Dolarda ciddi bir düşüş yaşanacağı kesin. Erdoğan öngörülemeyen bir lider ve bu sebeple piyasalara güvensizlik yayıyor. Muhakkak yaşanacak bir diğer şey ise her tarafta kendini parçalayan, vatanın elden gittiğine inanan AKP'lilerin olacağı. O arkadaşlara buradan seslenmek istiyorum, bu memleket 50'nin üzerinde hükümet gördü hiçbirinde yıkılmadı, AKP gidince de yıkılmaz merak etmeyin. Ve ayrıca bu memleketi yalnız siz sevmiyorsunuz, biz de seviyoruz.
Kadınla erkeğe doğanın yüklediği misyon kültürün dayattığından çok daha azdır ve bu da bilimsel olarak açıktır.
Doğada kadının erkekten farkları özet olarak şöyle sıralanabilir; fazladan bir x kromozomu bulundurmak, doğurganlık, süt verebilme, rahime sahip olma vs.
Mesela hiçbir erkek aslanın dişi aslana evinin hanımı ol çocuklarına bak dediğini görmeyiz. Aksine erkek aslan evinin erkeği olur, dişi aslan genel olarak sürüyü beslemekle yükümlüdür mesela.
Doğada dişi erkeğini seçer ve hiçbir erkeğe bağlı kalma zorunluluğu yoktur.
Bu konudaki örnekler çok daha fazla arttırılabilir ve daha spesifik örnekler karşımıza çıkabilir ama uzatmayacağım.
Dünyada tarım devriminin başlangıcından sonraki süreçte yani 10000 sene önce, kadın ilginç bir şekilde doğada hiç olmayan bir görevi üstlenmiş, erkeğin malı olmak.
Kadın neden erkeğin malı olmalıdır? doğada bunun açıklaması var mıdır?
Tanrının yasalarını doğaya dayandıranlar doğada bunun örneğini bize verebilirler mi?
Mesela herhangi bir dişi canlının bir yere giderken erkeğinden izin aldığı görülmüş müdür?
Veyahut herhangi bir erkek canlı, dişi yavrularından birisini bir erkeğe para karşılığında satmış mıdır?
Onlar hayvan biz insanız diyeceksiniz ama insanın da tarım devriminden önce bu tür şeyler yapmadığını bilmiyorsunuz muhtemelen.
Dini olarak bakarsak zaten tarım devrimi falan öyle şeyler yok.
Mantık olarak da insanlar tarımla beraber medeniyeti bulmuş, ve ahlaki yapılarını düzene sokmuşlardır diyebilirsiniz.
Buna vereceğim cevap ise, medeni insanın medeniyeti bulduktan sonra dünyaya verdiği zararın, yaptığı savaşların, kurduğu adil olmayan düzenin de ''ahlaki yapısı'' içinde gerçekleştiği olur.
Burada kafa karıştıran şey, eşcinsellerin doğuştan oluşan hormonal bozuklukları sebebiyle eşcinsel olduğunun ispatlanmış olduğu.
Yani insanı yaratan bir tanrı varsa, ve bu tanrı bütün insanları eşit olarak yaratıyorsa neden eşcinselleri farklı yarattı? Eğer farklı yarattıysa neden o insanları yakıyor?
Çoğu kişinin verebileceği iki cevap vardır diye düşünüyorum; birincisi eşcinselliğin tedavisi var ama eşcinseller ahlaksız olduğu için kabul etmiyor.
Öyle olduğunu kabul etsek bile 1500 yıl önce hormonun ne olduğunu bilen, bilse bile bu hormonal bozukluğun nasıl düzeltileceğini bilen tek bir insan bile yoktu dünyada
ikinci verecekleri cevap ise bunun doğuştan gelen bir şey olmadığı, yani insanların özenmek yoluyla bir sapkınlığa düştüğü fikridir.
Baktığımız zaman bütün bilim dünyasında eşcinselliğin hormonal bozukluklardan kaynaklandığı net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bununla ilgili yüzlerce bilim insanının yazdığı makaleler önümüzde duruyor. Bülent Ersoy kadın olmak istediği için kadın olmadı, Rüzgar Erkoçlar da erkek olmak istediği için erkek olmadı
Yani olay şu; ergenliğe girdiğiniz dönemden itibaren kendinizi erkek değil kadın gibi hissettiğinizi düşünün mesela, ve bu his sizin elinizde olan bir şey değil, aksine vücudunuzun yönlendirmesiyle olan bir şey.
Yani sizin anlayacağınız, doğuştan tanrı o insanı öyle yaratmış. Peki tanrı kendi insiyatifiyle yarattığı bir varlığı neden öyle yarattığı için yakmak istiyor?
Eksilemeden önce düşünün, sonra yine eksilersiniz canınız sağolsun.
Tarihle yüzleşmeyi heykellere tecavüz etmek olarak, tarihi kişiliklere küfür etmek olarak, onların hatıralarına en ağır hakaretleri etmek olarak anlayan yobazlarla sarılı memleketin dört bir yanı.
Kalemde, fikirde yetersiz kalınca böyle yıkmaya çalıştılar büyük Atatürk'ü.
Mustafa Kemal'in korunmaya ihtiyacı yoktur! Bütün ağababalarınız gelse bir Mustafa Kemal etmez.
Hodri meydan! Gelin mustafa kemal'i tartışalım, istediğiniz gibi, istediğiniz kadar eleştirmeye çalışın.
Bakalım tek bir elle tutulur kanıt, tek bir mantıklı argüman sunabilecek misiniz?
Tam bir rezillik durumu. Ülkedeki bütün lisans düzeyi eğitim veren bölümleri niteliksiz hale getiren YÖK, niteliksiz hale getirmeyi unuttuğu diğer bölümleri de niteliksiz hale getirmek için var gücüyle çalışmaya devam ediyor.
Birincisi erkekler neden şort giyiniyorsa o yüzden. Yani sıcak, rahatlık vs. ikincisi ise güzel gözüktüklerini düşündükleri için. Bakın siz bakın diye demiyorum, güzel gözüktüklerini düşündükleri için diyorum. Hanzo oğlu hanzo, hayatında hiçbir kadınla oturup kalkmayan öküzler gelmiş burada biz bakalım diye yazıyor.
Yeşillerin içinde büyük bir kampüsü vardır. Eğitim fena değil diyilebilecek kadardır.
Öğrenci toplulukları oldukça aktiftir, yani her türlü kendinize uygun faaliyetler bulup sosyalleşebilirsiniz. Düşünce toplulukları, doğa sporlarıyla ilgili topluluklar, bölüm toplulukları vs.
Okulda mühendislik fakültesi bir uçta, tıp fakültesi diğer uçta, yürüme mesafesiyle 30 dk falan sürüyor. Varın büyüklüğünü siz hesap edin.
Üniversitenin en ciddi problemleri şehire uzak olması ve mevcut siyasi yapısıdır diyebiliriz.
Okula trambüs denilen ulaşım aracıyla, 17b otobüsleriyle ve beyaz minibüslerle gidiyorsunuz.
Okulla merkez arası 30 dk sürebiliyor ve bütün ulaşım araçları tıklım tıklım dolu oluyor.
Siyasi yapıya gelirsek her an dini bir bildiri dağıtan siyasal islamcılarla veya yemin eden ülkücülerle karşılaşma ihtimaliniz çok yüksek.
Ülkücüler üniversitenin kendilerine ait olduğunu idda eder. Siyasal islamcılar ise daima okul yönetiminden destek alır
Buna rağmen kampüste atatürkçü görüşe sahip kişiler de vardır. (bkz: inönü üniversitesi atatürkçü düşünce topluluğu)
Rektör hekim olduğu için tıp fakültesi diğer fakültelere göre ayrı bir önem görür.
Şehirde adam akıllı iki pub var, melita ve laid back. Bunun dışında alkollü mekan yok diyebiliriz.
Bunun dışında gençlerin en uğrak mekanları kanalboyundaki cafeler diyebiliriz.
Şehir park ve bahçe açısından oldukça iyi. Havalar ısınınca bol bol çimlerde uzanabilirsiniz, aynısı kampüs için de geçerli.
Kampüste birçok batı üniversitesinde dahi rastlayamayacağınız kadar harika bir merkez kütüphane var. Yok yok yani kütüphanede.
Üniversiede en çok malatyalı, elazığlı, diyarbakırlı, adıyamanlı ve adanalılara rastlarsınız.
Ayrıca yılbaşı günü çardak okuma salonunda finallere çalışırken mescidden yükselen yılbaşı haramdır vaazını dinlemek zorunda kalabilirsiniz. Ama merak etmeyin dev bir camii yapılıyor. Bütün okuma salonlarında duyulur artık herhalde vaaz.
Öğrenci topluluklarına katılmak için sene başında mediko önündeki topluluk standlarına gidebilirsiniz.
Kışları şehir soğuk olur gelirken kalın bişeyler getirin muhakkak.
Ya birisi koskoca kıbrıs harekatını yapıyor, amerikanın haşhaş yasağına baş kaldırıyor, üzerine bir de ambargolara göğüs geriyor tek geri adım atmıyor. Öbürü bir rahibi 1 hafta elinde tutamadı. Esti gürledi, sonra da paşalar gibi geri verdi. Boş anlatıyorsunuz.
Eşkiya filminden bir replik.
-Burası bitmiş artık, her şey sulara gömülmüş, yakında sıra mezarlarımızıa gelecek. - sen de gel benimle Ceren Ana! kurda kuşa yem olacaksın burada.
- kurt ve kuş bizdendir oğul. asıl kötülük başka yerde.
Üst komşunun çocuğunun koşmaya başlamasıyla beraber korkudan masanın altına girmek olabilir. Yeter be kardeşim evi başımıza mı yıkacaksınız, zaten her titreşimde bilinç altım harekete geçiyor.
Erdoğan tarafından 18.05.2020 tarihinde söylenmiş cümle. Ekonomi için iyi insanlık için kötü bir haberdir.
Küresel ısınmanın etkilerini dünyada çok net bir şekilde gösterdiği günlerde kurulduğu yerde doğal dengeyi kökünden bozan ve ekolojik düzeni olumsuz yönde etkileyen bir karar bilmem ne kadar doğru.
Şimdi bana buna da muhalefet edilmez ki arkadaş diyeceksiniz.
Yaşanacak bir dünya kalmazsa para, pul, güç neye yarar arkadaşlar?
Doğayla başa çıkılabileceğini mi sanıyorsunuz?
Bütün yurtta rekor sıcaklıklar gözüküyor, hem de mayıs ayında. Dünyanın her yerinde sıcaklığa bağlı yangınlar var.
Hala görmüyor musunuz yavaş yavaş yok ettiğimizi dünyayı?
Çıkmayacak mı doğaya saldıran bu düzene karşı çıkacak birisi?
Bir devlet başkanı çıkıp birleşmiş milletlerde terör, ekonomi vs konuşmak yerine dünyayı yok ettiğimizi haykırmayacak mı?
Görünen o ki haykırmayacak, biz de doğaya olan düşmanlığımızın bedelini yok olarak ödeyeceğiz.
Geride ne para pul kalacak, ne de devlet çıkarları.
Kurdan haberi olmayanların fırsatçılık olarak nitelendirdiği hadise. Biz gelmeden önce ütü yoktu buzdolabı yoktu diyen iktidara sesleniyorum. Şimdi de çok farklı değil durumumuz.
Çözüm süreci bitti, üniversitelerdeki pkk'lı teröristler de bitti. Bu ülkücüler öyle bir konuşuyor ki sanki üniversitelerde pkk'yı devlet değil de onlar bitirmiş gibi. Bugün çözüm süreci yok, birisi fırat çakıroğlu gibi öldürülürse devlet öldürenleri ayağından asmasını bilir. Pkk bittiği için de bugün kendini sola yakın gören ne kadar insan varsa hepsinin tepesine üşüşüp eşkıyalık yapıyor ülkücüler. Kimse çözüm süreci dönemindeki olayları örnek gösterip ülkü ocaklarının üniversitelerdeki eşkiyalığını meşru göstermeye calışmasın.
Bu yazı bütün siyasi görüşlerden ve dini bakışlardan sıyrılarak yazılmıştır. Öncelikle bunu belirteyim.
Türkiyede özgürlük kavramının nasıl anlaşıldığı hakkında bazı yorumlarda bulunacağım.
Bu yorumlarda bulunurken vereceğim örnekleri tam karşıtı için de ele alabilirsiniz.
Öncelikle toplumun büyük bir kesmi özgürlükten dem vurup onun değerini anlatmasına rağmen özgürlük üzerinde nasıl bu kadar fikir ayrılıkları var ona bakalım.
Örneğin bir müslüman, fikirlerini dile getirebilmeyi, ibadet etmeyi özgürlük olarak görüyor ve dini değerlerine hakaret edilmesini suç olarak görüyor. Peki aynısını karşıdaki için uyguluyor mu?
Gözlemlerim sonucu bu sorunun cevabı hayır,
pekala diğer dinleri aşağılayıcı yorumlarda bulunabiliyor, hatta bazı durumlarda insanların kendi dinlerini yaşama hakkına müdahale bile edilebiliyor.
Sebep olarak da burası müslüman ülkesi deniliyor.
Hristiyan ülkesinde yaşasaydın ve aynı tutum sana gösterilseydi hoşuna gider miydi? Bir müslüman olarak benim hoşuma gitmezdi.
Elbette insan kendi dininin en doğru din olduğunu düşünebilir ancak karşısındakinin de kendi dini hakkında aynı şekilde düşündüğü unutulmamalıdır.
Veya kadın hakları aktivisti birini inceleyelim.
Bu insanlar kadınların özgürce yaşabildiği bir toplum istediklerini, bunun hakları olduğunu söylüyorlar. Peki aynısını karşı cins için de söyleyebiliyorlar mı?
Bir kadın bir erkeği öldürdüğünde yaşama hakkının kutsallığından mı bahsediyorlar yoksa oh iyi yapmış, haketmiştir gibi yorumlarda mı bulunuyorlar? Veya bir erkek nafaka ödediği için mağdur olunca o erkeğin mağduriyetini dile getirebiliyorlar mı?
Geçenlerde instagramda faaliyet gösteren solcugazete adlı bir hesabın akp'li üyeye linç haberini gördüm.
Haberin altına yazılanlar ürkünç. Kendini özgürlükçü olarak tanımlayan kitleler, iyi olmuş, haketmiştir gibi yorumlarda bulunmuşlar.
Aynı şey ülkücüler devlet bahçeli'ye hakaret ettiği söylenen birinin ağzı burnu kırık halde fotoğrafını paylaştığında da gözüküyor.
Solcusu da sağcısı da, muhafazakarı da laiği de, müslümanı da hristiyanı da aynı telden çalıyor. Özgürlük kendilerine tanındığında sorun yok, ama karşısındakine tanındığında kıyamet kopuyor.
2000'li yıllarda devletin başörtüsü takma özgürlüğünü elinden aldığını söyleyen insanlar çocukları başörtüsü takmak istemediğinde kıyameti kopartıyor.
Gerçekten bu mudur özgürlük, hep bana hep bana demek midir?
Neden birinin kürtçe konuşmasından, birinin türk ırkıyla övünmesinden, müslüman olmasından, dinsiz olmasından, açık veya kapalı olmasından rahatsızlık duymak mıdır?
Özgürlük nedir bu ülkede?
otostop hakkındaki bilgileri recep ivedik 1 filmiyle sınırlı yazarların ön yargılarından sıyrılamayarak entry girdikleri başlık. Ayrıca oldukça eğitici ve eğlenceli aktivite. Gittiğiniz her yerde o kültürün insanlarıyla birebir muhatap olup, sohbet edip yakından tanıma şansına erişirsiniz. Nerede durup nerede devam edeceğinize bir tek siz karar verirsiniz.
kapitalist şirketler için bulunmaz nimettir. bu ürünü üretip solcu ergenlere satarak hem onların zekasıyla alay ediyor, hem de tomarla para götürüyorlar.
eş'ari' ye göre, allah'ın vahiy mesajını alamayan, peygamberlerin tebliğlerine muhattap olamayan bir kimsenin sorumluluğu yoktur. diye bir yazı gördüm sözlükte. Bu beyana göre allah herkese vahiyi ulaştıramayabiliyor. Vahiy allah'ın insanları kurtuluşa erdirmek için söylediği söz değil midir. Bu nasıl iştir ki allah tüm kullarının kurtuluşa ermesi için gerekli sözleri tüm kullarına yayamıyor. allah'ın gücü her şeye yetiyorsa nasıl vahiy herkese ulaşmamıştır. düşündürücü
Saçma beyan. Karaktersizliğin kadını erkeği yoktur, bunu öğrendiğimiz zaman medeniyete bir adım daha yaklaşmış oluruz. Günümüzde hala kadın erkek ayrımı yapacak kadar cahil insanların olduğunu görmek üzücü.
sözlükte açılan başlıklara cevap veremeyen yazarın açtığı başlık. Klasik cahil ülkücü beyanı, davasını savunacak yeterli argümanı olmadığını, hatta ortada anlatılacak bir dava da olmadığını görünce ayağına kıymık batmış manda yavrusu gibi böyle böğürürler.
Bu arkadaşlar gizliden alkol alıp, gizliden ahmet kaya dinlerler. Başlarındaki reislerine kadar %90'ı böyledir. Solcuların hayatı özgürce yaşamasına, kafalarına eseni yapmasına acayip özenir, fakat tabularını ve ocaktan dayak yeme korkularını aşamadıkları için hep özenmekle yetinirler. Bunların başkanları da genellikle karı kızla sizi görmeyecem diyip gizli gizli karı kız düdükleyen tiplerdir.
Teknolojiden uzak, dinlerden bi haber kabileler yaşıyor dünyada. Bunların dışında gayrimüslüm bir toplulukta doğmuş hayatı boyunca islama dair hiçbir şey duymamış insanlar da var. Bunu şöyle düşünün; diyelim ki müslümanlar avrupada, hristiyanlar ortadoğuda yaşıyor ve siz de hakkarinin bir köyünde hristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişsiniz. Dünyadan bi haber büyümüş, çoban olarak yaşamış ve ölmüşsünüz. Bu tür insanlar öbür dünyada sırf müslüman olmadıkları için cehenneme mi gidecek diye kafamı kurcalayan sorunsal.
Özellikle güçlü oldukları illerde göze çarpan gerçek.
Ülkü ocaklarında mısınız? birisi gıcığınıza mı gitti? kampüs başkanına gidip o şahsın pkk'lı olduğunu söyleyin ve oturup dayak yemesini izleyin.
Kendilerince bir teşkilatlanma içine gittiler üniversitelerde. Özellikle ülkü ocaklarının üniversitelerde faaliyette bulunması izni verildikten sonra tamamen cılkı çıktı işin.
Canlarının istediği yerde faaliyette bulunabiliyor, canlarının istediği öğrenci kulübünü ele geçirebiliyor, kısacası canları ne isterse onu yapabiliyorlar.
Anlayacağınız kendilerini tam anlamıyla devlet yerine koymuşlar, her şeyi yapma hakkını kendilerinde görüyorlar.
Bunlardan üniversite dışında da çok var. Birisi sosyal medyada bahçeliye küfür mü etti? ertesi gün ağzı burnu kırılmış şekilde ülkücü hareket engellenemez tag'ıyla twitterda gündemde.
Hukuk diye birşey yok, sorumlular yok, ortada soruşturma dahi yok. Kimse kendini devlet yerine veya devletin koruyucusu yerine koyamaz. Kimse hukuktan üstün değildir. Ama gel anlat anlatabilirsen..
edit: Anlatmak istediğimi tam olarak anlatamamıştım. Alttaki yazar yazdıklarıyla nasıl bir eşkiyalıktan bahsettiğime örnek olarak kendisini verdi, teşekkür ediyorum. Ayar veriyorlarmış, devlet yok, kolluk kuvveti yok ya ülkücülere kaldı ayar vermek. Hepiniz 10 yıl sonra cahil bir amele olacaksınız, o zaman görüşürüz :)
Bu mevcut şartlarda mümkün değil gibi gözüküyor.
Neden kapatsınlar ki? Önce seçime sokup sonra aa bunlar teröristmiş diyerek Hdp'nin kazandığı tüm belediyelere çöküyorlar.
Hem hdp kapanırsa muhalefete hdp ile işbirliği yapıyorsunuz da diyemeyecekler, iki ana propaganda kayanklarından birini kaybetmiş olacaklar.
Ayrıca hdp'nin onlara bi zararı yok ki, zaten mecliste istedikleri şeyi istedikleri zaman geçiriyorlar, hdp olsa ne olur olmasa ne olur.
Partinin içinde azcık sivrilen birisi olursa da iddianameyle içeriye alıyorlar, kafaları rahat.
Yani anlayacağınız hdp kapanırsa akp ve mhp'nin en güçlü siyasi dayanaklarından birisi çöker
yemez.
