ingilizcesi second skin, türkçesi ikinci ten olan, başrollerinde javier bardem, jordi molla ve ariadna gil in yer aldığı, gerardo vela nın yönettiği 1999 yapımı, gay temalı ispanyol filmi.
alberto * ve elena *, evli ve bir çocuk sahibi mutlu bir çifttir. ancak psikolojik sorunları olan alberto, karısını çok sevmesine rağmen onu bir erkekle aldatır. bu erkek diego'dur *. filmi ilginç kılan nokta ise, alberto diego'yu sorunlarından kaçtığı geçici biri olarak görürken, diego'nun alberto'ya deli gibi aşık olmasıdır. soundtracki muhteşem olan filmi, özellikle javier bardem hayranlarının kaçırmamasını öneririm.
javier bardem in her zamanki gibi döktürdüğü, kendisini bıyıklı görebileceğimiz, devrim ve kaos ortamında bir polisin, kızının bale öğretmenine duyduğu aşkı anlatan, soundtrackleri sağlam, 2003 yapımı john malkovich filmi.
istanbul'da, taksim gümüşsuyu'nda bulunan (çalışmaktan sıkılan bünyelerin çalışmaya ara verip istiklal'de tur atabileceği kadar merkezi bir yerde), eskiden alman konsolosluğu olan, tarihi bir binaya sahip, eskiçağ tarihi ve arkeoloji alanlarında türkiye'nin en büyük araştırma/arşivleme enstitüsüdür.
üniversite öğrencileri, enstitü kütüphanesinde bulunan kaynaklardan öğlen 1'e kadar, yüksek lisans ve doktora öğrencileri ise eğer isterlerse 1'den sonra da, kütüphane kapanana kadar çalışabilirler. kapalı raf usulü çalışan bir kütüphane olduğu için, üzerinde çalışılmak istenen kaynaklar enstitünün web adresinden taranarak gidilirse çok daha iyi olacaktır.
orjinal adı british ınstıtute at ankara (biaa) olan, ankara tahran caddesi 24, kavaklıdere adresinde bulunan ve bünyesinde çok geniş eskiçağ tarihi ve arkeoloji eserleri barındıran türkiye'nin 2. büyük araştırma/arşivleme esnstitüsüdür.
esnstitü kütüphanesinde bulunan kaynaklardan yararlanmak için, küçük bir ücretle yarım ya da tam üye olmak gerekiyor. üyelik bir sene için geçerli. sadece yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin çalışabildiği bu kütüphanede fotokopi çektirmek yasak. ancak çalışmak istenilen kaynakların fotoğraflarının çekilmesine izin veriliyor.
içerdiği zengin kaynakların yanı sıra çoğunluğunu ingilizlerin oluşturduğu enstitü çalışanları da son derece sıcak ve çalışmak için gidenlere çok yardımcı oluyorlar. çalışmaktan sıkılan bünyeler çalışmaya ara verip, onlarla muhabbete bile girişebilirler.
hilary j. deighton'ın, linda hennesy'nin resimleri ile süslediği, homer kitabevinden çıkmış kitabının adı. sabah, öğleden sonra ve akşam olmak üzere 3 bölüme ayrılan kitapta, romalıların bir gününü nasıl geçirdiği anlatılıyor. eski roma'da yaşam gerçekten neye benziyordu? sorusunu yanıtlamaya çalışan kitabı okuduktan sonra görüyoruzki, romalıların da çamaşırhaneye götürecek giysileri, kozmetik ürünleri, oynayacak oyunları, çok lüks villaları vardı. gündüz işlek olan sokaklar, gece olunca hırsızlar için bir cennete dönüşmekteydi..
Almanya'da 1. Dünya savaşının ardından yapılan meclis seçimlerinden hiçbir parti çoğunluğu sağlayamadıysa da, büyük Sosyal Demokrat Partisi meclisin en güçlü partisi haline geldi. Sosyal Demokratlar, Merkez Partisi ve Liberal Demokratlardan oluşan bir koalisyon, Kurucu Meclise egemen oldu. Meclis'in Goethe'nin kenti olan ve liberalizmin simgesi haline gelmiş bulunan Weimar kentinde yaptığı toplantılarda liberal bir avukat olan Hugo Preus'a son derece liberal bir anayasa hazırlattırıldı. Büyük ölçüde Amerikan, Fransız ve isviçre anayasalarından esinlenerek hazırlanmış bulunan Weimar Anayasası 31 Temmuz 1919'da kabul edildi.
Ana hatlarıyla 7 yıllık bir süre için seçilen bir Cumhurbaşkanı, iki meclisli parlamento, nisbi temsil ve eyaletlerin Federe yetkilerini öngörüyordu. Ulusal Meclis, 1920 ilkbaharına kadar Weimar'da kaldı, sonra Berlin'e taşındı. Böylece Almanya'da Hitler'e kadar sürecek olan Weimar dönemi başladı. Bu anayasaya uygun olarak kurulan hükümetlere egemen olan Sosyal Demokratlar, merkez, merkez-sol ve liberal partilerle sürekli koalisyonlar kurdular.
schmitt, alt başlığına "egemenlik kuramı üzerine dört bölüm" ismini verdiği kitabında egemenlik kavramının tanımını oldukça ayrıntılı bir şekilde açıklıyor.
kitap, egemen, olağanüstü hale karar verendir! cümlesiyle başlıyor ki bu tanım, schmitt'in "iktidar" konusundaki düşüncelerinin temelini oluşturuyor.
almanca yazılan kitap, ingilizce çevirisinden türkçeye çevrilmiş ve kanımca çevirisi çok kötü. zaten karmaşık olan üslubu, kötü olan çevirinin de etkisiyle iyice anlaşılmaz bir hal almış. buna rağmen, siyaset felsefesinin kilit kavramı üzerine düşünmek isteyenler için mutlaka okunması gereken bir kitap.
sosyolojinin teknik bir bilim haline gelmesine tepki olarak 1950'lerden sonra ortaya çıkmış bir kavramdır. sosyal teori terimini popüler hale getirenler frankfurt ekolü mensuplarıdır. bu mensuplar, dar anlamda sosyolojiyi reddederek sosyal teori deyimini kullanmışlardır. bu mensuplar disiplinlerarası sınırları reddederler ve disiplinlerüstü çalışmayı tercih ederler. frankfurt ekolü sosyalist ve solcu kanaldadır. ortadoks marksizmine karşıdırlar. yani herşeyi ekonomiye indirgeyen marksizmi eleştirirler. determinizmi reddederler.
seneler önce murat yılmazyıldırım ın garip ama bir o kadar da güzel sesinin tarafımca ilk duyulduğu şaheser. masal gibi. sıcacık.
Ağlama gülen yelken
Kuşlar uçup giderken
Benide al yanına
Aşk ateşi sönmeden
Ayrılık gelir sevgiler yenir
Diller günahlar verir
Uykular biter gözyaşı içer
Ölümle büyür geceler
Ağlama gülen yelken
Belki gelir ak yeller
Beni de al yanına
Mavi güneş açınca
Acılar uçar
Gözyaşı kaçar
Aşık yollara bakar
Ruhunda yaşar
Adında açar
El değmemiş goncalar
Ağlama gülen yelken...
Ay dolanır kuğu boynunda
Güneş yol alır kara saçında
Aşığın bekler başında
Öpüşlerin tadı başkadır
Hüznün rengi ben yaştadır
Bugün gönlüm yastadır
Ağlama gülen yelken
Düşleniyor mevsimler
Benide al yanına
Evleniyor bekleyişler
Öyküler uyur acılar durur
Günahlar dudağında kurur
Aşkına öldüm
Güllere düştüm
Melekler beni hep korur
uludağ üniversitesi sosyoloji bölümü profesörü bilgi ve bilim insanı, aşmış kişilik, übermensch, entelektüel zat hüsamettin arslan'ın (bkz: husamettin arslan) paradigma yayınlarından çıkmış olan son kitabının adıdır.
--spoiler--
sorunu türkiye için şöyle formüle etmek mümkün: sistemin dışı olmadığına göre, nasıl hem sistemin içinde yaşayabilir, hem de kendimiz kalabiliriz? fakat kendimiz kalmak ne demektir? modern dünyanın "en muhafazakar" sorularından biri budur ve bu soruya cevap vermek zordur. kendin ol! der nietzsche. kendisi olmak, en zor olma eylemidir. ancak bir duruşu olanlar kendileri olabilir; ancak kendisi olanlar bir "duruş" sahibi olabilir. ve hiç şüphesiz en sağlam duruş "etik" duruştur. gerçek muhalefet böyle bir duruşta mümkündür; dünyanın gidişatına muhalefet! iktidar olmak istemeyen, iktidara talip olmak istemeyen bir muhalefet. etik, doğası gereği muhaliftir, iktidarı bir araç olarak kullanamaz. çünkü bunu yaptığında etik olmaktan çıkarak politikaya dönüşür.
--spoiler--
bursa da bulunan bir bayan kuaförü. kükürtlü ve fatih sultan mehmet bulvarı nda şubeleri mevcuttur. çalışanları sadece erkek olup, amerika'da eğitim almıştır. sadece bol parası olan kesime hitap etmekle birlikte, - örneğin saç kesimi 2010 itibariyle 50 lira - aldığı paranın hakkını fazlasıyla verir.
okurken insanı bambaşka boyutlara götüren yazıların sahibi. bazen nihilist, bazen sivri, bazen dingin, bazen hüzünlü.. hani insanın içinde hep söylemek isteyipte yazıya dökemediği duygular vardırya işte o hepsini en mükemmelinden döküyo. hemde öyle bir döküyorki, içinde boğulmak istiyorsunuz. boğulmak, boğulmak ve birdaha nefes almamak...
murat çeliğin su düşleri albümünden sözü ve müziği kendisine ait olan muhteşem şarkısı.
Ben gülüşlerimde bir çocuk saklarım
Ellerimde hüzün oyunu
Hiçbir yere gitmeyen yalnızlık hali bu.
Yürüyor içime dogru, içimdeki sesime dogru.
Kimbilir hangi şehirde unuttum adımı
Bana düştü hep beklemek.
Yaşam ancak düşümde mutlu ediyor beni
Gönderiyor içime dogru, içmdeki sesime dogru
Ve hep saçlarımda ruhumu saklarım
Aynalarda yüzüm hiç görünmez
Anladım ki paylaşmak eğer verirsen sürüyor
Yaşamdan bize doğru, bizden de yaşama doğru
Şimdi soruyorum kendime
Ben hangi zaman oyuncusuyum?
Hangi zaman bahçesine
Geç inen yağmurdum?
murat yılmazyıldırım'ın cennet isimli albümünün 8. parçası. murat yılmazyıldırım, bu şarkıda sesini mümkün olduğunca değişik şekillerde kullanmış, bir söyleşisinde, şarkının " ben duvarlarımı yıktım attım" kısmındaki duvarların, kendi nefsi olduğunu söylemiştir.
şarkının sözleri :
şarkılarım güneşten gelir
bütün denizleri bana getirir
sıcak bir yaz ve bir yudum aşk
büyülü mavi aynamın içindedir
hafifçe gel kendini düşlere ver
gülerek ağlamak çok güzel
yarım mutluluklar beni tam doğuramaz
kırık hikayeler dokunulmayı bekler
beni al uykumdan
balık kokan kumsallara batır
beni al uykumdan
meltemi dudaklarımdan kaldır
"ağcedey kov vatşey kuflaj..... hey! uykudayım.
tatlı bir mavi düşün ortasındayım."
doğaya bütün herşeyimi verdim
yine de aşkım altında kalmadı
ben duvarlarımı yıktım attım
yine de bir gören olmadı
şeytanları defettim düşler ülkemden
tanrı beni mükafatlandırdı
cennete girmeden önce
daha yenecek meyveler vardı
beni al uykumdan
balık kokan kumsallara yatır
beni al uykumdan
meltemi dudaklarımdan kaldır...
evet fakülteler birbirine çok uzaktır, ders arasında yemeğe gittiysen, döndüğünde derse geç kalmış olursun ama buna rağmen güzel kampüstür be sözlük. kampüsümdür. az macera yaşamamışımdır 48 otobüsünde. yada unpa'sında oturup az muhabbet etmemişimdir dostlarla... şenlikleri de ayrı güzel olur. şebnem ferah'ı fixtir. mediko'nun önünde stand açan müzik topluluğu, çaldığı şarkılarla, şenlik havasını kışın da yaşatır. iyiki orada okuyorumdur.
not : oditoryumu seneler sonra tekrar yapmaya başladılar. gözlerim yaşardı sözlük.
insanın kanını donduran, acıyı bütün damarlarında, her zerresinde hissetmesine neden olan bir murat yılmazyıldırım klasiğidir.
"yağmur ıslak mazeretler yükledi büyüyen yangınıma". sözü ve tam o sırada çalan keman melodisi, insanı depresyona sokar.