en basitinden, Sultanbeyli ve Kadıkoy ün kıyaslanmasıyla gerçeğin anlaşılacağı durumdur. Beşiktaş vs Ümraniye, Beyoğlu vs bakırköy diye de genişletebiliriz.
1 nisanda yapılan o iğrenç eşşek şakalarına benzeyen zamdır. hani küçükken gülüyorduk evet ama şimdilerde bi hayli can yakıyor. sanırım artık hepten faturaları ödemek için çalışılacak.
kişilerin kilolarından sağlıklı bir şekilde kurtulmaları için yapılan çeşitli aktivitelerdir. bu aktivitelerin en sağlamı ise karnınız açıktığında yada birileri yiyecek ikram ettiğinde başı sağa sola birkaç kez çevirmektir.
engelli koşu yaparken ekstra puan kazanmak için havada asılı duran yıldızlarıda yakalamamız gerektiğini çıkardığım logodur. tamam asaya sarılmış yılan çok klasik, bizden, yeni ve modern bir şeyler yapılmak istenmiş ama kıyısından köşesinden biraz sağlığıda çağrıştırsaymış. ha '' koşar, engelleri aşar ve vücut için gerekli besinleri toplarsak sağlıklı oluruz'' u anlatıyorsak da ayakta alkışlarım. nasıl bi dolambaçtır yarabbim bu.
sadece reklamlar başladığında diyorsa iyi bir babadır. zira bazı babalar ki anneleride dahil ediyorum, proğramın en heyecanlı yerinde:
- kısın şunun sesini. bir şey konuşuyoruz burda.
diyorlar. hep şunu anlamamışımdır: ulan nerdeyse televizyonun içine girecek pozisyonda, odadakilerin konuşmasından televizyonun sesini duyamazken onlar o gürültülü konuşmada televizyonun sesini nasıl duyuyorlar. hayır '' siz biraz sessiz konuşun'' da denilmiyor. kısmış gibi yaparken tekrar uyarı gelir.
- kapatın şu televizyonu artık. vallahi başım şişti.
televizyonu kapatıp da başka odaya gitmeye çalışırken de şöyle derler:
- ohh dünya varmış, ne öyle dımbıdı dımbıdı.
- yavrum hazır kalkmışken de birer bardak çay ver bize hadi.
parçalamak bi kenara, bir türlü dizginleyemediğimiz en kötü huylarımızdandır. saçma nedenlerle aslı olmayan çıkarımlar yapmak... hele de bu çıkarımların kişiden kişiye değişmesi.
şöyleki: kirli sakal bazıları göre dindarlıkken, bazı kesime göre dinsizlik olabiliyor. ama işin aslı sadece sakalın yüze yakışması ve bazı kusurları kapatmasıdır.
gay sanatçıların, para vererek yaptığı evlilikleri en güzel ispatlayan oyuncu. karısı ve sözde karısını aldattığı sevgilisi ile aynı mekandan çıkıyorlar. sonra başka bir mekana ve en son saçma bir öpüşme.
en son karısının açıklaması: '' ben türkiyede kimseyi tanımıyorum. çocuğumun babasız büyümesini de istemem. hem tolga da özür diledi. onu son kez affediyorum.'' ( iç sesi: hele bi doğsun çocuk. dizilerde oynamaya başlayım o zaman zaten ayrılacağız. ) durumu özetlemiştir.
bir hayli zorsundum diyen yazardır. ben daha hiç sesli bir şekilde zorsundum demedim ve ilk kez burda zorsundumu cümle içinde kullanıyorum. bi hayli mutluyum bu nedenle evet.
''merdaneli çamaşır makinesine parmağı sıkıştırmak, sıkılan çamaşırları arkadan çekmek'' geçmişe götüren dizidir. diyecem ama ben 87liyim lan. biraz büyü, aklın başına gelsin, elin iş tutsun diyene kadar en kötü 1995 olur desem... oha lan 15 sene geriden geliyorum.
mazoşiştliğin en güzel örneğidir. şöyleki: bu örtü koltuğa, ön yada arka torpidoya örtülmüyor. bildiğin arabanın üstüne örtülüyor. onu ören zihniyet nasıl bir bunalım içindedir ? nasıl bir acı çekme isteğidir? o gözler kaç kez kör olmuştur kim bilir. hayır örtmüşsünde hemen kirlenir ki o. hem evlenecek kızlar da çalar onu. tüm çeyiz çıkar bir kaç makas darbesiyle. sonra başına birşey gelmesin diye gece gündüz de başında bekler insan onun. el emeği göz nuru dantel. helede araba sahibinin kadın olduğunu düşünürsek. hırlısı var hırsızı var. iki kat tehlike.
ayrıca tamam arabayı zar zor almış olabilirsin ama bildiğin görgüsüzlük o.