kişilerin kilolarından sağlıklı bir şekilde kurtulmaları için yapılan çeşitli aktivitelerdir. bu aktivitelerin en sağlamı ise karnınız açıktığında yada birileri yiyecek ikram ettiğinde başı sağa sola birkaç kez çevirmektir.
mazoşiştliğin en güzel örneğidir. şöyleki: bu örtü koltuğa, ön yada arka torpidoya örtülmüyor. bildiğin arabanın üstüne örtülüyor. onu ören zihniyet nasıl bir bunalım içindedir ? nasıl bir acı çekme isteğidir? o gözler kaç kez kör olmuştur kim bilir. hayır örtmüşsünde hemen kirlenir ki o. hem evlenecek kızlar da çalar onu. tüm çeyiz çıkar bir kaç makas darbesiyle. sonra başına birşey gelmesin diye gece gündüz de başında bekler insan onun. el emeği göz nuru dantel. helede araba sahibinin kadın olduğunu düşünürsek. hırlısı var hırsızı var. iki kat tehlike.
ayrıca tamam arabayı zar zor almış olabilirsin ama bildiğin görgüsüzlük o.
kadıköy antikacılar sokağında, taş plak müzik ziyafeti eşliğinde, gramofon tamir eden ve satan; tatlı dilli, iyi kalpli, hüzünlü bir tarafı olan, bi hayli meşhur mustafa özkan ( mustafa abi )'ın mekanı. ayrıca birbirinden değerli antika eşyaların satışınıda yapmaktadır. yolunuz düşerse mutlaka ziyaret edin.
kahvenin fırlama garsonuna '' yakışıklı, ordan bize iki çay kap. '' dedikten sonra gaza gelen elemanın, çayları show amaçlı 360 derece çevirmesi ile servis yapmasının sonucudur. yada bi şekilde çay dökülmüştür şekerin üstüne.
ıslanan şekeri tutmaya çalıştığında resmen eriyip ortadan kaybolur. çay kaşığı ile koymaya çalışırsın meret inat eder alınmaz. en son çare çay tabağını boşaltırsın bardağın içine. karıştırıp içiyim derken de buz gibi olur çay, bi s.kim anlamazsın. ama çok iyi küfür olur: kaypak, işe yaramaz, her işin içine eden adama '' ıslanış küp şeker'' de aval aval baksın suratına.
insanın bir anda soğuk duşlar almasına ve gerilmesine neden olan cümledir.
aslında çoğu zaman yapılan önemli birşey yoktur. ama yinede daha önce yaptıklarını film şeridi gibi gözünün önünden geçerirsin. bu mu, bu mu ? diye düşünür, bir yanda da cevaplarını hazırlarsın. iki elin kanda da olsa bir anda musaitsindir. en son karşı tarafın: ''önemli birşey değil, sadece öğlen nerde yemek yiyeceğimizi soracaktım. ahahah! '' gibi saçma cevapları ile karşılaşılır ve derin bir nefes alınır.
yağmur rahmettir, berekettir. allah'ın işine de karışılmaz evet. ama bulutların tutup tutup tamda cumartesi öğleden sonra bir anda damlalarını salması ve pazartesi işe varana kadar da bardaktan boşalırcasına yağması... hafta sonunun içine edilir. genelde dışarı çıkılmaz çıkıldığında da göze giren şemsiyeler, kaldırım taşlarının altına giren suların paçaları vıck diye ıslaması, hava olsun diye sürdüğün jolenin gözüne girmesi ve şemsiyeden koruduğun ikinci gözünde kızarması, mekana girdiğinde de buharlar çıkara çıkara kurumak.
artık klasikleşen lavabo tekniğini, son moda çakallıkla harmanlamaktır.
olay şöyledir:
yemekler yenmiş, tatlılar bitirilmiştir ama kalan içki ile birlikte hoş muhabbet devam ediyordur. muhabbetin en tatlı yerinde karşı taraf lavaboya gideceğini söyler. sizde altında bir artniyet aramazsınız. gelsede en tatlı yerinde kesilen muhabbete devam etsek diye düşünürsünüz. nasılsa iki tarafında bol bol vakti vardır oturmak için. sonra garson hesabı getirir. sessiz sedasız ve bol bahşişle hesabı ödersiniz. sizin içinizde hala bi kötülük yoktur. '' garson hadi kalkın gidin, geç oldu, zaten birşey yiyip içmiyorsunuz.'' demiş o yüzden de hesabı getirmiş sanıyorsunuzdur.
arkadaşınız gelir ve '' garson hesabı getirdi mi? ben istemiştim.'' dediğinde ''ha evet getirdi ve ben hallettim.'' dersiniz. teşekkür bile etmeyen arkadaşa yalancı bir gülümseme çakar, mekandan çıkarsınız.
hayır içime oturan son ana kadar durumu anlayamamam. ne tatlı dilliymiş meğer. ve evet hala görüşmüyorum o üçkağitçıyla.
edit: bazı arkadaşlar hemen ( bknz: tüm zamanların en başarısız hesap ödetme taktiği.) diye entry girecek. ilk ben gördüm o başlığı hatta bu yazıyıda o başlığa yazmıştım ama evet çok safım ki o başarısızı da başarılı okumuşum. yazdığım boşa gitmesin diye de bu başlığı açtım bilginize. saygılar.
insanı kaçakçılığa sürükleyen, kaçakçılığı iyi bir şey gibi gösteren vahim haberden bir cümledir.
son yaşanan olayları kimse tasvip etmiyordur. ama sanki çiçek toplamaya gitmiş de yılbaşı arifesi onları satacaklarmış gibi de davranmayın. onca PKKlının arasından sessiz, sakin ve bir okadarda güvenli nasıl dolaşabiliyorlar ?
son yaşanan vergi zamlarından sonra herkesin düşündüğü, uygulamak istediği ve kaçak mallara yöneldiği doğru ama biz böyle yaptığımız sürece değişen hiç birşey olmayacak. sadece ülkemiz kaybetmeye devam edecek. birlik olmalı yapılan yanlışlıklara dur demeliyiz. ayrıca bu ülkede işsiz, yoksul ve aç olan bölge Doğu ve Güneydoğu değildir sadece. okadar zor durumda olan Karadeniz, iç Anadolu, Ege, Akdeniz hatta Marmara köyleri de var ama onlar kaçakçılık yapmıyor. alın teriyle kazandığı üç kuruş parayla geçinmeye çalışıyor, şükrediyor. ha şimdi burdan Doğu ve Güneydoğu da olan herkes kaçakçı, tü kaka da çıkmasın. çoğunluk şükrediyor, yaşananlara isyan ediyor. ama askerden, devletten, PKKdan korkuyor sesini çıkartamıyor. kime güveneceğini şaşırmış, arada sıkışıp kalmış.
her defasında Doğu ve Güneydoğu aç, her istediğini yapabilir dersek ben bunda artniyet ararım arkadaş. madem insanları düşünüyorsun gerçekten düşün ve türke, laza, yörüğe ve daha birçoklarına sahip çık. bu ülkede sadece kürt ve alevi ötekileştirilmiyor.
hırsızın zonguldak'ta içinde 151 bin lira olan ATM'yi hacılamasıdır. sıcacık evde rahat rahat açmak için uğraşırlar. acaba içinden parayı aldıktan sonra da ATM'yi parçalayıp satar mı ?
milliyet gazetesinde okuduğum haberdir. ünlü düşünürümüzün fransa'ya kızgınlığından ne söylediğini bilememesinin sonucudur. nihat doğan ne dese hee! he! de sevgili milliyet, nihat doğan ne zaman mantıklı birşey söyledide şimdi çuvallasın. yapma lütfen.
haklısınız bir sürü önemli haber var orda nihat'ı okumamam gerekiyordu ama bu adama ayrı bi gıcıklığım var, o yüzden okudum.
uzun, salyalı ve yapışkan dilleri ile avını yakalayan kurbağaların, tekniğini değiştirmesiyle ortaya çıkan hayret söylemidir. hiç bir belgesel kurbağanın avını yakaladıktan sonrasıyla ilgilenmedi. meğerse dişleri varmış ve çiğneyerek yiyormuş. bir şey daha öğrenmiş oldum.
senenin sonuna doğru nette, okulda, ofiste, televizyonda sürekli karşılaşacağımız sinir bozucu, iç gıcıklayıcı anket vari geyiktir.
en iyi dizi, en iyi yerli ve yabancı film, yılın en iyi pop şarkısı, çıkış yapanı, yılın magazin olayı, .... diye uzayıp gidecektir. şimdiden önlem almak gerek.
cevap verecek olursak da en iyi dizi: Leyla ile Mecnundur efendim.
açığı ve kapalısı olan operasyon. narkozun etkisini göstermesi, ameliyat ve ayılma 2-3 saat sürüyor. kapalı ameliyatlarda hasta 4 saat sonra sıvı gıdalar alabilir, 24 saat içindede taburcu olabilir. ameliyat sonrası insan bir organını kaybetmiş bile olsa ürkütücü değildir. sadece yediğine içtiğine dikkat edeceksin ki ilerleyen yaşı göz önünde bulundurursak hasta için bonus niteliğindedir. şimdiden geçmiş olsun.
sadece kendisinin düşündüğü sandığı şeyin bir çok kişi tarafından düşünülmesi hatta uygulamaya geçirilmesidir. umursamamazlıkla birlikte hayal kırıklığıda olan tuhaf birşeydir.
fedakarlığı olmayan ve herkesin yaptığı eyleme aşırı bağlanmak; 3 halkadan oluşan uyku evresine uzunca bir zircir dahil etmektir. tembellikle karıştırılmamalı... miskinlik değil, ihtiyaç. bana göre en ideali 8 saat olan uyku vazgeçilmezdir. sabahında dürtülerek ya da alarm sesiyle uyanmak ise tam bir işkence. bi rahat bırakın lan, girmeyin aramıza. seviyoruz birbirimizi.
an itibari ile 48028' e ulaşan entry çılgınlığı... başlarda çok masum ve sevimli bir başlık olsada artık işler çığrından çıktı. bir çoğu hiç okunamadı. yazıktır, günahtır.
işlev yönünden günah duvarını geçti. hem daha eski bir teknik var suya anlatmak... denenebilir.
üstelik bir çoğunun itiraf değeri yok. herkes bi haber. ve ben artık o sayfada yazanları görünce korkup kaçmak değil, gerçek itirafları okumak istiyorum. özel amaçlar için kullanılması temennisiyle.
Amerika'da tamda bugün ( kasım ayının dördüncü perşembesinde ) Kanada'da ekim ayının ikinci pazartesi günü kutlanan ulusal bir bayramdır. Şükran Günü ( thanksgiving ) denen bu bayram; Kızılderililer'in yardım severliğine karşılık, barbar beyazların nankörlüğüdür aslında. 1863'de Abraham Lincoln bayram olsun demiş, 1941 de anca kabul edilebilmiş.
Kızılderililer'in Amerika kıtasına ilk kez gelen yorgun ve aç haldeki Avrupalılar'a ikram ettiği hindi bu bayramın geleneksel yemeği olmuştur. bir taraf kuş sütünün bile olduğu enfes masalarda yemek yerken; diğer taraf yas tutuyor. şökranmış pehhh....
askerlik ücretini direk ödeyenlerdir. krediyle, taksitle uğraşmazlar! bankadada sıra da beklemezler bunlar. adamları vardır her yerde, her daim. zaten internet bankacılığı diye birşey var. hesaba anında havale. bedellilerin en havalısı.
evde durup dururken bir anda acıkmışsındır. yemek ve yemek yapmaya vakit yoktur. karnının gurultusu sandviç yapmaya teşvik eder. ekmek sepetine bir bakarsın 2 gün öncesinin ekmeği. şimdi kim ekmek almaya gidecek dersin ve bayat ekmeği ikiye ayırırsın. aslında herşey o ayırma işlemi sırasında kendini göstermiştir ama açlık gözü kör etmiştir bir kere... doymayacağım hissiyle buzdolabında ne var ne yok hepsini doldurursun ekmeğin arasına. tam ekmeği kapattığın anda ekmeğin bir tarafı ortadan ayrılır. o ayrılan kısmı tutmaya çalışırken bu sefer en alttan kopar. elde 3 parça ekmek vardır artık. avucunun içine sıkıştırarak yemeye çalışırsın ama nafile. ilk kesmede de olduğu gibi ekmek parçaları ve içindeki malzeme sürekli düşer. ağız-burun, üst-baş sosa bulanmıştır. silmeye kalkışsan ekmek atomlarına parçalanacak ve bir daha bir araya gelemeyecek; silemezsin. debelenir durursun o sandviçi yemek için. bittiğinde ne yediğini anlamazsın bile. ama hiç ders alınmaz bu olaydan ve ara ara bayat ekmekten sandviç yapmaya devam edersin.
geri dönüşümün en güzel örneklerinden. kimse anlatamaz çocuğa temizliği yapan parmağın ağıza götürülmeyeceğini. cıss dersin olmaz, sesini yükseltirsin, ikaz edersin olmaz. hep sonunda o parmak ağıza gider. temizlik genelde misafir yanında yada misafirlikteyken yapılır. anne-baba yerin dibine geçmiş ses tonuyla sevimli görünerek uyarır: '' yapma çocuğum, çok ayıp. '' ama nafile. deve kuşu gibi kendini gizlediğini sanan temizlik üstadı asla işini yarım bırakmaz. ve bir sabah eniden o parmak bir daha ağıza hiç gitmez. yaş ilerledikçe inkarda başlar.
en çok sevdiğim iki semt arasında, en doyumsuz yolculuğu sağlayan vapur hattı. küçük bir boğaz turu tadında... martılar, yüzü okşayan serin rüzgar ve dinginlik eşliğinde. bir kaç hafta binilmezse özler, eksiklik hisseder insan. istikamet yönünde tek olması alımlılığına alım katıyor, iki semt arası en kısa yol olması talebi arttırıyor. ama aceleniz varsa mutlaka saatini dikkate alın. çeyrek geçe ve çeyrek kala kalkması can sıkabilir aksi taktirde. yarım saat beklemek harbi koyar.
