Hem teknik bilgisiyle, hem mütevaziliği ve sempatikliğiyle, hem eleştirilere kulak veren ama demoralize olmayacak kadar profesyonel duruşuyla, başarılı bir adamdır. Tayfur tabii ki dönmüştür, olacaktır, olmalıdır ama, Carlos Carvalhal mutlaka bu takımda kalmalıdır. Başarıya aç, hırslı, kariyerinin başlarında genç bir teknik adam istiyorduk yıllardır. Bu standartlara Tayfur'da uyuyor tabii ki, ama sanki kulübede Tayfur daha gergin ve işini şansa bırakmış hissi uyandırdı bende hep. Bu adamın gol sevincine, üzülmesine, bir ortasaha oyuncusu gibi kenardan oyuna dahil oluşuna hayran kaldım. Alın size Guti'siz, alın size Fernandes'siz, alın size Quaresma'sız takım çıkardı ve takım oyunu oynattı başarıyla. Ve ortada hala hem Avrupa'da hem Süper Lig'de iddası devam eden bir Beşiktaş var. Kim ne derse desin bu adam bence başarılı ve Tayfur'un şimdi yada sezzon sonu-başı gelirse, herşeyin tekrar değişeceği olasılığı beni endişeye itiyor. Her sezon yeniden yeniden yaşamak istemiyoruz. Tayfur gelecekse de bu adam yanında olmalı. Ama beraber başarının ikisine de yetmesi, hangisinin ne kadarını sahiplenip kendine yettirebilmesi oluşabilecek sorunlar ve gerçekten zor görünüyor. Başka yerde bu kadar imkanı ona verirler mi, o bu kadar büyük bir kulüp bulabilir mi bilemiyorum ama, nerede olursa olsun başarılı olmayı hakettiğini düşünüyorum bu adamın. Bu akşam, "Beşiktaş'ın çocuğu Tayfur Havutçu" tamam da, taraftarın bir an kendine gelip bu adama teşekkür etmesi ve bağırlarına basması gereklidir. O herkese gereken saygıyı, ilgiyi ve övgüyü fazlasıyla gösterdi. Veda yazısı gibi olmuş ama alışmıştık kendisine, A2 biraz burukluk yaşatacak. Neyse, velhasılıkelam adamdır ve saygı duyuyoruz.
Beşiktaş'tan hiçbir zaman gitmesini istemediğim adam. Gelirken formayı öperek gelmişti, kiralık verildi darılmadı, gücenmedi, yedek kaldı küsmedi, şimdi yine girdi oyuna yedekten, yine yaptı deparını, bir de pas verip attırdı ya golü, zaten orada o pas verilmezdi diye arkadaşları bile şaşkınlıkla Fernandes dahil en çok onu tebrik etti. Seviyoruz lan seni...
zaten berbat bir pazartesi sendromu, psikolojim berbat, sıkıntıdan patlayacak gibiyim, lakin öyle olaylar oluyor ki gülerken altıma çiş kaçırmamak için zor tutuyorum kendimi. Az önce ofiste bayanlar tuvaletinde yeşil balgam krizi yaşandı. Genel olarak erkekler tuvaletinde rastlanması muhtemel bir olay nasıl olduysa bayanlar tuvaletinde meydana gelmiş. Herşeyden öte olayın büyütülüp bütün şirkete cereyan etmesi oldukça şaşırtıcı ve komik olan. Kardeşim yapmışsınız bir halt olayı büyütmeyin, mevzuyu gören delilleri kaldırsın ortadan kapatsın olayı sonsuza dek. Biz erkekleri seksten ve kadınlardan soğutmanın ne alemi var. Dakikalar süren suçluyu bulmaya çalışılan süreç!..:)) Bunu yapmasaydınız bari. Yarın öbür gün klozette bir parça suyla gitmemiş kaka bulsalar yine büyük yaygara olacak ya, o günleri görmeyeyim, işitmeyeyim ne olur.
erkeklerinin mutlaka klasik miroğlu paltosu vardır... kadınlarınsa tam dizlerinde boyu olan etekleri ve aynı etekle birleşen dize kadar çizmeleri mevcuttur her daim. komiktirler lan. aynı mutemetler gibi, 750 metreden rahat meslek analizi yapılabilir tiplerdir.
Uyumaya çalışırken ki her çıtırtıyı kulağında hissettiğin, gerim gerim gerildiğin an, duvardan deniz gezmiş düşer. üzerinde can baba'nın bizim deniz dizeleri vardır. siyah beyaz posterin yarısı sökülünce, korkudan yataktan fırlamış, ödün patlayıp zehir salmaya başlamıştır artık... Ve devrim bir kez daha çok uzaktır. çünkü bu göt korkusuyla devrim yapılmaz. ama poster, hep geceye denk getirdiği düşüşlerinden sonra hiç usanmadan yerine yapıştırılır her daim.
kendi memleketinde olmasına rağmen Gökhan Zan en yabancıdır. Çünkü, kendi kalesiyle rakip oyuncu arasında kalarak adam tutulduğunu, taçtan ofsayt olmayacağı gibi basit futbol kurallarını bile bilmeyecek kadar futbola yabancıdır. Haliyle benim için, mümkünse en ecnebidir... Haliyle Beşkitaş'a çok çok uzak dursundur.
illa ki yabancıysa da;
(bkz: ali lukunku)
hayatı boyunca çifte standartlara maruz kalıp, her daim masa başı kaybedecek olan, şerefli ikinciliklerin sahibi olacak kızın babasıdır.
ismi yüzünden saplı sultan olmasıyla, o tribün senin bu deplasman benim deyip erkek fatma gibi dolaşan, bu arada evlenmeyi unutan kızını soranlara, ne tüpçüler istedi de vermedim diyecek bir babadır.
soruların çalındığını, gerçeklerin hiçbir şekilde ispatlanamadığını, şaşırtmaca soruların olduğunu söyleyip, bütün sınavın geçersiz sayılması için ısrar etmek. bu boş kağıt vermek, illa ki insanın içinde bir yandan hesapta vermek düşüncesini doğruruyor.
yada gaipten gelen, bitiren çıkabilir arkadaşlar sesini duyup, hali hazırda dışarıda bekleyen bir nisan, bir mayıs, bir bahar günü olduğunu hatırlayıp, işi falan bırakmak, kariyeri yakmak, koluna altın bilezik takmamak, okulu bitirmemek, ibadet etmemek, hayatı hiçbir yönünden anlamak yada anlamamaya çalışmamak, boşboş sürtmek!.. heeh, yaş oldu mu sana 45 hiç anlamadan. al sana boş kağıt vermek. böyle bir şey olurdu herhalde.
güneşte bırakmayınız yada kaynağında şişelenmiştir gibi uyarı ve talimatlardan muhabbet çıkarmaya zorlayan insandır kendini. Lakin formülü bulunup, şişelenip, piyasaya sürüldüğünden beri şişelenmiş içecekler hakkında bütün espriler yapılmıştır. Yani boşa bakan elemandır. bir de hiçbir şey bulamayıp, "adamlar bununla dünyaya hükmediyor" falan derse, etrafta bulunan inzibat klişe timlerince hizaya getirilmek üzere dayak atılır.
öncelikle altı okka testise sahip futbolcudur. bunu yapması için maç başına düşen gayri safi gol hasılası hat trick olmak zorundadır. Konçuna sokmuştur sigarayı. oyundayken pakette dallar kırılmasın diye ince, kıvrak bilek hareketleriyle çalıma girmez. gizliden yapıyorsa bir çıtırdan şeref tribünündeki başkanı keser ve avuç içi saklar sigarayı.
kutsal damacana, recep ivedik serileri, ve seri demirören seçim galibiyetleri. Her içkili fasıl ortamında çile bülbülüm söylenipte, bütün ortam azmanlarınca böğürerek uzatılan "çileeeeee" kısmı çilesi.
klasik olan, erkeklerin sevgililer günü, doğum günü ve yıldönümü gibi özel günlerde hediye bulamama ve hediye bulmaya vakit ayıramama sıkıntısını sona erdiren, hatta seçilen ürünü hediye paketi içinde ve hatta içine istenilen notu bile yazıpta adresine kadar gönderen, ve bütün bunları bilgisayar başında hiç zaman kaybetmeden kısa bir süre içinde gerçekleşmesini sağlayan online satış sitesi. memnuniyeti borç bilirim.
meme ucunda kıl varsa, büyü bozulması değil, cinsellik biter, hayat biter, secdeye varılır, tasavvufa yönelinir, dünya bambaşka yere döner zihninde. tekrar toparlanman için, rusa gidip açık renk tüysüz göğüs uçlarına dokunup hayata dönmeye çabalanır. kuku bulupta kıllısını arayan yurdum insanının, iş memede kıla gelince üstü kalsın denmesi durumudur.
kronik vaka, beşiktaş'a saldırmak hastalığı. yüzyılın kompleksi. üç gün geçti hanım beşiktaş'ta bir gedik bulmalıyız, muhabbetini yapmalıyız. boş işler bunlar.
sokakta, kıraathanelerde, fabrikalarda, işçisi, işsizi, öğrencisi, esnafıyla her daim futbol konuşan ve dolayısıyla oluşan tartışmalar arasında üretkenleşen, bire birde pratik zekasıyla meşhur yurdum insanının saf kelimesiyle, ismiyle gönlümüze yer etmiş sporting lizbon futbol kulubü'nün adından esinlenerek türettiği yaratıcı, naif ve eğlenceli bir küfürdür. küfür denmeyecek kadar hafiftir aslında. futbol muhabbetleri dışında dahi mal gibi yanlış konuşup, kısaca mallık yapana; "konuşma lan safortik lizbon" denilmesi yer yer görülmüştür ve argomuzda yerini almıştır.
şehrin mutena semtlerine nazaran, daha çok varoş muhitlerinde ışıkların evleri dışarıdan şıkır şıkır neşeli göstermesi oyununu, içeriden yalan eden, aydınlık verdiği düşünülen ampuldür. tavan isterse yaldızlı saten boyanmış olsun, yine de tavana bakınca hayattan bıkma ve kusma etkisi yaratır. genelde 1 metrekare olan tuvaletlere takılır ki oraya bile az gelir verdiği aydınlık. ama kazara evin odasındaki 100'lük ampul patlayıp, 100'lük yada 75'lik ampul de bulunmayacak kadar ters bir zaman ve ters bir yerdeysen, karanlıkta oturmak yeğdir. insanın içindeki, sürekli dışarıya çıkmaya çalışıp duran intihar eğilimini hızlandırır. ne zaman gözüm ilişse bakkalda falan, içimi pazar gecesi sıkıntısı kaplar. eski bir fobidir tabii ki, şu zamanlarda karşılaşılması zordur. bu yüzden belki de tespit ve tanım yersizdir... ampul, buluş yada akla gelen bir fikir üretildiğinde kafada yanan diye bilinir. ama bu parlak fikirleri ateşlemek için kafamızda yandığını düşündüğümüz kesinlikle kırklık değildir. evet, iyi ve faydalı bir tanımı yoktur... gereksizdir, bence artık üretilmemelidir. ama bir başlığı olmalıdır eskinin hatrına.
bütün gece odaya koku sıkan bu alet, spreyi çıkarmaya yakın salak saçma sesler çıkarıyor. tam uykuya dalmaya yakın hart hurt irkiltiyor adamı. tribe sokup uykuyu kaçırtıyor. kırsan kıramazsın, misafirlikteysen. aynı akşam yatmadan önce paranormal activity izlenip, korkanlarla testis geçildiyse, bu makine bütün hanenin intikamını senden alıp, hol'den bir fıslamasıyla "nooluyo lan kim var orada" diye yataktan fırlatır insanı. derken, tam filmdeki kritik gece yarısı 03:00 suları makine coşupta 5 dakika boyunca 2 saniyede bir çıldırmış gibi parfüm fışkırtmaya başlamaz mı!.. uleyyn diye misafirlik demeden makineyi camdan atmaya kalkıştığım an kafamda çaktı şimşek!..
Üretici firma, tüketici toplumu sömürmeye uyarlı, saat zaman farkı bilen ve her gece evde herkes uyuduğu anda 5 dakikalık şovla parfümün %30'unu püskürten çakal bir makine icat etmişti. alacağın olsundu alırken kokladığımız kıçındaki aldandığımız kavun kokusuna, kapitalist düzen koku markası.
argo'da karı atacak mekan bulamayan sap serzenişidir. yıllarca, sanırsın hiç abaza gezmemiş, götürecek karı bulmuşta atacak mekan yok diyen erkeklerin afili söylevidir. bilhassa alkol ortamlarında kullanılır. ama kötü de değildir hani... muhabbetin en hararetli yerinde "bak ağbi işte diyorum ben, tesis sıkıntısı" diye bkz verilmesi eğlenceli ve inandırıcıdır. büyülü bir laftır. aslında mekan gerektirecek kısıma kadar geçen bütün hikayen bir kolpadır, fakat o can alıcı başlığımızla herşey olmuş, fakat sadece işin son halkası tesis sıkıntısı'nı aşamamışsın gibi algılanır.
istanbul'a yeni gelmiş gelinlik çağındaki Trakya'lı kızımızın, sabah mahalleden geçen simitçinin kelimeyi havada bırakan meşhur satıcı dilleriyle 'siiiiiiiikk' diye bağırmasını duyduktan sonra, annesine meraklı ve sanki biraz hevesli cümlesi;
"abe ana, istanbul'da sik'te satarlar".
siiiiiiiğğğktt falan diye uzuyor yahu. bunlar sabahları 'siiiiiiieeüüüt' diye sütte satıyorlar aynı zamanda. bir de uykulu olunca neler anlar insan daha. sabah simitçisi bana bu hikayeyi hatırlatır hep. çocuk falan da değildi, bildiğin pos bıyıklı sik satan ağbiydi valla... haftada bir of gününde yeğeni çocuk satmaya çıkardı, aynı bağırırdı o da.
bütün attığı gollerden daha güzelini atabileceği gerçeğini bildiğimiz için henüz atmadığı goldür. 50'sinde bile olsa en güzel golü sergen'den beklemek gerekir.