malajor
266 (çağından bir adım önde)
onuncu nesil silik 20 takipçi 239.44 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    malajor

    10.
  1. --spoiler--
    Yaşadığı zamana kendini ait hissetmeyen, bir anlamda muhafazakar, eğitimli, şiire, müziğe, felsefeye ilgi duyan hatta basit bir ilginin ötesinde bunlara saplanıp kalan, entelektüel ama burjuvazi karşıtı bir adamın hikayesidir Bozkırkurdu. Hayatı boyunca özgürlüğe ulaşmak için çabalamış ve sonunda ulaşmış ancak yine de mutlu olamamıştır. insani yönleriyle, yaşamdan keyif aldığı sınırlı anlarla insanlığını duyumsayan ancak bu anların dışında kalan tüm zamanlarda uzun süre belirli bir yerde kalmaksızın oradan oraya sürüklenip giden ve içerisinde yaşadığı dünyaya, topluma, çağın gereklerine ve toplumsal değişime yabancı kalan bir bozkırkurdu olarak niteler kendisini. Tıpkı bir bozkırkurdu gibi ait olduğu yerden yabancısı olduğu bir dünyanın içine düşmüş ve o dünyanın bir parçası olamamanın acısını yaşamaktadır.
    --spoiler--

    malajor, kendisine ait olmadığı halde adeta kendisini betimleyen bu cümleler karşısında ayağa kalkıp düğmelerini iliklemektedir.
    ve bu sözlükte kıymet verdiği bütün değerli yazar arkadaşlarına selamlarını sunup müsaadesini istemektedir.

    kendince bir kitap olan bu profil, yukarıya aktarılan başka bir yazarın sözleri ile ve aniden sonlandırılmıştır.
    yaşam ve ölüm gibi...

    hayatını, hayallerinin kötü bir kopyası olarak nitelendiren biri olarak, kendi ruhumdan tortular damıtmaya çalıştığım bu profilimin, pek de ustalık eseri olmadığını ve bu durumu da tıpkı hayatımın kör topal seyr i sülüğü gibi hoş gördüğümü ifade etmek istiyorum.
    lütfen siz de mazur görünüz.

    bozkırkurdu olmanın en başat karakteristiği olan firara burada da iştirak edip, dünyaya sığmayan yumruk büyüklüğündeki gönlümün ardı sıra yol alıyorum...
    meçhule...

    zaten bozkırkurdunun imtihanıdır aramak...
    kaybettiğini bulmaya mahkum olmak...

    dolayısıyla bir ayağımın içeride, bir ayağımın da dışarıda olduğu bu dilemmayı da, kapıyı çarpıp çıkarak sonlandırıyorum.
    kaybettiğim şeyin ne olduğunu anlamak ve onu bulmak zorundayım, beni bekleyen ölümün kapısına varmazdan evvel...

    umut mu, umut her zaman vardır.
    kendim için adalet, sizin için de adil bir dünya istiyorum.

    elveda...
    4 ...
  2. van

    229.
  3. mevzuata göre büyükşehir statüsünde olan yerleşim yeri...

    lakin nasıl bir büyükşehir anlayışı var ise artık, en basit bir sinyalizasyon sistemi dahi oturtulamamış. yayalara kırmızı ışık yanmasıyla, araçlara yeşil ışık yanması aynı anda oluyor. ya da tam tersi...
    hal böyle olunca, araçlar için yeşil yanar yanmaz yolun ortasında kalan bir yığın insan oluyor. yayalar araçların arasında kalınca trafik aksıyor. trafik aksadığı için de araçlar kırmızıya riayet etmekten vazgeçip, bir sonraki yaya geçiş hakkına tecavüz ediyor. ( haklı olarak tabi.) yayalar da bu hal üzerine, araçların geçiş hakkına riayet etmeyip, kırmızıda geçiyor. bu şekilde ortaya bir trafik keşmekeşi değil, trafik rezaleti çıkıyor.
    halbuki iki ışık arasında en az üç saniyelik bir fark olmalı ki, herkes kendi konumuna uygun hale gelebilsin. basit bir üç saniye, hepsi bu...

    ayrıca dönel kavşağa denk geldiğinizde, kavşaktaki bütün ışıkların, birbiriyle uyumsuz olduğunu görürsünüz. yani on adım mesafelik iki trafik ışığından biri yeşil yanıyor, diğeri kırmızı... hal böyle olduğundan, araç kuyrukları göbeğin dışına taşarak bütün trafiği, ana arteri kilitliyor. halbuki bütün ışıkların birbiri ile sistemli bir uyuma sahip olması, böylelikle de trafiğin yağ gibi akması lazım.

    ulaşım daire başkanlığı ne halt ediyorsa artık...
    çok ama çok amatörler, öyle böyle değil...

    birisinin bunları adam etmesi lazım...
    4 ...
  4. babil com

    24.
  5. https://galeri.uludagsozluk.com/r/993750/+

    işte bu yüzden tercih ediyorum. birkaç gün içinde elime ulaştı kitaplarım. ve sağolsunlar, tekrar incelik gösterip son derece şirin bir not defteri göndermişler.
    1 ...
  6. donald trump

    101.
  7. platon hayatta olup da demir karakterli birinin dünya liderliğine oynadığını görseydi, kahrından ölürdü...
    aristo, politik bir hayvan olan insanların bu kadar kötü bir tercihte bulunmasından ötürü harakiri yapardı...
    cicero'nun nutku tutulur, söylecek tek söz bulamazdı.

    --spoiler--
    bu adam günün birinde başkan olursa, sırrı süreyya nın ''idris naim bakan olduysa herkes her şey olabilir.'' şeklindeki sözüne atfen, herkes de herşey olabilir.
    --spoiler--
    2 ...
  8. michelin

    21.
  9. fransa menşeli oto lastik firması...
    lastiğin kralı...
    alpin 5 serisi ile buzda ve diz boyu karda mızmızlık etmemiştir; zincire ihtiyaç bırakmamıştır.
    yoğun kar yağışlı bir kış sezonunu rahatlıkla ardımızda bırakabildik çok şükür.
    1 ...
  10. sözlük yazarlarının anıları

    140.
  11. hatırlıyorum.
    yazın toz toprak savuran rüzgarlarıyla, kışın da yığınla yağan karı ile kimselerin yaşamak için tercih etmediği, bir şekilde yaşayanların ise fırsatını bulunca kaçmak için can attıkları ücra taşra kazasının sınırlı sayıdaki lojmanlarından birinde oturuyorduk. kış mevsiminde bütün su tesisatının donduğu, toprak avlulu, manzarası da şehir kanalizasyonun doğrudan aktığı pis/bulanık dereye bakan lojmanlar...

    aynı gelir düzeyine sahip, aynı işle meşgul ve aile anlayışları da birbirinin nüshası olan bir grup insanın yaşam alanı olan lojmanlar... komünal dünyamız bizim...

    ilkokul birinci sınıf öğrencisiydim. soğuktan camlarımızın buz tuttuğu bir kış mevsimi ve aylardan ramazan... babamla aynı işi yapan ve diğer yönleriyle de komünümüzün doğal bir üyesi olan lakin lojman sayısı yetersiz olduğu için yakın mahallelerden birinde oturmak zorunda kalan şefik hoca, ailesiyle birlikte iftara gelmişti. karanlık çöktü çökecek... kazadaki herkesler kesintiye alışık olduğu için her evin vazgeçilmezi olan löküs lambalarımız da, elektrikler âdeti olduğu üzre kesik olduğundan, yakılmak üzere hazırda bekletiliyordu. şefik hoca, eşi, küçük kızları ve benden bir ya da iki yaş küçük oğulları ilhami...

    löküs ışığının sarımtrak buğusundan mıdır, o iftar saatinin lahutiliğinden midir, yoksa hikayenin devamında vuku bulan gelişmelerden midir bilmiyorum ama şimdilerde son derece efsunlu bir anı olarak zihnimde çakıp duran o akşam, evimizde pişen içli köftelerin kokusuyla kurmuştuk soframızı, odanın orta yerine... genelde erkeklerle yemek yiyen ben, her nedense o akşam kadınlarla birlikte yemek yiyorum. bir sessizlik, bir tatlı melankoli...yemeğimi hızlıca yiyorum. cam dibinde duran ve evimizin yeganesi olan çekyata geçiyorum.

    cam diplerinden sızan soğuğun vücuduma dokunuşu...
    ölgün ışık...
    sessizlik...
    ve sofra etrafında kümelenmiş insanlar...

    görüntü burada kesiliyor.
    sonrası karanlık...
    --------------------------------------

    ve 22 yıl sonra...

    doğruluyorum yatağımdan...
    saatler gece yarısını vuruyor...
    22 yıl önce vuku bulmuş ve hatırlanmak için en ufak bir gerekçeye sahip olmadığı halde gelip de zihnime kurulan bu alelade hatıranın garipliği ile duraksıyorum.

    şefik hocayı birkaç sene önce akciğer kanserinden kaybettiğimizi anımsıyorum birden.
    hastalık elinden eridiğini anlatmıştı babam...
    arkadaşım ilhami ise akıl hastahanesine yatırılmıştı...

    tekrara sarmış bir şekilde zihnimde dolanmaya devam eden o hatıraya bir de bu gözle bakıyorum.

    o odadakilerden biri, günün birinde akıl sağlığını yitirecekti...
    bir kadın dul kalacaktı.
    kızlardan biri yetim kalacak, diğer ikisi çoluk çocuğa karışıp aile sahibi olacaktı.
    cam dibinde onları izleyen çocuk ise kendisine isabet eden yalnızlığını 22 yıl sonra bile sabırla taşıyor olacaktı.

    bir ses, huzurla ve mütevekkil bir sessizlikle iftarını açan o insanlara kendilerini bekleyen bu hakikati fısıldayacak olsaydı, orada huzurun kırıntısı dahi kalacak mıydı acaba?
    ve günün birinde kendilerini çekyattan izleyen küçük çocuğun bu gözlemlerinin öylece bir bakınmak olmadığı söylenecek olsaydı kaçı ehemmiyet verecekti?

    22 yıl önce o komünün mensupları aynı noktada duruyordu...
    aynı hizada, kolkola...
    aynı aileler ve aynı koşullar...

    fakat 22 yıl sonra herkes aynı noktada değil.
    komün paramparça...
    insanların herbiri ayrı ayrı yerlerde, ayrı ayrı dertlerin kucağında ve maalesef ayrı ayrı alemlerde...

    ne düşünmem gerektiğini pek anlamadan yakıyorum sigaramı...
    dışarıda aynı karanlık...

    -------------------------------------------

    yoruluyorum...
    2 ...
  12. 6 çocuğu da kız olan adam

    6.
  13. Günün birinde adına damat denilen altı tane itle uğraşmak zorunda kalacak adamdır.
    3 ...
  14. günün şiiri

    1073.
  15. nazım okusun, cem söylesin...
    bence artık sen de herkes gibisin...

    https://video.uludagsozluk.com/v/cem-karaca-7823/

    bu da bozkır kokan toprağıma, ruhumun eksik kısmına gelsin...

    --spoiler--
    Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
    belini sarmayalı,
    gözünün içinde durmayalı,
    aklının aydınlığına sorular sormayalı,
    dokunmayalı sıcaklığına karnının.

    Yüz yıldır bekler beni
    bir şehirde bir kadın.

    Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
    Aynı daldan düşüp ayrıldık.
    Aramızda yüz yıllık zaman,
    yol yüz yıllık.

    Yüz yıldır alacakaranlıkta
    koşuyorum ardından.
    --spoiler--
    0 ...
  16. iyi kürtlerin pkk ya ses çıkarmaması

    9.
  17. bask örneğine bakanlar var mıdır bilmiyorum.
    bask bölgesi, ispanya nın en zengin bölgesi ve basklar da melez olmayan bir ırk olmakla övünürler...
    koyu katolik, muhafazakar bir toplulukturlar yani.
    eta örgütü de ispanya ve Fransa sınırları içinde yaşayan Bask kökenli topluluğa ait bağımsız bir devlet kurma amacı güden Marksist-Leninist örgüttür.
    her ne kadar bask bölgesi ve kürdistan bölgesi arasında tarihsel, ekonomik ve sosyolojik anlamda çok büyük farklar olsa da süreç noktasında çeşitli kesişimlerin söz konusu olduğu da aşikardır.

    bakın, bugün ispanya 17 özerk bölge ile yönetilmektedir. bask dili resmi dil statüsü elde etmiştir ve ispanya hükümeti, bask halkının merkezi idareyi sahiplenmesi için bu yönlü demokratik çalışmalar yapmıştır. halk da bu çalışmalardan sonra eta nın silahlı eylemlerine karşı tepkisini ortaya koymuştur. nitekim eta 2011 yılında silahlı eylemlerine son verdiğini açıklamak zorunda kalmıştır.

    daha detaylı bilgi için ilgili pdf in 80. sayfasına bakabilirsiniz. http://www.derindusunce.o...8/kurt-tarihi-uzerine.pdf

    gelelim, inkar ve asimilasyon politikalarını bir tarafa bıraktığını ve bu ülkenin kurucu unsuru olan (bakın kurucu unsur diyorum!!!) kürtlerin tüm haklarını teslim ettiğini iddia eden türkiye ye...

    bugün türkiye de, özerklik tartışması ne alemdedir?
    bugün türkiye de eyalet modeli tartışılabiliyor mu?
    bugün türkiye de adem i merkeziyetçilik tartışılabiliyor mu?
    bugün türkiye de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi meselesi ne denli kurumsallaşmıştır? (tüm bu sorular için dipnot: bu tartışmalar, hiçbir zaman sağlıklı bir şekilde yapılmamıştır. sadece bir çatışma enstrümanı olarak zaman zaman gündeme gelmiş ve geldiği gibi de gitmiştir.)

    fakat pkk yı bir tarafa bırakıp istatistikleri baz alacak olursak; pkk olsun ya da olmasın, hdp li olsun ya da olmasın, kürtlerin ezici bir kısmı yönetim modelinin değiştirilmesi, merkezden idare modelinin gevşetilmesi taraftarıdır. ( fakat bu beklentinin devlet katında çöp kadar değeri yoktur.)

    ben de, siyasi düşünceler tarihindeki tartışmalar ve siyasi tarihte yaşanan pratikleri göz önünde bulundurarak ve olabildiğince toplumsal profili gözlemleyerek, adem i merkeziyetçi modeli belki daha ağır, lakin daha sağlam ve kapsayıcı bir model olarak görüyorum. (böyle bir kanıya ulaşmak için teknik bilgiye sahip olmak da gerekmiyor. memleketinde ayrı, ankarada ayrı telden çalan yavşak siyasetçileri gözlemleyerek dahi bu kanıya ulaşabilirsiniz.)
    ki tarihsel birikim, böyle bir modeli çok rahat bir şekilde ayakta tutabilir. (tabi tarihsel birikimi, kurumların kuruluş yıllarını belirtmek dışında kullanmayı birgün akıl edersek şayet... )

    neyse, konuyu dağıtmadan sorularımıza devam edelim:

    bugün türkiye de kürtçe nin herhangi bir resmiyeti var mıdır?
    kürtlerin kendi çocuklarını kendi dillerinde eğitmek gibi bir imkanı var mıdır? ( mardin artuklu üniversitesinde açılan yaşayan diller enstitüsü -yani bir kürt şehrinde, sadece kürtlerin iştirak edeceği ve sadece kürtçenin konuşulacağı bir bölüme kürtçe dememek için bin dereden su getirmeler yine- işte bu enstitüden mezun olanların ne halde olduğunu biliyoruz. bölüm müdürü kadri yıldırım a ne tür soruşturmalar açıldığını da biliyoruz. nitekim adam hdp ye kadar savruldu)

    halen 82 darbe anayasası ile yönetiliyoruz ve hatta bazen bu anayasaya dahi muhtaç kalacak politikalar söz konusu olabiliyor.
    şimdi kalkıp da demokrasisi kurumsallaşmamış, demokrasi kültürü toplumda oturmamış, türkiye nin en büyük sorunu olan kürt sorununda, tarih kitaplarına girecek tek somut politikanın ortaya bırakılmadığı, düşmanlığın ve kutuplaşmanın günden güne arttığı bir ortamda bu beklenti içine girmek nedir?

    ben söyliyeyim mi?
    bu beklenti aptallıktır!!!

    bu profille en fazla ne yapabilirsiniz, biliyor musunuz?
    bu profille en fazla birkaç korucuyu ve ailesini, emir komuta zinciri içinde bir yere toplayıp bayrak sallatabilirsiniz.

    ya da kürtlerin en puştu olan, en çürüğü olan insanlara birkaç cılız demeç verdirebilirsiniz. (puşt ve çürük diyorum, çünkü sadece sizin paranızı emmek için kapınıza gelmiş ar etmez köpekten başka birşey değildirler. çünkü bizzat neler çevirdiklerini görüyorum. ankaraya gidip ne tür yalanlarla durumu idare ettiklerini ve geri dönünce de elde ettikleri paralarla köşeyi nasıl döndüklerini görüyorum. beni arayanlara da sizi kandırmışlar diyorum. bu kadar yanlış kişilerle iş tutmayın, bu kadar saf olmayın diyorum. sizin dava dediklerinize, bunlar mangır diyor... ) sizin iyi kürt dedikleriniz de genellikle bu tipler oluyor.

    e haliyle gerçek insana, gerçek gönle ulaşamıyorsunuz!!!

    neymiş efendim iyi kürtler terörü neden lanetlemiyormuş?
    önce insanların gerçekten kendini güvende hissettiği, sahiplendiği bir ülke olacaksın!

    yani,
    de-mok-ra-tik-le-şe-cek-sin!!!

    insanların kendini gerçekleştirdiği bir çatı olacaksın!
    insanına saygı duyacaksın ki, insanların da sana saygı duysun ve senin hakkını yerde bırakmasın!

    şimdi biz boğazımıza kadar demokratiğiz diyenler olacaktır.
    boş beleş konuşmakta acele etmesinler.
    neden mi?
    zilyon tane örnek var, lakin fazla geriye gidip eski defterleri açmayacağım.
    çok değil yeni bir olaydan örnek vereceğim.
    eminim, daha birçok şey gibi, bundan da haberiniz yoktur. daha 2 gün önce (bkz: vartinis katliamı davası) karara bağlandı. dokuz kişinin yakılarak öldürüldüğü davanın sonucu ne olabilir sizce? tabi ki tam demokratik ülkemiz, sanıkların hepsine beraat verdi. katilleri taltif etmediklerine sevinelim bari...

    haber linki:
    http://t24.com.tr/haber/9...m-saniklara-beraat,330278

    şimdi lütfen, pkk nın silahlı eylemlerinden en fazla zararı gören, devlet tarafından da şahsiyetine saygı duyulduğunu düşünmeyen ve halen devlet ile örgüt arasında sıkışıp kalmanın tazyikini sonuna kadar yaşayan kürtler hakkında yersiz beklentilere kapılmayın.

    biraz gerçekçi olun!
    biraz tutarlı olun!
    feraset sahibi olun!
    karşınızdaki insanların da bir onur sahibi olduğunu ve neyin ne olduğunu anlama kapasitesine sahip olduğunu unutmayın!
    bu kadar cahil cür'eti ile efelenmeyin.
    6 ...
  18. güneydoğunun kadim halkı kürtler

    3.
  19. kadim bir halk oldukları doğrudur lakin anakronik tarih okumaları sağlıklı değildir. dolayısıyla sümerler, urartular, medler, asurlar ve persler gibi bölge medeniyetlerinin tarihsel akış içerisinde takip ettikleri istikametin objektif bir şekilde ortaya çıkartılması gerekir.

    ayrıca, bu insanlar gökten gelmediyse ya da mitolojik iddialardan daha gerçekçi kanıtları önemsiyorsak, istihza yüklü, şımarık ve ergen entryler girerek konuyu sulandırmaya, seviyeyi alçaltmaya gerek yok. oyunu böyle oynamak isterseniz, size de buna göre muamele edilir; haberiniz olsun.

    dünya üzerinde kendi kimliğini reddeden yegane devlet örneği olduğunuz yüzünüze çarpılır ya da panama şapkası uğruna kendi insanlarına kıyan absürt uygulamalar cemiyeti olduğunuz kulağınıza fısıldanır. mezarlardan çıkartıp kafatasını ölçtüğünüz iskeletleri, bütün medeniyetleri kendinize bağladığınız güneş dil teorisini ve kart kurt komedyasını da işin kreması olarak önünüze bırakırlar ki, bir zamanlar sümer mağazalarından alışveriş yapan ve etibanktan akçe çeken ebeveynlerinizi hatırlayıp acı acı yutkunursunuz. (gerçi bu cevapları idrak etmek de bir seviye ister ya, neyse... hajajajajaja)

    son olarak; ''Dörtnala gelip Uzak Asya'dan, Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan'' şeklindeki dizelere konu edilen hikayenin de gen araştırmaları sonucunda güneş altında eriyen kar misali ölmekte olduğunu hatırlatıp entry mize son verelim.
    2 ...
  20. annenin garip huyları

    695.
  21. neyden dert yansam, bekarlığa bağlayıp beni suçlaması...

    - anne, göğsüm ağrıyor?
    + evlenmezsen ağrır, göğsün de ağrır kıçın başın da...
    - ne alaka anne?
    + bakanın edenin olmazsa yalnızlık çökertir oğlum seni...

    ya da

    + akşam yemeğini ne yaptın oğlum?
    - yedim anne merak etme...
    + ne yedin?
    - balık konserve yedim.
    + eee evlenmezsen böyle konserveye mahkum olursun işte...

    - anne param bitti...
    + tabi, böyle bekar olup boş beleş dolaşırsan para mı dayanır oğlum...

    hatta:

    - anne?
    + bekarlık!
    - anne lütfen yine başlamayalım...
    + sus, bekar bekar konuşma öyle...
    - diyecek birşey bulamıyorum artık...
    + vaktidir oğlum, bırak inadı artık. mutluluğunu görmek dışında muradımız yok bizim.
    - valla ben inat etmiyorum, bu oyunda bana yer olmadığı için ben de işime bakıyorum artık.
    + bir yuvan olsaydı böyle saçma sapan konuşmazdın.
    - ?!&%
    3 ...
  22. sözlük yazarlarının itirafları

    135446.
  23. siz benim gibi yapmayın...
    bir şarkıyı örneğin ya da bir filmi, göğüs kafesinize saplayıp saplayıp durmayın; kalkıp pencerenizi açın...
    bir ecinniden kaçar gibi kaçmayın gün ışığından...
    kahveyi kararında için ve küllük aşındıran on binlerce sigaranın basamaksız kuyuya inmekten başka birşey olmadığını bilin...
    annenizi kırmayın ve babanızı sayıp kardeşlerinizi asla yalnız bırakmayın.
    karanlık bir dairenin dehlizlerinde hayallere sarılmanın kolay olmadığını fark edin.
    ve yollara, yollara bu denli müptela olmanın bir firar denemesi olduğunu bilin; bitimsiz bir hüsran...
    bir hayalin esrarına vurulmanın elbet ayrı bir hakikati vardır, lakin bıçak keskindir; siz yönünüzü mehtaba çevirin.
    kalabalığın aptallığına meze olun demiyorum ama ben gibi de iki elin, iki kan, kemik ve kas sisteminin sıkıca kavuşmasından doğacak samimi huzura da bu denli yabancı olmayın, birliktelikten bu denli öğürmeyin...

    sevin...
    sevinin...
    sevindirin...

    heyulalar, hülyalar ve zaman;
    tik tak, tik tak, tik tak...
    işte ızdırabım benim...
    beni mürekkepten alıkoyacak kadar pıhtılaşan yüreğim...

    sorgu odasına çevirmeyin, bu denli hırpalamayın hayatınızı...
    siz insansınız, yel değirmenleri de yel değirmeni...
    unutmayın istedim sadece...
    10 ...
  24. ömrüm

    12.
  25. cem karaca efsanesinin manifestosu adeta...

    öyle bir 'ömrüüümmm' diye haykırıyor ki adam, ömrünüzden ömür gider...

    dinleyin ulan develer:

    https://www.youtube.com/watch?v=Kjo5pj2PnWk
    3 ...
  26. sözlük erkeklerinin şu an dinlediği şarkılar

    5036.
  27. erkin koray - cemalım türküsü...

    hasan ı vurduklarında, arabanın teyibinde erkin koray bu türküyü seslendiriyordu elektro bağlamasıyla...

    --spoiler--
    beni öldürmeye karar vermişler...

    cemalım cemalım algın cemalım,
    al kanlar içinde kaldın cemalım...
    --spoiler--

    o kirli sakallı gönlü ve vücudu yağ bağlamış domuz tetikçiler hasan ı toprağa serdiler...

    neyden mi bahsediyoruz; tabi ki (bkz: iftarlık gazoz) filminde yer alan bir sahneden bahsediyoruz...
    0 ...
  28. kırsal tipli

    2.
  29. genel tanım itibariyle kırsal: nüfus yoğunluğunun düşük olduğu, üretimin endüstriyel nitelikten daha çok tarım ve hayvancılığa dayandığı coğrafi ve beşeri açıdan sınıflandırılmış yer ya da bölgedir.

    tdk veçhesinde kırsal: Az insanın barındığı, genellikle kır durumunda olan yer.

    herhalde kırsal tipliden kasıt da, endüstrileşmenin tarım ve hayvancılığa nazaran gelişkin olmadığı, seyrek nüfuslu yerleşim birimlerinde ikamet eden kimseler kastedilmektedir. lakin bu tanımlardan bir tipoloji çıkarmak oldukça güçtür. çünkü seyrek nüfuslu bir yerde oturan birisi uzun da olabilir kısa da... beyaz da olabilir, esmer de... güçlü de olabilir, sıska da... teni canlı da olabilir, soluk benizli de... sakallı da olabilir, sakalsız da... güzel de olabilir, 'tipsiz' de... belki endüstrileşmenin getirdiği kolaylıklardan yeteri oranda faydalanamamaktan ve tarım ve hayvancılık gibi fiziki emek yönü baskın olan işlerde çalışmaktan dolayı yıpranmışlık kastedilebilir. fakat kırsal kesimde ikamet edip de bu tür işlerde çalışmayan bir yığın hizmet ve bir miktar da endüstri mensubu çalışan vardır.

    tüm bunlara rağmen kırsal kesim için zorlama bir tipoloji oluşturulmak istenirse, işin iç yüzünde ön yargılar ve başkaca şeyler vardır.

    ayrıca kime göre doğu, neye göre doğu?
    artvin de doğu, hakkari de... pakistan da doğu, japonya da... ve hatta mevcut küresel odak baz alınacaksa, istanbul da doğu...

    bu kafayla tanım yapılacak olursa, istanbul denilen şehir de, tipsiz kara çarşaflı ve fesli kırsal tiplilerin cirit attığı, develerin de binek olarak kullanıldığı bir şehirdir.

    hadi şimdi gidip de kendi kentli tipolojinle gurur duy.
    mastürbasyon falan yap...
    4 ...
  30. sözlük erkeklerinin şu an dinlediği şarkılar

    5021.
  31. massive attack - live with me...
    0 ...
  32. sabahın köründe sigara içen mal

    11.
  33. mal sensin, sigara da sana girsin. şeklinde cevaplandırılacak yafta...
    4 ...
  34. artvin cerrattepe direnişi

    34.
  35. birgün işyerindeki odamda otururken kapım aniden açıldı.
    içeriye hışımla giren ve surat ifadesinden epey gergin olduğu anlaşılan kişi, iş arkadaşımdı.

    - abi gel şu adama birşey söyle, yoksa birbirimize gireceğiz. dedi öfkeyle...
    + hayrola ne oldu? diye cevap verirken, açıkçası ben de bir parça endişelenmiştim.

    anlattı meseleyi... resmi işlem için daireye başvuran bir vatandaş, arkadaşımın kendisine izah ettiği resmi prosedüre razı gelmeyip problem çıkartıyordu. aslında arkadaşım resmi prosedürü olduğu gibi aktarmıştı. söylenmesi gereken herşeyi söylemişti ve dediğinin dışında da yapabileceğimiz birşey yoktu. yani sonuna kadar haklıydı. ama bunu ifade ediş şeklinde bir problem vardı. yaptığı izahat, sorunu çözeceği yerde körüklüyordu. vatandaş da sinirlerine hakim olamıyordu. arkadaşımın tahammül eşiği de düşük olduğundan, olay bana sirayet etmişti.

    bahsettiği kişinin yanına gidip kendisine hoşgeldiniz dedim. elimizden geldiği kadarıyla kendisine yardımcı olmaya çalışacağımızı, zaten işimizin de bu olduğunu, bu işi olabildiğince kolaylamaya çalışacağımızı ifade ettim. Kendisi için çay istedik ve sorunun ne olduğunu, nerede anlaşamadıklarını sordum. vatandaşın üslubu yumuşadı, gözle görülür oranda rahatladı. ve anlatmaya başladı, sıkıntısını aktardı. ben de kendisinin yanında birkaç yere telefon açtım. mevzuat hükümlerini tekrar gözden geçirdim. ve dönüp de vatandaşa, arkadaşımın söylediği şeylerin aynısını söyledim. belki işini kolaylaştırır diye, bir iki pratik bilgi de aktardık. yani meselenin en başında kendisine ne söylendiyse, ben de onları tekrar ettim. görmeniz gerekirdi, o sinirli amca nasıl da müteşekkir bir şekilde ayrıldı yanımızdan...

    ve gayrete gelip, bir hafta içinde de bütün resmi işlemlerini yerine getirdi.

    demek ki ne söylediğiniz kadar, nasıl söylediğiniz de önemlidir. karşınızdakine verdiğiniz değer, üslubunuz ve gösterdiğiniz hassasiyet, sorunun aşılması noktasında büyük işlevler icra ediyor. aynı zamanda sizin muhteremliğinizi ortaya koyuyor.

    şimdi cerattepe hadisesi de öyle...
    artvin dediğiniz yer kaç binlik bir nüfusa sahiptir ve cerattepe mıntıkası ne kadarlık bir alandır ki, hadise içinden çıkılmaz bir boyuta ulaşıyor?

    artvin in nüfusu 200.000 bile değil ( istanbul un birkaç mahallesi büyüklüğünde) ve cerattepe mıntıkasında yapılması düşünülen kapalı maden ocağı, 77 bin 439 metrekarelik bir alanda inşa edilecek deniliyor.
    yani oldukça küçük çaplı, lokal bir hadise...
    antik yunan kent devletlerine nazire yaparcasına ve hatta ondan daha kapsamlı bir doğrudan demokrasi örneği ortaya koymak adına bütün artvin halkını bir meydana toplayarak bu konuyu şehir halkı önünde istişare etmek isterseniz, emin olun bunu rahatlıkla başarabilirsiniz. (kazlıçeşmeye milyonların toplandığı ülke profili hatırlanacak olursa)

    hadi bu çok ütopik oldu, şehir halkı tarafından tespit edilecek bir grup temsilci ile çeşitli müzakereler yapmak da mı çok zor?
    bir hakem heyeti oluşturarak konuyu bütün şeffaflığı ile burada tartışmak da mı çok zor?

    bu ülkenin insanı olan artvinlilere ya da başka yerdeki insanlara karşı yaklaşımı değiştirmek, kullanılan afaki ve komplo ürünü dili bir tarafa bırakmak ve yöre halkının habitatı söz konusu olduğunda hassasiyet gösterip nobranlığı ayaklar altına almak çok mu zor?

    emin olun, uzlaşma masasında çözülemeyecek hiçbir sorun yoktur.

    her tür toplumsal beklentiyi gaz bombası, tazyikli su, plastik mermiyle cevaplamak ve ardından sosyal medya troll ve troliçeleri ile komplo teorileri ve haysiyet cellatlığı yaparak insanları aşağılamak ne kadar makbuldür allah aşkına siz söyleyin.

    lütfen bu ülkenin başbakanı artvin e gitsin, artvin halkı ile kucaklaşsın, onlarla istişare etsin. kolluk kuvvetlerini demokratik sınırlara çeksin ve halkın rızası sağlandıktan sonra bu işe el atılsın. yanlış olan hususlar varsa düzeltilsin - kırpılsın. insanların endişe ettiği hususlar netliğe kavuşturulsun ve bu iş karşılıklı rıza ve gönül hoşnutluğu içerisinde halledilsin; yani bir konsensüs sağlansın.

    ben, devlet olmanın verdiği egemenlik hakkına dayanarak bu uygulamayı tek taraflı bir irade olarak uyguluyorum demek ne denli hukuki ve insanidir? insan onuruyla ne denli bağdaşıktır?

    anayasanın ilk maddesi: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. (tamam cumhuriyet müdahalecidir lakin nasıl bir cumhuriyet?)
    anayasanın ikinci maddesi: Türkiye cumhuriyeti, ... (bkz: demokratik), lâik ve (bkz: sosyal) bir hukuk Devletidir.

    doğu ve güneydoğuda devletin egemenlik hakkı en kaba haliyle yorumlandığı için kaybettik ve bugün artvin de de kaybediyoruz.

    lütfen, 80 milyonluk bir cemiyet olduğumuzu ve bu cemiyetin sorunlarını çözmek için devlet denilen aygıtı kurduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım!
    devleti, gardiyanımız olsun diye kurmadık ya da ülkemiz bir açık hava hapishanesi olsun diye bir hayal de kurmadık!

    bu olgunluğu ortaya koyalım artık...
    6 ...
  36. quentin tarantino

    343.
  37. bu adamın istihza yüklü çarpıcı diyaloglarına bayılıyorum.
    izlediğiniz şeyin bir fantezi olduğunu durmadan hatırlattığı halde, senaryoyu bu kadar sürükleyici bir şekilde izleyiciye yedirebiliyor ya, helal olsun puşta *

    tanım: hergele yönetmen... kral cinsinden ama...

    not: fetiş muhabbeti yapıldığında da sadece ayaklardan bahsediliyor. bence sadece ayaklar değil, bir çok sahnenin yüksek şiddet unsuru içermesi, bolca dökülen kan ve hepsinden de önemlisi tüm bunların soğukkanlılıkla icra edilmesi de fetiş unsurlardır.
    5 ...
  38. günaydın sözlük ahalisi

    21.
  39. günaydın sözlük ahalisi...
    yorgunlar, argınlar...
    sabahın erken saatine dargınlar...
    açın gözünüzü, hepinize günaydınlar...
    4 ...
  40. sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

    6164.
  41. tüm şehri saran ezan sesi o kadar güzel ki...
    yer gök suskun; bu haykırışa tazimle kulak kesiliyor...

    --spoiler--
    Eşhedü en lâ ilâhe illâllah
    Eşhedü en lâ ilâhe illâllah
    --spoiler--
    2 ...
  42. rusya

    665.
  43. yüzölçümü bakımından dünyadaki en büyük ülke...
    napolyon'u ve hitler'i dize getirerek küresel siyasaları çökerten ülke...
    komünist yönetim modelini ortaya koyarak tarihin seyrini değiştiren ülke...
    dünya edebiyatının devlerini bağrından çıkaran ülke...
    kızlarının güzelliği zirvelerde dolaşan ülke...
    olimpiyat şampiyonluklarında vazgeçilmez olan ülke...
    nükleer başlık envanteri en kabarık olan ülke...
    konvansiyonel güç bakımından top üçten düşmeyen ülke...
    böyle uzar gider bu.

    velhasılı kelam, her bakımdan yüksek yüksek tepelere ev kurmuş topluluğun devletidir rusya.

    ama rusların genlerinden midir, yoksa yaşadıkları coğrafyanın getirdiği kaderden midir bilemiyorum, yapıcı/kurgulayıcı bir esnekliğe sahip değillerdir.
    ruslar dikine bir millettir. gücü doğrudan kullanırlar. (belki de iktidar olmanın doğası böyledir, onu da bilemiyorum.)
    o yüzden ayıyla özdeşleşmişlerdir. ( bilmeyenler için: rus ayısı, rusyanın ulusal sembollerinden biridir ve de bütün dünyada ruslar için kabul görmüş yakıştırmadır. )
    10 ...
  44. seri eksi oy veren ibne

    2874.
  45. bir derdi varsa, ve tabi ki cesareti de varsa mesaj kutumu renklendirebilecek ibnedir.
    gelsin, derdi neyse anlatsın...
    böyle kaçak göçek sataşmanın anlamı nedir?

    insanın kendisine biraz saygısı olmalı...
    4 ...
  46. baba

    1273.
  47. usulca yaklaştı yanıma...
    omzuma düşen elinden anladım babamın geldiğini...
    kafamı kaldırıp da durgun yüzüne baktığımda, gözlerini naif bir şekilde gözlerimle buluşturarak şu cümleleri söyledi: '' evladım, kıymetini bil... bazı şeylerin kıymetini bil... şayet kıymet bilmezsen, allah muhafaza, kıymetini bilmediğin şeylerle imtihan edilirsin de sonra anlarsın değerini...''

    gözlerimi açtığımda akşamdan kurduğum çalar saatin yüksek sesi doluyordu odaya...
    öylesine mahcup bir halde uyandım ki rüyadan, o hislerle ne yapacağımı bilemeyip koşar adım gittim saate doğru.
    vakit erkendi, kahvaltı yapabilir ya da bir parça daha uyuyabilirdim.
    fakat ne iştahım vardı ne de uyuyacak yüzüm.

    gömleğimi sırtıma geçirip, yüzümü buz gibi suya tuttum lavaboda.
    koltuğa çöküp de bakakaldığım tavanın beyazlığında kendime gelmeye çalıştım bir müddet.
    içime sızdığını fark ettiğim pişmanlık hali gittikçe ağırlaşmaya başlıyordu.
    duvarlar ne kadar da boğucuymuş böyle...

    boyun bağımı alelacele dolayıp, montumu da giydikten sonra attım kendimi dışarı...
    telefon açmak için daha fazla bekleyemezdim.

    --spoiler--
    -baba?
    +efendim malajor.
    -müsait misin baba?
    +evet söyle, müsaitim.
    -farkında olmadan gönlünü mü kırdım, bir cahillik mi ettim ben?
    +(bir müddet duraksadıktan sonra) hayırdır böyle, sabah sabah...
    -rüyamdaydın baba... bana nasihat ediyordun, uyarıyordun. ben, galiba mahcup oldum.
    +allah hayır etsin. ne gördün?
    -(rüyayı anlattıktan sonra) baba hakkını helal et lütfen, ben cahillik etmiş olabilirim. seni üzecek kelimeler söylemiş olabilirim. belki sen içine atmışsındır, söylememişsindir. ne bileyim işte haddimi aşmış olabilirim. özür dilerim...

    ve böyle devam etti...
    --spoiler--

    bazen, motomot bir istikamet tutturur ya insan;
    sığ olmasına, anlamdan uzak olmasına aldırış etmeden...
    hızla, hınçla...
    gençliğin serkeşliği ile...

    kırar döker insan, ruhunun billurlarını;
    kıymet bilmez bir cahillikle...

    bilmeli oysa ki, idrak etmeli;
    hiçbir şeyin sınırsız, sonsuz olmadığını...

    ve hatırlamalı...
    evvel safhalarını hikayenin...

    kıymet bilenlerden olmak temennisi ile...
    kahır çeken, çile çeken elleri öpülesi babalara hürmetle...
    7 ...
  48. mazlumder silopi inceleme ve gözlem raporu

    1.
  49. mazlumder in, 100.000 nüfuslu silopi ilçe merkezinde 37 gün boyunca kesintisiz devam eden sokağa çıkma yasağının ardından yaptığı gözlem ve incelemelere dayanarak kamuoyunun bilgisine sunduğu rapordur.

    işbu entry yorum içermeyecektir.
    rapordan kimi kesitler aktarılacaktır.

    --spoiler--
    Rapor dışı tek istisna olarak:
    genelkurmay, silopi de etkisiz hale getirilen kişi sayısını 146 olarak belirtmiştir.
    mazlumder raporuna göre de silopi de yaşanan olaylardan sonra 500 e yakın sayıda genç dağa çıkmıştır.

    --spoiler--

    rapora göre söz konusu süre içerisinde 26 sivil hayatını kaybetmiştir.

    silopi halkıyla yapılan görüşmelerden kimi kesitler:

    --spoiler--
    Salih GÖK (Hüdapar ilçe Başkanı):
    Şu an ilçe normale dönmüş durumdadır. Bölge üzerinde kaos yaratılmak isteniyor. Sokaklarda barikatlar vardı, çatışmalardan dolayı evimizi terk ettik. Halk devlet ile PKK arasında eziliyor. Parti üyelerimizden ölen veya yaralanan yok. Resmi yetkililer muhtarlar eşliğinde hasar tespitinde bulunmuşlar. Vatandaşlardan “terör mağduruyum” şeklinde dilekçeler alınıyor. Sokağa çıkma yasakları süresince kaymakamlığın kurması gereken
    kriz masası yoktu. Yetkililere ve kurumlara ait telefonlar sürekli meşguldü. Kaymakamlık mahallemize daha sonra erzak dağıttı. Devlet çözüm sürecinde gerekli ehemmiyeti göstermedi. Kışla ve karakollara çekildi. PKK ise hendek kazdı, halkı mağdur etti. Bize yakın dernekler aracılığıyla gelen yardımları halkımıza dağıtıyoruz.
    --spoiler--

    --spoiler--
    Emine ESMER (Silopi Belediye Eşbaşkanı):
    Silopi merkezde yer alan 11 mahallenin 8'inde yoğun çatışmalar yaşandı. Toplam 29 sivil insanımız yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenler örf ve adetlere uygun defnedilemedi. Hakim kararıyla Belediye’de arama yapacaklarını bize ilettiklerinde “Eşbaşkanlar ve avukat olmadan arama yapamazsınız.” dedim. Savcı kabul etti, avukatımız ile geldik, arama yapıldı, birkaç odanın anahtarını bulamadık, görevli arkadaşları getirmemize
    fırsat vermeden kapıları kırdılar, tutanaklar tutuldu, her yer tertemiz. Ertesi gün belediyede bulunan bekçilerimiz evlerine gönderilerek belediye binamız çatışmalar sırasında karargah olarak kullanıldı. Kaymakam beyi bu konu için aradığımda “Aaaa, öyle mi, haberim yok.” dedi. Sokağa çıkma yasakları ve çatışmalar sırasında sekiz mahalleden diğer üç mahalle ve çevre köylere iç göç yaşandı. Şimdiler aileler evlerine dönmeye başladılar.
    --spoiler--

    --spoiler--
    Nurettin GÜNEŞ (Vatandaş):
    Sırasıyla “insanım, Müslüman’ım, Kürt’üm.”. Son seçimlerde Ak Parti’ye oy verdim. Güvenlik görevlileri mahallemize yasağın başlamasından 3-4 gün sonra geldiler. Bu esnada diğer mahallelerde bulunan yakınlarımızla yaptığımız telefon görüşmelerinde yakınlarımız güvenlik güçlerinin kendilerine çok iyi davrandıklarını, evlere girerken galoş giydiklerini, çocuklara şeker, gofret dağıttıklarını söylüyorlardı. Güvenlik güçleri
    mahallemize geldiklerinde bizim eve gelmediler. Bir görevliye “Bizim eve niye gelmiyorsunuz.” dedim. “Sende terörist tipi yok dedi.” dedi, ben de mahallede meydana gelebilecek olası bir yanlış anlaşılmanın (Herkesin evine gittiler de size niye gelmediler?) önüne geçmek için bizim eve de uğramalarını söyledim. Eve uğramadan gittiler. Mahalleye tekrar geldiklerinde kapıyı çaldılar, açtım. Yere yatmamı istediler, “Sakin
    olun, bir şey yok.” diyene kadar biri gırtlağıma yapıştı, can havliyle kıvranırken başka biri koluma dipçiği indirdi. Evdeki herkesi duvara dizdiler, her yeri aradılar. Bir şey bulamayınca 11 numaralı evi sorup gittiler. Gözaltına alınanlar emniyet yerine boş evlere götürülüyordu. Bu evlerde işkence yapıldığı evden çıkan vatandaşların yüzünden gözünden belli oluyordu.
    --spoiler--

    --spoiler--
    ismini Vermek istemeyen Bir Yurttaş:
    Burada ne kanun var, ne yasa ne de anayasa. Kürt olduğumuz için bize hayat yok.
    --spoiler--

    --spoiler--
    ismini Vermek istemeyen Bir Yurttaş:
    Güvenlik güçlerinin evdeki sert fiilleri üzerine biraz yumuşak olmalarını söyledim. Bana (evdeki kadınları kast ederek) “Şu an tecavüz edebilirim, öldürebilirim, alıp götürebilirim, bunlara yetkim var.” dedi.
    --spoiler--

    detaylı bilgi edinmek isteyenler için mazlumder raporu:
    http://www.mazlumder.org/...aporu%2010.02.2016%20.pdf
    4 ...
  50. sözlük yazarlarının karalamaları

    13.
  51. peğağa

    3.
  52. geçen günlerde a haber denilen kanalda yayınlanan (adını hatırlamadığım) siyaset programında, mütecaviz ruhlu biri tarafından bolca telaffuz edilen kelime...
    güya kürt illerinin kanaat önderleri (yersen tabi) bir araya gelmiş, teröre karşı lanetleyici konuşmalar yapıyordu.
    içlerinden biri, sürekli peğağa peğağa diye sayıklıyordu.
    aklıma hemen (#31069742) numaralı entry geldi.
    normalde bu tip asparagas, afaki ve propagandif saçmalıklara vakit ayırmam ama acaba tespitimizde yanılmış olabilir miyiz diye bekledim.
    bekledim ki, peğağa diyen adamın kim olduğunu anlayabileyim.
    acaba doğudan getirilmiş bu bindirilmiş kıtalar da peğağa demeye mi başlamıştı?
    bu ağız, iç kesimlerin eğitimsiz tiplerini aşıp da diğer coğrafyalara da mı sirayet etmişti acaba?

    neyse ki bir müddet sonra peğağa diye sayıklayan adamın adı ve ünvanı düştü ekrana...
    kahramanmaraşlı olduğunu öğrendiğimiz bu adamın, sokak lambalarını gönüllü kontrol edenler cemiyeti başkanı olmak türünden ulvi bir görev icra ettiğini de öğrendikten sonra ışık hızıyla cnn e zapingledik.
    3 ...
  53. anın görüntüsü

    3264.
  54. cinemaximum

    48.
  55. diğer sinema salonlarına göre gerek bilet fiyatları gerekse de büfesi pahalı olduğu için sürekli eleştiri aldığı anlaşılan salon zinciridir.

    fakat bir sinemasever olarak şunu da belirtmek isterim: bugüne kadar gittiğim onlarca farklı sinema salonu içinde, dizayn, görüntü ve ses kalitesi açısından en iyi salonlara sahip zincirdir.

    koltukların dizilişi ve sahneye oranla yüksekliği fevkalade iyidir. filmi istediğiniz noktadan rahatlıkla izleyebilirsiniz. önünüzdeki andavalın sırık yemiş emir kulu gibi dikilerek izlemesi ya da koltuğuna yayılıp da size görüntü açısı oluşturması gibi şeylere takılmak zorunda kalmazsınız. çünkü her sıra, yeterli yüksekliğe haiz bir tasarımla monte edilmiştir. sahnenin 2d olması da görüntü açısından ekstra keyif verir.

    bilet fiyatları yaşadığım şehir baz alınarak değerlendirilecek olursa, arada sadece 2,5 tl gibi cüz i bir fark vardır. (filmin boyutuna göre fiyat değişikliği olabilir. fakat standart bilet fiyatı bu şekildedir.)

    ki müsamere salonundan bozma, ses yalıtımı berbat ve koltukları dökülen salonların rezil profili ile karşılaştırıldığında bu fark hiçbir şeydir.

    standart mahalli bir salonda (bkz: the revenant) gibi, ses efektlerinin hayati önem taşıdığı bir filmi, yan salondaki kardeşim benim filminin müzikleriyle dinlemek nasıl bir keyif bırakabilir ki insanda?
    ya da sahnenin tam ortasına denk gelen bir kafa karartısı yüzünden koltuğunuza yayılamadan, sağa sola eğile eğile film izlemek zorunda kalmak, 2,5 tl lik bir tasarrufu anlamlı kılar mı?
    bir de o 2,5 tl lik fiyat farkı ( yani iki tuvalet parası kadarlık fark ) insanlarda nasıl bir algı oluşturuyorsa artık, ipini koparıp da gelmiş tipten gırla insan görüyorsunuz o salonlarda...

    salon hınca hınç dolu, altınızdaki koltuk kıçınızın hareketiyle birlikte serbest salınır, yanınızdaki meraklı melahat ve onun gözüne girebilmek için çırpınan kamil kardeş film boyunca durmadan konuşur... ( aaaa ayı mı o? ayyy çok iğrenç! nasıl yaaa... bla bla)

    bahsi geçen film, başıma bu tür şeylerin geleceğini hissede hissede gittiğim standart bir alışveriş merkezi salonunda gösterildiği için mecburen gitmek zorunda kaldım. film arasında çıkıp gitmemek için kendimi zor tuttum. bir şekilde sabredip bitirebildik ve film bitiminde kapıya hücum eden cuma cemaati gibi koşa koşa salondan çıktım.

    eleştirilecekse, gösterime giren film tercihleri eleştirilsin.
    eleştirilecekse, film öncesi reklam uzunluğu eleştirilsin.
    fakat o kaliteyi sunan bir salonun fiyat politikası eleştirilmesin.
    ve herkes de her yere gidemesin bi zahmet!

    10 tl ni ya da öğrenci kontenjanından 7,5 tl ni ver, istediğin sıradan - mahalli salonda istediğin filme git kardeşim. ben senin ucuz film izleme keyfini eleştiriyor muyum ki, sen benim pahalı film izleme keyfimi eleştiriyorsun? sakın yüksek gelirli bir kesime mensup olduğumu falan da düşünme. insan ehemmiyet atfettiği şeylerin külfetine katlanır. örneğin kitapsever, piyasada az bulunan kitapları arar bulur ve gelirinin önemli bir kısmını gocunmadan o kitaplara yatırır... bir araba meraklısı, arabasını masrafla- külfetle modifiye eder ve bundan keyif alır. ben de sinemayı seviyorum ve sevdiğim şeyden olabildiğince keyif almak için kalite arıyorum ve başka önemsiz şeylerden kısıp oraya aktarıyorum. sen de ucuz salonda izlediğin ve senin için sadece 'millet işte görsün' hükmündeki filmlerden elde ettiğin tasarrufla cafeye git, okeye git ya da neyi önemsiyorsan ona git, oraya aktar. gelip de sinema keyfime bok atma!

    kalitenin ucuzluğu olmaz!
    kaliteli ürün ya da hizmet, yıllar geçse de ucuzlamaz ya da indirim kampanyalarına meze olmaz!
    herşeyin bir kalitesi vardır.
    senin için önemsiz şeylerin kalitesiz olması nasıl ki mühim değilse ve ehemmiyetli şeylerin de kaliteli olması ne denli elzemse, bu konuyu da o zeminde değerlendir.

    düğün derneklerde, iyi görünmek için paraya kıyıp da aldığın (bkz: pierre cardin) marka takımının pahalı olmasını eleştirmek bir yana, ne kadar pahalı olduğuyla övünüyorsun da, kaliteli hizmet sunan bir salonun ücretini neden bu kadar eleştiriyorsun?

    temenni yüklü son tanım: standart ve berbat sinema salonlarını işgal eden ve perdeye yansıyan filme de tecavüz eden sinema katili güruhu uzak tutmak adına, kendi salonlarını kurtarılmış bölge kılmak adına, bir caydırıcılık unsuru olsun diye fiyat politikasından ödün vermemesini umduğum sinema salonlarıdır!
    7 ...
  56. vikingen hotels

    7.
  57. alanya da ultra herşey dahil konseptiyle hizmet veren otellerdir.
    bildiğim kadarıyla vikingen quality oteli başka bir gruba devredilmiş olup, hali hazırda vikingen infinity resort & spa ile yola devam edilmektedir.
    mimari açıdan oldukça dikkat çeken otellerdir.

    aynı zamanda birçok açıdan eleştiri almaktadır.
    alkol kalitesi, * yemek çeşitliliği ve temizlik konusunda yoğunlaşan bu eleştiriler kişilerin beklentisine göre çeşitlilik arz etmekte.
    fakat şahsi deneyimlerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki,
    kaldığım müddetçe keyif veren bir tatil deneyimi sundular bana.
    bu açıdan pek eleştirel değilim ve dolayısıyla tekrardan tercih ettim.
    ömür vefa eder ve savaş tamtamlarının çalındığı coğrafyamız da sükunete ererse şayet temmuzda oradayım.

    bu soğuklar, ancak temmuz sıcağında terk eder ruhumuzu ve bu kasvet, bir deniz mavisiyle naifleşir ..

    bekle beni enetelya. *
    4 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük