Özenle boyadım ipliğini sevginin,
gidip de bulamamanın incinmiş rengine.
sisi gümüş bir rüzgârla tepelerden eğirdim,
dokudum yalnızlığın bu serin kumaşını,
sesime ayrılıklardan bir gömlek diktim.
ölümü tastamam ezberledim de geldim,
dilimde bu buruk türkü tadıyla
bilmem ki buradan nereye giderim.
sonunda kendime bir top yangın edindim,
soluğumla besledim dudağımın ucunda.
ömrümün külüydü savrulan hep ardımda,
örterek yavaş yavaş bıraktığım izleri
yanmış bir günün sürüklenen kanatlarıyla.
koştum, durmadan koştum o küçük yangınımla,
adımın çaresiz kıyılarında kendi göğümü bulmaya.
Son zamanlarda çok fazla göğe bakma ihtiyacı duyuyorum. Neden beni kendine bu kadar çekiyor diye düşünüyorum.
Bi de bi abim var, o aklımda. nasıl nefes alıyor, nasıl yaşıyor diyorum. Yirmi yıldır susuyormuş. Ben olsam ölürdüm.
Yıldızlar görüyorum şimdi, çok güzeller. Belki ölüdürler.
Dilediğimce saçmalayabiliyorum ve saçmalıyorsunuz; ben bununla eğlenebiliyorum, kafa dağıtıyorum.
Laf olsun diye demiyorum, valla burada kurulan arkadaşlık çok başkaymış, bu hoşuma gidiyor. Onları okumayı, arada onlarla laflamayı harbiden seviyorum.
Bi de biz burada aynı mahallenin insanları gibi bir şey olduk, böyle kendi kendimize takılıyoruz sanki, bunu seviyorum.
Ama saat bir oldu hâlâ zıbaramadım be, başlıcam sözlüğüne de tatlış sebeplerime de. Uykum var uyuyamıyorum, eter iççem*
Kaçık abim.
çok az konuşan, bazen sinirli ama hep kendi halinde biri. insanlar garip hallerine bakıp ismine kaçık sıfatını eklemişler. Öyle farklı geliyor ki bana...
Bugün bana onu anlattılar uzun uzun, ben de birilerine onu anlatayım istiyorum. Doyamadım anlatmalara*
Hayata kitaplarla tutunmaya çalışan biri kaçık abi. Çok asil bir adam, çok. Yirmi yıldır yüreğinde bir sevda büyütmüş ama onun yolunda yürümek nasip olmamış. Tam yirmi yıldır kalbini yakıp pişirmiş o sevdayla, sonra da susmuş işte.
Bilgili de biri, dört üniversite bitirmiş. Şey, bi de çok güzel resim çiziyor.
Benimle az konuşuyor ama nadiren de olsa başkalarıyla sohbetlerini duyuyorum, mütevazı bi insan. Sanırım bulunduğum ortamdaki en kıymetli şey bu adam. Hazine bulmuş gibi hissediyorum.
Beni sevmesini, benimle arkadaş olmasını öyle istiyorum ki. Onunla iyi olursam günler daha güzel geçecek biliyorum. Yalnızken katlanmak çok zor o ortama. Ama her şeyden önce kıymetli biri olduğunu hissediyorum ve bu yüzden onu kazanmak istiyorum.
Olur inşallah ya, bi kaçık abim olsun*
Ay çok doldum ya! Tuhaf insanlarla çalışıyorum, mutsuzum, yalnızım.
işveren benimle dost olabilmek için bir sürü şey yapıyor, alenen de söylüyor "dost olmamız çok önemli" filan diye. Hiç işim olmaz seninle diyemiyorum. çekip gitsem para lazım, gidemem. Tamam arkadaşlık dostluk güzel şeyler de ben bu adamı hiç sevmiyorum, hani hissediyorum da hiç sevemicem. Densiz biri, fazla hem de. Hoşlanmıyorum. Uymuyor kafam, burada çalışmam bile fazla absürt zaten, hâl böyleyken dost olabileceğimizi sanması, sevimliyi oynaması inanılmaz itici.
Ay sanıyor ki ileriki zamanlarda ne isterse hemen yapıcam, nah yaparım* medeni karpuz kılıklı herif.
Çok doldum ya, inanılmaz mutsuzum ve her daim yanımda. Kafayı yicem, susmuyor bi de. Bak duyuyorum içerden konuşuyor hâlâ. Sus a.k sus!
Ben de, hesabı paylaşmak ya da ödemek isteyen kadına müsaade etmeyen adamlara kıl oluyorum.
Yahu ben birlikte ödeyelim diyorsam öyle olacak. ya da bir başka yere gidilecek ve ben ısmarlicam.
Başlıktaki de benim bahsettiğim de fazlasıyla uyuz insanlar. Bunlar birlikte takılsalar kafamız nasıl rahat eder di mi*
Bu ara göğü izlemek beni inanılmaz mutlu ediyor. Öyle romantizm filan katmıyorum buna, yalnızca göğe bakıyorum, mutlu oluyorum.
Şimdi odamdaki pencerenin altında yere uzandım, gökyüzü pencereden görülüyor biraz, e yıldız da var birkaç tane. idare ediyorum işte. şimdi mutluyum, huzurluyum.
Edit: rüzgar da esiyor mis gibi, hayat bugün hoşuma gidiyor be, sarılasım geldi.
Kimseye değil "herkese" güvenmeyin. Orasını da artık siz ayarlayacaksınız, insan konuştukça, okudukça karşısındakinin hem huyunu hem de niyetini anlıyor zaten.
Yine de temkinli olun tabii, her yer gibi burası da pislikle, manyakla dolu.
yine bi şeyler olmuş galiba da tam okumadım, boş verin gençler ya, valla*
Ben buradan patronuma seslenmek istiyorum, senin ben ağzına...**
Üniversite birdeyken toplu taşımada tacize uğramıştım. Hani küçük değildim de büyük de sayılmazdım. o gün susmamıştım, rezil etmiştim o pisliği ama göründüğüm kadar da güçlü değildim. ne diyim ki yani kötü bir şeydi.
işte o lanet herifi bugün tekrar gördüm. Pis suratını unutmamışım hâlâ, saçma sapan hissettim görünce. Bu ve bunun gibilerin geberip yok olmasını diliyorum.
Midem bulanıyor ya.
"Adana merkez patlıyor herkez" (asla s değil)
"Dırım dırım, lanat olsun bu hayat, lanat olsun bu sevgim"
"Abu çi çi" şarkılarını çok sık söyler iç sesim.
He bi de, bu en güzeli, "ben yakup, ya onlar kimdi" der. Bunu huzursuz, yabancı ve kalabalık hissettiğimde çok tekrarlar.
iç sesim de benim gibi fazlasıyla ayarsızdır aslında. Ama sonunda "aman be, boş ver" der ve konu kapanır.
Biri beni durdursun istiyorum. Ya da istemiyorum, emin değilim.
Hunharca serdar ortaç dinliyorum. Utanıyorum ama dinliyorum.
Şuna bakın bi, abi bu şarkı bu klip nedir böyle? Abov! Ama dinlicem* https://youtu.be/U7BujmFYENo
Şey istiyorum ben, "birlikte" serdar ortaç dinleyelim.
Şiirleri bir yana ismini duymak bile yüzümde tebessüme sebep şairim. Kendine yeni bir göz yaratmış ya da şöyle iki eliyle hayatı bi aralayıp öyle bakmış gibi her şeye.
Şey, seni elimden geldiğince biriktiriyorum böyle; hem zihnimde, hem yüreğimde, hem de oynamayı sevdiğim telvelerde. iyi ki doğmuşsun.
Hava poyrazladı yağmur yağacak
Yanıp yanıp sönüyor ışıklandırılmış gözlerin
Yukarda
Küle gömülmüş bir elma gibi gökyüzü
Patladı patlayacak
Olanca hışmıyla kentin.
Sensin
Akıyor ön dişlerin beyaz beyaz yanıma
Her şey rengine göre kanar bilirsin
Tırnakların pembeye boyanmış bir koy gibi
Pespembe kanar
Ve herbir renkte kanayan gözlerin
Çınlatır Eluard’ın mısralarını orada
‘içinde uçtuğum gözlerin
Yolların gidişine
Dünyanın dışında bir anlam verdi.’
Demek oluyor ki bu dünyada olmak öyle derin
Öylesine anlamlı ki insan
Bizse bu anlamın işçilerinden ikisi
Yağmur yağacak.
Yarı karanlık odamız, üstelik soğuk
ısıtıcı bir soğuk bu, değişik
Sensin, bir yüzümde geziniyor şimdi yüzün
Bir elimizdeki kitaplarda
Şiirler okuyoruz bugün
Limanlık bir deniz gibi kıpırtısız önümüzdeki taş masa
Uykuya yatmış gibi bütün balıklar
Gemileri kaptansız tayfasız
Gidip gidip geliyor kimi zaman da
Anayurduna dağlara
Şiirler okuyoruz bugün.
Yaşlandık da ondan mı
Susarak katlanıyoruz her mutsuzluğa
Saatlendiriyoruz günü
Bölüyoruz dakikalara
Bir hiç oluncaya kadar bölüyoruz onu.
Bölüyoruz yani bütün mutsuzluklara
Bir yaprak saniyesi geçiyor usul usul
Penceremizden
Mavi mavi hatmiler parlıyor dışarıda
Dışarıda küçük bahçemizde
Ayak izleri gibi gökyüzünün
Hatmiler
Bırakıyoruz bu sessiz uyuma kendimizi
Derken bir mavi damar, bir dudak büküş
iyi anlaşılamayan bir ses sokaktaki
Çırpına çırpına yükselen duman
Bir tutam saçın öne düşüşü
Sanki bir sardunya bir yaz boyu ne kadarcık uzarsa
Kaça alınırsa bir tükenmez kalem
Doluyor içimize öyle
Hayatın birdenbire anlaşılması gibi bir duygu gürültüsü
Yağmur yağacak.
Yaşını çoktan aştım Orhan Veli’nin
Ölümle duruyorsa eğer yaşlanmak
Onun bir sonbahar yağmuruna gömülü ölüsü
Yağdı yağacak
‘Ölünce kirlerimizden temizlenir
Ölünce biz de iyi adam oluruz…’
Sade ve ince
Dünyaya uzun parmaklarıyla dokundu dokunacak.
Yorulduğun zaman söyle
Susalım, hiç konuşmayalım istersen
Sussak da, hiç konuşmasak da, sözlerin senin
Açık denizler gibidir zaten elimde
Her zaman ama her zaman bir kıyıyı sezdiren
Hatırlıyorum da kelimelerini bir bir:
Şairlerin flaşları kalpleridir
Dışarıya da parlamalı biraz
Kaldı ki ben içimde gezinmekten yoruldum
Sensin, iyi anlarsın beni
Gözlerine başka türlü bakıyorum
Ben bütün gözlere başka türlü bakıyorum şimdi
Nemli bir tülbent olup buğulanıyor
Ve yaslı ve mahzun
Ve devrilmiş bir boya kabı gibi de yoğun
Memleketimin gözleri
Yağmur yağacak.
Öyle bir yağmur ki bu, bilirsin
Dam saçak demeyecek, yağacak
Yağacak bir hışım gibi canevine kentin
Kalplerimiz küle gömülmüş elmalar gibi
Patladı patlayacak
Alacak sonunda kendi rengini.