zeybek yuzbasi ile elmas'in filizlenecek aski ile daha romantik mecralara yelken acacagini tahmin ettigimiz dizi. baska kanalda (kanal d/atv) olsa buyuk ihtimalle coktan yayindan kalkmisti, star'in daha "bomba" dizileri olmadigi icin ratingleri muhtsem olmasa da devam edebiliyor, iyi oluyor.
anladigimiz kadariyla bunlar sinemaya film izlemek icin degil insan kategorilemek ve diger insanlari asagilamak suretiyle kendilerini tatmin etmek icin giderler. bu kisilerin dahi anlamindaki de ile ismin de halini belirten de'yi birbirlerinden ayiramadiklari, orijinal kelimesinin nasil yazildigini bilmedikleri gorulmustur ama ana dillerini adam gibi yazamazken ancak hasbel kader film izlemelerine yetecegine, anglofon birisine o film hakkinda fikir belirtmelerine yetmeyecegine adim gibi emin oldugum ingilizceleri ile ovunurler.
madem film izlemek yerine etrafini izliyorsun ne işin var sinemada? git mahalle kahvesinde parkta seyret! gelme bir daha buralara. ya da adam gibi filme yogunlas.
malum ki detaylari yanlis bilinen tarihi hadise. saniliyor ki hz. muhammed inananlari arkasina katmis, haydin gidiyoruz demis, medine'ye (ki o zamanki adi medine degil yathrib idi) goc etmisler hep beraber. hayir efendim, olay daha kademeli gelismistir. medine'den once etiyopya (habesistan)'ya hicret gerceklesmistir (oradaki hristiyan kral muslumanlari kabul etmistir) -bunu cagri filminden de hatirlayabilirsiniz. medine'ye hicrette ise oncelikle bir oncu grup gonderilmistir, bunlar medine'de hos karsilanmis, mekke'de gordukleri eziyete benzer bir durumla karsilasmamislardir. bunun uzerine diger muslumanlar da medine'ye goc etmisler ve orada ummetin temelini atmislardir.
bunlarin en kallavisi "sadece bir parmak aldim"dir. saclariniz uzun kalsin istersiniz, uclarini/kiriklarini aldirmak icin gidersiniz kuafore. gosterirler aynadan iki parmaginin arasina sikistirip "iste bu kadar kesecegim tamam mi?" diye. 1 parmak bir seydir gosterdikleri, tamam dersiniz, "aman cok kisaltmayin" diye de ustelersiniz. "yok yok, sadece bu kadar" der tasdikler. sonra sac kesilir, kurutulur ve bir de bakarsiniz ki saciniz yari boyuna inmis. sacinizin orijinal uzunlugu ile orantili bir cildirisa sebebiyet verir sonuc. "sadece bir parmak aldim" der adam aynayi tutup sacinizin arkasini gosterirken. pis yalanci seni deseniz ne yazar, kisalmis sac yerine yapismayacagina gore? "eline saglik" der, tipis tipis paranizi oder gidersiniz.
hayal kirikligina mahkum bir deney olsa gerek.
genetik muhendisi degilim ama takip ettigim kadariyla "asilma" yontemiyle gen yapisini degistirmek mumkun degil. hadi mumkun olsun istenen sonuclari almak birkac nesil surer. bu durumda turk kizlarina isvecli kiz geni asilamak suretiyle etraflarinda isvecli huriler gorme hayaliyle yasayanlara avuclarini yalamak dusuyor. hayir, simdi bu aci haberi alinca isvec'e goc eyleyip oradaki kizlara turk geni asilamaya(!) kalkacaklar, matrixte kaymalar olacak, korkum budur!
idrar yollari enfeksiyonu (ya da idrar yolu iltihabi) (urinary tract infection) da bunlardan biridir, ihmal edilmesi halinde bobreklere kadar ilerleyip bobrekleri iflas ettirebilir.
online gazetelerde hakkinda cikan haberlerin altindaki okuyucu yorumlari cok fena olan kisi. kendisinden pek hazzetmesem de o yorumlari okuyunca uzuldum onun icin, hakaret ve asagilamanin bini bir paraydi. bir yandan da mustahaktir diyesim geliyor, cikip "pirlantalarla dolu yatakta da bulunmustum" gibi gereksiz bir laf sarfedenlerin insanlarin antipatisini kazanmasi cok kolay. kendisi hakkinda yazilip cizilen negatif yorumlari okuyup da "ya ben neyi yanlis yapiyorum?" diye kendisine ceki duzen vermiyorsa bu da onun sorunu demek mumkun. bunlari okumasina ragmen -belki mevcut saksakcilarinin da gaz vermesiyle- hulya avsar'a yakinsayan megalomaniye yol aliyorsa soyleyecek laf da yok.
"l'etat c'est moi!" yani "devlet benim!" buyurmus bir iktidar manyagi. sen onca saltanat sahibi ol, onca saray yaptir (versailles), fransiz kulturunu yucelt, onca is becer; bugun benim gibi zirtapozlar ismini gorunce dillerine "brother louie louie louie!" gelsin, tasak oglanina don. ee, sultan suleymana kalmadi boyle hicbir kitap yazmaz, mustahaktir senin gibi mutlakiyetci* despota.
dogru yazilisi -ingilizce'de- blumia nervoza'dir. blumia'nin turkce'ye bulumiya seklinde cevrilmesini anlarim da nervoza'nin niye nevroza oldugunu anlayamam, oh bebek, hic anlayamam.
bir de kardesi vardir: anorexia nervosa. 0 beden takintilari icin ya biri ya otekidir. yaziktir, "evlerden irak tu tu tu tu"dur.
little miss sunshine filminde dedesini oynayan aktor "umarim oscar'i almaz" demis. ilk bakista "pis kiskanc moruk, ufacik cocugun elinden oyuncagini da alirsin sen!" diye tepki verdiren bu lafin soylenis maksadini anlayinca da "aa, amcacim ne kadar dusuncelisin, ne kadar dogru dusunuyorsun!" denir, cunku adam cocugun bu genc yasinda boyle bir odulun agirligi altinda ezilmesini istemiyordur. drew barrymore basta olmak uzere hollywood cocuk yildizlarinin akibeti genelde zor bir ergenlikten ve muptelaliktan gecer, bazilari toparlar kendilerini bazilari yitip gider. umariz abigail oscar toreninde gozuktugu kadar akillidir da bu zorluklari yasamaz.
"karsilastirma" kelimesi islami hukukta kullanim seklini tam olarak karsilamaz aslinda. daha uygun bir kelime analojidir. soyle ki bir durumda islama uygun davranisin ne oldugunu kuran ve sunnet/hadis acikca belirtmemisse, sunnet/hadis'te benzer/analojik bir durumda peygamberin ne dedigine/yaptigina bakilir. a durumunda peygamber b yapmis, a ve c benzestigine (anoloji) gore, biz b durumunda da c (ya da c'ye benzer bir sey) yapmaliyiz denir.
ingilizce "gecmis" demektir, inglizce derslerinde gecmis zaman cekimlerini ogrenirken hayatimiza girer. bu vesileyle mr. and mrs. brown'a selam ederim.
(bkz: simple past tense)
(bkz: past perfect tense)
kendisi aslen sican'a daha cok benzeyen bir faredir. yaslidir, zayiftir da yeri geldiginde aksiyona dahil olup iki tekme bir tokat ustaligini konusturmaktan da geri kalmaz. kaplumbagalar kadar pizza duskunu degildir.
resmi adi alanina gore master of arts (m.a.), master of science (m.sc.), master of business administration (m.b.a.) olabilen bir derece. bir sonraki adim doktora oluyor.
turkce sesli uyumuna gore hip hopci degil hip hopcu diye nitelendirilmesi gereken gencler gurubu. haklarinda bilumum stereotipler mevcuttur. ne amerikan versiyonu dusunuldugu kadar angut ve suca egilimli, ne de turk versiyonu amerikadan esinlenmis diger genclerden (metalciler, cazcilar, bluescular,...) daha yozdur (okudugumuzu anladik mi?: bu amerikadan esinlenmisler hep yozdur anlamina gelmiyor).
turu ne olursa olsun yoz olan muzik degil sekilciliktir.
"the show must go on" lafinin cenaze uyarlamasidir, acini icine gom tavsiyesidir. soylemesi de zordur ancak ortada ilgiye muhtac kisiler (mesela cocuk) varsa, bunun acili kisiye hatirlatilmasi babinda soylenmesi elzem olabilir.
(bkz: yasamaya mecbursun)
ingilizce karsilayicisi "power corrupts"tur. yalniz isin ilginci corrupt fiilinin nesnesinin ne oldugunun cok da acik olmayisidir. bu lafi "guc/iktidar yozlasir" veya "guc/iktidar yozlastirir" seklinde cevrilmesi mumkun yani. her halukarda sonuc ayni aslinda ama o sonuca gidis sekilleri farkli. guc yozlastiriyorsa, burada suc eline guc gectiginde yozlasiveren insandadir; cunku direnci yoktur yozlasmaya karsi koyamiyordur. diger yandan, guc yozlasiyorsa sorun sistemdedir, o gucu yozlasmayacak sekilde kontrol altina almadigi icin. birinci durumda bir nebze umit vardir: yeterince direncli insanlar cikabilir. ama ikinci durumda umit yoktur: kim olursa olsun zaten yozlasacak gucun girdabinda yokolacaktir.
lavac ve benzeri kimyasal maddeler bu soruna ancak gecici bir cozum saglamaktadir. birkac gunde bir lavaboya bu urunlerden dokmek yerine adam gibi ya tesisatci cagirip ya da kendiniz girisip acacaksiniz lavabonun altini, bosaltacaksiniz tikanma yaratan kili tuyu. yalniz hakkini vermek lazim, olabilecek en igrenc goruntulerden birini goreceksiniz o tikaniklik yaraticilara bakarken.
daha kotusu ve cozumu daha zoru ise kuvetin tikanmasidir.
ozellikle castro denen bolgesinde her bir yanda gayligi temsil eden gokkusagi bayraklari asili olan sehirdir. yalniz bu bayraklarin asilma sebebi ille de gay oldugunu cihan-i aleme duyurmak degildir, sehire hakim "tolerans" havasini yansitmak amaciyla hic de gay olmayanlar tarafindan da asilirlar. zaten sehirde bu kadar cok gay olmasinin sebebi de san francisco'nun havasi veya suyu degil, gaylerin kendilerini rahat hissettikleri hosgorulu bir ozgurluk ortami olmasidir. bu ozgurlukcu ortami ve viktorya stili evleri ile gercekten de pasifik kiyisindaki avrupa gibidir.
iata kodu "bos" olan boston civarina hizmet veren uluslararasi havaalani.
bu havaalani 11 eylul gunu new york'ta ikiz kulelere giren ucaklarin kalktigi havaalani olmakla unludur.
tam ismi angela brigid lansbury olan ingiliz aktris. biz onu en cok agatha christie romanlarindan aktarilmis filmlerin ve murder she wrote televizyon serisinin cinayet cozen kadin yazari olarak taniyoruz. asagidaki linkten imdb'deki sayfasina ulasilabilir, resimlerine bakilip "aa, tamam, bildim bildim!" denebilir. http://www.imdb.com/name/nm0001450/
(bkz: spring break)
soyle ki: quarter sistemiyle egitim veren okullarda kis ve bahar donemlerinin arasinda -mart ayi gibi- bir haftalik bir tatil olur, ona da spring break denir. semester sistemi ile egitim veren okullarda ise bahar donemi kis tatilinden sonra ocak sonu baslar ve mayis sonuna kadar devam eder. ama yine de mart'ta 1 haftalik tatil yaparlar. bu tatil somestrin tam ortasina geldigi icin de midsemester break denir. aslen spring breakin tipkisinin aynisidir.
turkce'de ipek yolu dedigimiz, tarih derslerinden animsayacagimiz uzere cin'den baslayip akdeniz limanlarina ulasan tarihi ticaret yoludur. bu album de bu yol uzerindeki halklarin yerel muziklerinden esinlenmistir.
(bkz: ipek yolu)
lost dizisindeki charlie'nin muzik grubu driveshaft'in de ornek gosterilebilecegi 15 dakikadan biraz daha fazla ama 2. bir albumu yapamayacak kadar kisa un sahibi gruplar. dizide bahsi gecen "one hit" ise you all everybody isimli cok da siradan bir sarkidir.
ingilizce'de zincirleme dusunceler silsilesi manasina gelir. dusunceleriniz oradan oraya kosarken birden ne dusundugunuzu/soyleyeceginizi unutuverince "I've lost my train of thought" dersiniz. bir de train of consequences vardir ki konumuzla pek alakasi olmayan bir megadeth sarkisidir.