sarhoşken bile saçmalayamıyorum veya abuk subukluk yapamıyorum lanet olsun ki. Direkt uyKum geliyor ve uyuyorum. Horoinle falan mı kurtulurum bu kontrol manyaklığından?
Sebebini bilmeyerek kışlık kavuna karşı beslediğim bir nefret var. Görmeye bile dayanamıyorum. Neden diyorum, bu kışlık kavun sana ne etti ama cevap bulamıyorum. Normal kavunu mevsiminde severek yiyoruz kışlık diye çok kasmışlar şu meyveyi.
"Hiçbir yere tutunmadan, hiçbir yerde köklenmeden, akan suyun üzerinde kayar gibi yaşıyordum ve bu soğuklukta ölü, cesedimsi bir yan olduğunu gayet iyi biliyordum."
"Life soaked with
mother's tears" bu kısmı bile şarkının güzelliğini ortaya koyuyor. Arapçasının bir kısmını anlamadım ancak life diye çevirilen denia'nın dünya diye çevrilmesi daha uygun olurdu. Çoğu arapça şarkıda türkçe ile benzer olarak 'diny, dinya' diye geçer zaten. Manu chao farklı dillerde farklı kültürlere vurgu yaparak müzik yapan yegane insanlardan.
Ülkenin doğusunun yakılıp yıkılması hergün şehit haberlerinin gelmesi daha fazla hoşunuza gidiyor galiba. Çözüm sürecine dönülmenin nesi kötü? Ülkemiz neden böyle diye oturup zırlayanlar olumlu yöndeki gelişmelerin önündeki tek engel. Sonra 'her gün şehit haberinin gelmesi' gibi başlıklar ile ilgi çekersiniz. Hiç bir partiyi desteklemiyorum, olanların hiçbiri umurumda değil ancak ikiyüzlülüğünüze tahammül edemiyorum.
Ben genellikle yalan söylemem karşımdakinin yalanlarına uyarım. +Çok oldu görüşmeyeli özledim
-aynen aynen.
+ en kisa zamanda görüşüyoruz
- tabii ki
( bir daha hiç görüşmediler)
Benim de kürt arkadaşlarım var'dan ileride olmayan düşünce biçimi. 'iyi' Kürtler, Ermeniler,Aleviler vs. Neye göre kime göre iyi? Size göre iyi, sizin görüşünüze yakın, sizin gibi düşününen ve kendi benliğini, kimliğini inkar etmiş kişilerdir. iyi diye bilmişsiniz bilmemişsiniz bunun hiç bir anlamı yok aslında. Kendi iyiliğinizde boğulun.
Kendilerini görmezden gelenlere karşı büyük bir sabır işi gösteriyorlar gerçekten. Bu daha ne kadar sürecek bilinmez ama daha kötü şeyler yaşanmaya başladığında sorumluluk yine onların üzerine yıkılacaktır. Bırakın şu iyi kürtler kardeşimdir romantizmini sizden kardeşlik değil eşitlik isteyen bir halk var.
Diğer ülkelerdeki Atatürk heykelleri ve tabelalarını görünce sevinçten takla atanlar che hakkında söylenenleri "Atatürk'ü örnek alın" şeklinde savunuyor. Sanki her ülke kendi devrimcisinden bahsedecek diye bir kural varmış gibi. Kendi ülkenizdeki farklılıklara tahammülünüz yok anladıkta bari dünyanın diğer ucunda bir şeyler başarmış insanlara saygınız olsun.
Geçenlerde ikinci el kitap satan bir yerden almıştım bu kitabı 1984 baskısıydı. Bir kaç yaprağı düşmek üzereydi ki okurken de bir kısmı düştü. Teknoloji çağı herkesin kindlelardan kitap okuduğu bir zamanda çok da çekici görünmüyordu insanların gözüne. Zira ben de bu aralar Zweig'ın psikolojik tahlillerine kafayı takmış olmasam belki de başlamayacaktım ancak bir sayfa okumakla kendine çeken bir kitap bu. Konusu her ne kadar Türk filmlerini hatırlatsa da insanın içinden geçen duygulara, kafasının içinde bağırıp duran seslere bu kadar hakim olmak çok büyük bir özveri ve dikkati gerektiriyor. Zweig'a bu anlamda hayran olmamak elde değil.
--spoiler--
Hoffmiller'ı kitap sonuna kadar haklı buldum. istemediği bir durumun içine sadece merhamet duygusu nedeniyle giremezdi. Edith'in kötürümlüğü sebebi ile herkese istediğini yaptırabilmesi, herkesin küçük bir çocuğu şımartırcasına her şeyine razi olması beni rahatsız etti. Tabi kitap başka bir yönde ilerliyor ancak ben neden edith'le başka şekilde konuşup bu durumu düzeltmiyorsunuz diye ona kızıp durdum. Buna rağmen kitabın bazı yerlerinde Hoffmiller'e ettiği sözler bıçak gibiydi. Merhamet ve acıma duygusunun bir başka yönünü bu kitapta görebilmek mümkün. Vicdaninizin böyle durumlarda sizi hiç bırakmaması asıl sorun. 'Vicdan hatırladigi sürece hicbir suç unutulmaz'.
Hoffmiller'ın sakat(kitapta bahsedildigi gibi dile getiriyorum) bir kızla birlikte olmamasının en büyük nedeni çevresindeki insanlardı. Aklında sürekli onunla dalga geçmeleri düşüncesi vardı. Ne de kötü şeylere sebep oldu bu düşünce. Bizler -acımakta üstümüze yoktur- sakat insanlara acıyıp onlarla birlikte olan insanlara da acır ve nasıl yapabildi gibi düşüncelere kapılırız. En büyük hata burada, bunu yapanlara ya acınılır ya da çok büyük bir yüreklilik sergilemişçesine övünülür. Neden bir kılıf uydurma zorunlulugu içine gireriz ki? Bu insanları rahatsız etmekten başka bir işe yaramaz oysaki.
Kitabın sonunda Hoffmiller'in kendi doğrusu için geç kalması edith'in ölümüyle sonuçlandı. Bizlere ders vermek için en doğrusu buydu galiba.
Dr. Condor'un şu sözleri kaldı aklımda "yarım yapılmış işler ve iyi belirtilmemiş sözler her zaman kötü sonuç verir. Bu dünyanın bütün kötülükleri yeterince belirtilmemiş ve yarım bırakılmış sözlerden ve davranışlardan gelir." Sürekli üzerine düşündüğüm şu satırlar. iki insan arasındaki anlaşmazlığın sadece ağızdan çıkacak bir kaç söze bağlı olması. Tüm kavgalarımızın, sıkıntılarımızın, tartışmalarımızın izah eksikliği veya üsluptan kaynaklı olması komik geliyor ama öyle. Siz bir kaç lafı tam anlatamadıginiz için bir yerlerde birileri kırılıyor, inciniyor. Bunun için söz ustası olmak değil sadece dikkat gerekiyor.
Başlığı görür görmez aklıma piaget'nin soyut işlemler döneminde bahsettiği ergen benmerkezciliği konusu geldi. 'Hayali seyirciler' kavramında bahsedilen bir noktadır. Ya kendinizi çok önemsemenizden ya da sosyal fobiden kaynaklı olabilir.
Bu kadar abartılacak ne var anlamadığım durum. Taşımıyorum. Eksikliğini hissetmiyorum ellerimi yikayabiliyorken neden 'ıslak mendille geziyorum evet tam anlamıyla bir kızım' gibi gerizekalı fikirlere kapılayım. Normal mendil de iş görüyor siz onu ıslatın bi.
Her yeni bir dizi izlediğimde yorumlara da bakarım muhakkak. En hararetli tartışmaların döndüğü dizi ise friends sanırım. Hmym bir yandan seinfeld bir yandan, insanlar yine kendi beğendikleri dizilerin başkalarının beğendiği dizilerden daha üstün oluşunu ispatlama yarışında. Friends'e gülmeye ihtiyacım olduğu için başladım bir kaç bölüm çok sarmasa da sonrasında hoşuma gitti. Şimdi diziyi bitirdim ve insanların amaçsız tartışmaları üzerinde düşünmeye başladım. Twitter'da özellikle şunu seven adamdır bunu seven beni takip etmesin tarzı tweetler çok atılıyor. Günlük yaşantımızda nasıl ki toplumsal olarak bir şeylere mecbur bırakılıyorsak(giyim, kuşam vs.) Bu konularda da başka bir dayatma türü var. Beğendim beğenmedim sorunu ayrı bir kişinin beğenisi üzerinden onu aşağılamak kendi beğeninin üstün olduğunu görmek apayrı bir sorun. Friends bazı bölümleri ile ciddi anlamda beni güldürmüş bir dizi, o yüzden hiçbir kıyaslamaya girmeden gülmeye ihtiyacı olanlara tavsiye ediyorum.
Bir daha asla ve asla film tavsiye etmememe neden olan gerginliktir. Benim sevdiğim filmler çoğunlukla eski ve varoluşçuluğa dair filmler olmasına rağmen karşımdakinin nelerden sıkılacağını ve neleri seveceğini bilerek tavsiyelerde bulunurum. Tavsiye isteyen kisiler Mahsun Kırmızıgül'ün filmlerine hüngür hüngür ağlayan tipler. Şöyle inceleyelim;
Benim tavsiyem: babam ve oğlum. Sonuç: film beğenilmedi.
Gözyaşı düzeyi: sadece kendi gözyaşım.(evet bir daha ağladım)
Sinirlenmemek elde değil. ingmar bergman, François truffaut, Lars von Trier, tarkovskiy tavsiye etsem halim nice olurdu. Elim yüreğimde tavsiye ettiğim film begenilsin diye gergin bir bekleyiş içine girdim. insanları inceledim film etki ediyor mu diye. Nuri Bilge bu bekleyişimden bir film çıkarırdı muhakkak. Ben oturduğum yerden bunları düşünürken ekşiciler tarkovskiy'i aşmış kimsenin bilmediği güzel filmler diye liste yapmak adına imdb'yi sopaynan karıştırıyorlardı. Daha az bilinen çok güzel filmler daha az...
Sosyal medyanın yaygınlaşmasından mıdır, sadece televizyonlarda görülenlerle sınırlı düşünce ortaklığının bozulmasından mıdır bilmiyorum ama insanların sonunda bunu görmüş olmasına sevindim. Ancak şöyle bir şey var ki ucu kendine dokunmadığı sürece insanların bir şeyleri anlamakta direnmesi hayatı zorlaştıran şeylerin başında geliyor. Gözlerimiz kapalı ve bize sunulanın dışına çıkmaya cesaretimiz yok. Kürtlere yapılanlar sırasında yere göğe sığdırılamayan polisler mi şimdi bahsettiğiniz? Yoksa onların kahramanlıkları sürüyor mu?
Oysa düşününce yüzbinlerce pencere var bakacağımız hepsinde yeni bilgiler, farklı düşünceler vs. Birinin izinden körü körüne gidip onu savunmak zamanla yığıla gelen bilgiye hakaret gibi. O yüzden bir şeyi yorumlamadan önce farklı görüşlere bakabilmeli insan. Şu ekranda gördüklerimizle sınırladığımız kendi penceremizin dışından bakmayı öğrenmeli.
5. Sayıyı bitirdim ancak yeniden açıp açıp okuyorum. Her sayıda daha da güzellesiyor dergi. klasik yazarların öykülerini çizimi ile buluşturup bize sunması derginin en iyi yanlarından biri. Bu ayki dergide Stefan Zweig'ın bir kadının yaşamından 24 saat öyküsünü çiziminin kötülüğü ile eleştirilse de çok iyi yansıtmıştır. Bunda tabiki zweig'ın etkisi daha büyüktür. Bir de
(bkz: kemik iliği emmek)
"iyi bir şeydir insanın uzaktan bakabilmesi hayata
Ve anlayabilmesi hayatın kendisini nasıl algıladığını
Ayakta kalabilen atıldıktan sonra tehlikenin kollarına
Fırtınalarda ve rüzgarlarda yolunu bulmuş birisidir."
Let it happen dinlerken hüzünlere gark edip the less i know the better ile neşelenmemi sağlayan grup. Bu şarkıları arka arkaya dinleyip bu duyguları yaşamak benim bipolarlığım tabi.
Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda en yerinde tespitlerden biri. Yaratılan terörü anlayabilmek için konjonktürel bir değerlendirme yapmak gerek. Temel sebeplere bakmadan düşmanlık söylemlerine kendini kaptırmış ve neredeyse nefret topuna dönüşmüş bir topluma evrildi ülke. Anayasaya aykırı ama evet, korkunç ama evet bu söylemlerin temellendirilmeden bu şekilde sunuluşuna nasıl onay verebiliyorsunuz? Particiliği bırakıp değerlendirme yapmalı. Onun dışında yapılan tüm değerlendirmeler gözümde boştur.
Terörü ne o çok övündüğünüz jöhler, pöhler ne de başka bir savaş unsuru bitirecek bu şekilde terör yeniden inşaa ediliyor başka da bir işe yaradığı yok.