zamanın gavsının yaşadığı köydür artık insanlar şunları duymaktan sıkılmıştır;
tövbe Allaha edilir: biliyoruz arkadaşım tövbenin Allaha edildiğini biz sadece Allah dostunu tövbemize şahit ediyoruz.
çok sigara içiyolar yok bilmem ne yapıyolar: zaman iman kurtarma zamanı masada kanserli hasta varken sivilcesini tedavi etmezsin.
ordakiler en iyi arabalara biniyolar: bu ülkede şöyle bir anlayış var müslüman bir insanın hocanın hacının kesinlikle lüks eşyası olamaz varsa kesin katakulle yapmıştır.. ne alakası var arkadaş peygamber efendimiz en iyi deveye yani çift hörgüçlü deveye binerdi ayrıyetten şu hadisi duymadınız galiba 'en bir ayakkabı aldığında iyisini al. Elbise aldığında da, iyisini al'
(Taberani). sözün özü herkesin mutlaka gidip görmesi gereken bir yer ne duyduysanız ne biliyosanız unutun sadece gidin ve görün. yemeği yemeden tadını alamazsın.
ezan bir çağrı olduğu kadar bir uyarıcıdır. şöylede bir durum varki örneğin 1000 müslümanın yaşadığı bir yerde inançsız 100 kişi varsa hangi akla hizmet ezan yasaklanır, gerçi tarihtede değişik örnekleri varya neyse.
soğuk Erzurum gecelerinde gözlerini duydum Efendim, o simsiyah gözlerini
gözlerinin beyazına kırmızılık hâkimmiş Hz. Nuhun gözleri gibi
ağlar gibiymiş gözlerin
senin bu hüznün müdür bizi deli divane eden?
hüznün müdür kalbimizde seni bir tane eden?
onun için mi biz ne zaman hayal etsek gözlerini ağlar gibiyiz?
ümmü Mabedi duydum hicrette çadırını ziyaret ettiğin seni anlatıyordu
aydın yüzlü ve güzel yaradılışlıydı. Zayıf ve ince de değildi.
gözlerinin siyahı ve beyazı birbirinden iyice ayrılmıştı.
saçıyla kirpik ve sakalları gümrahtı. Sesi kalındı.
sustuğu zaman vakarlı, konuştuğu zaman da heybetliydi.
çok tatlı konuşuyordu. Orta boyluydu.
bakan kimse ne kısa ne de uzun olduğunu hissederdi.
üç kişinin arasında en güzel görüneni ve nur yüzlü olanıydı.
arkadaşları ortalarına almış durumda hep onu dinlerler,
buyurduğu zaman da buyruğunu hemen yerine getirirlerdi.
konuşması tok ve kararlıydı.
yürüyüşünü duydum Efendim Ebu Atabeden
yürürken kuvvetli adımlarla yürürdü.
ayaklarını yerden biraz kaldırıp önlerine hafif eğilerek yürürlerdi.
ayaklarını ses çıkarıp toz kaldıracak şekilde sert vurmazlar,
adımlarını uzun ve seri atmakla birlikte sükûnet ve vakar üzre yürürlerdi.
yürürken sanki meyilli ve engebeli bir yerden iniyor gibi görürnürlerdi.
bir tarafa dönüp baktıklarında bütün vücutlarıyla birlikte dönerlerdi.
rastgele sağa sola bakmazlardı. Yere bakışları göğe bakışlarından daha çoktu.
çoğunlukla göz ucuyla bakarlardı.
ashabı ile birlikte yürürken onları öne geçirir kendileri arkada yürürlerdi.
yolda karşılaştığı kimselere onlardan önce hemen selam verirdi.
ebu Hureyreyi duydum seni anlatıyordu.
ben Resulullah Efendimizden daha güzel birisini göremedim. diyordu.
sanki güneş Onun mübarek yüzünde devrediyor gibiydi.
peygamber Efendimizden daha hızlı yürüyen birisini de görmedim.
yürürken adete yeryüzü ayakları altında dürülürdü.
bizler arkalarından giderken geri kalmamak için büyük çaba sarf ederdik.
kayle bin Mahremeyi duydum oturuşunu anlatıyordu.
rasulullahı sonsuz bir alçakgönüllülük ve tevazu içinde otururken görünce
heybetinden vücudum titremeye başladı.
cabir bin Semure de diyor ki:
ben Peygamber Efendimizi sol tarafına konmuş bir yastığa dayanmış vaziyette gördüm.
konuşmanı duydum Aişe annemizden.
O, sizin konuştuğunuz gibi, lafları çabuk çabuk ve peş peşe sıralamazdı.diyor.
sözleri az ve özdü. Hâlbuki sizler cümleleri birbirine ekleyip duruyorsunuz.
Allah Resulü çok veciz konuşurdu. Böyle konuşmasını kendisine
Allah katından Cebrail getirmişti. Kısa cümleler içinde bütün maksadını yansıtırdı.
veciz sözlü cümleler söylerdi. Sözlerinde ne fazlalık ne de eksiklik bulunurdu.
kelimeleri bir ahenk içinde birbirini izlerdi. Sesi gürdü ve tatlıydı.
gerektiğinde konuşurdu. Kötü laflar etmezdi.
hiddetli ve hiddetsiz anlarında hep Hakkı söylerdi.
sahabelerinin yüzlerine karşı son derece güler ve gülümserdi.
elest Meclisini hatırlamıyorum
ama soğuk Erzurum gecelerinde seni duyduğumu hatırlıyorum.