- şey biz mezunuz da gelebiliyor muyuz kampüse?
+ geçin geçin
- bak kanka diploma buna yarıyormuş demek. biz de diyoruz bunu bize niye verdiler. vay be.
Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(Soluğunun elma kokması bundandı belki)
Bir elma kokusuna tutundum düşerken
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
resmen geri kafalılık.
sen dini anlatırsın, çocuk uygun yaşa geldiğinde ister uygular istemezse uygulamaz.
baskıyla iş mi olur? daha da soğur o dinden. çocuk dediğin oyun oynar, resim filan çizer, yaramazlık yapar.
dinin kurallarına uyayım kaygısı güdecekler çocuklar değillerdir.
ayrıca yavaş yavaş başlanır dini eğitime. diretme olmaz.
ne insan psikolojisinden anlıyorlar ne de dinden.
doğru düzgün insan yetiştirin ya, beceremiyorsanız doğurmayın.
saygı filan duymuyorum bu zihniyete; çünkü çocukluğunu çalıyorlar onların, özgürlüklerini çalıyorlar, anılarını çalıyorlar.
1990 yılında keşfedilmiş, vietnamda bulunan dünyanın en büyük ve en geniş mağarası. öyle ki içine 40 katlı gökdelenin sığabileceği söyleniyor.
kendine ait iklimi, küçük dağları, plajları ve ormanları olan bu mağaranın tamamı henüz keşfedilmemiş.
yepyeni bir dünya adeta.
o mağaraya gidip oranın yerlisi olmak istiyorum ama aksam yemeği olmaktan da korkuyorum.
içeride büyükçe insan ayak izlerinin olduğu ve garip seslerin duyulduğu belirtiliyor. efsane de olabilir tabii.
bu mağaranın ziyareti için belli bir yere kadar izin veriliyor.
gondola bindim. allah da beni kahretmesin. yükseklik korkum var üstelik.
üzerimdeki kıyafetimin yüzünden hep kaydım, ha düştüm ha düşücem durumundaydım. resmen yüksekten değil düşmekten korktum.
adam gibi koruma yoktu ki, düşmeye çok müsaitti alet.
kardeşim yanımdaydı, o da korktu gömdü kafasını bana, onu da ayrı tutmam gerekti.
cani.
arkadaş, nereden eğitim alıp öğretmen oluyor bu adamlar, nasıl bir aileden geliyorlar?
ilkokul öğretmenim de tam bir sadistti. öğrencileri tutup firlatan, kafasını tahtaya vura vura adamı salak eden, yaramazlık yaptı diye çocuğun karnına 5 cm kalınlığındaki sopayı bastırıp döndüren(bu nasıl bir hayal gücü lan, nerden gelir insanın aklına böyle bir işkence)...
psikopat resmen, korkup sindik hep.
susmayın şikayet edin. çocuklarınızı tembihleyin korkmadan söylesinler size.
benim olamaz.
sevgililik döneminde -de -da ayrımını ve herkessss yazımını bilmiyorsa, kırmadan öğretirdim muhtemelen.
bana böyle atar yapan sevgili de olmaz olsun ayrıca, klişelikten ölecek lafa bak.
tek bildiği şair cemal süreya ya da nazım hikmet olup da edebiyat yapmasın bana. bitti desin anlarım ben.
saçma sapan konuda tez yazdım yalnız ben de. ivit.
kelimelik oyununda biriyle sabahtan beri oynuyoruz ve sürekli ben kazanıyorum.
neyse adam yenildikçe istek yolladı ve tekrar oynadık. sonunda mesaj attı 'bot musun bu nedir böyle' diye. ulan bot ne bilmiyorum ki ben de 'bot ne la' dedim mal gibi.
kendimi anlamsız bir şekilde cahil hissediyorum şu anda. hiç duymadım harbiden, vay be. bot robot hile vuhuu.
ancak böyle konularda gündeme gelebilecek başarısız bir insanın söylemi işte. yazık ya, iki gün sonra o da unutulacak ve yine yok olacak.
keske başarısıyla konuşulabilse..
bir bölümde zekai ve arkadaşları partide multitap'ın çıbık şarkısıyla dans ediyorlardı.
multitap'ı bu dizi sayesinde tanımıştım ve bir iki hafta da ortalarda çıbııık diye dolanmıştım.
bak yine takıldı dilime, çıbık işte geldim kapına.*
Hep yalan söylenmiş hep yalan
Ayrılanlar hiç kavuşmadı, dinlediğim masallar hiç gerçek olmadı
Kimse sandığım kadar masum kalmadı, savaş durmadı ölüm azalmadı.
bana şiiri sevdiren koca şair. daha iyisi yok bende, daha özeli yok.
edip cansever'in ismi her geçtiğinde, ahmet hamdi tanpınar'la olan anısı dolanır zihnimde.
edip cansever'in 17 yaşında yazdığı şiirlerini okuyan ahmet hamdi'nin "bunlar çok güzeller ama şiir değiller" demesi ve cansever'in hissettiği o burukluk.. sonrasında birlikte baktıkları resimler, bahsettikleri müzikler.
çok özel bir şair edip cansever.
her sabah takım elbisesini giyip tıraşını olmadan, çalışma masasına oturmazmış şiire duyduğu saygıdan.
ben bugün ilk kez sesini duydum edip cansever'in. bu kadar yıl nasıl dinlemedim ben seni?
titrek ve heyecanlı nefesini, huzur dolu sesini nasıl hiç duymadım?
bugün çok mutluyum bu sesi duyduğum için.
kabıma sığamıyorum.
"sen buzul mavi, sen kaç yılın aynalı dolapları
kırılan bardakları elbiselerin ve çocukları
lekesiz gözleriyle ne kadar maviyse o kadar hiç konuşmadıkları
sen buzul, sen devamlı, sen..."
bugün benim için anlamı olan, çok özlediğim bir yerdeydim.
huzurdu oradayken hissettiğim. buruk bir huzurdu, ama olsun.
kafam dumanlı.* https://youtu.be/v398Vn2oNlQ