şimdi burada bursalı espirisi mi yapalım? bknz lar verip bursa ya bir girişimiz var dı ayy bir de çıkışımız var dı ları mı hatırlayalım? ergenliğimize mi dönelim? kadifeli gelin mi olalım? sinirden kendimizi mi sikelim? uludağ lar aman oyy mu diyelim? ya da mc hammer.. can't touch dis dımdırı dım dırı dırı..en iyisi en güzeli.
"bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi, her şeyi feda etti ona, dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile, ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. canı sıkılıyordu, hepsi bu, insanlarin çoğu gibi canı sıkılıyordu. böylece karmaşa ve dram dolu bir yaşam yaratmıştı kendine.bir olayın olması gerek, insan bağlantılarından çoğunun açıklaması işte bu. bir olayın olması gerek, hatta aşksız bir köleliğin, hatta savaşın ya da ölümün bile." albert camus.
"bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi, her şeyi feda etti ona, dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile, ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. canı sıkılıyordu, hepsi bu, insanlarin çoğu gibi canı sıkılıyordu. böylece karmaşa ve dram dolu bir yaşam yaratmıştı kendine.bir olayın olması gerek, insan bağlantılarından çoğunun açıklaması işte bu. bir olayın olması gerek, hatta aşksız bir köleliğin, hatta savaşın ya da ölümün bile." camus...
"bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi, her şeyi feda etti ona, dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile, ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. canı sıkılıyordu, hepsi bu, insanlarin çoğu gibi canı sıkılıyordu. böylece karmaşa ve dram dolu bir yaşam yaratmıştı kendine.bir olayın olması gerek, insan bağlantılarından çoğunun açıklaması işte bu. bir olayın olması gerek, hatta aşksız bir köleliğin, hatta savaşın ya da ölümün bile." albert camus...
ruhum dün gibi hatırlıyor daha olmamış bir kıyameti
ben Tanrı'ya iki defa karşı geldim
birincide mutlu olmaya, ikincide ölmeye yeltendim
ölüm aldattı beni
intihar mektubumu yırttım, yanmış bir bilet gibi
siz
akıllı görünmek için bana deli diyebilirsiniz
benimle sevişip başkasıyla evlenebilir,
filozoflardan hakikati, hemşirelerden yaşadığımı öğrenebilirsiniz.
bir haftadır her gün pazartesi
ben artık ne ölüyüm ne diri
pıhtılaşmış kana vuruldu mührüm
güzelim ben seni
gözlerimle sevdim, ellerimle gördüm
şimdi ölüm bile istemiyor beni
intihar mektubumu yırttım, yanmış bir bilet gibi.
"husrev: mansur! âlemde gizli tek bir sırrım kaldı. içimdeki kıyamet! kimse bir şey bilmiyor. bakma kıvranışlarıma! bakma ağzımın dikişlerinden sızan hırıltılara! bakma beni çıldırıyor sanmalarına! bilmiyorlar. söyleyemiyorum. istesem de söyleyemem. söylesem de bir şey anlaşılmaz. mansur! o benim meğer kurbanımmış. gafletimin değil, en ahmak tarafımın, sanatımın kurbanı! eserimi niçin yazdım! onu öldürmek için mi? onu niçin öldürdüm? eserimi yazdığım için mi?
mansur: düşünme husrev bu şeyleri.
husrev: ben sanatı hayattan başka bir şey sanıyordum. hürriyetlerin sonu. âciz bahtımın ulaşamadığı bir yer. orası irademin bahçesiydi. orada, oyuncaklarıyla oynayan bir çocuk gibi başı-boştum. orada kulluktan çıkıyor gibiydim.
mansur: ah, husrev!
husrev: ben ne yaptım? bir hududu zorladım. kendimin dışına çıkmak isterken, kendime rast geldim. meğer kul olduğumu anlamak için allah'lık taslamalıymışım! meğer nasıl yaratıldığımı anlamak için bir adam yaratmaya kalkmalıymışım! ben ne yaptım? en sağlam basamağı ayağımdan kaydırdım. körlüğü zedeledim. şimdi görünen şeye nasıl bakayım? insan kaderini bir rüya gibi uykuda bulur. bu rüyayı uyanık nasıl seyredeyim? allah'la kalabalık arasında kaldım. boşlukta nasıl durayım?
mansur: husrevciğim!
husrev: anlayın bu azabı! bir azap ki, kul olduğum için çekiyorum, çekmemek için allah olmak lâzım. insana göre değil bu; yok bunu çekecek âza insanda! yetişir! gelsin artık her şey yerli yerine! verin bana artık dünyamı! salıverin beni kalabalıklara!
mansur: husrev! seni böyle gördükçe parça parça oluyorum. ne yapabilirim senin için?
husrev: elinden gelirse beni bu insanlardan kurtar. "
ibiştir tekrar ediyorum ibiştir...kesin bir yerlerinde bir sakatlık vardır, çakılırsa dolarlarından olacağından gerginliğini saçma sapan hareketler yaparak atmaya çalışır...hatta ibiş oğlu ibiştir.*
"husrev: mansur! âlemde gizli tek bir sırrım kaldı. içimdeki kıyamet! kimse bir şey bilmiyor. bakma kıvranışlarıma! bakma ağzımın dikişlerinden sızan hırıltılara! bakma beni çıldırıyor sanmalarına! bilmiyorlar. söyleyemiyorum. istesem de söyleyemem. söylesem de bir şey anlaşılmaz. mansur! o benim meğer kurbanımmış. gafletimin değil, en ahmak tarafımın, sanatımın kurbanı! eserimi niçin yazdım! onu öldürmek için mi? onu niçin öldürdüm? eserimi yazdığım için mi?
mansur: düşünme husrev bu şeyleri.
husrev: ben sanatı hayattan başka bir şey sanıyordum. hürriyetlerin sonu. âciz bahtımın ulaşamadığı bir yer. orası irademin bahçesiydi. orada, oyuncaklarıyla oynayan bir çocuk gibi başı-boştum. orada kulluktan çıkıyor gibiydim.
mansur: ah, husrev!
husrev: ben ne yaptım? bir hududu zorladım. kendimin dışına çıkmak isterken, kendime rast geldim. meğer kul olduğumu anlamak için allah'lık taslamalıymışım! meğer nasıl yaratıldığımı anlamak için bir adam yaratmaya kalkmalıymışım! ben ne yaptım? en sağlam basamağı ayağımdan kaydırdım. körlüğü zedeledim. şimdi görünen şeye nasıl bakayım? insan kaderini bir rüya gibi uykuda bulur. bu rüyayı uyanık nasıl seyredeyim? allah'la kalabalık arasında kaldım. boşlukta nasıl durayım?
mansur: husrevciğim!
husrev: anlayın bu azabı! bir azap ki, kul olduğum için çekiyorum, çekmemek için allah olmak lâzım. insana göre değil bu; yok bunu çekecek âza insanda! yetişir! gelsin artık her şey yerli yerine! verin bana artık dünyamı! salıverin beni kalabalıklara!
mansur: husrev! seni böyle gördükçe parça parça oluyorum. ne yapabilirim senin için?
husrev: elinden gelirse beni bu insanlardan kurtar. "