bir sinema eleştirmeniyle beraber izlediğim film. kamera açılarından filan bahsetmişti. arabanın içinde çekilen sahne çok güzeldi. izlenilir bir film. sonunda olay kesin bitmese de fikir olarak tamamlanıyor. ayrıntılı bilgi için başka yerlere bakabilirsiniz. sadece izlemeye değer filmlerden olduğunu söyleyim yeter..
ekşi nin kralı olan şahıs. entrylerini şikayet edemezsiniz mesela. yanılmıyorsam bir ara öyle bir şey olmuştu ve yazarlar uçmuştu. yine de ekşi sözlük gibi bir yer kurduğundan saygı duyuyorum..
hırsızlara zorluk çıkarılmayan evdir. kapıyı bacayı zorla açmaya gerek yoktur, zaten her iki günde bir anahtar birileri tarafından kapının üzerinde unutulur. Hatta hırsızlar çoğu zaman anahtarı üzerinde olan kapıyı bile açmaya tenezzül etmezler. Kapının önündeki ayakkabılar bir aylık hasılata bedeldir çünkü.***
yer yer sınava çalışmanıza engel olacak türden bir stres. zaten gündelik kaygılar yeterince yorarken insanı bir de sınavlar. keşke aralarında anlaşssalar da biri varken diğeri olmasa. ya da bu kadar sıkmayın kardeşim kafayı yemek üzereymişim gibime geliyor, o kadar yani..
sabah bi kalktım 2011 olmuş. şaşırdım doğrusu. tabiat hiç umursamamış gibi ama. hava hala aynı soğuklukta ve gökyüzü hala aynı mavilikte. takvimler bile çok umursamıyor sanki bu işi. eskiden ay başlarında üç rakam değişirdi şimdi ise beş tane değişmiş, başka da bir fark göremedim. neyse biraz daha uyuyayım bari, belki büyük değişimler için henüz erkendir. tabi eğer kendimizi kandırmıyorsak..
cüzdan araklamayı bilmenin ne kadar ehemmiyetli olduğunu anladığınız durum. hesabı ödedikten sonra yerine koymayı unutmayın, sonra kötü olur.
bu arada henüz cüzdan kaptırmadım..**
hakkaten arkadaşlıktır. ilerde anlaşılıyor. üniversitede fikirlerinin uyuşmadığı birine topla tüfekle saldırsan abes bir şey olmuyor. ama lisedeki arkadaşlarımda çok ciddi fikir ayrılıklarımızın olduğu konuları güzel bir şekilde konuşuyoruz. belki biraz tartışıyorsun ama geçmişten gelen o bağ birbirini satmadıkça bozulmuyor.
bir takım dış güçler* sebebiyle sözlüğe ulaşılamaması durumu. tuhaf olan bir gelişme olarak duyurulması.. biraz daha ulaşılamasaydı acaba muasır medeniyetler seviyesine erişebilir miydik?
kazım koyuncu nun seslendirdiği güzel bir türkü. tabi cem yılmaz la beraber ünlendi. kötü mü. kötü mü, pek sayılmaz aslında. geniş bir kitle türküyle tanıştı ya da barıştı. bundan sonra zaman zaman çalınacak, birileri oynamaya çalışacak bu ritmle. farklı bir tad oldu hayatımızda.
daha önceden dinlememiş olanları eleştirmemek gerek. sonuçta herkesin müzik anlayışı farklı farklı. belki de denk gelmedi. elma newton nun kafasına denk gelmeseydi eğer yerçekimi de bu kadar meşhur olmayacaktı belki, ama kıyıda köşede birileri muhakkak farkındaydı bu durumun gibi. sonuçta ortada ceza gerektirecek bir fiil yok. dinleyin türküyü, neşelenin işte..
dile kolay 36 çocuk, isimlerini hatırlayamıyorsun. bu dünyaya çocuk doğurulmaz giyen ne kadar kaygılı-sorunlu ise bu da o derece idi. ama dizide çocuklardan babaya yönelik bir isyan yoktu. tamam eşleri somurtuyordu ama o bile kadınların küçük sorunlarda yapabileceği cinstendi ve aile dinamiklerini ters düz etmeye yönelik fiilleri gençelere* aşılamıyordu. bir asker arkadaşı 36 çocuğu 3 eşi olan birini yanına alabiliyordu ve bu o zaman yadırganacak bir şey değildi. belki olmayacak bir şey ama çok da saçma gelmiyordu kulaklara.. ve komikti de. düşünsenize filmde kabadayı şoray dı işte.. hani o bile komik.. kısacası insanlar birileri gülsün diye mağdur edilmiyorlardı o veya bu şekilde.*
bir çoğunun filmden sonra gerçeği sorguladığı ve totem aramaya giriştiği bir film. sigara içenler sigaraya sarılıyor, ya içmeyenler.. bu nokta da bitirseydim yanlış anlaşılmalara meyil vermiş olurdum zannediyorum, ne de olsa içimiz fesat. mesela parmağınızdaki bir yara izi size gerçeği hatırlatabilir.**
filme gelirsek, güzel film olduğu aşikar. tabi konusu insanların yaşadığı çevreyi, gelmişini, geçmişini sorgulama dürtüsünü* ele aldığından bu kadar etkili oldu sanırım. sonuçta filmden sonra aklımda muhteşem sahneler yada replikler kalmadı, sadece çevreme daha farklı baktım geçici bir süre de olsa. belki de filmin de yapmak istediği buydu ve amacına ulaştı. ama yine de filmden bir şeyler kalması sinema sanatı yönünden kayda değer olurdu. bir run forrest ı unutamamız gibi ya da cem yılmaz ın oynadığı av mevsimindeki hayde gidelim türküsü gibi. zihinlerde bu kadar soru işareti bırakan bir filmden böyle bir iz de beklerdim. şimdilik sadece filmi izlerken uyuduğunu söyleyen arkadaşım aklıma gelecek gibi..
x: yarın ne yapsak acaba
y: acaba fasulye mi yapsak
malum ola ki: eğer fasulye yapacaksak akşamdan nohutu suya koymak gerek.
işte tam bu noktada bir kahkaha tufanı, o gün bu gündür dalga geçiyorlar.
- akşamdan nohutu suya koyduk bir de baktık ki fasulye olmuş
- iyi ki mercimeği fırına vermek gerek demedin falan..
küçük bir dalgınlık işte.. abartmaya ne gerek var..