bu söze baş veren iki kişi, biri rahmetle birinin lanetle anılmasına neden olmuş bir söz..
hallac ı mansur ben hakkım derken, kendi benliğini yok etmiş, ortada 'kendi' benliği kalmamış, baştan ayağa, hakk, hakikat olduğunu söylemiş, firavun hakk benim diyerek, tanrıyı unutmuş, kendinden başka her şeyi unutmuş...
acaba biz hangi taraftayız, hangi tarafımız ağır basıyor, mansur aşkımız mı mı firavun nefsimiz mi?
bir hal üzerinde, eylem üzerinde olduğumuz muhakkak.. ebrehe gibi kabe yi mi yıkmak niyetinde yoksa ibrahim gibi putları mı yıkmak yolundayız. bir yolda olduğumuz muhakkak ama hangi yolda..
bizim hamurumuz da, hz. ali gibi 10 yaşında müslüman olduktan sonra islamı, sünneti, hakkı bırakmadık, candan aziz yapıştık mı yoksa, ,''Önce inanırlar sonra inkar ederler, yine inanırlar ve tekrar inkar ederler ve inkarcılıklarında ısrar ederler (4/137-138).'' şeklinde mi bir yola koyulduk...
kendisine onlarca kez davet geldiği halde, sürekli peygamber i görme şerefine nail olduğu halde, müslüman olmayan ebu cehil miyiz peygamberi görmeden inanan, bağlanan abdülkadir geylani mi?
peygamber 's.a.v' in hangi amcasıyız, ebu lehep olan mı, hamza olan mı?
kendi içimizde biz hangi taraftayız, oluğumuzdan nur mu akıyor kir mi?
bir zaman bıraksak herkesi, dedikoduyu, çekiştirmeyi, baksak kendimize, neyiz biz, nerdeyiz?
size de olmuştur galiba, bir cadde de yürürken adres soracakmış gibi yanaşıp, o illi olmayan yolda kalan zibidiler türedi son zamanda.
sözlüğe de sirayet ettiklerini düşünüyorum.
hayır kim ihtiyac sahibi kim değil, bunlar yüzünden bilemiyorsun.. insana pis pis yanaşıp kafa tokuşdurduktan sonra, ulan nerden tanıyordum demeye kalmadan para isteyen zibidiler az geldi, abi fazla oturmuşum, beş lira göndersen olmaz mı diyen sözlük yazarları geldi..
gerçek hayatta inşaat için geldik, aç kaldık diyip, iki kişi dolanan bu söyüşçüler sözlükte de bir arkadaşıyla bir olup para istiyor.
siktirolun lan, hangi dernek örgütlüyo sizi ama size para, mara, yok.
katı laikçilerin, insanları ürkütmek, atatürk ün yanlış işlerini meşrulaştırmak için yıllardır yumurtladıkları saçmalık. dahası hep dini siyasete karıştırmayın diyenler, iş atatürk e gelince atatürk ün ''en''lerine en katmak için atatürk ü din koruyucusu göstermekten hiçde geri kalmıyorlar..
namaz kıldıkları, kur'an okudukları için, şapka takmadıkları için şiddet gören belki öldürülen insanlar olduysa bu ülkede, bunu yapanlar keşke bulgar, ermeni olaydı diye kahrolan insanların vicdanlarında derin yaralar bırakan izlerdir.
atatürk olmasaydı, dini yaşama, milli değerlerin yozlaşması daha kötü mü olurdu?
söylentiler doğruysa, diyarbakır cezaevinde işkencelerden ona karşı en hafifi tacizmiş.. bu tacizi yapan midesiz zihniyeti biz ne zaman yetiştirdik!
terörü desteklemek için söylemiyorum ama insanlar diyordur, hani ona bile taciz olduysa bize ne olmaz.. elim ayağım titriyor, uykularım kaçıyor, yemek yiyemiyor, bülent arınç gibi kendimi dağa taşa vurmaya meylediyorum.
çernobil ve halepçe gazlarının arasında kalıp, tansu çiller, ismet inönü gibi başbakanlar görmüş, damacanaya tecavüz edilmiş, bir toplumda çok da süpriz olmadıysa da, daha yaşanılabilir bir ülkede olduğumuzu tahmin ediyordum. taki bdp kadın vekillerine kadar sarkmalar başlamayana kadar..
her zaman güçlülerle birlik olma, kendi güçsüzlüğünü böyle tatmin eden zavallı topluluk..
mayalar ki, bundan bin yıllar önce takvim bulmuş, mayalarla dalga geçenlere sorsan bir yıl kaç hafta hatta bir hafta kaç gün bulamazlar.. ama vurun abalıya nasıl olsa..
bu ülkenin hamurunda söz sahibi olan, anzek, hindularla birlikte türkiyelilik'in asıl unsuru olan, ta nasreddin hoca zamanından beri olan, bu ülkenin yüzde bayağı bir 30milyonuna yakın asimile olmuş insanlar hakkındaki, hakaretler, gerzek demeler yakışıyor mu?
hem mayalar aslında öyle demek istememiş, 2012 nin aydınlan, üff banane ya, isteyen araştırsın. ancak şu bilinmeli ki, kurtuluş savaşında en fazla onlar çarpışmış, hatta atatürk ün söz verdiği amasya nın onlara verileceğini falan araştırın derim, resmi tarihe kanmayın. hem mayalar devrimci bir halk olmasa da devrim gibi yaşamış bir halktır.
tarihe arı maya gibi bir şahsiyeti kazandıran anzeklerle, etilerle, hindularla, elflerle, mordorlularla bizim mayamızı oluşturan insanlarla dalga geçmek..
tek tane yaşlı kadını tiyatrodan izlemektense banyoda pörsümüş tenini izlemeyi tercih ederim. saatler boyunca menapozun, yalnızlığın ve bunamanın dışa vurumu, yaşlıların tekrarlanan anılarından daha ziyade sıkıcıdır. 0-0 biten ascoli-colorno maçını tekrar tekrar banttan izlemeyi yeğlerim..
allah ın izlemeyi bıraktıklarını kulun izlemesi pek mantıklı gelmiyor.
yıllardır bazı şeyleri anlamam.. sürekli maden işçileirinden yahut tarlada çapa yapanalrdan bahsedip aynı duyarlılığı cafedeki işçilere, çöpçülere duymama...
uzaktan ilgili görünüp, yakından kaçma. enteresan bir ruh hali, anlayamam. türkiye de ve dünya daki en büyük sorun olan işsizlikten dem vurup, burada sefil, fakru zaruret içinde, bi şeyler yazanlara hiç yardım yapmamak, 3 kuruş bile cepten çıkartmamak...
şu kış aylarında itlere yemek bulmaktansa sözlükteki, yakındaki itşizlere bakmak daha hakkaniyetli olmaz mı? daha dürüst... tüm zamanını sözlükte geçiren, karşılığında biraz ego ve oy bekleyen gençlere, bakın okuyup yazmaya meraklı gençlere yardımcı olmamak ne derece isnaflı..
eğer onlar kötü durumdaysa biz iyi durumdayız.. sen ne yaptın diye bilirsiniz, yapılan iyilik anlatılmaz ama neyse anlatıyım. kaçını yedirdim, içirdim, borç istediler verdim, geri getirmediler, nicklerinin altına yazıp ne rezil ettim ne bişey. sürekli kandırmalarına rağmen.. bazen zirve düzenleyip okumaya meraklı olanlara ikinci okumadığım kitapları verdim, işsizlerin elinden tutup iş ayarladım. bilenler bilir...
herkesin daha hassas olamaları gereken ince bir konudur.
zaaf düşkünlüktür, eziklik, kendine engel olamama, sigarayı bırakamadığından sigara edebiyatı yapması vd...
eskiden beri, toplumu, bireyi ve kendini zehirleyen yazarlar hep bunu sevdiği kişileri kollayarak yapmıştır, es geçerek... sevdiği kişi sevdiğin kişidir ona karşı düşkünlük değil, yakınlık olur. zaaf stockhol sendromudur. tecavüzcüsüne aşık olma, büyük takım tutma ahstalığı.. kendi yaşadığı şehre rakip taraftarla küfür etmeye zorlanma, o kahredici susma zorunluluğu.. bakın tercih değil, zorunluluk..
ilk gençlik yıllarında ablasını kaldırdığım bi dümbük vardı, benimle konuşmak adına ablasını pazarlardı, evi boşaltırdı, ortamı sererdi, sıf yanımda görünmek için..
ne düşkünlük, ne düşkünlük..
bu yazarlar da sözlükte de var, denemek için yazarsın, olduk olmadık işler, ergenelre methiye sürersin toplumun şu anki durumundan sapık duruma düşmemek için susarlar, susaralrsa... gizlice hayranlıklarını arttırırlar, kendilerini ve seni bitirirler, farkına varmazsan..
senin de onlar gibi zaaflı olmanı beklerler sonra, en kötüsü..
kim tarafından icat edildiğini bilmediğim düş, hayal..
tohamas more ın ütopyasında dahi olmayacak bir iş.. özürlüyü, hayatın her işine atarak, bu toplumun merhametsiz bakışalrına, alaylarına, acımalarına atmayı, yoplumu yükümlülükten azaltmayı kim düşünür bilmiyorum..
yaşlılar huzurevinde, çocuklar kreşlerde, hayvanalr barınaklarda iken, özürlüler neden toplumda olmalı, bunu düşünmek lazım.
aşkın yaşaması yalnızca güzelleredir... güzellerle güzeldir. eşofmanından et fırlayıp, etin üstünde kıl olan bir kadın adlıdan özellikle aşk dinlemek, kimi memnun eder! onu zihninizde nasıl canladıracaksınız, kaçınızın leyla figürü, hatta kaç sanatçının julyet i battal boy?
şişman olup dem vurmak isteyenler, çaydan, islam dan, komünizm den, oktay usta dan dem vurabilirler belki ama aşktan, işte o kirletilmeyecek kadar yükseklerde olan bir kavram.
babalarının öğle aralar1nda yediği tavuk dürüm kadar sahici, ev hanımı annelerinin hayatında taksiye binmedikleri kadar hayattan..
yalnızca fakir edebiyatından beslenen bazı kimseler, zor oldukalrını, katlanmanın zor olduğunu, hayatı faklı yaşadıkları izlenimi vermeyi uygun buluyor..
dolmuş sırası bekleyen bir kız, arkadaşına çay dahi ısmarlayacak para bulamayan alman hesapcı bir erkek ne kadar zorsa alt kültür çocuğu olup, üst kimlik bunalımları yaşamak o derece zordur.
yaşadığım olaydan örnek vermem gerekirse 'ki ben hikayelerimi hayattan alırım','inanın bunu söylemek zor ama sikmiştim, ilişkiye girmek daha çok meyilli bir söz gibi geliyor bana.
dersimli bir arkadaşım vardı. saçları hafif sarı, balık etli, orta boylu, tüylerini kazıtmış, dersimliler gibi gözlüklü ama kalın değil, sırtında kelebek dövmesi olan, sıradan kürtler e, hele dersim kürtleri ne hiç benzemeyen.. bana karşı ilgiliydi, sürekli neden kızlar tarafından arzulandığımı sorardı, yaşadığım ilişkileri en ince detayına akdar yorumlardı. kız kankası gibi görürdüm onu, o sorarken o değilde, yanında dolaşan kızlar soruyor gibime gelirdi, eski yaşadıklarımdan, çıkarmadan ikiyi falan anlatırdım.. heyecanlanırdı, gülerdi.. komik oluşuma bağlamıştım bunu..
bir gün kafam bol dumanlı, üstüne bir kaç ekstra yuvarlamışım, artık kımıldayacak halim yok. sarhoşum odama geldi elinde börek.. yemeyeceğim dedim, kendi ellerimle yaptım dedi, ısrar etme dedim. loş bir ışıkta o gün işe gitmemiştim, yanına yatıyım dedi, uzandı yanıma.. kalk lan dedim depiknen vurdum yıktım öteye.. o kadar boş yer varken rahatsız edilmek istemiyorum, sonra şakalar yaparak geldi yanıma.. gri eşeofmanı vardı, göbeği açık t-shörtü..
hep halkların kardeşliği değil ya, biraz da sevgililiği dedi.. nerden duyduğunu bilmiyorum, birden emmeye başladı. kolumu kaldıracak halim yoktu, kalkabilen tek şeyimle 45 dakika oynadı. bak sonrası kötü olur dedimse de dinletemedim, sornasına razıyım dedi.. özgürlük, serbest yaşam falan... sonra hoplamaya başaldı, üstüme çıkmış, elleri bileklerimde hopluyor, bağırıyordu...
konuya girmek erkek adama pek yakışmaz, es geçeceğim yalnız, içtiğim l&m sigarasının etkisindeki trip miydi diye sonraları çok düşündüm. malesef değildi, sonraları hiç konuşmadım.
atalar bir sürü laf etmiştir bu konuda. oldukça az konuşan bir tanıdığım vardı, düzenliydi, gülmezdi, ağlamazdı, çok çalışırdı. hayatta başarılıydı, bir gün konuştu atatürk demişse doğrudur dedi. sonra konuşmadım..
ülkücüsü yasak konusunda abd'den örnek verir, dincisi norveç deki içki yasağıdnan dem vurur,kemalist i italya dan ceza kanunu alır, devrimcisi küba'nın yasaklarından hoşnut olur..
bizim medeniyetimizi, insanımızı daha halen batı nın karşısındaki ezikliğiyle örnekleri, hele ki yasakçı zihniyeti hep batıdandır. batı nın kendisini, bazı değerlerini yasaklaması yanlış olarak böylesi önlemlere itmiştir yurudm insanını.
peki hangi yasakları alacağız, teknik aysakları mı ahlak yasaklarını mı? peki şunlar n'oalcak;
Demiryolunda öpüşmek yasaktır - Fransa
Yağmur yağarken çimler sulanamaz - Kanada
Kadınların toplu taşıma araçlarında çikolata yemesi yasaktır - ingiltere
Kapınızı çalıp sizden pisuvarı isteyeni eve almak zorundasınız-iskoçya
Etek giyen erkekler tutuklanır. (italya)
Pazar günleri pembe pantolon giymek yasaktır.(Avustralya Victoria)
Pazar günleri domino oynamak yasaktır. (ABD-Alabama)
Hartford`da pazar günü kocanın karısını öpmesi yasaktır. (ABD-Connecticut)
bu gibi yasakları da öylece mi almalı yoksa, süzgeçten geçirip mi almalı sorusu akla gelir ister istemez.
;inandığı gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar.
mehmet Akif şöyle der: ;Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu Ne olduysa hep bize Azar, azar oldu.
müslümanlığa inanmadığımız için müslüman gibi yaşamadığımız için, yaaşdığımız hayata inanır olduk.
Kim Rahmân'ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. (Zuhruf Suresi, 36-37.Ayet)
Muhammed ikbal'in dedikleriyle sonlandırmak istiyorum yazımı.. etrafımızda yanlış inanmış müslüman sanan kendini, ama müslümandan başka herşeye benzeyenleri görüp rehavete düşmememiz için "Kaç bu Müslümanlardan sığın Müslümanlığa..."
devlet üniversitelerinin, yüzde 98 i diyerek pek hoşlanmasam da kıçtan uydurma bir yüzde veriyorum.
hiç boşuna kızmayın, tamam sizin üniversitenizde de, halı saha ve intenet cafe var. büyük iş!
ya benim de okuduğum üniversiteler dahil, bir çoğu son derece gereksiz, sadece öğrenci sikme adına kurulmuş, laf olsun torba dolsun mantalitesi. gidip, her sikim ile, hatta üniversiteye, bölge kalkınsın diye üniversite açarsan böyle olur tabi..
bizden başka böyle bi mantık var mıdır bilmiyorum. en boktan şehirlere, hatta o şehrin neredeyse tüm ilçelerine bölüm vs kurarak, orayı kalkındırma işi. öğrenci gelsin, ondan para kazansın yerel esnaf, o il büyüsün. offf, komik işler, akla hayli uzak işler. ,. senin oğlun kızın gidiyo o yerlere aynı halk aynı düzen, birbirini kazıklama düzeni. bunun yerine bi fabrika bi şey kursana, üniversite bizde ama, küçük fabrika gibi görülüp para kazandırmayla yükümlü mecralar gibi.
onun yerine, oxford misali öğrenci kentleri kursana. lise gibi, şırnak ın ya da çorum un bilmem ne ilçesine bi bölüm ver, sinema yok, tiyatro yok, opera yok, hatta bazen kütüphane bile yok. bildiğin lise. öğrenci gelsin derse gitsin. sonra alış veriş yapsın tüm mesle bu. bi üniversieli olma kültürü yok. kendide katabileceğin farklı bi şeyler yok. alsana ''üniversite''
sonra mı bitmedi. üniversiteler geldi, şehri ahlaksızlandırdı diyen yaşlı insanlar. üniversite kızını orospu gibi gören şehir eşrafı. burada öyle işler olmaz, kitap bile okuyamazsına kadar gidecek durum nerdeyse. e mantık bu olunca, erkekler askerlikten yırtarım, kızlarsa ana baba yok, biraz daha rahat flört ederim ne olursa durumu. eğitim yok. ondan ilk 500 de üniversite yok. siyaset bi nebze, o da baskıcı. sadece rektörlüğün görüşü çerçevesinde hareket edersen iyi yoksa o da yok. ne var peki bu amına koyduğumun yerlerinde?
-para, para, para...
atom fiziğinin parçalanış evresini konuşacağımıza, türbanı, bir cafede özgürce siyaset konuşacağımıza da, gözde nin gözde götüne otobüste nasıl dayandığımızı konuşuyoruz sonra da. olacak bu çünkü. eğitim sıfır, özgürlük-özgünlük sıfır.. hal böyle olunca da, ilçeye kasabaya, köye bölüm, yurt kur. öğrenci sikelim.
onun yerine, bi iki üniversite kenti oluştursan, kalkınmamış iki üç ili seçsen ve hepsinin ortalama 300 bin öğrenci sayısı olsa ve içinde her imkan olsa olmaz mı? olmaz, vekil beyin köyüne de yatırım lazım. en kolayı da ne, bi üniversite kurup, öğrenci sikmek. e haliyle sonra da haller vaziyetler ortada.
ah, sallandıracaksın şöyle üçünü dördünü taksim de...
bir dışa vurum cümlesi, yıllarca cambaz a baktan bıkmış insan söylemi..
ispanyollar ın 3f sine, ben türkiye de 3m diyorum. 'meclis, maç, magazin' topluluğumuz bu şekilde uyutuluyor.. bütün gayretle kaçılması gereken bu olguları onlar gibi bilmediğin zaman asosyal, duyarsız oluveriyorsun..
meclislileri, maçcıları, magazinselleri beğenmeyince taşlamak, beğenince ise yeterince ululamayanın vay haline... ülkenin en büyük haini..
milli duyarlılığımız, işsizlik den, yoksulluktan, ahlaksızlıktan, imansızlktan falan ibaret değil de, milli haysiyetimiz en güzel lafı bizimvekillerin koyması, en güzel golü topçumuzun, en güzel kadına da topçumuzun koyması olmuş..
elbet durum adam taşlamayı, dövmeyi yani şiddeti getirecek hal böyle olunca.. iki tane lise maçında dahi, burası bilmem ne analolu teknik meslek lisesi, burdan çıkış yok demek, topluluğa bağlılık...
yanlış yolda doğru kişi olamayacağını, olan doğruların da yoldan çıkmazsa o yoldan felakete gideceğini düşünüyorum. islamın, hakikatin yalnız parıltısını alıp, insanları felakete sürükleyenler, bilmez mi ki, bir yapı yapamıyorsan bari yıkma...
yapılan yanlışları birdoğruyla bertaraf edemiyorsan neden yanlış yaparak berbat etmek yoluan gidiliyor..
bütün namuslu milliterlerin, toplumların en büyük başa belası olan durumdur..
bir insanın hem terörist olup terör eylemlerine destek evrip, hemde zalimliğe karşı çığırtkanlık yapmasını aklım almıyor..
türkiye de özellikle, tarihin en kanlı, kalleş terörizminin yaşandığı ülkede, hani frenkçe aslı korku olup, iliklerine kadar yaşandığı ülkede, insanlara korku salan, dehşet salan bazı caniler, terörün eylemlerine kayırsız kalmakla detekleyeceklerini bilmezmiş gibi üstüne üstülük eylemleri alkışlayarak, türk milletinin can evinde palazlanıyorlar.. okullarda, gazetelerde, medyada, sokakta terör propagandasının sanucuları, pekekeli değilim, aşırı 'sol' değilim diyerek ama eylemde hem pekekeye hemde aşırı sola alkış tutarak sadece götünü kurtarmak için dönemin dini yahut ırki terörzmine, ya da sadece yaşantıdaki müdahele baskısını terörizm addedip, pişkince, meseleyi baskılardan getirip, insancıklığa bağlayıp, öcalan ne yaptı ki diye saf ayaklarına, götlerini sağa sola atmaları yok mu...
keşke sizin de bacınızı sikip bir karakola göndereydi de başımıza böyle kalmaz ne yaptığını anlar, hayatta başka şeyleri sorgulamak ya da sorgulayamamak durumunda kalırdınız demek istiyorum..
bunlar zalim mazlum davasında ortacılar kadar, şey sadi nin ifadesi gibi, kervan soyguncusuna acıyarak asıl kervanı vuran, haydutlardır. maskeli haydutlar, okullarda, işde, insanların iyi niyetini kullanıp, sofralarında ekmek yiyip, en kısa zamanda kanlı hançerlerini sırtlarına geçirip, eski katil oyunları gibi, yetişin katil var diyip ortalığı galeyana vererek, kendileri bu dünyada belki sıyrılırlar.
ama hainelr, gafiller bilsin ki bu millet bu dünya ya yalan dünya, bu feleğe kahpe felek demiştir. gün siizn olsa, sırça kökşklerde oturup su başlarını tutsanız ne olur? vakit de zaman da vakti olan allah ın yarattığı mahluk değil mi? hem sadece değil siz, hesap gününde vakitten, devirden dahi hesap sorulacaktır rahat olun...
eskilerin bir sözü vardır, en iyi öğretmen öğrencisinden bir şeyler öğrenendir..
kendi adıma ilkokul öğretmenimizle epey birbirimizden birşeyler alıp vermişizdir... o bana ingilizceyi öğretti kolej yıllarımda, sonra ben ilk onun elinden tutup ilk ona tersten iki yapmışımdır...
beyoğlun da cihangir de okurken 4üncü sınıfta türkçe yi öğrenemeden ingilizce öğrenmiş bi köylü öğretmenimzi vadı. taşradan istanbul a gelince yamulan cinsinden.. ilkokulda çok çektirmiştirim, evinde telli turna besleyen bu taşralı, çalıkuşuna...
arkadaş idealistseniz, taşraya gidin, ne biliyim eskiden ne güzel köy enstitülerinde ziraat bilgisi falan verirlermiş bunlara bunlar da gittikleri yerlerde inek sağmayı öğrenirlermiş. kente sokulmazlarmış böylelikle okuyanı bile. hepsi kendi köyünde, kendi taşrasında kalır, istanbul u 20 milyon yapıp, kapkaç ı, tacizi, adm öldürmeyi getirmezlermiş..
neyse tabi ben büyüdüm, izmir ekonomi üniversite sini kazandım... istanbuldan ayrılmak başka şehirde, gurbette kalmak biraz koyuyor, aileyi özlüyorum falan, haftasonları gelsem de, arkadaşalr bilkentte, avrupa da, amerika da.. biz kemalsit baba nedeniyle yurdu öğrenmek için izmir e postalanıyoruz...
muğla nın bir taşrasında da ilkokul ingilizce'cim gelmiş beni feysten takip ediyor, canı çekmiş galiba, biraz açılmış, iki ortam görmüş, benim de sürekli resimlerimi falan taciz ediyor. yoklukta olduğum bi zamanıma denk geldi nasıl olduğunu halen bilmiyorum, kendimi onun sünepe evinde buldum..
insanı bıktıracak akdar azgın, geldi dayadı göğsünü, elime daha eve yeni oturmuşken, neyse efendim ben elimi ayıp olan vajinasına attım bir iki saat çalkaladım, avuçladım, bu uçtu, sonra kanepe midir, divan mıdır bilemediğim nesnenimn üzerinde bulduk kendimizi. kanepe sallanıyor, öğretmenin çığlıklarını durdurmak için ağzına parmakalrımı koyuyorum, ıstırıp kanatıyor, şehvetle boynumu soruyor, vakkum gibi. daha neleriemiyor da boşverin, ayıp.
derken o iki kez boşaldıktan sonra bende boşaldım, bu altımdan kalkmaya yeltendi, ben daha çıkarmadan ikinciye hay edince şaşırdı garip, haaytı boyunca erken boşalan abazanalrın ardından çıkarmadan ikiye gittiğimi görünce inilemeye başladı... yerine göre, 3 e hatta kendi rekorum çıkarmadan 4 e götürdüğüm olmuştur ama ikinci de iyice yumuşadı bu, sayıklıyo, derken kanepe kırıldı, ben ikinciyi boşalırken, bu seviniyor, gülüyor, şaşırıyor, ayıı, ayıcık diyor, ayı kendisi halnuki, güya gücüme iltifat edecek köylü, tek bildiği hayvan ayı ne oalcak, akvaryum mu gezmiş hayatında.. çocukluktan beri ayıcıklara sarılıp, orgazm olduktan sonra karşısında beni bulunca bayıldı en sonnda..
sonra tiskindim, elleri bulaşık yıkamaktan çatlamış, ayaklarında patik giyiyor, cebiri pratik oalrak öğrettikten sonra borcumu ödediğimi, zamanında yaptıkalrıma kefaret ettiğimi düşünüp daha görüşmedim.. bir ay hiç bir karşı cinsle münasebete giremedim, bu çalıkuşu nun yüzünden..
eee kolay mı o çalıkuşuy sa bizde yalı çapkını yız bunca yıllık.
öncelik sıralamamızda her dönem en başta bulunması gereken cümle.
Yabancı bir yazarın sözünü anımsıyorum.. Bir bireye ahlak vermeden eğitim vermeniz bir topluma verebileceğiniz en büyük belalardan olur diyordu. Tamda içinden bildiriyorum o durumun. Ne ibrettir kızarmak bildirmeyen çehren, bırak kardeşim tahsili önce edep, haya öğren diyordu Mehmet Akif.. Ama sonradan bu maddiyatçı düşünceyle bıraktık edebi hayayı bir kenara tek amaç diploma oldu. Oysa bizim kültürümüzde, mektep yalnız cehaleti (ilim mabında) alıyordu, eşeklik varsa sadece diplomayı alınca kurtulmuş olmuyordun. Tabi sonradan durumlar değişti, 4 den 5 den başlayıp hiç dinmeyen at yarışı maratonunda sadece tost yiyip test çözmek kafi oldu. Hoca veliye dedi ki, bu çocuktan adam olmaz, okumasın. Veli dediki, yapmayın hocam öğretmen bile mi olmaz. Bu hale gelmişti işte ipin ucu. Hani gülsekte şimdi, hoca şu çocuğu adam et eti senin kemiği benim diyen velilerin yerini, adam olmasada olur, öğretmen olsun da diyen veliler alıyordu. Çünkü geçmişten itibaren, at yarışı misali net yarışı yapılan sistem bu durumu tetikliyordu.
Ve başarılı da olunuyor sannımca mektepli yapmakla. Üniversite bitiren genç oranımız son yıllarda yüzde bilmem kaç sike tekavül ederken, içlerinden çıkan adam oranı aynı oranda düşüyor.
Televizyon izlemenin yüzde 95 lere vardığı, kitap okuma oranlarının ise yüzde 5 lerde süründüğü bir ortamdayız. Bunların sonucu, mühendis, doktor, öğretmen olacakya beyler, bayanlar neylesinler vakit kaybı tolstoy u, necip fazıl ı, nazım hikmet i, yunus emre yi ya da nişe yi... Sistem bunları sormayacak ki, logaritmanın türevini soracak. O zaman kim siker, insan hakları bildirgesinde ne yazdığını.. Hoca simple prezınt tense'lerden soracak. Sistem böyle, ne faydası olacak? Para mı kazandıracak okumak? Okuyana kızlar verecekse ya da kafasını çalıştıracak bi kız, kalçasını çalıştıracaktan daha popüler görünmeyecekse eğer, kim siker dostum o zaman suç ve ceza yı! Hoca ödevde vermeyecekse eğer..
Okumadan ziyade yalnız sınıf atlama olarak addedildiği sürece de malesef mektepli merkepliler bitmeyecek. Diyeceksin ki okumak şart mı? Şart kardeşim, müslümanım diyorsan bilmelisin ki Kur'anı kerim dahi oku ile başlar. Oku, neyi istiyorsan onu oku. Okudukça bilirsin, dindarım diyorsan, kur'an oku, fıkıh oku, ilmihal oku, o şekil bilirsin yobaz olmazsın. Ülkücüyüm diyorsan Atsız oku, göktürk kitabelerini bir daha oku, o zaman belki görürde yazıyı, yha chok gusel şeklinde götten yemiş bir biçimde yazarak, türkçe nin ırzına geçmeyi bırakırsın, solcuyum diyorsan marks, engels oku, belki o zaman mc donals müptelası, amerikan hayranı olmazsın, deniz gezmiş i okursan belki sadece dheniz ghezmiss şeklinde msn ine ileti yazmakla olmadığını görürsün, atatürk oku dövmeyle işin bitmediğini anlarsın belki, hatta bak ben inanırım ama ateist olsan dahi oku, marjinal olma delisi, iflah olmaz Allahsız olmazsın. Velhasıl oku dostum ve okurken uydur, anla, gör. Sadece seyretme, martin luther king i sadece filmden ibaret sayma ya da spartacüs ü sadece dizi olarak izleyip ordaki kadınlara-adamlara hallenme. Oku, oku ki göresin. Doğu edebiyatı oku, Batı edebiyatı oku, en çokda anadolu edebiyatı oku. Dede korkut oku, karacoğlan oku, yunus emre oku, mevlana oku, nefi oku, şeyh bedrettin oku, nesimi oku, pir sultan oku en çokda anadoluyu oku.. Bakarak değil görerek, anlayarak, bilerek, belki tozlanmaya yüz tutmuş adetleri tekrar bildirerek oku.. Ve okuyup anladığın gibi yaşa en çokta. ister herşeyi oku, bileceksin ki herşeyi okusanda bildiğin nerdeyse hiç. Hiç bir şey okumayıp herşeyi bildiğini sanat at kafalılardan olma. Dehanın bir sınırı olabilir, bilimin, bilebildiğin yere kadar git, cehaletin sınırsızlığı içinde, varolan üç gününüde heba etme dostum.
'oku'
Ama size gerçekleri söyleyim, okudukça belki daha çok mutlu olmayacaksınız. Hatta bildiğinizden, dûşündüğünüzden, sorguladığınızdan daha yoğun olacak, daha az kahkaha atıp daha fazla güleceksiniz olana-bitene. Zamanınız gidecek ama bileceksiniz ki zamanı zaten durduramayacağınızı, ama verimli kullandığınızı bileceksiniz. Okurken hakkı daha çok tanıyacağınızdan, bileceğinizdenHaksızlığa daha çok sinirleneceksiniz.. Ama okuyun derim, herşeye rağmen değil, herşeyinizle.
En son okuduğum kitap cin aliydi deyip gevşek gevşek gülüp onla gururlanıp, patakladığı adamlarla gururlanan, aldığı teklif sayısıyla sevinenlerden olmayın.
Okuyun ve ha bilin ki sadece sözde kalmasın, mevlana nın deyişi gibi hale, gönle bakın. Benim dediklerimde çok yanlış belki ama işte onu anlamak için, okuyun ki ne yazdığımı bilip söyleyesiniz. Hayatı da öyle okuyun. Dostoyevski ya da küçük iskender ne okuyacağınız size kalmış.. Ha, okuyun da hz ibrahim gibi, yıldızları okuyup allahı bulun. Ama imkan varken, en basit şeyleri okumayıp, ben yaşadım ayakları yapan, gömdüğümün cin alicileri gibi olmayın. Ağızlarını açarlar, yaşadıkları kaç kızı kandırdıkları, kaç erkeği peşlerine taktıkları, kaç cam çerçeve kırdıkları gibi sikik konularla zamanınızı nasıl çaldıklarını göreceksiniz. Önü arkası olmayan biz daha şöyleydik muhabbetleri, sonu kesin gazı yiyip yiğit özgür ün karikatürize ettiği şekliyle biz en orospu çocuğuyduk sonuna gider. Velhasıl okuyun ben biraz okudum biraz bildim, siz çok okursunuz çok bilirsiniz belki sonuçta çok zeki birisi değilim. Hatta bi çoğunuz benden zekidir, bir sınava aynı zaman çalışsak benden daha başarılı olabilir ya da ben okuyup biraz kapıp biraz uygularken, o daha iradelidir daha çok uygulayıp daha az konuşur bir kişi değişir dünya değişir belki o kişi sen bile olabilirsin. Yani okuyup gördüğüm benim evvala edebin olması anladığım buydu. Mevlana diyor ya sıkıntıdaki insanları dinleyin, onları dinlemek kapalı bi odaya pencere açmaya benzer diye, zonguldak ta dinleyecek, bunları konuşacak kimse olmamasından, beni anlamayan, ironiyi anlamayan, latifeyi anlamayan ya da anlasa da yanlış anlayanlar olduğundan konuşmak yerine yazarak kendi penceremi kendim açtım ve okuduysanız başınızı ağrıttım kusura bakmayın, sizde pencerelerimin açılmasında yardım ettiniz, eyvallah..
ahmet Telli nin bir şiirinde geçer; kasabalı aşıklar kadar mahçup diye. Hah işte o kasabalı aşık tanımlamalarından biriside benimdir bir kasaba çocuğu olarak. Sadece kasaba da olması değil kentli kasabalı aşıklarda olabilir. Mahçuptur bu kasabalı aşıklar çünkü kasabada herkes birbirini tanır ona göre hareket edilir, bazen iki kişiden daha fazla kişinin ilişkiyi onaylaması gerekir iki kişinin isteğinin bir önemi olmayabilir, alaya alınabilir sevgileri, böylesi durumlardan mahçuptur kasabalı aşıklar. Daha çok içten yaşayıp daha az dışa vururlar. Kent hayatı hızlıdır, belki de ondan hızlı yaşanır kent aşkları. Hani mahallendeki hoşlandığın kız bi sene sonra başka yere taşınacekken, kasabada senelerce durur. Ya da kentte haftada bir görmek zorunda olurken imkansızlıklardan dolayı, kasabada her gün görme imkanın vardır. Ama her gün görecek imkan yakınlıkta olurken ayda yılda bir görmekte, görünce heyecanlandırıp, mahcubiyetini oluşturabilir.. iyi ve kötü yanları vardır elbet ama kentli aşklarla çoğunlukla çatışmaları, farklılıkları olur içimizdeki kasabalı aşığın
Mesela, çok daha fazla sesi titrer, daha çok kızarır yüzleri kasabalı aşıkların. Bocalamaları daha çok olur. Kasaba şartlarından çoğunda dilden önce gözlerle konuşmak gerektiğinden kentli sevgili selam verilmesini beklerken, kasabalı aşık kendine gülümsenmesini. Kentli aşık selam alamadı diye darılır surat asarken, kasabalı aşık yüzüne gülünmediği için darılır. Bilemez ondan kasabalı aşık, mesela bi kafede yan masasında dahi görse ne yapacağını, konuşup konuşmama gereğini bilemez. Hep ilk adımı karşıdan bekler ve genelde karşıdan da gelmez. Ondan şehirli aşıkla kasabalı aşık bi yerde otururlarken, neden yabancı gibi durdukları bundandır. Aslında iyi tanırlar birbirlerini ama kasabalı bakar konuşmaktan kaçınır, şehirli konuşur (bazen imalı, ya da direk) bakmaktan çekinir. Kasabalının selamının, şehirlinin gözünün hiç! değmemesi koca bir beyaz yalandır. Yoksa bi yerde otururken 2 saat boyunca sağ tarafa hiç dönmemek, onu farketmemekten değil, görüpörmemeye çalışmaktan ileri gelir. Bunlar kasabalı, kentli aşık anlaşmazlıklarıdır. Ortada aşk varsa nihayetinde olur ama çok kez daha başlamadan bitiren de olmuştur. Bu anlaşmazlıklar kasabalı-kentli aşık farklılıklarıdır ama bazı anlaşılmazlıklar ya da ahlaksızlıkların köyü-kenti-kasabası yoktur.
Mesela bana birini bul der dostlar, dostlar siz bulun dersin, gider 'birini' getirirler, tek vasfı güzel demeleri tek ortak noktanızda, ortak arkadaşlarınızdır. Olur mu dostlar dersin, gider sen 'birini' bulursun, feleğini döndürür dostların bulduğu sevgili olmaya hazırdır lakin sevgili olmaya hazır olduğun hiç bi zaman hazır değildir böylesi şeylere. Gel dersiniz gelmez, git der gitmezsiniz, Siz sen yanlış anlıyorsun dersiniz, o ama anlamıyorsun der böyle olanca 'anlayışsızlığıyla' sürer gider. Hani bu güzel, samimi anlayamamaktır birde tam tersi vardır, şöyleki;
'biriyle' sevgili ol derler, nasıl olur sevmeden dersin. Sen ol, zamanla seversin derler. Ya sevemezsem dersin, o zaman başkası olur derler. işte sen bunu anlayamazsın, ilişki için insan denemeyi. Hadi insan için ilişki denemeyi bi nebze anlarsın da!
Kimisi der ki, şu kız senden hoşlanıyor. ihtimal ama ben aynı duyguları hissetmiyorum şu an dersin. Derler ki, işte cepte dursun. Sen bunu anlayamazsın işte, yedekleme olayını. Bi de senden hoşlanan kolay lokma, rahat ol derler ya, bari seni sevmiş birinin duygularıyla oynama lan it, sonra işte iflah olmaz kaşar oluyorlar.
En çokta aşksız birliktelikleri anlamazsınız, nasıl olur dersiniz, siz misal 3 kişiden hoşlanıp, art niyetsiz biçimde olmasına rağmen biriyle çıkmazken, onlar aynı süre zarfında 3 kişiyle çıkıp 4. ye sadece seni sevdim derler. O zaman sevmeden niye o 3 kişiyle çıktığını anlamazsınız.
Siz adam gibi biri olsun derken, gerçi öyle diyincede ibnesi gelip seni buluyo, tam kadın herşeyiyle manasında , onlar 'motor' peşindedirler. Tamirhaneye ya da kerhaneye git pezevengin evladı ıhım yani bu mantığı anlamazsınız.
Ceralarında 6 sayısını yakalamaları da hayli enteresan bir durum. Tamam küfür kötü bi şey de hem küfrün oluş hareketinin mucidi olup hemde karşıtı olmak, silah yapıp savaş karşıtı olmak gibidir sanırım. Ayrıca bu kızlar eşek lafını da küfür sayarlarda eşşek kadar akıllarının olmamasından gocunmamalarını da anlamazsın. Neysen diyor ya; ben sana bok demen, boklar duyar ar eder, senden bir parça boka düşerde, boku mundar eder diye, hah tam işte bunlarlık.
Sonra şu kız yemiş derler, nerden anladın lan dersin yürümesinden belli derler, şu kız orospu derler kıyafetinden belli derler, şuda garanti vurdurur derler bölümünden, şuyundan buyundan belli derler, tamam varam ben onlara öyle diyim, bu genellemelerinin karşılığı olarak dersin,hani onlar göründüğü gibi bi yerlerinden belliler, göründükleri gibiler, ya sen? Nerenden belli adamlığın sik kafalı, anan baban belli mi dersin de cevabı bilemezsin.
Hafta bir işte bir kızın en değerli hazinesi öpülmemiş dudakları mı ne, öylesi şeyler paylaşıp, en değerli hazinesini eski 'birleştikleri' olarak addeden yavşaklar? Günahsa sana da, namussa sana da, sana hak ona müstehak değil ya, ne töreye ne dine ne adamlığa ne insanlığa sığar dedikleri boş boş konuşurlar. Hem, yalnızca bedeni bekaret mi aradığın? Eylemlerine göre bedeni bekaretini sağladın ruhundaki fahişelik? Neyzen in dediği gibi yalnız bedeni bekaret istenseydi inekte meme dışarda olur muydu?
Arkadaş ortamında ya da arkadaşlarına olanca pislik şekilde anlatıp, sabahında kanka ayağına konuşulması ve kızın yûzüne sabah nasıl bakıldığını anlayamazsınız...
Hele kız kankası erkekler ya da erkek kankası kızlar, tüm işleri pezevenklik olan, sonra da gün gelip sevdiği insanın pezevenkliği yapacak olan acizleri anlamıyorum.
Para karşısında kişiliklerini, kız karşısında kişiliklerini kaybeden erkekleri anlamıyorum.
Hani hepsi değil elbette, yabancı bi yazarın aforizmasında geçer ki, kadınlar güçlülere kendilerini hediye, güçsüzlere ise birer lütuf gibi sunarlar. Hani çoğunluk kadına dikkat edin,büste, hadi allahın yarattığına çirkin denmez ama, koca götüyle cama yapıştırır seni, nefes alamaz hale gelirsin sonra ayağını mayağını çıynar, özür bile dilemeye tenezzül etmez. Düşünce şudur, elin herifine oramı buramı mıncıklattım!! Bi de özür mü dileyim. Ya da eşlerine güleryüz .) Gösterme kıssasları takı olabilirken, sevgilisi elini tutacağı zaman ileri gitme hemen diyen kızlara bakıyorsun kimi dama çıkıp justin bieber seni seviyooğmrrr tüm dünya duysun diye bağırıyor kimisi sarelle reklamlarındaki erkeklere hallenip 'datlu çocuk' diyip (çocuk dediğinin sadece çocuğu, neyse) beni sevsin mırr, onu yearim, year diyip bide gömülme dilemelerini anlayamıyorsun mesela. Pehize lahana turşusu oluyor mu hiç?
Aynı şekil, popülarite(güç) manyağı kızların, nerde oğlan kılıklı gitaristin, bateristin, davulcunun, zurnacının, flütcünün, ya da parası olan ama normal şartlarda sevmedikleri, kro dediklerine, 3 kişiden fazlası iyi bir şey dediyse, hemen ne düşündüğünün önemi kalmıyo, ne söylendiği belirleyici oluyo, kanka beğenilerine göre sevgili buldukları gibi, her başarılığı erkeğin arkasında bir 'sürü' kadın oluyor. Tavuk gibi pervaneler bi futbolcunun ya da iş adamının peşinde. Başarısız erkeğin ardında ise anasından gayrı kimsesi olmuyor çoğu kez.
Mesela şu yurtta dahi, kızların en çokta birbirlerine hava atmak, ya da olgunluklarını göstermek için, babası yaşındaki adamlasın arabalarından inmeleri. Ne kadar alçakça, namussuzca hareketi, aşk adı altında ki en çokta masumane bi duyguya tüm iradesizlikleri, şehvetleri, çıkarcılıklara aşk demelerini anlamıyorum, acıyorum, iğreniyorum, adam samimiyse seninle evlenir kadından ayrılıp, hem olgunsun ya güya, çocuk değilsin artık, çocuk o adamın evde ekmek bekleyen çocuğu, onun rızkını senin hediyelerine verirken, baban yaşındaki adamın banan olduğunu, kızı yaşındaki biriyle aşk adı altında boynuzladığını düşün sadece. Yeri gelmişken, 17 yaşındaki kızların 30 yaşındaki erkeklerle çıkıp olgunluk göstergeçlerine, 30 yaşındaki sübyancılığa selam..
eskiden, anadolu da istenmeyen ya da yasak olan 2., 3. Karıları ayrı bi eve kapatıp ihtiyacını giderip ihtiyaç gören, hayırsever! Godamanların bu karılarına 'kapatma' denirmiş. Zaman değişti aynı yaşlardaki kızlar, şimdinin üniversite öğrencilerinin ( o tür kızların) o zamanki adı kapatmaydı, bunlar kendilerine 'kendimizi kaptırdık' diyor gün yüzüne çıktıkları vakit. Tek fark ad değişti.
Yani kadınlığını insanlığından çok kullanan yolluları, erkekliği erkeklik organından ibaret sayan ibnelerini anlamıyorum.
Çocuk değilsiniz hiç biriniz, kral çıplakı oynamaktan sıkıldım durum bu. Ve mevlena nın dediği gibi, gönlün cinsiyeti olmadığından hepinize söyledim. Bunların dostlukları da gönül işlerinden beter, aynen köpek gibi kemikle bozulan. Yani bir şey dedim daha bini içerimde. Çok uzun oldu, ne kadar söylersem söyleyim bir sır daha kalacak tüm sırlardan başka.
"yarin yanağından gayrı
her yerde her şeyde hep beraber"
diyebilmek adına
evlerin
yurtların
dünyaların ve
kozmosun kardeşliği adına
der nazım hikmet bedrettin destanında. oysa yarin yanağından gayriyi necip fazıldan uçurduğu rivayet edilir ne kadar doğrudur bilinmemekle. hoş öyle olsa dahi, solcularda söylem eylem uyuşmazlığının tipik örneği tomris uyar dır. ikinci yeni de bildiğimiz, edip cansever, turgut uyar, cemal süreya ortak yanak kullanmıştır...
nazım hikmet Borzecki yoldaşın da bir düzine 'aşkları' olmuştur. ev o aşklarının aşkları. böyle böyle giderken, yarin yanağı dahil herşey ortaklaşa yapılarak ortaklığa zeval getirilmemiştir.
"Jean Jacques Rousseau'yu baştan sona okuyunuz! Ben okudum". ''baştan sona biraz ağır gelmez mi atam, en kemalisti daha bi satır okumamışken'
atatürk meclis kürsüsünden fransız devrimlerine işaret etmiştir.
türk devrimcilerden abdülhak hamit i şair olarak destur edinmiş, hamit epey şiir yakmıştır ataya. ama harf inkılabında adının sonuna it eki getirilmesi biraz bozmuştur. gerç fıkra mı geçek mi bilinmez ama bir olayda atatürk de hamit e kızmıştır. hamit in 40 yaş küçük ecnebi karısını türk kadınlarına tercih etmesine nazaran sana adam diyemediğim için beyefendi diyorum demiş herhal.
türkiye deki harhangi bir il erkeği gibidir. amma lakin tabiki, içtiği sudan doyduğu topraktan, iklimden, kültürden bi şeyler de almıştır.
yakın dönem ünlüleri sivaslı olarak aşık veysel, hasan hüseyin korkmazgil, muhsin yazıcıoğlu, yavuz bülent bakiler, hamza yerlikaya, ahmet turan alkan, sivas ta yetişme bakımından deniz gezmiş, cahit külebi, ismet inönü yakın dönem ünlü sivas erkekleridir. hatta uzatsak, diyojen e kadar gider burda keserek bir iki örnek vermek istiyorum;
- Sivas Erkeği bayan erkek farketmez herkese gardaş der
2- Sivas Erkeği bağlama çalar, ıslık çalmaz
3- Sivas Erkeği aşık olmaz, çünkü aşkın kitabını yazmıştır
4- Sivas Erkeğine aşk atalarından yadigardır.(Aşık Veysel, Pir Sultan Abdal ve daha nice )
5- Sivas Erkeği gurbet değil,Türkünün hepsidir.Her Türküde Ondan bahsedilir..
6- Sivas Erkeği la bağlacını mutlaka her cümlenin arkasında kullanır. Bazılarını da bu kesmez her kelimenin arkasında kullanır..
7- Sivas Erkeği etli döghtürür, kelle gırdırır
8- Sivas Erkeğinin duvarda asla işi olmaz,işini tavanda halleder
9- Sivas Erkeği kılıcını Sivas bıçağı gibi kullanır
10- Sivas Erkeği çekinmez, çekindirir
11- Sivas Erkeği herşeyin hakkını bir şekilde verir
12- Sivas Erkeğinin delikanlısı çoktur yumuşağı yoktur
13- Sivas Erkeği mertliğini havasının sertliğinden alır
14- Dünya az bişey köşeliyse bu farkı Sivaslılar yapar
15- Sivas Erkeği kominakasyonunu bağırarak sağlar
16- Sivas Erkeğinin iti elinde bıçağı belindedir
17- Sivas Erkeği galibaya "ellaham", havalanmaya "gövelenme" der
18- Sivas Erkeğinin mertliği dilinde değil yüreğindedir
19- Sivas Erkeği her kavgaya girmez, sebepsiz adam dövmez,
20- Sivas Erkeği gördüğü haksızlıklara fazla ses çıkarmaz zira o sırada dövüyordur (yani Çökmüştür)
21- Sivas Erkeği Allah'a (C.C.), Kitaba laf ettirmez, edeni asla affetmez.
22- Sivas Erkeğinin atı, iti, sırtı yere gelmez
23- Sivas Erkeği delidir, gerek görürse Roma'yı da yakar
24- Sivas Erkeği kibarlılığı sever ama belli etmez
25- Sivas Erkeği doğasından aldığı enerjiyle yaşar
26- Sivas Erkeğinin muhtaç olduğu kudret doğuştan gelir
27- Sivas Erkeğinin yavru vatanı istanbul, anavatanı Sivas'tır
28- Sivas Erkeği saflığa aşırı önem verdiğinden sıvı içeceklerin hepsini katkısız içer...
29- Sivas Erkeği kimseyle çıkmaz, illa çıkacaksa da evlenir
30- Sivas Erkeği avradına yerine göre değerini verir. Uygun görürse sever, ya da döver...
31- Sivas Erkeği sevmez, sevilir
32- Sivas Erkeği helikopter den helikoptere atlarken şarjör değiştirir.
4- Sivas Erkeği sigarasını tellendirir, çayını demlendirir
35- Sivas Erkeğini soğuk vurmaz onu ihanetin vurduğu kadar
36- Sivas Erkeği gazeli toplayıp yakmaz, illa yakması gerekiyorsa bahçeyi yakar
37- Sivas Erkeği ketenin yağını, havanın ayazını sever
38- Sivas Erkeği raftan mal indirmez, almayanı affetmez
39- Sivas Erkeği namusu için yaşar, şerefi için ölür
40- Sivas Erkeği her türlü yumuşamaya karşıdır,
41- Sivas Erkeği g harfi yumuşaksa sertleştirmeye çalışır, sertleşmiyorsa kullanmaz
42- Sivas Erkeği armutun sapı, üzümün çöpü var diye hor görmez
43- Sivas Erkeği neyler, neylerse de güzel eyler
44- Sivas Erkeği avradını çalıştırmaz, hesabına kimseyi karıştırmaz
45- Sivas Erkeği Alman usulunden nefret eder, hesabı hep kendi öder
46- Sivas Erkeği temirağayı oynarken babasını bile görmez
47- Sivas Erkeğinin halayı aşı, tesbihi daşıdır
48- Sivas Erkeği eline diline dinine sahiptir
49- Sivas Erkeği merhamette güneş gibidir, kavgada ateş gibidir
50- Sivas Erkeği çorbasını sudan, ekmeğini daştan çıkarır
51- Sivas Erkeği yiğittir merttir kâinatta tektir, bunu diyende Malatyalıdır
52- Sivas Erkeği kısacası ve özetle hatta sonuç olarak adamın hası, demirden siler pası
Tüm bu veriler Sivas harici diğer illerde yapılan araştırmalar sonucudur.
Bu sözleri Sivaslı olmayan aileler çocuklarından uzak tutarlarsa seviniriz.
Havasının sert, insanının mert, yiğidin harman olduğu yerdendir
italyanlar ında Sivas Soyundan Geldiğine inanılır
örn. La gazetta, la della sport, la televizyona, la radıo.
kanal d dizisi arkada sokaklar da program arasında 'nazım hikmet' in propagandası yapılıyor. hani nazım komünist, kanal d de burujuvaydı?
bu iki yüzlülüğe küçükten beri anlam veremiyorum. islam-türk düşmanları hep kol kola olurdu, safları başka da olsa. (perinçek ve öcalan resimleri gibi). ve gel zaman git zaman atatürkçü geçinenlerin pkk, mason ve daha niceleriyle flörtlerine şahit olmuşumdur. öz yurdumuzda ''biz'' ise hep öteki, gerici, faşist bilmem ne bi sürü çamur.
onlar birbirlerini gizliden zaman zaman da açık desteklerken, nurcu-süleymancı-kadiri-nakşi-ülkücü ve diğer ne varsa birbirimizi itelememizin manası ne?
ehli sünnet anadolu çocukları, anadolunun yörük-kürt-arap-çerkez ... çocuklarının katillerine bu denli yakınlıkları bazen bilmeyerek dalkavuklukları neden?
bilselerdi bu oyuna gelmezlerdi. neden mi bu kadar politik olduğuma gelince?
sivas da ara ara il halk kütüphanesine giderim. galip erdem, dündar taşer, seyyid kutup, muhammed ikbal, izzetbegoviç falan yani bizim tarafta olan isimlerin vallahi de billahi de sadece benim ilk almış olduğumu yıllardır bu kitapların paslanmış olduğuna şahit olurum.
ama sivas tan sivas ın ehli sünnetinden(sünnilerinden), (ya da alevilerinden) zerre hoşlanmadığını bildiğim nefret eden bi sürü allahsızın ne hikmetse kitapları çok okunur.
durum popüler kültürün ve de hainlerin belli su başlarını tutmuş olmalarındandır.
allah rızası için uyanık olun. uyanın gafletinizden, sizin saflığınızı ihanete dönüştürmek isteyenler var.
urum böylesine vahim mi?
e bir derece.. ama allaha şükür, cumhuriyetin ilk ya da ikindi zamanlarındaki toplum bilinciyle şimdiki toplumun müslümanlık-türklük bilinci karşılaştırılamaz dahi. yani şimdiki çok daha ileri.
en az okunan yazarlar malesef bizden ama en çok okunan kitap (kur'an), en çok okunan gazete (zaman-pek okumasamda) en çok okunan dergiler falan da bizde.
ama kavga başka.
benim gönlümden geçen cuma namazındaki kalabalık yeminle sabah namazında da olsa. memnun olurum. islam dairesinden kimse çıkmasa, herkes orucunu tutsa. bu söylediklerimden ürken nefret eden insanlar da var.
işte benim derdim, onların dahi böyle düşünmesi.
hiç bir türkün hiç bir müslümanın bölücü-yıkıcı-tahrip edici oyunlara gelmemesi.
yoksa sivas ta herhangi bir cami deki cuma namazı görüntüsü dahi, allahsızları kaşındırmaya yeter de artar bile. ama ister olsun ister olmasın, hepimizin bir kurtuluşu.