1 ve 2. ilkelerin birbirleriyle olan önemli düzeydeki bağlantılarını, bi sabah yüzümü yıkamak için banyoya adımımı attığımda; lavabonun önünde birikmiş olan o tükenmeye yüz tutmuş, o değerlidir diye bize aksedilen bir avuç suyun çorabımı ıslattığında anladım. Siz de benim gibi bu histen ifrit olup, yaz günlerindeki halı yıkamaların zeminini ıslattığı sokaklarda üç adım atlamada dünya rekoru kırabilecek kadar geliştirdiyseniz kendinizi; kışın yağmurlu günlerinde, pipiyi tuttuk hissine kapılıyorsunuzdur eminim. izmir'in Karabağlar'ı öyle zorlu bir parkura dönüşüyor ki yağmurlu günlerde; iki yüz metre yolu, beş yüz metre kat ederek geçersiniz. O derece.
Günlerden bir gün yine evde durmanın ve havanın kapalılığının, hissetmelisin diye baskı yaptığı afakanlar basmasının gafletiyle, attım kendimi dışarı yağmur başlamadan gideyim bari diye diye. Baskılar insanı yıldırmamalı! Otur güzel güzel, güzelim evinde. Demle çayını, karşılıklı yudumla annenle. Ama nasıl yağmak?! Sanki gök delinmiş, su kaçırıyor. Bulutlardan süzülen yağmur damlacıklarının ne zevali olabilir, sokaklar olmuş Niagara! Tam almam gereken yolun ikiye katlandığını düşünürken, görmemde çok kısa bir sürelik kırk beş derecelik bir eğiklik belirdi. Bacaklarımın birinin diğerinden daha kısa kaldığını fark etmemle-içimde bir Edip Akbayram uyandı-ani bir sıçrama yaptım. Yaptım, yaptım ama ne hacet?! O hissi ikinci defa tatmaya başlamıştım bile. Kapadım şemsiyeyi, çıkardım paltoyu, indirdim pantolonu Yok yok bu o değil bu başka hikaye bu. Kapadım şemsiyeyi, arşın arşın olan adımlarımı karışa indirdim. Yağmurun sesine baktım, aşka davet edildim.
Mazgalsız bir toplumun, ecdat damarlarına sövme hakkı vardır.
Gelmiştik sünnet çağına. Yıl 95, aylardan Ağustos, günlerden 30. ilkokul 1. sınıfı yeni bitirmiştim ve yaz tatilimin göbeğinde, göbeğimin hemen aşağısında daha işemek dışında başka bir fonksiyonunu keşfetmediğim uzvumda bir tadilat yapılacak gerekçesiyle ayin hazırlıklarına girişmişlerdi. Öyle bir ayin ki bu şehirdışından akrabaların bile toplandığı, kınalı-zurnalı bir ayin.
Tanımadığım ama onların beni kocaman olmuş diyerek, kocaman memelerine kafamı gömerek sarılan teyzelerle donatılmıştı her yanım. Süreçte elbetteki yalnız değildim. Aramızda 2 yaş olduğundan ötürü her şeyi beraber yaptığım abimle beraber, adımıza düzenleniyordu bu ayin.
Bir gün öncesinde teyzeler ve daha öncesinde bu ayini atlatmış akranlarım durumdan gayet haberdar gözlerle bakıyorlardı bize. O günün akşamı, çalgılar çengiler ve paralar havalarda uçuşuyordu. Abimle bizi crsytal maiden gibi giydirip, kalabalık bir güruhun ortasında durmadan dans ettiriyorlardı.
Sonra işin boyutu değişip herkes halka şeklindeki dizilimlerini değiştirip bize doğru uzanan bir tek sıra duruşuna geçiş yaptılar. Bize ulaşan sanki bir ulviymişizcesine altın veyahut para takıp öpüp sıradan koparak uzaklaşıyordu. Bu olayın yıllarca benliğimizde öptürdükçe para alacağımız yanılgısının yer etmesine sebebiyet vereceğini kimse düşünmemişti, neyse biz de düşünmemiştik zaten ki konumuz da bu değil. Sıranın sonuna ulaştıktan bu tapınma töreni de bittikten sonra sevgili anneciğim boynumuzdaki atkıyı ve de üzerimizdeki tüm kıymetli eşyaları toplayıp gitti. Biz hala olayın en başındaki gibi abimle birbirimize anlamsız gözler ile bakıyorduk.
Çok geçmeden yine halka şekline bürünmüş güruhun ortasına itilmiştik ki yine o tanıdık dans etme eylemine başladık.
Kıyafet değişikliği sebebiyle bizi kulise aldırlar. Güzelim crsytal maiden setini çıkartıp efil efil bir pijama giydireceklerken, yeleğimin içine sıkışmış ve yamyam çalgıcıların gözünden kaçmış bilmem kaç bin lirayı farkettik (o zaman paralardan altı sıfır atılmamıştı). Annem tamam bu sizin hakkınız, bende kalsın bu diyerek parayı sütyenine sıkıştırdı. Aslında bizim olmayan haram parayı bize hak biçmişti ve bunu yüksek ihtimalle yoğun hareketten terlemiş göğüsüne iliştirmişti.
Biz hala anlamıyor ve sorgulamıyorduk.
Gece bitti, ertesi gün biz sokakları turlarken konvoy eşliğinde bizim için operasyon düzenleyecek olanlar evde tüm hazırlıkları yapmıştı.
insan içinde pipimiz kesildi.
Günler sonrasında elimize geçen o haram parayla herkesten gizli bir şekilde gidip atari aldık. Yine herkesten gizli bir şekilde yaptığımızı zannettiğimiz oynamalarımız gün be gün sürdü. En nihayetinde bir kolumuz bozuldu ve yenisini alacak haram paramız kalmamıştı. Hiç durmadan yeni bir kural çıkardık; "herkesin hakkı yanasaya kadar."
Ben mario'yu hiç sevemedim. Adını hatırlamadığım ama hiç çarpmadan ilerlediğinde sonlara doğru yan taraftan süperman geçen araba yarışı favorimdi.Oynamaya ilk ben başladım. Adını hatırlamadığım o oyunda bir kaç bölüm geçmiştim ki yandım. Ve kural gereği kol abime geçmişti. Mario'yu açtı. Yarım saat sonra canı xxxxx'ti ve hala oynamaya devam ediyordu. Bekledim.
Sonunda prensesi kurtarmıştı ve gözlerimdeki parıltıyla elimi uzattım ama kolu bana uzatmadı. Soran sinirli gözlerle baktım ve yanıt çok netti: