sözlükteki tüm başlıkları tarar ve içlerinden gündemi belirleyecek, kendisinin daha aktif olarak yazabileceği başlıklara entry girer. bu sayede daha fazla entrysinin okunacağını, sosyalleşeceğini düşünür. sonrasında amacına ulaşması ise şansa bakar.
şöyle düşünelim... bu ülkede sbs,öss,kpss vs sınavlarda yüksek derece alan bazı iller var fakat kayserili arkadaşlar genelde kağıt üzerinde üstün olanlardan daha üstün. bugün istediğiniz alana bakın mutlaka bir kayserili patron, ceo, yatırımcı görürsünüz. yani uzun lafın kısası zeki olanlar sınavı kazanır, kayserililer zeki olanları yanında çalıştırır.
konu bayram olunca millet olarak birlik, beraberlik, eğlence olarak algılarız hep. fakat şu da var ki, eski bayramların tadını almak oldukça zor hatta bayram diye bir şey kalmadı. sadece ekrana gelen mesajdan anlıyorsunuz o günün bayram olduğunu. durum böyle olunca insan evden çıkmak istemiyor, şahsen elimde olsa kapıyı kitler otururdum. gerçekten çok sıkıcı olmaya başladı.
hollanda'nın thierry henry'si olarak nitelendirilen 1992 doğumlu genç forvet. 2011-2012 sezonunda inter formasıyla kendisini izleyeceğiz. potansiyeli çok yüksek bir oyuncu.
yalçın küçük'ün sosyalizm ve emparyalizm kavramları üzerinde sık sık durduğu konuyu çok net ve akıcı açıkladığı kitabı. özellikle emparyalizm ile ilgili bölümleri okurken şimdiye kadar öğrendiklerimi silip kafamda yeniden şekillendirmem gerektiğini anladım.
şöyle kalkmışsın saat 7'de... hazırlamışsın kahvaltını; domates, peynir, simit ve çay... almışsın gazeteni eline, açmışsın televizyonu, hafif kısık seste güzel bir müzik çalıyor. yavaş yavaş çayını yudumluyorsun, az sonra yiyeceğin simitin tadı şu an ağzında aslında... evdekiler de yavaş yavaş kalkıyor, sabah en erken kalkan kişi olarak bütün sorumluluğu üstünde hissediyorsun... kahvaltını bitirdikten sonra hanımı ve çocukları da alıp sabah koşusuna gidiyorsun. yanına eski dostların, iş arkadaşların gelmiş, muhabbet almış başını gidiyor. çocukların başında hanım bir yandan küçük oğlana ''yavaş oğlum düşeceksin'' diye seslenirken bir yandan da egzersiz hareketlerine devam ediyor. güne muhteşem başlamanın verdiği enerjiyle diğer saatlerin gelmesini bekliyorsunuz ve hayata olan bağlılığınız artıyor. peki bunu hangimiz ne kadar yapabiliyoruz? şahsi fikrim bunu yapan insan sayısı hergün baz alındığında 10000 kişi var ya da yok. peki yarın sabah keyfi yapabileceğimizin sözünü kendimize verebiliyor muyuz? iş, okul, koşuşturma derken birden hayatın sinir ve stres topunda kendimizi buluveriyoruz. keşke diyorum keşke sabah keyfini yapabileceğim bir ülkede yaşama şansına sahip olabilseydim. keşke hayata daha bağlı olabileceğim bir ortamda doğup büyüseydim.