu ama parkta bir bekçi bulundurduklarını, bizi görünce neden okula gitmediğimizi soracağını, sonra da bizi karanlık odaya kapatacağını, bize bir parça kuru ekmek, birazcık sudan başka hiçbirşey vermeyeceğini söyledi. Yalnızca bunu düşünmek bile Lüplüp'ü acıktırmaya yetmişti. Çantasından peynirli bir sandviç çıkardı. Yürüye yürüye gittik. Lülüp sandviçini bitirince, "Kimbilir arkadaşlar ne çok sıkılıyorlardır okulda" dedi."Doğru" diye yanıtladım."Hem nasıl olsa artık çok geç.Gitsek de cezalandırılırız." Vitrinleri seyretmeye koyulduk. Lüplüp lüks bakkalın vitrininde gördüğümüz herşeyi açıkladı bana. Bayanlara koku filan satan mağazanın vitrininde de birsürü ayna vardı, bir süre orada yüzümüzü buruşturduk, sonra içeridekilerin bize şaşkın şaşkın baktığını görünce çektik gittik. Saatçi mağazasının önünde saate baktık, daha çok erkendi. "Ne güzel daha bol bol eğlenebiliriz" dedim.
Yürümekten yorulmuştuk. Lüplüp, kimsenin olmadığı boş arsaya gidip yere çökmemizi önerdi. Boş arsa çok hoş bir yerdir. Konserve kutularını taşlayarak eğlenmeye koyulduk. Sonra taşlarla oynamaktan sıkıldık, Lüplüp salamlı sandviçini yemeye koyuldu. Çantasındaki son sandviçti bu. “Şimdi okulda işlemlerle boğuşuyorlardır" dedi. "Hayır" dedim. "Zil çaldı bile şimdi bahçeye çıkıyorlardır." "Hıh!" dedi Lüplüp. "Bahçede de bir şey olsa sanki" "Hıh" diye yanıtladım ve ağlamaya koyuldum. Tabii ya, hiç de eğlenceli değildi böyle bir şey yapmadan durmak, gizlenmek zorunda kalmak. işlemlere karşın okula gitmeyi istemekte haklıydım. Lüplüpe rastlamasaydım şimdi bahçede misket ya da hırsız-polisçilik oynayacaktım. Miskette de üstüme yoktur. "Niye ağlıyorsun?" diye sordu Lüplüp. "senin yüzünden hırsızpolisçilik oynayamıyorum" dedim. Bu söz Lüplüpün hiç hoşuna gitmedi. "Kim sana peşime takılmanı söyledi" dedi. "Hem sen kabul etmeseydin ben de okula gidecektim. Aslında hep senin yüzünden oldu bütün bunlar" "Öyle mi?" diye sordum, babamın Bay Sivrikulaka sorduğu gibi. Bay Sivrikulak, babamla şakalaşmaktan çok hoşlanan komşumuzdur. "Öyle" diye yanıtladı Lüplüp, tıpkı Bay Sivrikulakın babamı yanıtladığı gibi. Dövüşmeye başladık, tıpkı babamla Bay Sivrikulak gibi.
Dövüşmemiz bitince yağmur başladı. Koşmaya başladık. Arsada korunabileceğimiz hiçbir yer yoktu. Annem kaç kez, yağmurun altında ıslanmamdan hoşlanmadığını söylemişti. Ben annemin sözünden hemen hemen hiç çıkmam. Gittik, saatçinin vitrinine sokulduk. Şakı şakır yağmur yağıyordu. Bizden başka kimse yoktu sokaklarda. Hiç de eğlenceli değildi. Oracıkta eve gitme saatinin gelmesini bekledik.
Eve vardığımda, annem solgun olduğumu, istersem yarın evde kalabileceğimi söyledi, ama ben yanaşmadım. Annem de çok şaşırdı.
Yarın Lüplüple arkadaşlara ne güzel eğlendiğimizi anlatacağız, kimbilir ne kadar kıskanacaklar bizi!
benim muzdarip olduum birşey.. soruyorum,var mı sizde de?
ama nasıl üzgünüm bilemezsiniz niyetim sizi anket yapmak değildi çünkü. hadi tamam yolluyorum. *
Yazılarında şimdi birçoklarının yaptığı gibi öğretme ve yol gösterme gibi bir gayesi yoktu. Birşeyleri düzeltmeye kafa yormaz bunun yerine her şeyi olduğu gibi göz önüne sermeye çalışır, gerisini okura bırakırdı. Onu okumak bir kutu kolayı bir dikişte içeyim derken burnundan aynen geri çıkarmak gibi yer yer acı veren bir uğraş, fakat kesinlikle bir zevkti. Olaylara bakış açısı kendine özgü, üslubu sağlam ve dokunaklıydı. Her ne kadar yol göstermek gibi bir gayesi olmasa da yapıtlarının etkisini bugün bile genç edebiyatçılarımızda görebilmekteyiz.
Parçada sözü edilen yazar için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? *
A)Didaktizmden kaçınmıştır.
B)Etkisi günümüzde de devam etmektedir.
C)Biçim ve içerik açısından özgün eserler vermiştir.
D)Gözlemi kişisel düşüncenin önünde tutmuştur.
E)Kola içerek bugünkü gençlere kötü örnek olmuştur.
küp şeklinde 26x26x26 adet odadan oluşan küp şeklinde devasa bir yapının içine çaktırmadan bırakılmış birbirini tanımayan insanların burdan kurtulmaya çalışırken yaşadıklarını anlatan sıradışı gerilim filmi.küp tuzaklarla dolu ürkünç,bir yandan da mühendislik harikası bir yerdir.film tamamiyle küpün içinde geçmektedir.
bebeklere çok çektiren hadise. bebeğin kusmasıyla sona ermedikçe başarılı kabul edilir. bazı anne babalar *** bu iş üzerinde kafa yorar, bazı yöntemler geliştirir, bebekte yeme eyleminin zorunluluk olmadığı yanılsamasını yaratır. ama dikkatli bakıldığında her açıdan çirkindir. ya bebek gerçekten besine ihtiyacı olduğunda kendi rızasıyla temin edemeyecek kadar iğrenç bir varlıktır ya da anne babalar bir yerde hata yapmaktadır. beynimizin neden bebeklik anılarını saklamama kararı aldığını açıklıyor belki biraz.